I.Bent
Ey pây-bend-i dâmgeh-i kayd-ı nâm u neng
Tâ key hevâ-yı meşgale-i dehr-i bî-direng
Ey şana ve üne düşkünlüğün tuzağına ayaklarından bağlanmış olan! Fani dünyanın işlerine olan bu sevgin ne zamana kadar (sürecek)?
An ol güni ki âhir olup nev-bahâr-ı ömr
Berg-i hazâne dönse gerek rûy-ı lâle-reng
Yaşamın ilkbaharının bittiği günü an, o gün lale renkli yanağın sonbahar yaprağına döner.
Âhir mekânun olsa gerek cür'a gibi hâk
Devrân elinden irse gerek câm-ı ayşa seng
Son mekanın yudum gibi toprak olacaktır, eğlence kadehine feleğin elinden taş erecektir.
İnsân odur ki âyîneveş kalbi sâf ola
Sînende n’eyler âdem iseñ kîne-i peleng
İnsan odur ki ayna gibi kalbi saf olur; eğer insansan kalbinde kaplan kininin ne işi var?
İbret gözinde niceye dek gaflet uyhusı
Yitmez mi sana vâkıa-i Şâh-ı şîr-ceng
İbret alması gereken gözünde gaflet uykusu ne zamana dek sürecek! Savaş aslanı şahın durumu sana yetmez mi?
Ol şeh-süvâr-ı mülk-i saâdet ki rahşına
Cevlân deminde arsa-i âlem gelürdi teng
O mutluluk ülkesinin usta binicisi ki atına, gezinti zamanında yeryüzü dar gelirdi.
Baş egdi âb-ı tîgina küffâr-ı Üngürûs
Şemşîri gevherini pesend eyledi Freng
Kılıcının suyuna Macar kâfirleri baş eğdi, Avrupa kılıcının cevherini beğendi.
Yüz yire kodı lutf ile gül-berg-i ter gibi
Sandûka saldı hâzin-i devrân güher gibi
Yüzünü, taze gül yaprağını koyar gibi lütufla yere koydu; zamanın hazinecisi de elmas saklar gibi sandukasını üzerine örttü.
II.Bent
Hakkâ ki zîb ü zînet-i ikbâl ü câh idi
Şâh-ı Sikender-efser ü Dârâ-sipâh idi
Doğrusu baht ve rütbenin süsü idi, İskender taçlı ve Dara askerli şah idi.
Gerdûn ayagı tozına eylerdi ser-fürû
Dünyâya hâk-i bârgehi secdegâh idi
Felek ayağının tozuna baş eğerdi, divanının tozu dünyaya secdegâh idi.
Kemter gedâyı az atâsı kılurdı bay
Bir lutfı çok mürüvveti çok pâdişâh idi
Fakir kulu az ihsanı bay kılardı; bir lütfu ve cömertliği çok padişahtı.
Hâk-i cenâb-ı hazreti dergâh-ı devleti
Fazl u belâgat ehline ümmîdgâh idi
Padişahın huzuru ve devletinin kapısı fazilet ve belagat sahiplerinin ümit kapısıydı.
Hükm-i kazâya virdi rızâyı egerçi kim
Şâh-ı kazâ-tevân u kader-destgâh idi
Gerçi kazaya karşı güçlü ve kaderi elinde tutan padişah idi, ama Allah’ın verdiği hükme rıza gösterdi.
Gerdûn-ı dûna zâr u zebûn oldı sanmanuz
Maksûdı terk-i câh ile kurb-i İlâh idi
Alçak feleğe karşı zayıf ve aciz düştü sanmayın, amacı mevkisini terk ederek Allah’a yaklaşmaktı.
Cân u cihânı gözlerümüz görmese n’ola
Rûşen cemâli âleme hûrşîd ü mâh idi
Artık gözlerimiz canı ve cihanı görmese, buna şaşılmaz; çünkü onun aydınlık yüzü dünya için ay ve güneş gibi idi.
Hûrşîde baksa gözleri halkun tola gelür
Zîrâ görince hâtıra ol meh-likâ gelür
Güneşe baksa halkın gözleri dolar, çünkü güneşi görünce hatırlarına o ay yüzlü (Kanunî) gelir.
III.Bent
Döksün sehâb kaddin añup katre katre kan
İtsün nihâl-i nârveni nahl-i ergavân
Bulut boyunu eğip damla damla kan döksün ve karaağaç fidanını erguvan nahline döndürsün.
Bu acılarla çeşm-i nücüm olsun eşk-bâr
Âfâkı tutsun âteş-i dilden çıkan duhân
Bu acılarla, yıldızlara benzeyen gözlerim çok yaş döksün, gönlümün ateşinden çıkan duman ufukları sarsın.
Kılsun kebûd câmelerin âsmân siyâh
Geysün libâs-ı mâtem-i Şâhı bütün cihân
Gökyüzü mavi elbiselerini siyahla değiştirsin, bütün dünya Şah’ın mateminin elbisesini giysin.
Yaksun derûn-ı sîne-i ins ü perîde dâg
Nâr-ı firâk-ı Şâh Süleymân-ı kâm-rân
Mutlu Süleyman Şah’ın ayrılığının ateşi insanların ve perilerin kalplerinin derinliklerinde yanık yaraları açsın.
Kıldı fırâz-ı küngüre-i arşı cilvegâh
Lâyık degüldi şânına hakkâ bu hâkdân
Arşın kubbesinin tepesinin üzerini gezinti yeri kıldı; doğrusu bu dünya şanına layık değildi.
Mürg-i revânı göklere irdi hümâ gibi
Kaldı hazîz-i hâkde bir iki üstühân
Uçan kuşu hüma gibi göklere erdi, yerin en aşağısında bir iki kemik kaldı.
Çâpük-süvâr-ı arsa-i kevn ü mekân idi
İkbâl ü ‘ izzet olmış idi yâr ü hem-inân
Varoluş arsasının hızlı süvarisi idi; baht ve yücelik atbaşı birlikte gittiği dostları olmuştu.
Ser-keşlik itdi tevsen-i baht-ı sitîzekâr
Düşdi zemîne sâye-i eltâf-ı Kirdgâr
Kavgacı bahtın dikbaşlı atı itaatsizlik etti, Allah’ın lütuflarının gölgesi (Kanunî) yere düştü.
IV.Bent
Olsun gamunda bencileyin zâr u bî-karâr
Âfâkı gezsün aglayurak ebr-i nev-bahâr
İlkbahar bulutu gamın yüzünden benim gibi gözü yaşlı ve kararsız olsun; ağlayarak ufukları gezsin.
Tutsun cihânı nâle-i mürgân subh-dem
Güller yolınsun âh u figân eylesün hezâr
Dünyayı kuşların seher vaktindeki ağlamaları doldursun; güller yolunsun, bülbüller ah edip inlesin.
Sünbüllerini mâtem idüp çözsün aglasun
Dâmâne döksün eşk-i firâvânı kûhsâr
Dağ, sümbüllerini matem edip çözsün, ağlasın ve eteğine bol bol gözyaşı döksün.
Andukça bûy-ı hulkunı derdünle lâleveş
Olsun derûn-ı nâfe-i müşg-i Tatar târ
Tatar miskinin göbeğinin iç kısmı, yaradılıştan gelen kokunu andıkça lale gibi karanlık olsun.
Gül hasretünle yollara tutsun kulagını
Nergis gibi kıyâmete dek çeksün intizâr
Gül hasretinle yollara kulağını tutsun; nergis gibi kıyamete dek beklesin.
Deryâlar itse âlemi çeşm-i güher-feşân
Gelmez vücûda sencileyin dürr-i şâhvâr
Kanlı yaş döken göz, alemi derya etse bile senin gibi büyük bir inci oluşmaz.
Ey dil bu demde sensin olan baña hem-nefes
Gel nây gibi iñleyelüm bârî zâr zâr
Ey gönül bana bu zamanda dost olan sensin, gel bari ney gibi acıyla inleyelim
Âheng-i âh u nâleleri idelüm bülend
Eshâb-ı derdi cûşa getürsün bu heft bend
Ah ve ağlama cümbüşünü artıralım; dert sahiplerini bu yedi bent coştursun.
V.Bent
Gün togdı şâh-ı âlem uyanmaz mı hâbdan
Kılmaz mı cilve hayme-i gerdûn-cenâbdan
Gün doğdu alemin şahı uyanmaz mı uykudan? Felek kadar yüksek eşiği olan çadırından çıkmaz mı?
Yollarda kaldı gözlerümüz gelmedi haber
Hâk-i cenâb-ı südde-i devlet-meâbdan
Gözlerimiz yollarda kaldı, o şerefli padişahın yüce eşiğinin tozundan haber gelmedi.
Reng-i izârı gitdi yatur kendü huşk-leb
Şol gül gibi ki ayru düşüpdür gül-âbdan
Yanağının rengi gitti, kendisi de dudakları kurumuş olarak yatar; gülsuyundan ayrı düşen gül gibidir.
Gâhî hicâb-ı ebre girür husrevâ felek
Yâd eyledükçe lutfuñı terler hicâbdan
Ey padişah! Kimi zaman felek, bulut örtüsüne girer ve lütuflarını andıkça utancından terler.
Tıfl-ı sirişki yirlere girsün duâm odur
Her kim gamundan aglamaya şeyh u şâbdan
Duam odur ki yaşlılardan ve gençlerden her kim üzüntüsünden ağlamazsa gözyaşı çocuğu toprağa girsin.
Yansun yakılsun âteş-i hecrüñle âfitâb
Derdünle kara çullara girsün sehâbdan
Güneş ayrılığının ateşiyle yansın yakılsın, derdinle buluttan kara çullara girsin.
Yâd eylesün hünerlerüni kanlar aglasun
Tîgun boyınca karaya batsun kırâbdan
Kılıcın hünerlerini anıp kanlar ağlasın, kınından boyunca karaya batsın.
Derd ü gamunla çâk-i girîbân idüp kalem
Pîrâhenini pârelesün gussadan alem
Kalem dert ve üzüntünle yakasını yırtsın, bayrak üzüntüsünden gömleğini parçalasın.
VI.Bent
Tîgun içürdi düşmene zahm-ı zebânları
Bahs itmez oldı kimse kesildi lisânları
Kılıcın düşmana dil yaraları içirdi, dilleri kesildi, kimse konuşmaz oldu.
Gördi nihâl-i serv-i ser-efrâz-ı nîzeni
Ser-keşlik adın anmadı bir dahı bânları
Servi fidanı gibi baş kaldıran mızrağını gördüler; banlar dik başlılığın adını bir daha anmaz oldular.
Her kanda bassa pây-ı semendüñ nisâr içün
Hânlar yolunda cümle revân itdi cânları
Atın ayağını nereye bassa, hanlar yoluna saçmak için canları (askerleri) yürüttüler.
Deşt-i fenâda mürg-i hevâ turmayup konar
Tîguñ Hudâ yolında sebîl itdi kanları
Yokluk çölünde heves kuşu durmayıp döner; kılıcın Allah yolunda kanları sebil etti.
Şemşîr gibi rûy-ı zemîne taraf taraf
Salduñ demür kuşaklu cihân pehlevânları
Demir kuşaklı cihan pehlivanlarını yeryüzünü her tarafına kılıç gibi saldın.
Aldun hezâr bütkedeyi mescid eyledün
Nâkûs yirlerinde okutdun ezânları
Bin kiliseyi alıp mescit eyledin, çan çalınan yerlerinde ezan okuttun.
Âhir çalındı kûs-ı rahîl itdün irtihâl
Evvel konagun oldı cinân bûstânları
Sonunda göç davulu çaldı, göç ettin. İlk konağın cennet bahçeleri oldu.
Minnet Hudâya iki cihânda kılup saîd
Nâm-ı şerîfün eyledi hem gâzî hem şehîd
Allah’a şükür ki seni iki cihanda mutlu kılıp şerefli adını hem gazi, hem şehid eyledi.
VII.Bent
Bâkî cemâl-i Pâdişeh-i dil-pezîri gör
Mir’ât-i sun’ -ı Hazret-i Hayy-i Kadîri gör
Bakî sevimli padişahın güzelliğini gör; Hazreti Allah’ın yarattığı o aynayı gör.
Pîr-i Azîz-i Mısr-ı vücûd itdi intikâl
Mîr-i cevân-ı çâpük-i Yûsuf-nazîri gör
Vücut ülkesinin yaşlı azizi (hükümdarı) öldü; genç ve çabuk hükümdarın Yusuf gibi mükemmelliğini gör.
Gün togdı şimdi gâyete irdi sepîde-dem
Ruhsâr-ı hûb-ı husrev-i rûşen-zamîri gör
Şimdi sabahın erken saatinde güneş doğdu; aydınlık yürekli padişahın yüzünün güzelliğini gör.
Behrâm-ı vakti gûra yitürdi bu saydgâh
Var işigine hidmet-i Şâh Erdşîri gör
Zamanın Behrâm’ını bu av yeri mezara götürdü. Sen Şah Erdşîr’in eşiğine varıp onun hizmetini gör.
Ber-bâd kıldı taht-ı Süleymânı rûzgâr
Sultân Selîm Hân-ı Sikender-serîri gör
Zaman Süleyman’ın tahtını darmadağın etti, İskender tahtlı Sultan Selim Han’ı gör.
Vardı peleng-i küh-ı vegâ hâb-ı râhate
Kühsâr-ı kibriyâda turan nerre şîri gör
Savaş dağının kaplanı rahat uykusuna vardı; ihtişam dağında duran erkek aslanı gör.
Cevlâne gitdi ravzaya tâvûs-ı bâg-ı kuds
Ferr-i hümây-ı evc-i sa’ âdet-mesîri gör
Cennet bağının tavusu bahçeye dolaşmaya gitti; saadet ülkesinin doruğunda uçan hümayı gör.
İkbâl ü baht-ı husrev-i âfâk müstedâm
Rûh-ı revân-ı şâha Tahiyyât ve’s-selâm
Ufukların padişahının talihi devamlı olsun; eski padişahın uçan ruhuna dua ve selam olsun.
Not: Eserini başlangıçta 7 bent olarak yazan Bakî, II. Selim’den beklediği iltifatı
göremeyince eserine bir bent daha ekleyerek mersiyesini Sokullu Mehmet Paşa’ya sunmuştur. Bu bent sayfamızdaki çalışmaya alınmamıştır.
İlgili Sayfalar
Divan Şiiri Örnekleri
Yararlanılan Kaynaklar
Kanunî Sultan Süleyman Han İçin Yazılan İki Mersiyenin Karşılaştırılması, Yrd. Doç. Dr. Uğur Gürsu
Bâkî Divanı, Prof. Dr. Sabahattin Küçük
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.