Bu tür, İslamiyet’in kabulünden sonra "lâtife" sözcüğü ile karşılanmış; fıkralardan oluşan eserlere de "letaifname" denmiştir.
Dilimize Arapçadan geçen "fıkra" sözcüğü ise 19. yüzyılın sonlarına doğru kullanılmaya başlanmıştır.
Az sözle çok şey anlatması, güldürürken düşündürmesi, mizah yoluyla toplumsal sorunlara değinmesi gibi özellikleriyle öne çıkan bir türdür.
Fıkralar, geçmiş ile gelecek arasında da bir köprü görevi görerek halkın ortak değer yargılarını gelecek nesillere aktarır.
Kullanılan sözcükler, diyalog unsurları, konu seçimi ve kendine özgü kompozisyonu ile diğer sözlü edebiyat ürünlerinden ayrılır.
Özellikleri
Mensur (düzyazı) eserlerdir.
Anlatmaya dayalı metinlerdir.
Sözlü edebiyat ürünlerinden biridir (anonim).
Başlangıçta ferdi bir karaktere sahipken zamanla anonimleşerek halka mal olmuştur.
Halkın ortak zevk ve anlayışını yansıtır.
Bu tür anlatılar; ince bir mizah, keskin bir alay ya da hikmetli bir söz içerir.
Amaç güldürürken düşündürmektir.
Fıkralarda ayrıntıya, uzun tasvirlere, anlatım sanatına yer yoktur.
Genellikle bir tipe veya zümreye bağlı olarak anlatılır.
Konuları Bakımından Üçe Ayrılabilir:
Halkla idareciler arasında
İnanç, dinî âdet ve törenler, yasaklamalar
Sosyal, siyasi ve iktisadi görüş farklılıklarından kaynaklananlar
Öne Çıkan Fıkra Tipleri:
Nasrettin Hoca, İncili Çavuş, Bekri Mustafa gibi tarihî şahsiyetlere mal edilen fıkralar
Mevlevi, Bektaşi, Yürük, Terekeme, Tahtacı gibi zümreleri temsil eden fıkralar
Yahudi, Ermeni gibi azınlıkları temsil eden fıkralar
Kayserili, Karadenizli gibi ağız taklidi ağırlıklı olan fıkralar
Aydın kesimi temsil edenler
Nasrettin Hoca (1208-1284)
13.yüzyıl Türk düşünürü.
Hayatı hakkında bilinenler sınırlıdır.
Nasrettin Hoca; dini şahsi çıkarlarına basamak yapanlara, boş inançlarla halkın dini inançlarını sömürenlere, halka zulmedenlere, hak yiyenlere zekasıyla karşı koyan Anadolu insanını temsil eder.
Ünü tıpkı Köroğlu gibi bu topraklar ile sınırlı kalmamıştır. Adı çok geniş bir coğrafyada yaşatılarak fıkraları birçok dile çevrilmiştir.
O, Anadolu halkının hayata bakışı ile mizah anlayışının sembol ismidir.
I. Ahmet ve IV. Murat’a musahiplik ve nedimlik yapmıştır.
Çeşitli kaynaklarda İran’a elçi olarak gittiği yazmaktadır.
1632 ya da 1633'te vefat etmiş, İstanbul/Edirnekapı mezarlığına defnedilmiştir.
Fıkraları saray ve çevresiyle ilgilidir.
Fıkralarında Osmanlının toplumsal yapısı, dönemin dinî ve siyasi durumu, halkın değer yargıları gibi unsurları bulmak mümkündür.
Bekri Mustafa
Asıl Mustafa'dır. Ayyaş anlamına gelen "bekri" ise onun lakabıdır.
İçkiye düşkünlüğü ve hazırcevap olmasıyla tanınır.
Birçok kaynak IV. Murat zamanında yaşamış olabileceği belirtse de IV. Mustafa ve III. Selim zamanında yaşadığını iddia eden kaynaklar da vardır.
Bekri Mustafa’nın padişahın musahipliğini yaptığı hatta IV. Murat’ı içkiye alıştıranlar arasında bulunduğu da iddia edilir.
Devlet idaresinin bozulup isyanların arttığı bir dönemde yaşayan Bekri Mustafa'ya atfedilen fıkraların çoğu İstanbul’da uygulanan yasaklarla ilgilidir.
Bektaşi Tipi
Türk toplumunda dinî inanç ve dünya görüşü bakımından Sünni Müslümanlardan farklı bir zümreyi temsil eden fıkra tipidir.
Taassuba, katılığa karşı hoşgörüyü temsil eder.
Zaman içinde belli bir zümreyi temsil etme sınırlarını aşarak toplumun geniş çevreleri tarafından benimsenen bir fıkra tipi hâline gelmiştir.
Zeki, bilgili, nüktedan, yaşamayı seven ve içki yasağını hiçe sayan bir tiptir.
Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.