Cumhuriyet Dönemi Roman Özetleri

1. Eserler alfabetik olarak sıralanmıştır. 

72. Koğuş (Uzun Hikaye) 
Yazan: Orhan Kemal
Olay, İkinci Dünya Savaşı yıllarında bir cezaevinde geçer. Babasının katillerini öldürmekten hükümlü Rizeli Ahmet Kaptan'a bir gün, hemen hemen unuttuğu yaşlı anasından yüz elli lira gelir. Cömert Kaptan, koğuştaki dostuna, düşmanına yardım eder. Koğuştakiler gelirlerini artırmak için Kaptan'ı kumara alıştırırlar. Kaptan sürekli kazanır, kazandıklarıyla da koğuş arkadaşlarına yardım eder. Cezaevi meydancılarından Bobi, Kaptan'dan daha çok para koparmak için kadınlar bölüğündeki Fatma'nın ağzından bir aşk mektubu yazar, oynanan oyundan habersiz Kaptan, Bobi’ye beklediği bahşişi verir. Oyun da sürer gider. Günü dolan Fatma, cezaevinden çıkar. Kaptan da Fatma’sına kavuşup mutlu bir yuva kuracağı günlerin hayalleriyle aylarca avunur. Para kaynakları kuruduğu için koğuştakiler, Kaptan’dan uzaklaşmıştır. Fatma'nın gidişinden sonraki üçüncü kışta bir gün 72. Koğuşa uğrayan gardiyanlar, pencere demirlerini sımsıkı kavramış Kaptan'ı kaskatı halde donmuş olarak bulurlar.


Abdülhamit Düşerken
Yazan: Nahit Sırrı Örik
Roman, 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanıyla başlayıp 31 Mart 1909’da Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girmesiyle son bulur. Olaylar Mehmet Şehabettin Paşa, kızı Nimet ve damadı İttihatçı Binbaşı Şefik Bey’in etrafında gelişmektedir. Nimet'in II. Meşrutiyet'in ilanı sonrasında kocasının daha iyi bir mevki edinmesi için gösterdiği çaba, romanın iskeletini oluşturmaktadır. Bu arada okuyucu Osmanlı Devleti’nin çözülüş süreciyle İttihatçıların ve karşıtlarının giriştikleri iktidar mücadelesine tanık olur.


Acı Tütün (Tütün Zamanı 3)
Yazan: Necati Cumalı
Tütün Zamanı adlı üçlemenin son romanıdır. Urla’da tütünler toplanmış, kırılmış sıra onların satımına gelmiştir, halk sabırsızdır. Her gün tütün fiyatıyla ilgili bir dedikodu çıkmaktadır. Ferit sevdiği kıza nikah kıymış ama düğünü satış sonuna bırakmıştır. Binnaz da hâlâ annesinin evinde kalmaktadır. Nihayet tütün fiyatları açıklanır ancak fiyatlar beklenenin çok altındadır. Bu fiyatlar karşısında kasaba halkı ne yapacağını bilemez. Çaresiz kalan Ferit Binnaz'ı kaçırır. Ferit’in kapısına dayanan Binnaz'ın annesini komşularının deli oğlu çifte ile vurur. Fiyatlar yükselmeyince kasaba halkı çaresiz tütünlerini satar. Sadece arabacı Yusuf bu fiyatlara razı olmaz. Yusuf, siz bu paraya benim tütünümün anca dumanını alırsınız diyerek tütün balyalarını Tekel’in önünde yakar. 
Onun bu davranışı Urla’da yıllarca bir efsane gibi anlatılacaktır.

Adı: Aylin
Yazan: Ayşe Kulin
Biyografik roman türünün önemli örneklerinden biridir. Roman, Amerikan ordusunda askerî psikiyatr olarak albay rütbesine kadar yükselmiş Aylin Devrimel Radomisli’nin oldukça merak uyandıracak hayat hikâyesidir. Oldukça güzel bir kadın olan Aylin; mesleki başarılarına rağmen başarısız evlilikleri, iniş-çıkışları, hayal kırıklıkları olan bir kadındır. Romanda olay örgüsü evinin önünde ölü bulunan Aylin Radomisli’nin cenaze töreni ile başlar. Sonraki yirmi bölümde sırasıyla Aylin Radomisli’nin dedesi, babası, annesi ve teyzeleri, doğumu, yetiştirilme tarzı, evlilikleri, sevgilileri, mesleki kariyeri ve başarıları anlatılır. Kronolojik sıranın bozulmadığı bu bölümlerde belgesel nitelikli olaylarla Türkiye'nin sosyal hayatı içinde şöhret bulmuş kişilere de yer verilir. "Telefon" adını taşıyan 22. bölümde Aylin’in aldığı tehdit telefonları üzerine yoğunlaşılır. Bu bölümde anlatının tansiyonu yükseltilerek ana karakterin ölüm sebebi okuyucuya sezdirilmek istenir. "Geri Sayım" adındaki son bölümle de romanda tekrar başa dönülerek daire tamamlanmış olur.

Aganta Burina Burinata
Yazan: Halikarnas Balıkçısı
Mahmut'un dedesi gibi babası ve amcaları da denizcidir. Onun denizden uzak kalması için babası çok çaba sarf eder. Ne var ki denize tutkuyla bağlı olan Mahmut, köyünü terk ederek denize açılır. Uzun bir süre sonra köye dönen Mahmut, evini harap durumda bulur. Babası da annesi de ölmüştür. Çocukluğundan beri Fatma'ya sevdalı olan Mahmut, evlenmek istediği Fatma'yı da bıraktığı gibi bulamaz. Çiftlik sahibi olan İsmail Çavuş, Fatma’ya sahip olmak istemiş ancak dize getiremeyince tüfekle onu yaralamıştır. Yüzündeki yara yüzünden Mahmut’un kendisine acıdığını düşünen Fatma, Mahmut'un evlenme teklifine cevap vermeden köyü terk eder. Mahmut sonrasında zengin bir ailenin kızı olan Ayşe ile evlendirilir. Ayşe evin tek çocuğudur ve Mahmut'la denizden vazgeçmesi şartıyla evlenmiştir. Bir süre her şey yolunda gider gibi görünse de ne Ayşe'nin ne de toprağın güzel, güvenli ya da zengin oluşu Mahmut'un denize olan aşkını bitiremeyecektir. 

Ağrıdağı Efsanesi
Yazan: 
Yaşar Kemal
Mahmut Han, Ağrı yöresinde hüküm süren zalim bir beydir. Bir gün Mahmut Han'ın hediye kır atı, dağlı bir genç olan Ahmet’in kapısına varır. Atı fark eden usta kaval çalıcısı yaşlı Sofi, Ahmet’e atı üç kez salıvermesini, üçünde de atın geri gelmesi durumunda artık onu bir Hak yadigârı olarak kabul etmesini söyler. At her defasında Ahmet'in kapısına döner. Han, atının Ahmet’te olduğunu öğrenir ve adamlarını yollar. Töre gereği atı vermek istemeyen Ahmet, diğer dağ köylüleriyle birlikte dağlara sığınır.
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Ağustos Başağı
Yazan: Sevinç Çokum
Romanın mekanı, Osmanlının kuruluş toprağı olan Söğüt’tür. 
Birinci Dünya Savaşı sonrasını ve Milli Mücadele yıllarını işleyen eserin başkişisi arabacılıkla geçimini sağlayan Yusuf'tur. Yusuf, cepheden yeni dönmüştür. Aklında çocukluğundan beri tanıdığı Esma ile evlenmek vardır. Ancak memleketin durumu onun bu kararını ertelemesine neden olur. Milli Mücadele başlamak üzeredir. Söğüt halkı cepheye asker gönderirken kadınlar, yaşlı erkekler ve çocuklar Milli Mücadele'yi cephe gerisinde desteklemeye çalışır. Yusuf’un arkadaşları Selim, İzzet, Osman ve İlyas vatanın kurtuluşu için her şeyi yapmaya hazırdır. Buna karşın Söğüt'ün varlıklı ailelerinden olan Fıtnat Hanım ve oğlu Nafiz, Milli Mücadele ve bağımsızlığın önemini kavrayamaz. Savaş başladığında orduya destek vermeyen Fıtnat Hanım ve oğlu, düşman Söğüt’e kadar ilerleyince yaptıkları hatanın farkına varırlar. Romanda azınlıkların faaliyetlerine de genişçe yer verilir. Önceleri Söğüt halkı ile barış içinde yaşayan kimi gayrimüslimler savaş sırasında yerli halka zulmetmeye başlar. Cepheye giden birçok genç şehit olur bunların arasında Osman ve İlyas da vardır. Yusuf ise gazi olarak geri döner. Türk halkı bu zor mücadeleyi kazanır. Yusuf, savaş sonrasında Esma ile evlenir.

Ali Nizamî Bey’in Alafrangalığı ve Şeyhliği
Yazan: Abdülhak Şinasi Hisar 
Yazar diğer romanlarında olduğu gibi çocukluk hatıralarından yola çıkarak uzak akrabalarından birinin oğlu olan Ali Nizami Bey’in hayatını hikâye eder. Ali Nizami Bey, aileden kalan mirası alafrangalık uğrunda zevk ve safa içinde tüketir. Sonrasında Çamlıca’da harap bir evde açtığı tekkede fakir bir Bektaşi şeyhi rolü yaparken çıldırarak ölür. Sonuç olarak romanın esas konusunu Ali Nizami Bey’in birbirinden tamamen farklı iki dünyaya ait hayatı oluşturur. Yazar hikâye boyunca, Fahim Bey’de olduğu gibi, Ali Nizami Bey’i kendi gözlemlerinden çok çevresindeki insanların dedikodu ve rivayetlerinden hareket ederek anlatır. Eserde daha ziyade mizahi bir yaklaşım hâkimdir.

Anayurt Oteli
Yazan: Yusuf Atılgan
Eserde "yabancılaşma" teması öne çıkmaktadır. Otelin hem kâtipliğini hem de yöneticiliğini yapan Zebercet’in toplumdan kopukluğu, iletişim yoksunluğu ve bunun yarattığı yalnızlık romanın asıl konusunu oluşturur. Otelin, Zebercet dışında, tek çalışanı ortalıkçı kadındır. Zebercet ve gecelik duraklamaların mekanı olan otel, eserin merkezini oluşturur.
Zebercet yedi aylık doğmuş, annesini küçük yaşta kaybetmiş ufak tefek biridir. Annesi gömüldükten sonra imam, Zebercet'e ninesinin adını sormuş ancak Zebercet utandığı için cevap verememiştir. Zira ninesi, Haşim Bey konağındaki beslemelerden biridir ve çocuğunu doğurduktan sonra adeta baştan atılmıştır. Onun köksüzlüğü, biraz da annesinin bu trajik öyküsünden beslenir. Otuz üç yaşındaki Zebercet, bilinçaltında taşıyageldiği yetersizlik, eksiklik, dışlanma, yoksunluk nedeniyle çevresiyle sağlıklı bir iletişim kuramaz.  
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Asılacak Kadın
Yazan: Pınar Kür
Hüsrev; bir yalıda annesiyle yaşayan, paşa torunu, yaşlı bir zengindir. Yaşı ilerlemiş olmasına rağmen hiç evlenmemiştir. Keyfine düşkün, tembel ve zalim olan bu adam annesine karşı da sevgisiz ve ilgisizdir. Fakir bir ailenin kızı olan Melek ise kendini bildi bileli üvey babasından baskı görmekte, itilip kakılmaktadır. Melek, Hüsrev’in annesine bakmak için yalıda işe başlar. Anne ölünce Hüsrev onu yalıdan göndermeyerek sapkın fantezilerine alet eder. Bir süre sonra da bu işi daha rahat yapabilmek için kızı nikahına alır. Yalının kalfasıyla bahçıvanının oğlu olan Yalçın bir süre sonra Melek'e aşık olur ve onu kurtarmaya karar verir. Bir gece yanına Melek’i de alarak Hüsrev’in odasına gider ve adamı silahla vurarak öldürür. Cesedi bahçeye gömer. Fakat sonra ikisi de yakalanır ve hapse atılır.

Aşk İşaretleri
Yazan: 
Latife Tekin
Dili dünyayı anlamlandırmak için kullanan kişilerin bunu yapamayan insanlar üzerindeki etkilerini anlatan bir romandır. Romanın başkarakteri Nezir, anlatıda olağanüstü özelliklerle bezenmiş biridir. Dili etkili bir biçimde kullanması ve yaşama dönük anlamlı fikirlere sahip olması, onu etrafına toplamış olduğu gençlerin gözünde büyülü bir varlık haline getirmiştir. Nezir, bu sayede etrafına topladığı gençler üzerinde mutlak bir egemenlik tesis ederek onların yaşamlarını yönlendirir.

Ayaşlı ve Kiracıları
Yazan: Memduh Şevket Esendal
35 bölümden oluşan bir pansiyon romanıdır. Yazar, eseriyle değişen ahlak anlayışı ile bürokrasiyi eleştirir. Özellikle bürokrasiye yönelik eleştiriler ince bir mizah ve alaylı bir üslupla verilmiştir. Romanda anlatıcı, pansiyonda birlikte yaşadığı kişileri ve tanık olduğu olayları anı biçiminde anlatır.
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Aydaki Kadın
Yazan: Ahmet Hamdi Tanpınar
Tanpınar'ın sağlığında bitiremediği bu roman, yazara ait notların bir araya getirilmesi ile yayımlanmıştır. Eserde aynı zamanda bir yazar olan Doktor Mehmet Selim’in 1956 yılı Temmuz ayında bir gün içerisinde yaşadığı olaylar anlatılmıştır. Romandaki bu bir günlük yaşantı içinde geriye dönüşlerle geçmişe ait yaşantılara ve ilişkilere yer verilir.


Aylak Adam
Çağdaş insanın en temel sorunu olan bireyin topluma yabancılaşmasını anlatan Aylak Adam; kış, ilkyaz, yaz ve güz olmak üzere dört bölümden meydana gelir. Romanın başkarakteri olan C, zengin bir komisyoncu olan babasından kendisine kalan paraya rağmen manevi yönden boşluk içindedir. C, roman boyunca hayalindeki kadını arar. Annesi, C bir yaşındayken öldüğü için onu Zehra teyzesi büyütmüştür. Teyzesi onu her zaman gerçek bir anne şefkatiyle sevmiştir. C’nin babası ise kadın düşkünüdür ve evde sık sık hizmetçiler değişmektedir. Üstelik C, henüz çocuk yaştayken babasının Zehra teyzesiyle olan cinsel yakınlığına da şahit olmuştur. Bilinçaltına itmiş olduğu bu anıların etkisinden kurtulmayı amaçlayan başkahraman, amansız bir varoluş mücadelesi sergiler. Zamanının çoğunu İstanbul'un cadde ve sokaklarında, sinema ve meyhanelerinde geçirir. Hayatına giren kadınlarla (Ayşe, Güler) mutluluğa kavuştuğunu düşünse de sonunda yine yalnızlığına gömülür ve hayalindeki kadını aramaya devam eder.

Batmayan Gün 
Hayatın daha çok tasavvufî açıdan ele alındığı bir romandır. Eserin ana kahramanı Aliye adındaki bir genç kızdır. Aliye, akranlarından farklı olarak hayatın anlamını arayan, günlük olayların ötesindeki manaya hâkim olmak isteyen biridir. Ona bu konuda yol gösteren ise kendisi iki yaşında iken vefat eden dedesi İrfan Paşa’nın hatıralarıdır.

Bay Muannit Sahtegi'nin Notları 
Yazan: Vüs'at O. Bener
Roman yazar ve şair olan kahramanın tuttuğu günlükten oluşur. Eserde Bay Muannit’in günlük yaşamı, o dönemdeki toplumsal olaylar ve bunlar karşısında verdiği tepkiler, kendiyle hesaplaşması, yaşadığı gelgitler, değişimler, sıkıntılar, huzursuzluklar, kendi ağzından aktarılır. 1979’dan 1987 yılına kadar geçen sürede tutulan bu notlar okuyucuya Türkiye'nin bir panoramasını da sunar.

Benim Adım Kırmızı
Yazan: Orhan Pamuk
Romanda, Padişah'ın emri ile nakkaşlar tarafından hazırlanan bir kitabın macerası anlatılmaktadır. Resimde perspektif kullanılması ve suretin aslına benzeme meselesi nedeniyle nakkaşlar işi gizlice yürütmektedir. Nakkaşlardan Zarif Efendi yaptıkları resmin şeytan işi olduğunu söylemeye başlayınca nakkaşlardan biri tarafından öldürülür. İşin başındaki Enişte, Kara'yı hazırlanacak kitaba katkısı olacağı düşüncesiyle İstanbul'a çağırır. Kara, yıllar önce Enişte’nin güzel kızı Şeküre'ye âşık olmuş, evlenmek istediğini açıklamış kabul edilmemesi üzerine kendisini unutturmak amacıyla İstanbul dışına çıkmıştır. Enişte, nakkaşın katilinin bulunması işini de Kara’ya havale eder. Kara, katilin kim olduğunu bulmak amacıyla görevli nakkaşları evlerinde ziyaret eder. Kara, ipucu bulmaya çalışırken Enişte de öldürülür. Romanda, bir sipahi olan kocasının dönmesini bekleyen Şeküre merkezli bir aşk macerası da yer alır. Yıllardır eşinden haber alamayan genç kadına kocasının kardeşi Hasan âşıktır. Bu arada İstanbul'a dönen eski âşık Kara da Şeküre'yi unutmuş değildir. Babasının öldürülmesi ile Şeküre iki oğluyla yalnız kalmıştır. Bir süre sonra Şeküre le Kara evlenir. Şeküre, babasının katilini bulmadan Kara’yı yanına yaklaştırmamaya kararlıdır. Kara hem Enişte’nin katilinin hem de cinayetler esnasında çalınan resimlerin peşine düşer. Kara cinayetleri işleyen nakkaşı tespit eder. Yakalamak için gittiğinde aralarında kavga çıkar. Zeytin Kara’yı öldürmek üzereyken Hasan ortaya çıkar ve nakkaşı öldürür.

Berci Kristin Çöp Masalları
Yazan: 
Latife Tekin
Roman, köyden kente göç ederek bir çöplük yığını kıyısına yerleşen bir grup insanın masalsı hikayesidir. Görünürde göç, yoksulluk ve gecekondu kültürü üzerine kurulan metin; destan, masal, efsane gibi sözlü kültür ürünlerinden beslenerek üstkurmacada "büyülü bir anlatıya" dönüşür.

Bereketli Topraklar Üzerinde
Yazan: Orhan Kemal
Roman, Sivas'ın bir köyünden İflahsızın Yusuf, Köse Hasan ve Pehlivan Ali'nin çalışmak için gittikleri Çukurova’da başlarından geçenleri anlatmaktadır. Üç arkadaş çırçır fabrikasında işe başlar. Köse Hasan ağır çalışma şartları nedeniyle bir süre sonra hastalanıp ölür. Bu arada Ustabaşı işçilerin paralarından kesinti yapmakta ve onlardan haraç almaktadır. Bu durumu şikayet etmek isteyen İflahsızın Yusuf ile Pehlivan Ali işten kovulur. İki arkadaş, yeni buldukları inşaat işinde çalışmaya başlar. Pehlivan Ali, gönlünü kaptırdığı Fatma ile çiftliğe gider. Çiftlikteki ağır çalışma temposu Ali'nin başını döndürür. Desteleri patozun ağzına atan Ali, bir anlık dalgınlıkla düşer ve ayağını patoza kaptırır. Bacağı kopan Ali kan kaybından ölür. Sonunda üç arkadaştan ikisi ölmüş, yalnızca İflahsızın Yusuf köyüne dönebilmiştir.  
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Berlin'in Nar Çiçeği
Yazan: Füruzan 

Eser, Almanya'daki Türkleri bir Alman kadının (Frau Elfriede Lemmer) gözünden ele alır. Eserde, aynı apartmanda beraber yaşamak zorunda kalan iki farklı kültürün ön yargılarla başlayan ilişkileri işlenir. Eser, bu farklı kültürlerin ön yargılardan sıyrıldığında aynı çatı altında yaşayabileceklerini göstermeye çalışır.

Beyaz Kale
Yazan: Orhan Pamuk
17. yüzyılda Türk korsanları tarafından tutsak edilen bir Venedikli; astronomi, fizik ve resimden anlamaktadır. Bu bilgisi sayesinde köleler arasında özel bir yere sahip olur. Kısa zamanda ününü yayılan Köle, Paşayla görüşmek için çağrılır. Bu aşamada hayatının dönüm noktasını yaşar. Kendisine dış görünüş olarak çok benzeyen ve Hoca diye anılan Türk'ü karşısında görür, çok şaşırır ve korkar. Paşa tarafından satın alınan Venedikli köle, Hoca'nın emrine verilir. Bu iki kişi, himayesinde oldukları Paşa'nın istekleri doğrultusunda bilimsel araştırmalar yaparlar. Hoca kölesinden Venedik'i ve Batı bilimini öğrenmeye çalışmaktadır. Birbirlerini tanıma, anlama çabaları giderek karşılıklı etkileşime, başkalaşıma hatta birbirlerine dönüşmeye kadar varır.

Binboğalar Efsanesi
Yazan: 
Yaşar Kemal
Romanda Çukurova'da geleneklerini sürdürmeye çalışan konargöçer Türkmenlerin yaşadıkları anlatılmaktadır. Karaçullu Yörükleri yerleşik hayata geçen halk tarafından zulümlere uğramaktadır. Karaçullu Obası, yıllardır yerleşecek bir toprak parçası bulamamıştır. Beşi altı mayısa bağlayan gece (Hıdırellez'de) bir araya gelirler. Hızır’la İlyas’ın buluşacakları o gece bütün oba, "Aladağ’da yaylak, Çukurova’da kışlak" dileğinde bulunacaktır. İnançlarına göre bu iki yıldızın kavuştuğunu görenlerden sadece masum ve günahsız kişilerin dileği kabul olacaktır. Ancak o gece herkes kendisi için dilekte bulunur.

Bir Ada Hikayesi
Yazan: 
Yaşar Kemal
Yaşar Kemal’in dörtlemesi. Dörtlemeyi oluşturan romanlar şunlardır: Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana, Karıncanın Su İçtiği, Tan Yeri Horozları, Çıplak Deniz Çıplak Ada. Her cilt hem roman karakterleri hem de olay örgüsü bakımından birbirinin devamıdır. Dörtleme, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra alınan mübadele kararları gereği, Anadolu Rumlarının terk etmek zorunda kaldığı bir adaya yerleşen insanların yeni bir toplum inşa etmeye çalışmalarını konu almaktadır.

Bir Akşamdı
Yazan: Peyami Safa
Eser, anne-babasıyla İzmit'te yaşayan Meliha'nın bir zabit ile İstanbul'a kaçması ve sonrasında yaşadığı ahlaki düşüşü işlemektedir. Hep başka türlü bir hayat yaşamak isteyen Meliha'nın babası ağır hastadır. Annesi ise ahlak olarak düşük ve sorumsuz bir kadındır. Uzaktan akrabaları olan Zabit Kamil, evlenme vaadiyle kandırdığı Meliha'yı İstanbul'a götürmeye ikna eder. Kamil, hayatın bütün çirkefliklerine bulaşmış çapkın bir erkektir. Zamanla Kamil'in elinde kendini bir oyuncak gibi hisseden Meliha ruhsal bir değişim yaşayacaktır.

Bir Bilim Adamının Romanı
Yazan: Oğuz Atay 

Biyografik romandır. Roman Oğuz Atay'ın üniversiteden hocası Mustafa İnan'ın hayat hikayesinin romanıdır. Mustafa İnan, yazarın diğer romanlarındaki aydınların aksine toplumun içinde yer alan, sıkıntılara teşhis koyan bir aydındır. Eserde Mustafa İnan'ın doğumundan Avrupa'da da tanınan bir bilim adamı oluşuna ve oradan da ölümüne kadar geçen zaman anlatılır. Onun başarılı ve ünlü bir bilim insanı, örnek bir insan olmasını sağlayan yetişme şartları, prensipleri ve hayat felsefesi üzerinde durulur.

Bir Cinayet Romanı
Yazan: Pınar Kür
Polisiye türündeki üçlemenin ilk romanıdır. Sonuncu Sonbahar ile Cinayet Fakültesi  üçlemenin diğer romanlarıdır. Bir Cinayeti Romanı, kurgu içinde kurgu (roman içinde roman) şeklinde tasarlanan postmodern bir cinayet romanıdır. Romanın ana karakteri olan kadın yazar Akın Erkan, eskiden tanıdığı ancak yıllardır görmediği kimselerden yazmak istediği cinayet romanı için yardım ister. Bu kişiler kendi hayatları hakkında birer günlük tutarak yazdıklarını yazara ulaştıracaklardır. Yazar da bunları olduğu gibi veya üzerinde birtakım değişiklikler yaparak romanına koyacaktır. Bu kişilerden biri olan Matematik Profesörü Emin Köklü de romandaki cinayeti aydınlatacaktır. Zamanla oluşan matematikçi-yazar çekişmesinde üstünlük bir süre sonra Emin Köklü’ye geçecektir. Emin Köklü romanı, Akın'ın tasarladığı sondan farklı bir sonla bitirir. 


Bir Çift Öküz
Yazan: 
Samim Kocagöz
Bir Karış Toprak adlı eserin devamıdır. Yörüklerin elinden topraklarını alan İbrahim, bu devam romanında köy ağasını temsil eder. Benzer romanlarda olduğu gibi İbrahim Ağa da olumsuz özellikleriyle verilir. 1955 yılında Demokrat Partinin ikinci iktidar döneminde geçmekte olan romanda siyasi kavgalar, parti çekişmeleri öne çıkar.


Bir Karış Toprak
Yazan: Samim Kocagöz
Olaylar 1890'lı yıllarda geçmektedir. Koca Yörük Ali Ağa'yı ziyarete gelen Hacı Halil Paşa 
Subaşı köyünden toprak alarak Yörüklerin köyü yurt edinmesini ister. Ali Ağa ise Yörüklerin göçebe olduklarını, işlerinin çiftçilik değil hayvancılık olduğunu söyleyerek teklifi reddeder. Ağa'nın yeğeni İbrahim, töreyi çiğneyerek toprak almaya razı olur, kandırdığı Yörükleri Subaşı köyüne götürür. Yörükler, ellerindeki altınları satıp toprak alırlar. Ancak Menderes taşkını ile umutsuzluğa düşen Yörükler yenilgiyi kabul edip alıştıkları düzene dönmek isteyeceklerdir.

Biz İnsanlar
Yazan: Peyami Safa

Eserde, faziletli bir genç olan Orhan Şakir'in yaşadığı fikrî bunalım, yüksek tabakadan genç bir kıza duyduğu aşkla birlikte işlenmektedir. Olaylar Mütareke Dönemi ile Milli Mücadele yıllarında İstanbul'da geçmektedir. Romanda, vatan hainliğine varan bir Batı hayranlığı yaşayan bir kesim ile bu kesimin benimsediği materyalist düşünce tarzı eleştirilir. Yazar, Batıyı temsil eden materyalist düşüncenin karşısına maneviyatçı Türk milliyetçiliğini koyar.  

Bozkurtlar
Yazan: Hüseyin Nihal Atsız
Bozkurtlar adlı eser, birbirinin devamı olan iki romandan oluşmaktadır. 
Bozkurtların Ölümü adlı ilk kitap, Göktürklerin yıkılış dönemini konu alır. Esirliği kabul edemeyen Kürşad, yanına kırk çeri alarak kağanı ve ailesini kurtarmak için Çin sarayında ihtilâl yapmaya çalışır. Kürşad komutasındaki kırk çeri savaşarak canlarını feda eder ve ihtilâl başarısız olur. Kürşad’ın bu cesareti esir Türklere tekrar birleşme ve bağımsızlık için büyük bir inanç sağlayacaktır. Bozkurtlar Diriliyor ise birinci kitabın devamı niteliğinde olup Çinlilere esir düşen Göktürklerin bu esaretten kurtulma girişimlerini ve Göktürk Kağanlığını yeniden kurmalarını bir aşk hikâyesiyle birlikte anlatmaktadır. Bu iki roman 1973'te Bozkurtlar adıyla tek ciltte toplanarak basılmıştır.  

Buzdan Kılıçlar
Yazan: 
Latife Tekin
Bir gecekondu mahallesinde geçen romanda yoksulluk, dostluk, ihanet, aşk ve batıl inançlar gibi temalar ele alınır. Romanda olaylar, Volvo marka arabasına bağlılığı ve kadınlara olan zaafıyla tanınan Halilhan adlı karakterin iki kardeşi Hazmi, Mesut ve en yakın arkadaşları Gogi ile yoksulluktan kurtulmak için Teknojen adlı şirketi kurma çabaları etrafında gelişir. Romanda yoksulluk sadece zenginlikle çatışan bir problem olarak değil, zihnî bir durum ve bir yaşam biçimi şeklinde işlenir.

Canistan
Yazan: Yusuf Atılgan
Romanda olaylar 1921'de başlar. Manisa'nın Hacırahmanlı köyünde, bir bağ evinde kalmakta olan Tokuç Ali'nin evi, gece vakti bir çete tarafından basılır. Çetenin reisi, Tokuç Ali'nin çocukluk arkadaşı Selim'dir. Selim yıllar sonra geri dönerek kardeş gibi büyüdüğü Tokuç Ali’ye altınların yerini öğrenme bahanesiyle işkence eder. Selim, çeteden birine Ali’yi tekmeletir hatta dipçikle diz kapağını kırdırır. En sonunda da Ali'nin göbeğine açtığı yaraya kızgın yağ damlatır. Soğukkanlı bir şekilde işkence yapar, yaptırır ve izler. Bu işkencenin Ali’yi ölüme götüreceğini bilir. Selim'in, Tokuç Ali’yi öldürmesine rağmen içindeki o boşluk daha da derinleşmiştir. İntikam onu tatmin etmez aksine psikolojik durumu daha da kötüleşir ve bir Yunan karakoluna tabancayla intihar saldırısı yaparak ölür.  
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Can Şenliği
Yazan: Abbas Sayar
Can Şenliği, Hüseyin Ağa olarak anılan yaşlı ve yoksul bir köylünün yaşamındaki sıkıntılara dayanmaktadır. Hüseyin Ağa, eşinin ölümünden bir süre sonra oğulları tarafından terk edilir. Huzur içinde yaşayabileceği bir yer bulamadan yıllarca orada burada yatıp kalkar. Sonunda Nail Bey’in bağında bekçi olarak iş bulur. Romana adını veren Can Şenliği ise Hüseyin Ağa'nın “Hiç yoksa can şenliği olur insana...” diyerek Nail Bey’e satın aldırdığı eşektir. Hüseyin Ağa, adeta can yoldaşı olarak gördüğü bu eşeğe sıra dışı bir sevgi duyar ve ona içini döker. 


Cemo
Yazan: Kemal Bilbaşar
Cemo, Doğu'da yaşayan yoksul insanların destansı romanıdır. Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında başlayan roman Şeyh Sait İsyanı ve sonrasında gelişen olayları işlemektedir. Cemo, dağlarda yetişen asi bir köy kızıdır. Romanda ağa-memur işbirliğinden doğan dalavereler, küçük yaşta evlendirilen kız çocuklarının dramı, Şeyh Sait ayaklanması, sonuçları ve kan davaları ele alınır.

Cevdet Bey ve Oğulları 
Yazan: Orhan Pamuk
Yazarın ilk romanıdır. Klasik roman tekniği ile yazılan roman, yazarın kendi aile hayatından izler taşımaktadır. Romanda Cevdet Bey ve ailesinin birbirini izleyen üç kuşağı anlatılırken Türkiye'nin üç ayrı dönemindeki modernleşme sürecini de paralel olarak izlenir. Romanın birinci bölümü Abdülhamit döneminin son yıllarında, tüccar Cevdet Bey’in, ticarete atılarak işlerini büyütmesini, bir konak satın almasını ve Nigân Hanım’la olan evliliği anlatılır. İkinci bölümde roman, tek parti döneminde, 1930’ların sonlarında Cevdet Bey’in oğulları Osman ve Refik dışında Refik’in arkadaşları Ömer ve Muhittin’in hikâyesine odaklanır. Osman'ın  babası gibi ticarete atılarak işleri büyütmesi, Refik’in varoluş sıkıntılarını gidermek için köy kalkınma projesine girişmesi, Ömer’in zengin olma hayaliyle Erzincan'a yerleşmesi ve Muhittin’in iyi bir şair olabilmek için çeşitli siyasi gruplara ve dergilere üye olması romanın ikinci kuşağının hikâyesini oluşturur. 1970’lerde geçen romanın son kısmında 12 Mart darbesi öncesinde, montaj sanayici ailenin hikâyesi içinde ressam torunun, ideoloji ve sanat tartışmalarına ağırlık verilir.

Cüce
Yazan: Leyla Erbil
Romanda seksenli yaşlarındaki bir kadın yazarın yaşadıkları anlatılır. Zenime, kendini evine kapatmış ve unutulmuş bir yazardır. Yıllar sonra da evinin kapılarını tekrar medyaya açar. Erbil, "Yazarın Notu" başlıklı ilk bölümde okuyucuya sanki gerçek hayattaki yazar kimliğiyle seslenerek Zenime Hanım'ı kısaca tanıtır ve "Cüce" adını verdiği bu romanı, Zenime Hanım'ın yazdığı ve yayımlaması için kendisine verdiği notlardan oluşturduğunu belirtir. Bu açıklamadan sonra "Cüce" başlıklı asıl metin yer alır.

Çakırcalı Efe
Yazan: 
Yaşar Kemal
Yazarın destansı romanlarından biridir. Çakırcalı Mehmet Efe, 1872‐1911 yılları arasında Ege bölgesinde özellikle Ödemiş ve çevresinde etkin olan namlı bir eşkıyadır. Yazar, Çakırcalı Efe'yi daha çok halkın gözüyle görerek; adaletsizliğe karşı çıkan, zenginden alıp fakire veren soylu bir eşkıya olarak ele almıştır.

Çamlıca'daki Eniştemiz
Yazan: Abdülhak Şinasi Hisar
Roman “deli enişte” adıyla tanınan Hacı Vâmık Efendi'nin hayatı çevresinde kurulmuştur. Eser, alışılmış bir romandan çok parçalar halinde hâtıralardan meydana gelen bir eserdir. Zaman itibariyle Sultan II. Abdülhamid devrinin sonları ile Birinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarını içine alan eserde Çamlıca'daki köşk etrafında kaybolan bir medeniyetin manevi havası anlatılır. Hacı Vâmık, romanda akıllı geçinen birçok insandan kimi zaman daha akıllı, kimi zamanda dengesiz bir tip olarak canlandırılır. “Deli enişte”, memuriyetle gittiği vilayetlerde pek de rahat durmadığı, rüşvet alıp halk zulüm yaptığı iddiasıyla sık sık görevinden uzaklaştırılır. Bu nedenle hayatının büyük bir kısmını uzak Arabistan vilayetleriyle İstanbul arasında gidip gelerek geçirir. Son olarak gittiği vilayetten azledildiği sırada babası ölünce kendisine bir daha memuriyet verilmez. Böylece o da bir daha ayrılmamak üzere, öteden beri rüyalarına giren köşküne kavuşmuş olur.

Çıkrıklar Durunca
Yazan: Sadri Ertem
19. yüzyılın sonunda Avrupa’dan gelen fabrika ürünü kumaşlar piyasayı ele geçirir. Vali, yerli dokuma satışını yasaklar. Köylüyü Avrupa malı kumaşa alıştırmak için tüccarın bedava dağıttığı fabrika dokumalarını Adaköylüler Alevi dergâhının önünde törenle yakar. Softaların kışkırttığı vali de Alevi köylerine karşı harekete geçer. Köylüler eski bir eşkıya olan Pazvantoğlu’nun yönetiminde ayaklanır. Ancak Bolu’ya gönderilen hükumet kuvvetleri Pazvantoğlu’nun gözünü korkutur. Zaptiyeler köyü basıp dergâhı sarar, isyancılar kurşuna dizilir. Devletin ekonomik gücünü temsil eden el tezgahlarının durmasıyla Osmanlı Devleti'nde üretim de durur.

Dağların Sultanı
Yazan: Dursun Akçam
Parodileşmiş bir "soylu eşkıya" anlatısıdır. Romanda, "Dağların Sultanı" olarak anılan Şito’nun Almanya’da hayata tutunma mücadelesi konu edilir. Şito, "Dağların Sultanı" lakabını aldıktan sonra Almanya’ya kaçmak zorunda kalır. Eserde kahraman, memleketten gelecek bir mektubu beklemektedir. Memleketinde artık gözden düşmüş olan Şito, mektubu beklerken gerildikçe gerilir; yazılanları merak etmektedir. Bu sırada da geçmişe giderek yaşadıklarını hatırlar. Bir zamanlar dağları inleten hatta beş kişiyi kurşuna dizen Şito, dokuz yılın sonunda hayata tutunmak için Almanya’da anlaşmalı evlilikler düzenleyip komisyon alan bir adama dönüşecektir.

Dalkavuklar Gecesi
Yazan: Hüseyin Nihal Atsız
Bu roman, yazarın Z Vitamini adlı eseriyle birlikte tek ciltte basılmıştır. Bu romanda yazar, İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı olduğu tek parti dönemine yönelik eleştirilerini kendi kurguladığı hayali bir devlet üzerinden yapar. Hatti Uygarlığı adını verdiği bu antik çağ devletindeki yöneticilerin de gerçek birer tarihî kişiye denk geldiği açıktır.


Deli Kurt 
Yazan: Hüseyin Nihal Atsız
Yazarın son tarihi romanıdır. Eser, "Fetret Devri" diye anılan dönemin tarihî romanıdır. Roman bir bakıma yazarın, Göktürklerin var olma mücadelesini anlattığı "Bozkurtlar" romanının yüzyıllar sonra yeni vatan Anadolu'daki devamıdır. Romanın asıl kişisi Murat, taht mücadelesi yapan İsa Bey'in oğludur. Deli Kurt tarihi roman olduğu kadar bir aşk romanıdır. İsa Bey'in oğlu olduğunu bilmeden yaşayan Deli Kurt (Murat) doğaüstü güçlere sahip Gökçen'e aşıktır.  

Deli Zamanlar
Yazan: Sevinç Çokum
Üniversitede okuyan, yirmili yaşlarındaki idealist bir kadının hikâyesidir. Olaylar 27 Mayıs 1960 sonrasında geçmektedir. Yazar olmak isteyen genç kadın, okulda aradığını bulamamıştır. Kendini ispatlama ve toplum için bir şeyler yapma arzusu içindedir. Mahalleden tanıdığı ve kendine örnek aldığı Aypare’nin görev aldığı bir siyasi partinin gençlik kollarında çalışmaya başlar. Ancak bir süre partideki insanların kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmediğini anlar. Partiden ayrıldıktan sonra ne hayata ne de arkadaş ortamına karışabilir. Bu durum, onun için bir tür kendini bulma yolculuğuna dönüşecektir.
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Demirciler Çarşısı Cinayeti
Yazan: 
Yaşar Kemal
Yazarın "Akçasazın Ağaları" adlı serisinin ilk romanıdır. Roman, 1974 yılında “Madaralı Roman Ödülü'nü almıştır. Romanda Derviş Bey ile Mustafa Bey arasındaki kan davası Çukurova bölgesindeki feodal sistemin çöküşü ve kapitalist sistemin ilk hareketleriyle birlikte ele alınmıştır.
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Denizin Çağrısı 
Yazan: Kemal Bilbaşar
Denizin Çağırışı bireyi ele alan, psikolojik tahlil romanıdır.
 Roman, psikolojik sorunlar yaşayan bir ilkokul öğretmeninin dengesiz dünyasını yansıtan bir hatıra defteri şeklinde kurgulanmıştır. Doktor tavsiyesiyle izin alıp İzmir'e giden öğretmen, Zehra adında bir kızla nişanlanır. On gün sonra sinemada iken Zehra'yı birden bırakıp gider ve Adalet adındaki bir hayat kadını ile yaşamaya başlar. Bu sefer de kadın bırakır onu. Kasabadaki görevinden de olan öğretmen, parasız kalınca hamallık yapmaya çalışır. Sefaletin son perdesinde kendisini bir sesin çağırdığını düşünür. Deniz, onu çağırmaktadır. Artık yolu bellidir. O da babası gibi denizde hayatına son verecektir.

Devlet Ana
Yazan: 
Kemal Tahir
Romanda Osmanlının aşiretten devlet haline gelişi konu edilmiştir. Roman kahramanlarından önemli bir kısmı Ertuğrul Bey, Osman Bey, Orhan Bey, Dündar Alp, Şeyh Edebali, Akçakoca, Nilüfer Hatun, Yunus Emre, Köse Mihal gibi tarihî şahsiyetlerdir. Destan, masal ve halk hikayelerinden gelen bazı anlatım kalıplarını kullanan yazar tarihî gerçekleri kurguyla ustaca birleştirerek verir. Eserde, Ertuğrul Gazi’nin yaşlılık günleri, Osman Gazi’nin bey oluşu ve Orhan Bey’in çocukluktan gençliğe geçiş dönemleri ele alınmıştır (1290-1299).

Dikmen Yıldızı
Yazan: Aka Gündüz
Kurtuluş Savaşı'nı işleyen romanda yazar Milli Mücadeleye Anadolu'dan bakar. Yıldız, İzmir’in tanınmış ailelerinden birinin kızıdır. Cepheye giden nişanlısı Murat'ın ölüm haberinin gelişi üzerine Yıldız’ın maneviyatı bozulur ve sanrılar görmeye başlar. Bunun üzerine Murat'ın babası (Beybaba) ile birlikte Anadolu seyahatine çıkarlar. Yollarda çocuk, kadın, yaşlı, genç herkes kağnılarla cepheye cephane taşımaktadır. Bu kadınlarla söyleşen Yıldız, geçtiği yerlerde yavaş yavaş gerçekle yüzleşir. Ruh sağlığı düzelmeye başlar. Murat ölmemiştir, gizli bir görevle düşman saflarına gönderilmiş, duyulmasın diye adı öldüye çıkarılmıştır.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu 
Yazan: Peyami Safa 
Edebiyatımızın en başarılı psikolojik romanlarından biri olarak kabul edilen Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, yazarın en çok bilinen eseridir. Dizinden rahatsız 15 yaşındaki bir gencin hastanede ve özel hayatında yaşadıklarını kahramanın gözünden anlatan roman, Peyami Safa'nın hayatıyla gösterdiği benzerliklerden dolayı otobiyografik roman özelliği gösterir.
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Ekmek Kavgası (Hikaye Kitabı)
Yazan: Orhan Kemal
İçindeki on sekiz hikâye cezaevlerinde, fabrikalarda, kenar mahallelerde yaşamak için direnen yoksulların hayatından birer sahnedir. Kitaba adını veren ilk hikaye, bir askerî alayın dökülen yemek artıkları çevresinde aç insanların çekişmelerini gösterir. Alay başka yere kalkıp da yerine bir oto bölüğü gelince azalan yiyeceklerden ötürü çekişmeler daha çetin hale gelir.

El Eli Yur El de Yüzü
Eser, Yozgat’ın Zağcıoğlu köyünde 1954 ve 57 seçimlerinde yaşananları ele almaktadır. Bir süre politikaya bulaşan yazarın anılarından yola çıkarak yazdığı roman bir kara mizah örneğidir. Romanda yazarın Demokrat Parti macerası ve Türk köylüsünün politikayla olan ilişkisi ironik bir şekilde ortaya konmuştur. Romanın özeti için tıklayınız.

Esir Şehrin İnsanları
Yazan: Kemal Tahir
Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu ve Yol Ayrımı romanları "Esir Şehir Üçlemesi"ni oluşturan eserlerdir. Eserde mütareke döneminde işgal altındaki İstanbul anlatılmaktadır. Yazar İstanbul'un işgali sırasında insanımızın takındığı tavırları ele alır. Eserde başlıca üç tip insandan söz edilir: İstanbul Hükumetinin tarafını tutanlar, Kuvayımilliyeciler ve her şeyi oluruna bırakan vurdumduymazlar. Romandaki çatışma bu üç tip insanın olaylara bakışından oluşur. Yazar, üçlemenin kahramanı Kamil Bey’in şahsında ideal Türk aydınında bulunması gerekenleri ifade eder. Varlıklı bir paşa oğlu olan Kamil Bey, yurt dışında öğrenim görmüş, dünyanın birçok yerini gezmiş olan aydın bir kişidir. Nermin adlı bir paşa kızıyla evlenip Birinci Dünya Savaşı yıllarını İspanya'da geçirir. 1920’lerin başında ailesiyle birlikte yurda döndüğünde varlığının çoğunu yitirmiştir. Bir süre sonra kendisini kurtuluş mücadelesinin içinde bulur. Gerçekleri görmeye başlayan Kamil Bey, kimliğini hatırlayıp Anadolu'nun kurtuluşu için mücadeleye katılacaktır.

Eskici ve Oğulları
Yazan: Orhan Kemal
Eser Adana’da bir aileden yola çıkarak 1950’lerin sosyo-ekonomik durumuna ayna tutar. Topal eskici ve oğulları sanayileşmeyle birlikte eskici dükkanından karınlarını doyuramaz duruma gelir. Aile sonunda ırgat olarak çalışmak zorunda kalır.

Fatih ve Harbiye
Yazan: Peyami Safa 
Peyami Safa'nın Doğu-Batı meselesi üzerinde en fazla durduğu romanlarından biri de Fatih - Harbiye romanıdır. Romanda geleneklerine bağlı Fatih semti ile Batılı hayatın simgesi olan Beyoğlu arasında bocalayan Neriman'ın ikilemleri işlenir. Eserde Doğu ile Batı; inanç, müzik, toplumsal değerler, yaşam tarzı gibi birçok bakımından karşılaştırılır. Neriman, Avrupai yaşamı temsil eden Macit ile Doğuyu temsil eden sözlüsü Şinasi arasında kalmıştır.  
👉 Fatih- Harbiye hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.

Fahim Bey ve Biz
Yazan: Abdülhak Şinasi Hisar
21 bölümden oluşan eser, bir olay anlatmaktan çok Fahim Bey'i tanıtmaya yöneliktir. Fahim Bey'in hikayesi Balkan ve Birinci Dünya Savaşı yılları ile Milli Mücadele Dönemi yıllarında İstanbul'da geçmektedir. Eserde, hayali bir dünyada yaşayan Fahim Bey’in sıra dışı karakteri ve işleri öne çıkar. Örneğin, babasının kendisini kötü durumda görmemesi için İstanbul’da büyük bir konak kiralar. Ancak ne kirasını ödeyecek parası ne de içine koyacak eşyası vardır. Ancak, konağın kendisine sağladığı itibarı, ailesine karşı görevini yerine getirmesinin bir ispatı olarak görür. Londra sefaretine tayin edildiğinde şehrin en büyük terzilerinden birine pek çok elbise ısmarlar ancak bu elbiselerin borcunu yıllarca ödeyemez. Modası geçmiş bu elbiseleri hayatının sonuna kadar giymek zorunda kalması onun için bir başka trajikomik durumdur. İkinci Meşrutiyet ile İstanbul'a dönen Fahim Bey, hayalini kurduğu bir ticaret için sermayedar arar ama bulamaz. Galata'da bir yazıhane tutan Fahim Bey, geliştirdiği savunma mekanizmasıyla, iş yapıyormuş gibi her gün yazıhanesine gider. Yazıhanede hayali işlere ait evraklar düzenleyen Fahim Bey bu evrakları düzenli olarak da dosyalar. Bir süre sonra kirasını ödeyemediği için yazıhaneyi de boşaltmak zorunda kalır. Bu olaydan sonra hayatta tutunacak dalı kalmayan Fahim Bey vefat eder.

Fikrimin İnce Gülü
Yazan: Adalet Ağaoğlu
Eser, Almanya’ya çalışmaya giden bir Türk işçinin dramını ele almaktadır. 1976’da tamamlanan eser, Türk Edebiyatı’nın “ilk yol romanı”dır. Eserde, Bayram'ın yeni aldığı arabasıyla Kapıkule ile memleketi Ballıhisar’a arasında yaptığı yolculuk sırasında yaşadıkları ve hatırladıkları anlatılır. Bayram, Almanya’da biriktirdiği parayla bal rengi bir Mercedes almış, arabasıyla sevgilisi Kezban'a ve köylülerine kendini ispatlamak istemektedir. Hakim bakış açısı ile anlatılan romanda zaman zaman bilinç akışı yönteminden faydalanılarak Bayram'ın geçmiş hayatıyla ilgili bilgiler verilir. Bayram, yol boyunca ezikliğini, yoksulluğunu ve dışlandığı günleri hatırlar. Sıra bunun acısını çıkarmaya, tüm köye artık zengin ve statü sahibi biri olduğunu ispatlamaya gelmiştir. Bayram'ın arabası da zaman içinde şahsiyet kazanmış, Balkız olmuştur.   
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Garipler Sokağı
Yazan: Oktay Akbal
Bu sokak, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Fatih'te orta halli insanların yaşadığı bir İstanbul sokağıdır. İyi bir ailenin oğlu olan üniversite öğrencisi Salih, bir aşk yüzünden evinden ayrılmış, Garipler Sokağı'nda bir oda kiralamıştır. Bir hatıra defteri gibi yazılmış eserde Salih; uzaktan gözlemlediği sokağı ve bir türlü kaynaşamadığı o insanların gündelik hayatlarını anlatır. Salih'in gözlemleri, günün birinde sokaktaki evlerin büyük bir cadde açılmak üzere istimlak edilmesiyle sona erecektir.

Gecenin Öteki Yüzü (Öykü Kitabı)
Yazan: Füruzan
Yazarın 1982’de yayımlanan kitabındaki dört hikayeden biridir. Kitapla aynı adı taşıyan hikâyede genç bir kadın, ailesinin onaylamadığı bir kişiyle evlenir. Genç kadın bu tercihinden dolayı aile mirasından men edilir. Çok geçmeden bir de kızları olur ancak kocası bir iş kazasında ölür. Yaşama sevincini kaybeden kadını, tuttuğu büyük yastan yeni komşuları çıkaracaktır.
👉 Öykünün geniş özeti için tıklayınız.

Gece Dersleri
Yazan: 
Latife Tekin
Postmodern romanın edebiyatımızdaki örneklerinden biri olan eser, parça parça ve sıralı olmayan bir düzende anlatılmış birçok olaydan oluşmuştur. Yapıt, illegal bir örgüt içerisinde birey olarak kendisini bulmaya çalışan Gülfidan’ın gitgide kendi içine dönen ve adeta bir sayıklamaya dönüşen hikâyesidir. Gülfidan'ın yaşadığı ilk travma annesiyle ilgili olarak çocukluğunda şahit olduğu bir olaydan sonra gerçekleşir. İkincisi, illegal bir örgüt içinde Sekreter Rüzgâr kod adıyla bir militan olarak yer almasıyla oluşur. Üçüncüsü de 12 Eylül Askerî Darbesi ile yaşanacaktır.

Gül Yetiştiren Adam
Yazan: Rasim Özdenören
Roman, tek parti döneminde bir Anadolu kentinde geçmektedir. Yazara göre bu dönem modernleşmenin radikalleştiği bir dönemdir. Romanda yabancılaşma teması öne çıkmaktadır. Eserde geleneğin taşıyıcısı olan gül yetiştiren adam ve kendi kimliğinden uzaklaşmış modern bireyi temsil eden Sitare'nin hayatları paralel bir şekilde sunulmaktadır. Eserde üzerinde en çok durulan konu ise gül yetiştiren adamın iç hesaplaşmasıdır. Modernleşme ile başlayan değişim karşısında gül yetiştiren adamın pasif direnişinin faydasızlığını fark edişi trajik sonunu beraberinde getirir.

Hababam Sınıfı
Yazan: Rıfat Ilgaz
Roman, eğitim sistemine yapılmış mizahi bir eleştiridir. Öğrenciler, onları anlamayan ve yeniliklere kendilerini kapamış öğretmenleriyle çatışma yaşarlar. Otoriter anlayışla hareket eden bu öğretmenler, eğitimin merkezine öğrencileri yerine kendilerini alırlar. Öğrencilerin uyması gereken kurallar yığını ve her istediği emir gibi yerine getirilsin isteyen öğretmenleri vardır. Öğrenciler, öğretmenlerinin bu tutumu karşısında kendilerine bir özgürlük alanı yaratmak ister. Öğretmenlerini türlü oyunlarla kandırarak kendi istediklerini yapmaya çalışmaları hep bu özgürlük arayışının sonucudur. Eserini yazarken geleneksel Türk tiyatrosundan da yararlanan yazar, karakterlerine ya da fiziki özelliklerine göre kahramanlarına takma adlar vermiştir: İnek Şaban, Kel Mahmut, Tulum Hayri, Sidikli Turan, Yavşak Şadi, Badi Ekrem, Öküz Kont, Sansar Behçet, Susak Cafer, Hayta, Palamut Recep, Güdük Nemci, Domdom Ali…


Hanımın Çiftliği
Yazan: Orhan Kemal
Üçlemenin ikinci kitabı. Üçlemenin ilk kitabı "Vukuat Var", son kitabı ise "Kaçak'tır. 

Üçlemenin ilk kitabında Adana'da bir fabrikada işçi olan Güllü, sevgilisi Kemal öldürülünce ailesinin kendisini vermek istediği Ramazan'la evlendirilmek üzere Ramazan'ın zengin dayısı Muzaffer Bey'in çiftliğine gitmek zorunda kalmıştı.
Güllü çiftliğe geldikten sonra da sevmediği bu adamla evlenmemek için direnir. Muzaffer Bey ise çapkın bir adamdır. Ramazan, çiftliğin kahyası ve adamları Güllü'yü Muzaffer Bey'den uzak tutmaya çalışsa da başaramazlar. Bey, Güllü'yü çağırtır, görünce de pek beğenir ve kendine alır. Güllü şimdi lüks hayata alışmış, Serap Hanım olmuştur. Muzaffer Bey'in düşmanı olan Habib, Bey'i pusuya düşürüp öldürür. Katil bulunamaz. Habib ve kardeşleri de bir gece çiftliği yakar. Habib, kendisini ele vermeyeceği sözü üzerine Muzaffer Bey'den emzikte bir çocuğu olan Serap'ın hayatını bağışlar. Davacısı olmadığı için sorgular boşa gidecek, çiftliğin kundakçısı bulunamayacaktır.  
İnce Memed
Yazan: Yaşar Kemal
Memed 12 yaşında bir yetimdir. Anası ile birlikte Değirmenoluk köyünde oturur. Köy, Abdi Ağa'ya aittir. Memed, Ağanın zulmünden ve dayağından bunalmıştır. Bir zaman sonra Memed’in “soylu bir eşkıya” olarak dağa çıkmasına neden olan olay patlak verir. Abdi Ağa, Memed’in sevdalı olduğu Hatçe’yi yeğeni Veli’ye nişanlar. Memed ile Hatçe kaçar. Abdi Ağa, Veli ve diğerleri onları takip eder. Ancak Memed, Abdi Ağa’yı ve Veli’yi vurur. Abdi Ağa yaralanmış, Veli ise ölmüştür. Köye dönen Abdi ve adamları Veli’yi öldürenin Hatçe olduğunu söyler. Yalancı şahitliklerle Hatçe hapse gönderilir. Memed ise tek başına dağa çıkar. Abdi Ağa tüm hırsını Memed'in anası Döne'den çıkarır ve döve döve öldürür kadını. Hatçe'nin Kozan'a götürüleceğini öğrenen Memed ve arkadaşları Hatçe'yi ve arkadaşı Iraz'ı jandarmanın elinden kurtarır. Bir süre sonra bir yüzbaşı komutasındaki jandarma baskınında Hatçe ölür. Memed, Abdi Ağa'nın kasabada kaldığı yeri öğrenir. Gece vakti odasında bastırdığı Abdi Ağa'yı öldürür ve atını Toroslar'a doğru sürerek gözden kaybolur.
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

İnsan ve Şeytan
Yazan: Samiha Ayverdi
Roman, ilk önce şöhretin sonra da şehvetin kölesi olan bir adamın hikayesidir.
Eser, iki zıt kadın karakter üzerine kuruludur. Lale; şehvet düşkünü, maddeci, serbest tavırlı ve hercai bir tiptir. İsmet ise yazarın özellikle örnek olarak çizdiği mükemmel kadın tipidir.
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

İzmir'in İçinde
Yazan: Samim Kocagöz
27 Mayıs Darbesi'ne giden süreci, İzmir'i merkez alarak işleyen roman, Demokrat Partinin son yıllarında geçer. Emekli bir subayın oğlu Emre, İzmir’in meşhur iş adamlarından Hamdi Bey’in kızı Gülseren ile nişanlıdır. Hamdi Bey’in fabrikasında çalışmaya başlayan Emre, Gülseren’in amcası Hidayet Bey ile çatışmalar yaşar. Devir fırsatçıların devridir. Emre nişanlısının ailesini daha yakından tanıdıkça başka hesapların döndüğünü fark edecek ve toplumdaki bölünmüşlüğe yakından tanık olacaktır.


Kaçak
Yazan: Orhan Kemal
Üçlemenin son romanıdır. Üçlemenin diğer kitapları "Vukuat Var" ve "Hanımın Çiftliği" dir. Muzaffer Bey'i öldüren sonrasında Bey'in çiftliğini de yakan Habib'in, sığındığı evde yaşadığı olaylar bu romanın konusunu oluşturur. Kanun kaçağı durumundaki Habib, saklanabilmek için yedi yıldır çocuğunu 
tek başına büyütmeye çalışan Hacer'in yanına sığınır. Bu, iki yalnız ve çaresiz insan arasında zamanla büyük bir sevgi doğar. Hacer'e duyduğu aşk, Habib'in hayata bakışını ve davranışlarını olumlu yönde değiştirmeye başlayacaktır.

Kaçakçı Şahan (Öykü)
Yazan: Bekir Yıldız
Şahan, geçimini Türkiye-Suriye sınırında kaçakçılık yaparak sağlamaktadır. Türkiye'den aldığı malı Halep’te iki altın karşılığında satmıştır. Hikâye, Şahan’ın dönüş yoluyla başlar. Şahan sınırdan geçerken mayına basarak ölür. Kazandığı iki altını can çekişirken son bir çabayla ağzına atacaktır. Çünkü babasına kendisine bir şey olursa altınları almasını tembih etmiştir. Bir sonraki bölümde jandarmanın köye getirdiği ceset köyün ortasına konulmuş ve kimliğinin tespit edilmesi için köylüler meydana toplanmıştır. Ancak Şahan’ın ailesi dâhil köydeki hiç kimse cesedi teşhis etmez. Zira kimliği belirlenirse kaçakçının evi aranacak, hatta bundan sonraki olaylar için de ailesindeki herkes mimlenmiş olacaktır. Öykü, Şahan’ın babasının gece geç saatlerde jandarma karakoluna giderek oğlunun ağzındaki altınları almasıyla sona erer.

Kalpaklılar
Yazan: Samim Kocagöz
Yazarın Milli Mücadele'yi ele aldığı romanıdır. Kalpaklılar, İzmir’in işgalinde Yunanlılara karşı direnen Hasan Tahsin’in şehit edilişi ile başlar. Hasan Tahsin'in arkadaşı Yusuf, bir dizi maceranın ardından Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele'ye katılır. Yunan askeri Manisa’dan sonra Aydın'a da gelir. Herkes, büyük bir mücadele halindedir. Bu romanın devamı olan Doludizgin’de ise yazar, I. ve II. İnönü Savaşları ile Sakarya Savaşı'nı sıra ile anlatır. Roman 9 Eylül 1922'de düşmandan temizlenmiş olan İzmir’de, Atatürk’ün halkla buluşmasının anlatılması ile sonuçlanır.

Kanlıderenin Kurtları
Yazan: Dursun Akçam
Ağa-köylü çatışmasını merkeze alan tipik bir köy romanıdır. Eserde Ardahan’ın Çeşmir köyünde yaşayan köylülerin yaşamları toplumcu gerçekçi bakış açısıyla kaleme alınmıştır. 1950’li yıllarda geçen romanda Cumhuriyet’in ilk yılları, İnönü Dönemi ve Demokrat Parti iktidarı kahramanlarının bakış açılarıyla anlatılır. Romanın başkişisi fakir, haksızlıklara boyun eğmeyen Merdan’dır. Olaylar da Merdan’ın bakış açısıyla anlatılır.

Kaplumbağalar
Yazan: Fakir Baykurt
Ankara yakınlarında altmış evli, yoksul Alevi Tozak susuz ve gölgesizdir. Tozlu yollarında, bir serinlik arayan kaplumbağalar dolaşır. Bir köy öğretmeninin köyünü değiştirmek için verdiği çabanın romanıdır. Köyü yoksulluktan kurtarmak isteyen Kır Abbas ve Eğitmen Rıza, köye bir bağ kurmaya karar verirler. Kıraç diye kullanılmayan toprak köy halkı tarafından uzun bir uğraştan sonra verimli bir hale getirilir. Altı yıl geçince asmalar üzüm verir. Devlet, hazine arazisi olduğu gerekçesiyle işgal ettikleri araziyi köylüye satmak ister. Yoksul köylüler o kadar emek verdikleri bağları bir gece yerle bir edip ölü hayatlarına geri dönerler.

Kar
Yazan: Orhan Pamuk
Yazar, ilk ve son siyasî romanım dediği eseri için mekan olarak Kars'ı seçmiştir. Olaylar, on iki yıldır Almanya'da bir anlamda sürgünde olan şair Ka, bir röportaj için Kars'a gitmesiyle başlar. Rejim baskısını ve sonuçlarını tema olarak alan romanın kurgusu, şehirde gerçekleştirilen ve biraz da bir tiyatro oyununa benzeyen bir askeri darbenin hikayesine dayanır. Üç gün süren olayların tarafları siyasal İslamcılar, askerler, laikler ve milliyetçilerdir.

Kara Kitap
Yazan: Orhan Pamuk
Roman, Galip'in kaybolan karısı Rüya ile yazar olan kuzeni Celal'i arayışını anlatır. Kendine rehber olarak Celal'in yazılarını seçen Galip, bu arayışta çeşitli zorluklarla karşılaşır. Roman temelde Galip'in kendini arayışını ve Celal'in yerine geçişini, bir yazar olma çabasını anlatır. Kara Kitap, birbirleriyle ilgisiz gözüken çok sayıda hikayeden, anlatıdan kurulmuştur. Sebep-sonuç ilişkisi pek aydınlık olmayan, gevşek bir yapı üzerine kurulan bu roman, bir "arama" temasının eşliğinde gelişmektedir.

Karanlığın Günü
Yazan: Leyla Erbil
Roman, Neslihan (Nesli) adlı bir kadın yazarın, aile hayatını, akıl hastanesinde yatan annesi Nuriye Hanım'ı ziyaretlerini ve edebiyat çevresinden kişilerle, arkadaşları Yıldız'ın evinde toplandıkları gece yaşananları geriye dönüşlerle anlatır. Karanlığın Günü'nde bu kez üç kadın yazarla karşılaşırız: Nesli, İkbal ve Asiye. Asiye, bir yazar olarak yükselmek için maddi gücünü, İkbal kadınlığını kullanır. Nesli ise çok satmak, ünlenmek gibi kaygıları olmayan bir yazardır. 


Karartma Geceleri
Yazan: Rıfat Ilgaz
Romanın kahramanı edebiyat öğretmeni olan Mustafa Ural’dır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında geçen romanda Mustafa Ural, toplatılan şiir kitabı nedeniyle aranmaktadır. Sağlık problemleri vardır. İstanbul’un soğuk ve karartılmış sokaklarına, eş dost evlerine sığınır. Yazarın kendi hayatından izler taşıyan roman bir aydın, şair ve öğretmen olan Mustafa Ural'ın kaçış hikayesini anlatırken 1940'lı yılların Türkiye'sine de ışık tutmaktadır.

Karılar Koğuşu
Yazan: 
Kemal Tahir
Yazarın Malatya Cezaevinde yaşadığı ve tanık olduğu olaylardan yola çıkılarak yazılmış bir romandır. Bütün olaylar, yazarın kişiliğiyle paralellikler taşıyan Gazeteci Murat’ın çevresinde gerçekleşir. Murat, komünizm suçuyla mahkûm edilmiş bir aydındır. Yardımsever, akıllı bir adamdır. Çevresindekiler onu çok sever, akıl danışır, dilekçe yazdırır, mektup okutur. Eserde kadınların neden hapse düştükleri, nelere maruz kaldıkları, nasıl cezalandırıldıkları ve hapishane içerisinde birbirleriyle ve erkek mahkumlarla nasıl ilişkiler kurdukları ve toplumun bu kadınlara bakış açısı 
Murat’ın bakış açısıyla verilir.

Kırmızı Saçlı Kadın
Yazan: Orhan Pamuk
Cem, babası tarafından terk edilen ve annesiyle yaşayan lise çağındaki bir gençtir. Yazar olma hayaliyle bir kitapçıda çalışır, boş kaldıkça da kitap okur. Cem, bu okumaların birinde hayatını etkileyecek olan Oidipus miti ile tanışır. Üniversite sınavı için dershaneye gidecek parayı biriktirmek için kuyu kazma işinde de çalışmaya başlayan Cem, Mahmut Usta’ya çırak olarak verilir. İkili arasında zamanla bir baba oğul ilişkisi oluşur. Cem ile Mahmut Usta kasabaya indikleri sırada romana ismini veren Kırmızı Saçlı Kadın (Gülcihan) ile karşılaşırlar. Bir çadır tiyatrosunda sahneye çıkan Kırmızı Saçlı Kadın, Cem’in babasının gençlik aşkıdır. Kadın, çadıra gidip gelmeye başlayan Cem ile birkaç hafta sonra bir gece beraber olur. Bu gece ile Cem'i, Oidipus'un kaderine benzer bir gelecek beklemektedir. 
👉 Geniş özet için tıklayınız.

Kıskanmak
Yazan: Nahit Sırrı Örik
Cumhuriyet'in ilk yıllarında geçen romanda, olaylar emekli bir paşanın Seniha ile Halit adındaki iki çocuğunun çevresinde gelişir. Çocukluğundan beri çevresinin ve ailesinin ağabeyine daha fazla ilgi gösterip onu yok sayması Seniha’nın ağabeyini kıskanmasına neden olur. Halit, kardeşinin aksine güzelliği ile hep ilgi odağı olmuştur. Bunun yanı sıra erkek olmanın avantajıyla evin tüm imkanları onun için harcanmıştır. Seniha, hayatı boyunca yok sayılmasının açtığı boşlukları intikam arzusu ve nefretle doldurmuştur.

Korsan Çıkmazı
Yazan: 
Nezihe Meriç
Eserde, Meli ve Berni adındaki iki genç kızın yetişme süreci ile kadın olarak verdikleri varoluş mücadelesi anlatılmaktadır. 
Meli ve Berni çocuk yaşlardan beri tanışan iki iyi dosttur. Meli, edebiyat öğretmeni olmuş, Berni ise konservatuvar mezunu olduktan sonra çalışmamıştır. Evlenip birer aile kuran iki kadın da “Korsan Çıkmazı” adlı sokakta bir apartmanda oturmaktadır. İkisinin de bir çocuğu vardır. Geriye dönüş tekniğinin kullanıldığı roman, kişilerin çocukluk yıllarına, aileleriyle yaşadıkları yıllara, okumaları için gönderildikleri şehirdeki Neyyire Hala'nın evine ya da üniversite yıllarına doğru gidiş gelişlerle ilerlemektedir.

Körduman
Yazan: 
Kemal Tahir
Sağırdere adlı romanın devamıdır. Ankara'ya çalışmaya giden Mustafa, altı ay sonra bir kış gecesi köyüne döner. Şehirden hem meslek sahibi hem de farkındalığı artmış bir insan olarak dönse de bir süre sonra babası ve İsmail gibilerinin yönlendirmesiyle eski karanlığına döner. Babasının intikam hırsı yüzünden evli olan Ayşe'yi ayartır. Topla İsmail'in yönlendirmesiyle inşaatlardan demir çalar. En sonunda da intikam hırsıyla en yakın arkadaşını vurarak katil olur.
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Köyün Kamburu
Yazan: 
Kemal Tahir
1959 tarihli eser, yazarın Yedi Çınar Yaylası (1958) ve Büyük Mal (1970) romanları ile bir üçleme oluşturmaktadır. Eserde olaylar Çorum'un Narlıca köyünde geçer. Romanın kahramanı Parpar Ahmet’in oğlu Çalık Kerim'dir. Parpar Ahmet, çirkin ve topal karısını olur olmaz zamanlarda dövmektedir. Köylüler bir gün Parpar'ı Uzun İmam'ın fikriyle içine giren cinlerin çıkması için direğe bağlayıp döverler ancak Parpar bu dayağın sonucunda ölür. Hamile olan karısı da yediği dayaklardan erken doğum yapar. Doğan çocuk hem sakat hem çirkindir. Bu yüzden Çalık Kerim (Köyün Kamburu) diye anılır. Çalık Kerim zeki bir çocuktur. Çorum’da medrese tahsili görür. O artık Çalık Hafız'dır. Köydeki gençler birinci Dünya Savaşı cephelerine dağılmıştır. Çalık, askere kabul edilmediği için köyde düzenini kurmaya başlar. Bir süre sonra imamı hatta bütün köylüyü yanına çeker. Karaborsacılık yaparak zengin olur. Bir zamanların Çalık Kerim'i kulluktan ağalığa yükselmiştir.

Köprü
Yazan: 
Ayşe Kulin
Romanda Erzincan valisinin Fırat Nehri üzerine köprü yaptırmak için bir yandan doğa şartlarıyla öte yandan bürokrasiyle verdiği mücadele anlatılmaktadır. Romanda bunun yanı sıra Başbağlar katliamı, Alevi-Sünni çatışması, terör, töre, yöre halkının yaşadığı yoksulluk gibi konular da yer almaktadır.

Kurt Kanunu
Yazan: Kemal Tahir
Roman; 1926'da İttihatçılar tarafından Atatürk'e karşı düzenlenmek istenen İzmir Suikastı'nın öyküsüdür. Yazar, İttihatçıların toplu olarak İstiklal Mahkemesinde yargılandığı bu girişimi Cumhuriyet'i kuran kadronun İttihatçılarla olan hesaplaşması olarak ele alıp işlemiştir.

Kuşlar da Gitti
Yazan: 
Yaşar Kemal
Yakaladıkları kuşları, özgürlüklerine kavuşturmak üzere satın alan İstanbullulara satan çocukların hikâyesidir. Roman, kuş avlayan gençlerin kuşları satamayıp sonunda çaresizlikten kuşları yemek zorunda kalmalarına kadar olan süreci anlatmaktadır. Olay unsurunun ön planda olmadığı eserde dış mekân tasvirlerine ve kuş sürülerinin yaşam alanlarına ilişkin gerçekçi gözlemlere geniş yer verilmiştir.

Kuyucaklı Yusuf
1903 yılında Aydın'ın bir köyünde eşkıyaların bastığı bir evde karı-koca öldürülür. Soruşturmaya gelen kaymakam evde sağ kalan dokuz yaşındaki Yusuf'u evlat edinir. Kaymakam, karısı Şahinde’nin yüzünden kendisini içkiye ve kumara vermiştir. Fabrikatör Hilmi Bey’e üç yüz yirmi altın borçlanmıştır. Zamanla Yusuf ve kaymakamın kızı Muazzez büyür. Kasaba kabadayısı Şakir, Muazzez’i rahatsız edince Yusuf tarafından dövülür. Daha sonra kaymakam Yusuf ile Muazzez’i evlendirir. Yusuf'u Edremit'e tahrirat katibi yapar. Bir süre sonra gelen yeni kaymakam Şakir’in ve babasının yakın dostudur. İzzet Bey adındaki bu yeni kaymakam Yusuf'u görevden alır ve süvari tahsildarı yapar artık Yusuf sürekli dışarıdadır. Bu arada Şahinde Hanım'ın evi kaymakam ve ileri gelenlerin çalgı çengi yeri olmuştur. Muazzez de iffetini yitirmek üzeredir. Bir akşam Yusuf eve gelir, evdeki herkesi öldürür. Karısını gömen Yusuf atını atlar ve dağlara gider.

Küçük Ağa
Yazan: Tarık Buğra 
Mehmet Reşit Efendi, yöre halkının padişaha daha sıkı bağlanması için İstanbul Hükumeti tarafından Akşehir'e gönderilir. Akşehir'de İstanbullu Hoca diye anılan Mehmet Reşit Efendi vaazlarıyla halkın padişaha bağlı kalması için çabalar. İstanbullu Hoca; aklı başında, vatanını seven, görevinin gereğini yerine getirmeye çalışan son derece heyecanlı bir imamdır. Kuvayımilliye'ye karşı olduğu için hakkında vur emri çıkarılan Hoca, Çakırsaraylı çetesine sığınır. Bu arada Çolak Salih onu vurmak için görevlendirilir. Ancak İstanbullu Hoca gerçekleri görmeye başlamıştır. İstanbullu Hoca'nın bir askere dönüşerek zafer için orduya katılması romandaki olayların merkezini oluşturur.  Çolak onu vurmaz, ikisi birden Kuvayımilliye'yi baltalamaya çalışan gruplara karşı mücadeleye başlar. Küçük Ağa adını alan İstanbullu Hoca, Çerkez Ethem'in ortanca kardeşi Tevfik Bey'in bir müfrezesinin başına geçer.

Küçük Dünya
Yazan: Emine Işınsu
Yazarın ilk romanıdır. Roman, 1950'li yıllarda yeni evlendiği eşiyle Urfa’ya yerleşen üniversite eğitimi görmüş İstanbullu bir kızın (Nur) mistik özellikler taşıyan bu uzak yurt köşesinde mizaç ve dünya görüşleri bakımından pek de uyuşamadığı kocası ile duygusal yakınlık kurduğu erkek (Murat) arasında kalışını anlatır.

Kürk Mantolu Madonna 
Romanda, kahraman - anlatıcının (isimsiz) iş yerinde herkesin sıradan ve sıkıcı olarak gördüğü Raif Efendi’nin iç dünyasını Raif Efendi’ye ait bir hatıra defteri aracılığıyla keşfeder. Romanın bundan sonrasını Raif Efendi’nin hatıra defterine yazdıkları oluşturur. Raif Efendi’yi sabunculuk tekniğini öğrenmesi için Almanya’ya gönderir. Raif, burada sabun fabrikalarını gezmek yerine müzeler ve resim galerilere giderek vaktini geçirmeye çalışır. Bir senedir burada olan Raif Efendi, bir gün bir resim galerisinde gördüğü Kürk Mantolu Madonna tablosundan etkilenir. Günlerce sadece bu tabloyu seyretmek için galeriye gider. Sonunda tablonun sahibi Maria Puder’le tanışır ve ona âşık olur. Raif'le Maria Puder arasında önce tek taraflı bir aşk yaşanır. Raif bunu kabullenir, karşılık beklemeden sever ve aşka yakışır fedakarlıklarda bulunur. Zamanla Maria Puder de ona aşık olur. Maria’yla ilişkisinin tam rayına oturduğu bir zamanda Raif, memleketinden bir telgraf alır. Telgrafta babasının öldüğü ve derhal memlekete gelmesi gerektiği yazılıdır. İşleri düzene koyduktan sonra Maria’yı da memleketine getireceği sözünü veren Raif Efendi, Almanya’dan ayrılır. Maria Puder’le düzenli olarak mektuplaşır. Ancak belli bir zaman sonra Maria Puder, Raif Efendi’ye mektup yazmaz. Raif Efendi kandırıldığını düşünerek bir başka kadınla evlenir ve çocukları olur. Raif Efendi, Ankara’da bir gün Maria Puder’in bir akrabasıyla karşılaşır ve ondan bilgi almaya çalışır. Maria’nın on sene önce hastalandığını, hastalığına rağmen bir çocuk dünyaya getirdiğini ancak doğumdan bir hafta sonra öldüğünü öğrenir.  
👉 Kürk Mantolu Madonna hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.

Mahşer
Yazan: Peyami Safa
Olaylar Birinci Dünya Savaşı ile Mütareke Dönemi sırasında İstanbul'da geçmektedir. Roman, Çanakkale Savaşı'nda gazi olan Nihat'ın, İstanbul'a dönüşünde yaşadığı dramı anlatır. Maddi sıkıntılar çeken Nihat, Beyoğlu'nda bir apartman dairesinde oturan Seniha Hanım'ın kızına Fransızca dersi vermeyi kabul eder.Gittiği evde, Avrupai bir hayat süren Seniha Hanım ve eşi Mahir Bey’in milli manevi değerlere uzak yaşamlarından rahatsız olur. Nihat, evde Mahir Bey’in yeğeni Muazzez ile tanışır. Muazzez'in onlar gibi olmadığını fark eder. Genç kadın, içinde bulunduğu muhiti beğenmemekte ve buradan kurtulmak istemektedir. Zaman içerisinde Nihat'la Muazzez yakınlaşır. Birbirini seven bu iki genç evden ayrılarak evlenirler. Ancak bir süre sonra maddi imkansızlıklarla boğuşmak zorunda kalarak ümitsizliğe düşerler. Tam bu noktada Kerim Bey devreye girer. Telkinleriyle Nihat'ı içinde bulunduğu bunalımdan kurtarır. Muazzez ile Nihat yine birbirlerine kavuşurlar.  

Manves City
Yazan: 
Latife Tekin 
Romanda olaylar Erice adlı beldede geçmektedir. Fabrikalaşma ile doğası zarar görmeye başlayan Erice'de üretimin hızına kapılan Manves yetkilileri, doğayı tamamen yok saymaktadır. Eser, bozulan doğanın yanı sıra işçi sorunları, özellikle kadın işçi sorunları üzerine kurulmuştur. Eski bir fabrika işçisi olan Ersel uğradığı bir iftira sonucu beş yıl hapis yattıktan sonra üvey kızını bulmak için Erice’ye dönmüştür. Özellikle göçle birlikte dokusu zedelenen Erice, kadınlar için tekinsiz bir yer haline gelmiştir. Ersel, Eda ile ilgili sağlıklı hiçbir iz bulamaz. Neredeyse tüm Erice birlik olmuş, ondan Eda’nın peşini bırakmasını istemektedir. Ersel arayışından vazgeçmez ve uzun uğraşlar sonucunda kızının müstehcen görüntülerini görür. Eda’yı bu duruma sürükleyen de değişen düzendir. Yazara göre kadının üretkenliği doğa gibidir. Ancak onu verimsizleştiren, kirleten de erkek egemen toplumdur.

Masumiyet Müzesi
Yazan: Orhan Pamuk
Olaylar 1975 ve 2004 yılları arasında İstanbul’da geçmektedir. Kemal Basmacı, İstanbul’un zengin ailelerinden birinin oğludur. Amerika’da okumuştur. Kemal’in uzak akrabası olan on sekiz yaşındaki Füsun Keskin, bir mağazada tezgâhtarlık yapmaktadır. Füsun öğretmen emeklisi bir babanın ve evlere terziliğe giden bir annenin tek çocuğudur. Kemal, çocukluğundan beridir görmediği Füsun'u, kendisiyle aynı sosyal zümreye mensup ve Avrupa’da okumuş olan nişanlısı Sibel'e çanta almak için gittiği butikte görür. Kemal, Füsun'a o an âşık olur. Bu aşk zamanla büyük bir tutkuya dönüşecektir.  

Mektup Aşkları
Yazan: 
Leyla Erbil
Kadın varoluşu ve aşk teması üzerine inşa edilen bir eserdir. Roman, Jale adındaki genç bir kadına yazılan mektuplardan oluşur. Yedi farklı kişiden gelen mektuplarda kişilerin aşk, evlilik, cinsellik gibi konulardaki görüşlerinin yanı sıra zaman içinde geçirdikleri değişime de yer verilir. Romanda Ahmet’in otuz, Sacide’nin on üç, Ferhunde’nin on iki, İhsan’ın on iki, Zeki’nin on iki, Reha’nın beş, Zeki’nin babası Abdullah Bey’in ise bir mektubuna yer verilir. Jale, Sacide ve Ferhunde ile lise yıllarından beri arkadaştır. Sacide, Amerika’ya gitme hayalini gerçekleştirir. Sürekli romantik bir aşk arayan ancak hep hayal kırıklığı yaşayan Ferhunde ise kendisinden 16 yaş büyük biriyle mantık evliliği yapar. Jale ise güzelliği kadar davranışları ve kişiliği ile çevresinde hayranlık uyandıran biridir. Ahmet, İhsan, Reha ve Zeki; Jale’ye âşıktır. Jale ile evlilik hayalleri kuran İhsan, Jale tarafından terk edilir. Jale’den ümidi kesen Reha da bir başkasıyla nişanlanır. Zeki, aşırı dini bir söylem kullanan babasıyla kendi sosyalist düşünceleri arasında sıkışıp kalan biridir. Romandaki bireysel miti, intiharla sonlanır. Kendisini seven erkekler içinde onu en çok sevdiğine inandığı Ahmet ile evlenen Jale ise aldatıldığını öğrenince kocasından ayrılır.

Memo
Yazan: Kemal Bilbaşar
Cemo'nun devamı olan romanda Doğu Anadolu'nun 1925 - 1938 yılları arasındaki trajik serüveni anlatılır. Şeyhleri, ağaları ve töreleri ile Doğu Anadolu bu sefer de şıh (şeyh) kızı Senem'in gözünden dile gelir.

Miras
Yazan: 
Memduh Şevket Esendal
Yazarın ilk romanı olsa da çok sonra basılabilmiştir. Romanda, İstanbul'un büyük bir konağında yaşayan Silahtar Ali Paşa ailesindeki çözülme, miras yüzünden aile bireyleri arasında ortaya çıkan düşmanlık anlatılmaktadır. Eserde olaylar II. Abdülhamit zamanında geçer. Silahtar Ali Paşa’nın gelini ve defterdar Halil Efendi’nin kızı olan büyükannenin ölümü, ailede derin bir çatlak yaratır. Bu çatlak, aile fertlerinin amansız bir miras mücadelesine girişmesine neden olur. Günbegün büyüyüp artan bu çatışma tarihî konağın parçalanmasıyla son bulur. Eserde anlatılan konu dış yüzeyde bu olsa da yazarın asıl dikkat çekmek istediği nokta, ulusal çözülme endişesidir.

Muinar
Yazan: Latife Tekin
Roman, kocakarı Muinar'ın, kahraman anlatıcı olan Elime adlı karakterin içinde uyanmasıyla başlar. Muinar'a göre eski ve yeni bütün düşünceler çökecektir. Dünyada bir hayatın sonuna gelinmiştir. Dünya çevresel bir felaketin eşiğindedir ve bu felaketi ancak kadınlar önleyebilir. Romanda iki kadın; politika, fal, bulmaca, araba yarışları, nükleer savaşlar, Amerika, Kürt, Ermeni meseleleri, erkeğin kadına hükmetmesi, doğa, yok oluş gibi hemen her konuda çene çalmaktadır.

Murtaza
Yazan: Orhan Kemal 

Roman, görevini her şeyden üstün tutan bekçi Murtaza’yı anlatmaktadır. Murtaza, görev anlayışıyla, trajikomik kişiliğiyle edebiyatımızın unutulmaz tipleri arasında yer almıştır. Murtaza mübadele ile gelmiş bir göçmendir. Çukurova’da devletin verdiği tarlayı ekip biçmiş ama işler yürümeyince şehre taşınmıştır. Önce mahalle bekçiliği yapar ardından da fabrika bekçiliğine geçer. Görevine çok bağlı olan Murtaza hiçbir ihmali bağışlamadığı için işçiler tarafından pek sevilmez. Bekçi olarak işe alınmasına rağmen işçileri denetlemeye kalkışır, üstelik ustalara da karışır. İşe ara verip tuvalette sigara içenlere, iş başında kaçamak yapıp uyuklayanlara, işten kaytarıp etrafta koşuşturup oynayan çocuk işçilere, fabrika kahvesinde boş boş oturanlara karışır, göz açtırmaz. Fabrikadaki herkesi disipline sokmaya çalışır. Bazen de bu kişileri Fen Müdürüne şikayet etmektedir. Fen müdürü ise Murtaza'nın çalışmasından memnundur. Böylece fabrikadaki her şeyden haberdar olmaktadır. Bir gece kızlarının da vazife başında uyudukları söylenince hışımla gelerek küçük kızı Firdevs'i saçlarından tutarak yere fırlatır. Başından yaralanan küçük kız bir süre sonra ölür.

Müfettişler Müfettişi
Yazan: Orhan Kemal
Romanın başkişisi, kendilerini teftiş kurulu diye gösterip aldıkları sus payı rüşvetlerle geçinen bir şebekenin elebaşısı olan Kudret Yanardağ'dır. Kudret Yanardağ; orta yaşlı, kerli ferli "müfettiş görünümlü" bir adamdır. Bu defa Anadolu'da küçük bir ili "teftişe" çıkar. İlk önce meyhaneye giden kahramanımız, iş yerinin sağlık kurallarına uymadığını söyleyerek iş yeri sahibine kızar. Sonra sırasıyla lokantaya ve otele giden Kudret, benzer şekillerde davranır. Tavırları ve konuşmalarından onun müfettiş olduğu kanısına varan esnaflar ise rüşvet verme yarışına girerler. Buradan kazandıklarını karısına kaptıran Kudret Yanardağ, yeni bir teftişe çıkacak ancak bu sefer yakalanacaktır. 


Nabi'nin Park Kahvesi
Yazan: Samim Kocagöz
1948'deki ilk baskısı Bir Şehrin İki Kapısı adıyla basılmıştır. Şahıs kadrosu oldukça geniş olan eser, kasabadaki bir kahveyi merkeze alır. Roman; aydın-köylü, aydın-ağa, aydın-bürokrasi ve köylü-ağa, köylü-tabiat çatışmaları üzerine kuruludur. Ağalar, Kurtuluş Savaşı sırasında dahi halkı sömüren ancak zaferin ardından herkesten daha çok Cumhuriyetçi görünen kimseler olarak tanıtılır. Menderes'in taşması mahsulünün ziyan olması bu da insanların aç kalması demektir. Zati Bey ise nehrin taşkınından büyük bir menfaat sağlamakta bu nedenle Menderes'e karşı bir önlem işine girilmesini yerel yöneticilere verdiği rüşvetlerle engellemektedir. Kasabadaki bu gidişatı görerek düzeltmek isteyen Doktor Reşat, Bekir gibi isimler yerleşik düzenin çarklarında ezilirler. 
Sonuç olarak roman özelde yörenin, genelde ise ülkenin gidişatına dair bir tablo sunar. Roman sonunda var olan düzen, yüzyıllardır var olduğu şekliyle devam eder.

Onbinlerin Yürüyüşü
Yazan: Samim Kocagöz
Roman, İkinci Dünya Savaşı sürecinde Türkiye'deki öğrenci olaylarına ışık tutmaktadır. Yazarın kendi üniversite hayatının gözlemlerinden oluşan eser İstanbul'da geçmektedir. Hukuk Fakültesinde öğrenim gören Recep ve Halit siyasi anlayışları birbirine benzese de farklı karakterlerdir. Recep idealleri peşinde koşup, memleket uğruna mücadele verirken Halit bireysel mutluluğun ve tutulduğu aşkın peşinden gider. 
Ancak Halit zamanla hatasını görerek amaçsız bir yaşamın getirdiği umutsuzluğa ve vicdan azabına göğüs germeye çalışacaktır.

Onuncu Köy
Yazan: Fakir Baykurt
Roman, köylüleri bilinçlendirmeye çalışan bir köy öğretmeninin mücadelesini konu alır.
Eserde adı verilmeyen öğretmen; kız çocuklarının okutulması, köylerde kurulan sömürü düzeni ve halkın din adamları tarafından batıl inançlarla kandırılması gibi konularla mücadele eder. Ancak düzenden beslenen kişilerce hiçbir köyde tutunamaz ve yedi köyden de sürülür.
Sonraki üç köy de diğerleri gibi bakımsız ve medeniyetten uzaktır. Her köy, hurafelere inanmış cahil insanlarla doludur. Ağalar, toprak sahibi beyler ve sözde din adamları gelişmenin önündeki en büyük engellerdir.
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Ortadirek
Yazan: Yaşar Kemal 

Yazarın "Dağın Öte Yüzü" adını verdiği üçlemenin ilk romanıdır. Romanın konusu, Yalak köylülerinin pamuk toplayabilmek için dağdan düze iniş yolunda çektiği çileli yaşantıdır. Geçimlerini pamuk toplayarak elde eden köylüler yoksul bir yaşam sürmektedir. Eserde kendi çıkarları için köylüleri kullanan muhtar ve ona karşı çıkmak isteyen grubun çatışması, ezen ile ezilen arasındaki mücadele olarak verilir.

Osmancık
Yazan: 
Tarık Buğra 
Romanda Osman Bey’in çocukluğundan Bursa’nın fethine kadar geçen sürede yaşananlar ele alınmaktadır. Roman, Osman Gazi’nin ölüm döşeğinde Bursa’nın fetih haberini bekleyişiyle başlar. Ardından zamanda geriye dönüşle Osmancık’ın gençlik dönemleri anlatılır. Beş bölümden oluşan roman, Osmancık'ın Şeyh Ede Balı'nın kızı Malhun Hatun'u görüp severek olgunlaşmasını, Şeyh Ede Balı'nın telkinleriyle bir bey haline gelmesini ve etrafındaki beylikleri ve kaleleri birer ikişer bünyesine katarak beyliğini büyütmesini destansı bir anlatımla okuyucuya sunar. Roman başında Osmancık, roman içinde Osman Bey ve romanın sonunda da Osman Gazi olarak anılan roman başkişisi, ölüm döşeğinde aldığı Bursa'nın fethi haberiyle hayata gözlerini kapayarak yerini oğlu Orhan'a bırakır.

Osmanoflar
Yazan: Kenan Hulisi Koray
Romanda, Bulgaristan'ın Karnabad şehrinde yaşayan güçlü bir Türk ailesinin Bulgar komitacılar tarafından yok edilmek istenmesi anlatılmaktadır. Ailenin kurucusu olan “en büyük Osmanof" bir yeniçeri ağasıdır. Nemçe Seferi'nden döndüğü sıralarda Karnabad'da geceleyen Yeniçeri, sonrasında buraya yerleşmeye karar vermiştir. Eser, Yeniçeri'nin Ahmet, Yusuf ve Halil adındaki üç oğlu etrafında şekillenir.

Ölmeye Yatmak
Yazan: Adalet Ağaoğlu 

Dar Zamanlar adlı üçlemenin ilk romanıdır. Üçlemenin diğer romanları Bir Düğün Gecesi ve Hayır'dır. Eserde Türkiye'nin modernleşme süreci, bir kadın akademisyenin hayatına paralel olarak anlatılmaktadır. Roman, 1968 yılında Aysel’in bir otel odasında ölmeye yatması ile başlar. Aysel’in otel odasında tüm hayatını sorgulamaya başlaması ile roman 1938’e, Aysel'in ilkokul yıllarına, döner. Aysel, Ankara'nın küçük bir kasabasında ev kadını bir anne ile esnaf bir babanın çocuğudur. Aysel, üniversite eğitimi sırasında tanıştığı ve entelektüel olarak kendisine yakın bulduğu Ömer’le evlenmiş ancak çocukları olmamıştır. Aysel, ölmeye yatmadan kısa bir süre önce ise üniversitedeki öğrencilerinden Engin adlı bir çocukla evlilik dışı bir ilişki yaşamıştır.

Ölmez Otu
Yazan: Yaşar Kemal
Yazarın "Dağın Öte Yüzü" adını verdiği üçlemenin son romanında Uzunca Ali'nin hikayesi romanın temel konusunu oluşturur. Ali, Çukurova’ya inerken yola dayanamayacağını düşündüğü yaşlı annesi Meryemce’yi boşalan köyde bir başına bırakır. Çukurova’da ırgatlar arasında Ali'nin anasını öldürüp geldiği söylentisi yayılır. Ali'nin böyle bir iş yapmayacağını bilen Muhtar Sefer, bu durumu intikam için bir fırsat olarak görür. Ömer'i köye Meryemce Ana’yı öldürmeye yollar, bu sayede söylenti gerçekleşecek Ali suçlanacaktır. Haftalardır insan sesine hasret kalan Meryemce, Ömer’i öyle candan karşılar ki Ömer öldüremez kadını. Çukurova’da pamuk toplama işi sona ermiş, güz yağmurları başlamıştır. Köye dönen Uzunca Ali, annesini ölmüş bulur.

Rozalya Ana (Hikaye Kitabı)
Yazan: Sevinç Çokum
Kitap; Rozalya Ana, Bir Ağacın Dilinden, Güneşin Son Saatleri, Tavus Kuşunun Dönüşü, Kaybolmuş Akşam Alacaları, Göç Sonrası, Asmalı Köyün Öğretmeni, Sevgiyi Öğreten Kuşlar, Kuş Günlüğü, Kütahyalı Kız adlı on hikayeden oluşmaktadır. Kitaba adını veren Rozalya Ana adlı hikayede, İkinci Dünya Savaşı sırasında zorla sürgün edilen Kırım Türklerinin çektiği sıkıntılar, onların vatan sevgisi ile toprağı yeniden vatan yapma mücadelesi anlatılmıştır.  
👉 Ayrıntılı bilgi için tıklayınız.

Ruh Adam
Yazan: Hüseyin Nihal Atsız
Otuz bir bölümlük romanın ilk bölümünde bir Uygur masalı anlatılır. Masala göre evli olan Yüzbaşı Burkay, buna rağmen Açığma-Kün adlı bir genç kadına aşık olur ancak karşılık alamaz. Derdine çare bulması için gittiği Şeytanlar başı Madar, Burkay'dan karısını kurban etmesini ister. Burkay, sevdiği kadına kavuşmak için karısını tereddüt etmeden kurban eder. Burkay'ın karısı ölmeden önce: “Kıyamete kadar dünyaya her gelişinde ruhun ızdırap içinde çalkalansın!” diyerek beddua eder. Bu bedduanın Tanrı tarafından kabul edilmesiyle Yüzbaşı Burkay'ın ruhu kıyamete kadar dünyaya her dönüşünde ıstırap çekecektir. Yüzbaşı, sevdiği kıza kavuşmuş olsa da bir türlü mutlu olamaz. Romanda asıl vurgulanmak istenen nokta, "ruhun tekrar dünyaya dönüşü"dür. Uygur masalı, romanda bu açıdan önem taşır çünkü romanın başkişisi olan Yüzbaşı Selim Pusat, aslında masaldaki Yüzbaşı Burkay'ın tekrar dünyaya dönmüş halinden başkası değildir.  

Sağırdere
Yazan: Kemal Tahir
Bir köy romanı olan eser, 1938-1939 yıllarında Çankırı’nın bir köyünde yaşanan olayları konu edinmektedir. Romanın başkarakteri 15-16 yaşlarında bir delikanlı olan Mustafa'dır. İlk bölümde Mustafa, üretime katkıda bulunmayan, kız peşinde koşan hayta bir tiptir. Kendini, kimliği ile değil de ait olduğu aile aracılığıyla ifade etmeye çalışır. Köy yerinde üretim şekli çiftçiliktir. Fakat Mustafa'nın bu işlerle de pek ilgisi yoktur. O, ancak Ankara'da geçireceği altı ay sonrasında üretime katkıda bulunarak bağımsız bir birey olacaktır. Körduman adlı eser, bu romanın devamıdır (ikileme, nehir roman).
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Sarı Traktör
Roman, Eskişehir dolaylarında Özeler köyünde geçer. İzzet Ağa, oğlu Arif'in ısrarlarına rağmen traktör almak istemez. Eski üretim araçlarına alışık olan varlıklı baba ile oğlu arasındaki bu mücadele romanın iskeletini oluşturur. Tarladaki tüm işleri çekip çeviren Arif'in tüm ümidi babasının bir traktör almasıdır. Bu sayede işler çok daha kolay olacaktır. Rahatsızlanarak tedavi için Ankara'ya götürülen İzzet Ağa'nın bu sürede yaşadıkları fikrinin değişmesini sağlar. Traktörü getiren teknisyen, Arif'e sürmesini de öğretecektir fakat köyde kar yağmaktadır. Köyde herkes yatınca Arif, sabaha kadar karları temizler ve meydanı açar. Arif, köylünün şaşkın bakışları altında, traktörünü yürütmeye başlar.

Sessiz Ev
Yazan: Orhan Pamuk
Biri tarihçi, biri devrimci, biri de zengin olmayı aklına koymuş üç torun İstanbul yakınlarındaki evinde babaannelerini ziyaret ederler. Dedelerinin yetmiş yıl önce siyasî sürgün olarak kasabaya geldiğinde yaptırdığı bu evde bir hafta kalırlar. Bu sürede, babaannelerinin doksan yıllık anılarla yüklü geçmişi ağır ağır aralanır.

Sevdalinka
Yazan: 
Ayşe Kulin
Romanın adı, Boşnakçada sevda türküleri anlamına gelmektedir. Sevdalinka, Boşnak halkının 90'lı yıllarda dünyanın gözü önünde yaşadığı zulmün / soykırımın romanıdır. Kitaptaki olaylar belgesel nitelikliyken tarihi ve siyasi kişilerin dışındaki karakterler kurgudur. Romanda yasak ilişki ile başlayan bir aile dramı, Bosna’da yaşanan dramla paralel olarak ele alınır.

Sevgili Arsız Ölüm
Yazan: Latife Tekin
Eser, büyülü gerçekçilik anlayışına uygun olarak kaleme alınmıştır. Köyden kente göç eden bir ailenin yaşadıklarını konu edinen yapıt, köy romanlarından oldukça farklıdır. Roman, masalsı ögelerle gerçeğin birbirine paralel ilerlediği bir eserdir. Aktaş ailesi özellikle de anneleri Atiye ve küçük kızları Dirmit için 
doğaüstü unsurlar, günlük yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır.
👉 Romanın özeti için tıklayınız.

Sözde Kızlar
Yazan: Peyami Safa
Yunan saldırıları sırasında kaybolan babasını aramak amacıyla İstanbul'a gelen Mebrure romanın ana karakteridir. Romanda olaylar ahlak bunalımına sürüklenen bir aile ve onun yakın çevresinde geçer. Mebrure, uzaktan akrabası olan Nafi Bey'in köşkünde kalmaktadır. Köşkte yaşayan Nevin, Behiç ve Nazmiye Hanım kendi kültürlerine yabancılaşmış, yozlaşmış tiplerdir. Mebrure, ilk zamanlar kendisine ilgi duyan Behiç’in cazibesine kapılır. Zamanla Behiç’in gerçek yüzünü gören Mebrure ondan uzaklaşır. Behiç’in aksine fakir, samimi, temiz duyguları olan Fahri'ye ilgi duymaya başlar. Roman, Mebrure’nin babası İhsan Efendi’nin gazete ilanını görmesi ve Mebrure’ye mektup yazmasıyla sona erer. 
👉 Roman hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız

Surname
Yazan: Aziz Nesin
Romana adını veren "surname" divan edebiyatında Osmanlı saray düğünleri ve şenlikleri hakkında yazılan eserlerin genel adıdır. Romanını bir "surname" gibi yapılandıran yazar Berber Hayri isimli bir suçlunun yaşadıklarını, hapishanede başına gelenleri, geçirdiği değişimi ve son olarak Sultanahmet Meydanı'ndaki asılma şenliğini betimleyip anlatır.

Şafak
Yazan: Sevgi Soysal
Yazarın, Adana’ya sürgün olarak gönderildiği ve 12 Mart dönemindeki (12 Mart 1971 Muhtırası) gözlem ve tecrübelerinden meydana gelen bir romandır. Konu, egemen güçler ile devrimci gençler arasında yaşanan çatışmalar ve kadının cinsel bir nesne olarak algılanması üzerinedir. Yazar, romanın başkişisi Oya’yı daha çok kendi yaşadıklarından çıkarak yaratmıştır. Oya, Adana’ya sürgün olarak gönderilmiş sosyalist bir kadındır. 

Şimdiki Çocuklar Harika
Yazan: Aziz Nesin
Roman, iki çocuğun birbirine yazdığı mektuplardan oluşmaktadır. Roman, ideal anne-baba konusunda yapılmış bir anketin sonuçlarıyla başlar. Daha sonra Zeynep ve Ahmet isminde iki ilkokul öğrencisinin birbirine yazdığı mektuplarla devam eder. Biri Ankara’da öteki İstanbul’da iki ilkokul öğrencisi, birbirlerine aile çevrelerinde ve okullarında geçen olayları, büyükler dünyasında gördükleri tuhaflıkları anlatırlar.


Tehlikeli Oyunlar
Yazan: Oğuz Atay
Romanın başkişisi Hikmet Benol’un iç dünyasını, çelişkilerini kendi yarattığı kişilerle somutlaştıran bir eserdir. Otuzlu yaşlardaki Hikmet Benol, aldığı yeni kararlarla birlikte hayatını bütünüyle değiştirmek ister ve modern dünyayı terk ederek gecekonduya taşınır. Onun gecekondudaki komşuları, Albay Hüsamettin Tambay ve Nurhayat Hanım’dır. Hikmet Benol, Albayla oyunlar yazarken iç konuşmaları ve hayalleri oyunlara dahil olur, onun iç hesaplaşması yazdığı bu oyunlarda belirginleşir. Özellikle geçmişiyle yüzleşen Hikmet Benol, yazdığı oyunlarda da başarılı olamaz ve romanın sonunda intihar eder.

Tante Rosa
Yazan: Sevgi Soysal
Bavyeralı Tante Rosa’nın hayatından kesitler sunan eser, kimi eleştirmenlerce roman olarak değerlendirilmektedir. Kitap birbiriyle ilintili on dört öyküden oluşmaktadır. Yazar, kahramanını yaratırken teyzesi Rosel’in hayatından esinlenmiştir. Kitap, giriştiği her işte başarısız olan bir kahramanın gülünç öyküsüdür. Tante Rosa’nın on bir yaşında at cambazı olmak istemesiyle başlayan olay örgüsü, ilerleyen yaşında bir kazada ölmesiyle son bulur.

Tersine Dünya
Yazan: Orhan Kemal
Roman, yoksul bir mahallede yaşayan Bitirim Leyla adındaki bir zamparanın hapse düşmesiyle başlar. Çevirdiği üçkâğıtlar yüzünden hapse düşen Leyla, geride bir çocuk ile
namuslu ve sadık bir eş bırakmıştır. Bitirim Leyla, buna rağmen oğlunun ve kocasının namusuna söz gelecek diye endişe etmektedir.

Tırpan
Yazan: Fakir Baykurt
Roman, kız çocuklarının çocuk yaşta evlendirilmeleri üzerinedir. Evci köyünün en zengin adamı olan Kabak Musdu, Velikul’un on dördüne henüz giren kızı Dürü'yü nikahını almak ister. Dürü, Kabak Musdu ile evlenmek istemez. Dürü ve annesi Havana, ellerinden geldiğince bu işe karşı çıkarlar. Velikul ise, Musdu’nun zenginliğine aldanmış, Musdu’nun yakın çevresinin baskılarına boyun eğmiştir.

Toprak Uyanırsa
Yazan: 
Şevket Süreyya Aydemir
50 hanelik perişan haldeki bir köyün değişimini anlatan didaktik-ütopik bir romandır. Yazar, romanıyla özellikle idarecilerin işlerini doğru yaptığında herkesin el ele verip çalıştığı, mutlu ve huzurlu olduğu köylerin hayal olmadığını göstermek ister. 
Roman, emekli olmuş bir ilköğretim müfettişinin, emekliliğinin daha ilk haftalarında boşluğa düşmesi sonucu bir öğretmen olarak tekrar mesleğe dönmek istemesiyle başlar.

Toz Duman İçinde
Yazan: Talip Apaydın
Yazarın Kurtuluş Savaşı'nı ele aldığı üçlemenin ilk kitabıdır. Üçlemenin diğer romanları: Vatan Dediler ile Köylüler'dir. Çanakkale’de gazi olan Molla Mahmut terhis olarak köyüne döner. İşgal kuvvetlerinin faaliyetleri ve köydeki İstanbul Hükümeti taraftarı İmam Ziver, Hacı Nuri ve Hasan Ağa’nın tavırları Molla Mahmut’u bir şeyler yapmaya iter. Çevre köylerde düşmana karşı çeteler kurulduğu haberi köyde yayılır. Köyün ileri gelenlerinden Koca Kaş İbrahim Ağa, Molla Mahmut’un da yardımlarıyla köy çetesini kurar. İlk faaliyet olarak çetenin ihtiyaçları karşılanması için Hacı Nuri’nin evine baskın yapılır. Baskın köyde hızla yayılarak Kuvayımilliye aleyhinde olanları endişeye sürükler. Hacı Nuri’nin oğlu misilleme olarak Molla Mahmut’un evini yakar. Bu sırada Molla Mahmut ve çetesi Alaşehir baskınındadır. Köyü terk eden çete düzenli orduya katılmak için Afyon’a hareket eder.

Tuhaf Bir Kadın
Yazan: Leyla Erbil
1971 yılında yayımlanan roman "Kız", "Baba", "Ana" ve "Kadın" olmak üzere dört bölümden oluşur. Eserde toplumun değerleri ile çatışan genç bir kadının erkek egemen topluma karşı verdiği mücadele anlatılır. Roman, Nermin’in hayatının anlatıldığı yirmi yıllık bir süreyi kapsar. 

Turgut Reis
Yazan: 
Halikarnas Balıkçısı
II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde yaşayan Turgut Reis’in başından geçen olaylar romanda da kronolojik olarak verilmiştir. Büyük Türk denizcisi Turgut Reis’i bir roman kahramanı olarak ele alan yazar, tarihî bilgi ve belgelerden yararlanmıştır.

Tutunamayanlar
Yazan: Oğuz Atay
Edebiyatımızın ilk postmodern roman örneğidir.
Roman, Turgut'un Selim'in intihar haberini alması ile başlar. Bir resmi dairede inşaat mühendisi olarak çalışan Turgut'un eşi Nermin ve iki çocuğuyla görünürde iyi bir aile düzeni vardır. Ancak arkadaşının ölüm haberi Turgut'un bütün hayat düzenini alt üst eder. Turgut, Selim'in intiharını aydınlatmak için arkadaşlarıyla ve ailesiyle görüşmeler yapar. Turgut, bu süreçte kendisiyle yüzleşmeye ve yaşadığı hayatı sorgulamaya başlayacaktır. Sonunda önce ailesini sonra da işini ve yaşadığı şehri terk ederek yeni bir hayata doğru yol alır. Bu yolculuk sonunda Turgut, Selim gibi intiharı seçmese de romanın sonunda trenden inerek kalabalığın arasına karışır.


Üç İstanbul
Yazan: Mithat Cemal Kuntay
Adnan, romanın başında veremli annesiyle fakir bir hayat süren, para kazanmak için gazeteye yazılar yazan, özel dersler veren ve yaşadığı dönemi romanlaştırmak (yazdığı romanın adı "Yıkılan Vatan"dır, zengin olduktan sonra yazmayı bırakır) isteyen genç bir yazardır. İlerleyen bölümlerde İttihat ve Terakki'nin önemli birkaç isminden biri ve ülkenin kaderinde söz sahibi, iktidar bağlantıları sayesinde zengin bir avukat olur. En sonunda ise ülkenin kaderinin belirlendiği Ankara'ya çağrılmayı ve eski itibarının iadesini bekleyen bedbaht bir avukat olarak ölür.

Var Olmak
Yazan: 
İlhan Tarus
Olaylar Çanakkale ve İstanbul’un işgal altında olduğu yıllarda Karabiga'da geçmektedir. Birinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından Bigalıların yaşayışı, işgal yıllarının bölge insanına etkisi ve dönemin genel yapısı eserde göz önüne serilmiştir. Eserin ana konusu İstanbul Hükümeti taraftarı Anzavur Ahmet Paşa ile Millî Mücadele için yapılan hazırlıkları destekleyen Reji Müdürü Hamdi Bey arasındaki çatışmadır. Romanda vatanseverlerin kahramanlıkları yanında olumsuz yönleri de çarpıcı bir biçimde yansıtılmıştır.

Vassaf Bey
Yazan: 
Memduh Şevket Esendal
Roman 1930’lu yılların Ankara’sında geçer. Romanın ana kahramanı Perihan, Yargıtay’dan emekli Hayri Bey’in ikinci kızıdır. Genç ve güzel olmasına rağmen evde kalacağını düşünen Perihan, bir banka müdürü ile evli olan yakın arkadaşı Behice’ye özenir. O da Behice gibi baba evinden ayrılıp kendi yuvasını kurmak istemektedir. İkili arasında geçen konuşmada Perihan, Cumhuriyet Balosu’nda gördüğü Vassaf Bey’den bahsedip babası yaşındaki bu adamla evlenebileceğini söyler. Behice bunu arkadaşının şımarıklığına verse de Perihan oldukça ciddidir. Sonradan sokakta rastladığı Vassaf Bey ile uzun bir yürüyüş yapan geç kadın, üstü kapalı olsa da niyetini belli eder ancak olgun bir adam olan Vassaf Bey bu teklife olumlu yaklaşmaz. Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Vassaf Bey’in ölüm haberi gelir. İşin ilginç kısmı Vassaf Bey vasiyetinde Perihan’a da yer vermiştir. Genç kadın bunu Vassaf Bey’in yanında büyüyen ve yurt dışında mühendislik okuyan Tuğrul adında bir gencin getirdiği mektupla öğrenir. Mektuba göre Vassaf Bey, Ankara’daki evle birlikte bütün mirasını evlenmelerini istediği Tuğrul ve Perihan’a bırakmıştır.

Vatan Tutkusu
Yazan: İlhan Tarus
Roman, İzmir’in işgali sonrasında Aydın çevresinde oluşturulmaya çalışılan direniş hareketi üzerine kuruludur. Romanın başkişisi vatansever ve destansı bir karakter olan Osman Efe’dir. Osman Efe, başıbozuk ve soyguncu diğer iki çete reisiyle güçlerini birleştirerek işgale direnir. Romanın sonlarında Durdu ile Ekrem’in halkı soyması ve başıbozuk tutumları Osman’ın itibarını sarsar. Sonrasında bir iç hesaplaşma yaşanır. Bununla beraber Osman’ın arzu ettiği milli uyanış artık gerçekleşme yoluna girmiştir.

Veda
Yazan: 
Ayşe Kulin
Romanda, işgal altındaki İstanbul’da Maliye Nazırı olan Ahmet Reşat Bey ve ailesi konu edilir. Eserde ailenin yaşadıklarından yola çıkılarak dönemin panoraması çizilir. Roman kişilerinin yazarla akrabalık bağının bulunmasından dolayı gerçeklerden yola çıkılarak oluşturulmuş bir kurgudur.

Vukuat Var
Yazan: Orhan Kemal 
Üçlemenin ilk romanıdır. Üçlemenin diğer romanları Hanımın Çiftliği ve Kaçak'tır. Romanın merkezinde bir fabrika işçisi olan Güllü vardır. Güllü, aynı fabrikada çalışan Kemal'i sevmektedir. Çiftlik sahibi Muzaffer Bey'in yeğeni olan Ramazan, Güllü'yü görüp aşık olur. Güllü, Ramazan'a varmamak için Kemal'e kaçar. Kemal, fabrikada iken eve baskın yapan Güllü'nün ailesi, genç kadını tekrar evine götürür. Güllü evde babası ve ağabeyi tarafından bayılana kadar dövülür. Durumu haber alan Kemal, Güllü'yü onların elinden kurtarır ancak Güllü’nün ağabeyi Hamza silahını çekerek Kemal'i vurur. Kemal'in öldürülmesiyle hiçbir ümidi kalmayan Güllü, Muzaffer Bey'in çiftliğine gider.  
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Yağmurlar ve Topraklar (Tütün Zamanı 2)
Yazan: Necati Cumalı
Tütün Zamanı adlı üçlemenin ikinci romanıdır. Nihat isimli genç bir avukatın hayatını anlatan roman İzmir’in Urla ilçesinde geçmektedir. Nihat Urlalı olduğu için burada avukatlık yapmaktadır. Ancak en büyük hayali İstanbul'a yerleşmektir. Urla'daki insanların hiçbirine hayır diyemediği için olur olmaz her davaya bakmaktadır. İzmir’de çalışan avukat arkadaşı Tuğrul, Nihat'ı sürekli İzmir'e çağırmaktadır ancak Nihat kararsızdır. Nihat, Urla’da resim öğretmenliği yapan Perihan'a aşık olur. Nihat'ın evlenmeye niyeti yoktur, bu nedenle Perihan ile araları açılır. Perihan'ın başkasıyla evleneceğini duyan Nihat, Perihan'ı tekrar kazanmak için harekete geçer. Nihat'ın teklifi üzerine evlenmeyi kabul eden Perihan ve Nihat İstanbul'a yerleşirler.

Yalnız Dönüyorum
Yazan: Şükufe Nihal Başar
Yıldız, çocukluğunu Manastır'da Jön Türklerin arasında geçirmiştir. Babasının ölünce İstanbul'a, amcasının yanına, gelir. Yıldız, burada amcasının oğlu Fahir'den dersler alır, bir süre de okula devam eder. İkinci Meşrutiyet’in İstanbul’da uyandırdığı sevince şahit olur. Sonrasında başlayan Birinci Dünya Savaşı ve Fahir'in Çanakkale'de şehit olduğu haberi Yıldız'ı derinden sarsar. İstanbul’un işgali sonrasında, Anadolu’ya geçerek Milli Mücadeleye katılmak ister. Bu sırada Hasan’la tanışır ve evlenir. Birlikte Milli Mücadele uğrunda yapılan çalışmalara katılırlar. Milli Mücadele sonrasında Hasan ticarete atılır. Hasan'ın zamanla sözde modern bir yaşam sürme çabası Yıldız'ı rahatsız eder. Yıldız, kocasına ve çevresindeki bu yozlaşmaya daha fazla tahammül edemez ve kocasından ayrılmak ister. Ancak Hasan'ın hastalanması bu ayrılığı bir süre geciktirir. Avrupa’ya tedavi için gittiklerinde Hasan'ın memleketteyken amcamın kızı diye tanıştırdığı Gülsüm’den bir mektup gelir. Mektubu okuyan Yıldız, Hasan'ın Gülsüm'le evli olduğunu ve iki çocuklarının olduğunu öğrenir. Yıldız, Gülsüm'ü Avrupa’ya çağırır. Sonrasında Hasan’la yüzleşip tek başına Türkiye’ye döner.


Yalnızız
Yazan: Peyami Safa
Roman, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından İstanbul’da geçmektedir. Samim, hem romanın başkişisi olması hem de yazarın sözcülüğünü üstlenmesi nedeniyle özel bir konumdadır. Samim; kardeşleri MefharetBesim ve Mefharet'in çocukları  Selmin ve  Aydın'la Yeşilköy'de babadan kalma bir köşkte oturur. Kendine özgü derin bir duygu dünyası ve felsefesi olan Samim, yaşadığı dünyadan memnun değildir ve  Simeranya adını verdiği bir dünya düşlemektedir. Bu ütopik dünyada yaşama isteği, onun için toplumdan kaçışın da bir ifadesidir. Romanın sonunda Samim, Simeranya'yı kitap olarak bastırmaya karar verecektir.   

Yaralısın
Yazan: Erdal Öz
Romanda 12 Mart döneminde evi basılarak tutuklanan bir gencin cezaevinde işkencelere maruz kalışı anlatılır. Genç, işkenceler sonrasında konulduğu koğuştaki adi suçlulara benzeyip onlar gibi sıradanlaşır. Romanda kahramanın kimliğinden ya da geçmişinden bahsedilmez. Okuyucu, tutukluyu sadece gördüğü ve büyük bir metanetle dayandığı işkencelerle tanır. Romanda genel olarak "sen/siz anlatıcı" kullanılmıştır:

Yarbükü
Yazan: Talip Apaydın
Remzi, zayıf sıska bir çeltikçidir; ortak kullandıkları su için 
komşu tarlalarla sürekli bir çekişme içindedir. Tarla komşusu Haydar, bir ağa oğlunu vurmuş, cezaevinde gününü doldurup köye dönmüştür. Barış içinde yaşamaya kararlı olduğu halde, köylünün davranışları yüzünden zamanla saldırganlaşır. Kafayı Remzi'ye takar. Fırsat buldukça Remzi'yi döver, suyunu keser. Bunlarla kalmayıp Remzi'nin karısıyla tarlasına göz koyar. Köy içinde alay konusu olan Remzi, sonunda çileden çıkar ve Haydar'ı öldürür.

Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz
Yazan: Aziz Nesin
Eserde Yaşar Yaşamaz adlı karakterin yaşadığını ispatlamak için bürokrasiye karşı verdiği mücadele anlatılır. Yirmi bir bölümden oluşan roman sondan başlatma tekniği ile kurgulanmıştır. Yaşar, hapishanededir. Koğuştakiler adının Yaşar Yaşamaz olduğunu öğrenince çok gülerler. Onunla alay etmeye başlarlar. Yaşar, başına gelenleri anlatmak zorunda kalır. Yaşar, devlet kayıtlarına göre yaşamamaktadır. Yaşamadığını on iki yaşındayken okula kayıt yaptıracağı sırada öğrenir. Babası Yaşar'ı okula kayıt için götürse de Yaşar'ın kimliği olmadığı için nüfus müdürlüğüne giderler. Nüfustaki kayda göre Yaşar, Çanakkale’de şehit düşmüştür.   

Yaşasın Demokrasi (Hikaye)
Yazan: Haldun Taner
Yazarın aynı adlı hikaye kitabına adını veren öyküdür. Öyküde bir halk ozanının hangi parti daha çok para verirse onlar için beste yapması anlatılır. Siyasi iklimi kullanan ozan, sanatını tümüyle paraya adamıştır. Öykünün adı da bu sayede yeni bir anlam kazanır. Toplumsal eleştirinin ironik bir dille sunumu olan öykü, sanat dünyasının siyasetle olan ilişkisini ortaya koymaktadır.

Yenişehir'de Bir Öğle Vakti
Yazan: Sevgi Soysal
Olaylar 27 Mayıs 1960 devrimine yakın bir tarihte geçmektedir. Bir kavak ağacı devrilmek üzeredir. Kavak, kimseye zarar vermemesi için itfaiyeciler tarafından halatlarla bağlanmıştır. O sırada Yenişehir’de, kavak ağacının çevresinde bir biçimde bulunan kahramanlar tek tek tanıtılır. Her bölüm bir kahramanın tanıtımına ayrılmıştır.
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Yer Demir Gök Bakır
Yazan: Yaşar Kemal
Yazarın "Dağın Öte Yüzü" adını verdiği üçlemenin ikinci romanıdır. Romanda Çukurova’dan eli boş dönen köylülerin köydeki korkularla dolu yaşamları ele alınmıştır. Muhtar Sefer’in oyunu yüzünden o yaz Çukurova’da hiç para kazanamamış köylüler, kışı yoksulluk içinde geçirmektedir. Öte yandan kasabadaki Tüccar Adil’e borçlarını ödeyemedikleri için haciz korkusu içindedirler. Çaresiz köylüler bir dayanak ararken mağrur Taşbaşoğlu’na ermişlik yakıştırıp ona sığınırlar. Bir süre sonra aklıyla kalbi arasında bocalamaya başlayan Taşbaşoğlu, "acaba gerçekten ermiş miyim" diye düşünmeye başlayacaktır.

Yeşilkaya Savcısı
Yazan: İlhan Tarus
Otobiyografik özellik gösteren romanda, genç bir savcının atandığı ilçede karşılaştığı güçlükler ile yerel eşraf tarafından görevinden uzaklaştırılışı gerçekçi bir üslupla anlatılmaktadır. Roman, genç savcının anı defteri biçiminde kurgulanmıştır.


Yılanı Öldürseler
Yazan: 
Yaşar Kemal
Esme, gönlünü köyün gençlerinden Abbas'a kaptırır. Abbas da Esme’ye âşık olur. Ancak Abbas, Esme'nin ailesi tarafından kabul görmez. Abbas, Esme'nin ailesinden bazı kişileri yaralar. Bu nedenle de hapse girer. Başka bir köyde oturan Halil, Esme'yi zorla kaçırarak onunla zorla birlikte olur. Bu evlilikten Hasan doğar. Hapisten çıkan Abbas, Halil'i vurarak öldürür. Halil'in kardeşleri de annelerinin yönlendirmesiyle Abbas'ı öldürür. Halil'in ölümünden gelini Esme'yi de sorumlu tutan babaanne, torunu Hasan'a annesini öldürmesi için baskı yapar. Çeşitli hurafeler ve yalanlarla doldurulan çocuk, dirense de en sonunda baskılara dayanamayıp annesini vuracaktır.
👉 Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Yılanların Öcü
Yazan: Fakir Baykurt
Olay Burdur'un bir köyünde geçer. Dul anası Irazca, karısı ve üç çocuğuyla babadan kalma evinde zar zor yaşayan Kara Bayram'ın evinin önüne ev yapılmaya kalkışılınca ne yapacağını şaşırır. Haklarının korunmasında yaşlı anası destek olur, Kara Bayram'a. Köy gerçekliğini anlatan romanda zalim muhtarla varlıklı Haceli ve kardeşleri ile mücadele bir süre sonra sadece Irazca Ana'ya kalacaktır.

Yılkı Atı
Yazan: Abbas Sayar
Romanda, yılkıya (yılkı: doğaya başıboş bırakılan at ya da eşek) bırakılan bir atın doğadaki yaşam savaşı anlatılmaktadır. Romandaki at, bir anlamda 
tüm olumsuz şartlara rağmen hayata tutunmaya çalışan insanları temsil etmektedir. Yoksul bir köylü olan İbrahim, Dorukısrak adındaki atına artık bakamayacak duruma gelince atını yılkıya bırakmak zorunda kalır. Romanda, yazarın bir roman kahramanı gibi ele aldığı atın başından geçen olaylar anlatılır. Arka planda köy halkının yoksulluğu ve çaresizliği işlendiği eserde sadece atlar değil, aynı zamanda doğadaki diğer varlıklar da insanlara ait özelliklerle betimlenmiştir.

Yorgun Savaşçı 
Yazan: Kemal Tahir
İşgal altındaki İstanbul'da Yüzbaşı Cemil'in teyze kızı Neriman'la evlenmesine paralel başlayan hareketli olaylar, bunalımdan kurtulmak isteyen yorgun savaşçıların Anadolu'ya geçmeleriyle gelişir. Roman Kurtuluş Savaşı'nı müjdeleyen millî güven duygusu içinde sona erer.

Yürümek
Yazan: Sevgi Soysal
Romandaki olaylar iki ana kahramanın çevresinde gelişir. Ela ve Memet tanışıncaya kadar ayrı ayrı anlatılır. Yazar, romanda bu iki karakter üzerinden toplum ve cinsiyet eleştirisi yapmaktadır. Ela, toplumun oluşturduğu ahlâk sistemine sıkı sıkıya bağlı küçük burjuva bir aileden gelmektedir. Ela, kızını "terbiyeli" büyütebilmek için ona her konuda katı kurallar koyan bir annenin baskısı altında yetişmiştir. İki karakterin de çocuklukta yaşadıkları olaylarda birtakım benzerlikler bulunmaktadır. Ela, üniversite sonrasında Hakkı’yla evlenir ve bir çocuğu olur. Her şey olması gerektiği gibidir ama o, aradığı mutluluğu bulamamıştır. Kocasından ayrılır, bir tesadüfle tanıştığı Mehmet ile evlenir. Mehmet'in aksine Ela kocasıyla olan ilişkisine gerçek anlamlar yükleme çabasındadır. Bu nedenledir ki durmadan Mehmet'i sorgular. Ela'nın hayata ve ilişkilerine dair sorgulamaları açık bir sonuca ulaşmadan roman biter.

Zeliş (Tütün Zamanı 1)
Yazan: Necati Cumalı
Tütün Zamanı adlı üçlemenin ilk romanıdır. Urlalılar ilçeden bağlara, tütün tarlalarındaki çardaklara taşınmışlardır. Zeliş, babasının tütün tarlasında çalışan, köyün güzel kızlarından biridir. Babası, Zeliş'i hemşehrisi ve bağ-bahçe sahibi Bekir ile evlendirmek ister. Zeliş ise komşu bahçenin sahibi Ali Onbaşı'nın oğlu Cemal'i sevmektedir. Aynı köyden Yaşar da Zeliş'e aşıktır ve Zeliş'in Cemal'le ilişkisini tüm köye yayar. Dedikoduyu duyan Bekir, bir arkadaşının yardımıyla Zeliş'i kaçırmak ister. Tütün zamanı sona ermiş, köylüler çardaklardan Urla'ya dönmektedirler. Yolunun gözlendiğini öğrenen Zeliş, Cemal'e kaçar. Jandarma peşlerine düşer, uzun süre kaçan Zeliş ile Cemal sonunda yakalanır ve Cemal hapse düşer. Zeliş hapishanenin kapısından ayrılmaz. Zeliş’in babası kızının Cemal’den vazgeçmeyeceğini anlar ve evlenmelerine razı olur.

Zübük
Yazan: Aziz Nesin
İlk olarak 1961'de yayımlanan romanın diğer adı "Kağnı Gölgesindeki İt"dir. Romanın asıl kahramanı Zübükzade İbrahim Bey; yalancı, dolandırıcı, hileci, dalkavuk bir tiptir. Zübükzade, ilçedeki birçok insanı saflıklarından yararlanarak kazıklamıştır. Yirmi üç bölümden oluşan romanda, her bölümün anlatıcısı Zübükzade'nin kandırdığı roman kahramanlarından biridir. Kahramanlar başlarından geçen olayları ilçeye gelen Almanca öğretmenine anlatırlar. Zübükzâde’nin portresi; dolandırılan, kandırılan, atlatılan kişilerin ağzından bölüm bölüm anlatılarak bütünlüğe kavuşur. Zübükzâde İbrahim Bey, çevresinin saflığı sayesinde belediye başkanlığına oradan da milletvekilliğine kadar yükselecektir.


Z Vitamini
Yazan: Hüseyin Nihal Atsız
İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanı olduğu tek parti döneminin mizahi bir dille eleştirildiği roman, yazıldığı tarihten elli yıl sonrasına ait bir kurgudur. Elli yıl geçmesine rağmen onları hâlâ yaşatan ise her Bakanlar Kurulu Toplantısı öncesinde aldıkları Z vitaminidir.

Not: Bu sayfa sürekli güncellenmektedir.













İlgili Sayfalar

3 yorum:

Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.