Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı;
Pek ıssız bir karanlık sonradan vadiyi sarmıştı.
Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl...
Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.
Muhitin hali insaniyetin timsalidir, sandım;
Dönüp maziye tırmandım, ne hicranlar, neden andım!
Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
Zalâmın sinesinden fışkıran memdud bir feryad,
O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:
Ki vadiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu.
Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi:
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya Sûr-i Mahşerdi!
— Eşin var âşiyânın var, baharın var, ki beklerdin
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
O zümrüt tahta kondun, bir semavi bir saltanat kurdun;
Cihânın yurdu çiğnense çiğnenmez senin yurdun
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın kıpkızıl gülşen
Gezersin, hânümanın şen, için şen, kâinâtın şen
Hazansız bir zemin isterse, şâyet ruh-i ser-bâzın
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkum-i pervâzın
Değil bir kayda, sığmazsın - kanatlandın mı - ebâda;
Hayatın en muhayyel gâyedir ahrâra dünyada
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perişandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda;
Bugün bir hânümansız serseriyim öz diyarımda!
Ne hüsrandır ki: Şark'ın ben vefasız, kansız evladı,
Serâpâ Garb'a çiğnettim de çıktım hâk-i ecdadı!
Hayalimden geçerken şimdi; fikrim hercümerc oldu,
Salâhaddin-i Eyyubilerin, Fatihlerin yurdu.
Ne zillettir ki: Nâkûs inlesin beyninde Osman'ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın
Ne hicrandır ki: En şevketli bir mâzi serâb olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın mabedinden kabri Orhan'ın
Ne haybettir ki: Vahdetgâhı dinin devrilip taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca mevâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hanümanlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslam'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem!
7 Mayıs 1921
Şairin Notu: Bu manzume yazılırken Yunan istilası altındaki topraklarımıza, özellikle Bursa'ya dair acı haberler geliyordu; bunların doğru olup olmadığını araştırmak da mümkün değildi.
Bilinmeyen Sözcükler (şiirdeki sırasıyla)
hilkat: yaratılmışlar (şiirdeki anlam)
lâl: dilsiz, suskunluk
istiğrak: gark olmak, dalgın duruş
nefha: esinti
muhit: ortam, çevre
hicran: ayrılık
haşr olmak: toplanmak
zalâm: karanlıklar
müselsel: zincirleme
memdud: uzun, uzatılmış
müstağrak: dalgın
nagâh: birden, ansızın
enin: inilti
muhrik: yanık
mevcâmevc: dalga dalga
demler: zamanlar, çağlar
Sûr-i Mahşer: Dünyanın sonu (şiirdeki anlam)
âşiyân: yuva
semavî: göksel, gökle ilgili
gülşen: gül bahçesi
hânüman: ev bark
hazan: güz, sonbahar
ruh-i ser-bâzın: korkusuz ruhun
bu'd-i mutlak: sonsuz mesafe
mahkum-i pervâzın: kanatlarının hükmü altında
ebâd: mesafeler
muhayyel: düşsel, hayal edilen
ahrâr: özgür olanlar
eyyâm: günler
umman: okyanus
hurûşan: çağlamak, coşmak
âfâk: ufuklar
şark: doğu
serâpâ: baştan ayağa
garp: batı
hâk-i ecdad: atalar toprağı
hercümerc: alt üst
satvet: üstünlük, sindirici güç
türâb: toprak
haybet: yoksunluk
vahdet-gah: hilâfet merkezi (şiirdeki anlam)
mevâ: sığınak
harem-gâh: kutsal yer
nâ-mahrem: yabancı
İlgili Sayfa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretmemiz için yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.