Sabri Esat Siyavuşgil (1907-1968)

Sabri Esat Siyavuşgil
  • Şair, yazar, çevirmen, psikoloji profesörü.
  • 1907'de İstanbul'da doğdu.
  • Sadrazam Siyavuş Paşa’nın soyundan gelen Ahmet Esat Bey’in oğludur.
  • Devlet bursuyla Fransa’da felsefe ve psikoloji okudu.
  • Yurda döndükten sonra Gazi Terbiye Enstitüsünde felsefe öğretmenliği yaptı.
  • 1933'te İstanbul Üniversitesine geçerek Psikoloji Bölümünde üniversite hocalığına başladı. Bu görevi hayatının sonuna kadar sürdürdü. 1942’de profesör oldu.
  • 6 Ekim 1968'de İstanbul'da öldü.
Sanat Hayatı
  • İlk şiirlerini 1927'de Güneş ve Hayat dergilerinde yayımladı.
  • 1928 yılında çıkardıkları "Yedi Meşale" adlı kitap ile tanınan “Yedi Meşaleciler” adlı edebiyat topluluğunun kuruluşunda yer aldı. 
  • Yedi Meşale’nin isim babasıdır.
  • 1936’dan sonra şiir yazmayı bıraksa da grubun öne çıkan şairlerinden biridir.
  • Tek şiir kitabı olan "Odalar ve Sofalar" 1933'te yayımlanmıştır.
  • Sanatçı, uzun yıllar (1938-1964) köşe yazarlığı da yapmıştır.
  • Birçok çevirisi olan sanatçının en ünlü çevirisi "Cyrano de Bergerac" adlı manzum oyundur.
  • Karagöz (Psiko-sosyolojik bir deneme) adlı inceleme kitabı hâlâ kıymetini korumaktadır.
Şiir Anlayışı
  • Renkli ve özgün imge dünyasıyla dikkat çekti.
  • Hayatı, eşya ve mekânlar üzerinden anlatmaya çalıştı.
  • Eşyalar üzerinden kurguladığı şiirleriyle meşhurdur.
  • Hece ölçüsüne ve uyağa bağlı kaldı.
  • Şiirlerini dışavurumcu (ekspresyonizm) bir anlayışla yazdı.
Önemli Eserleri
  • Şiir: Odalar ve Sofalar
  • Çeviri: Cyrano de Bergerac (Edmond Rostand)
  • İnceleme: Karagöz
Şiirlerinden
Pipoma

Ben kendi flütümde kendim çalarken gamı
Bir orkestra gibi doldurdun sen odamı
Boynunda gerdanlığın, kolunda bilezikler...

Nasıl yaz devrederse üstünde ağaçların
Öyle ılık düşerdi omzuma gür saçların,
Perdeler kapanırdı, gülümserdi ışıklar.

Uyku, odanın ayak seslerini dinlerdi,
Ve gölgeler içinde uzar ve serinlerdi
Yağmur altında çakıl yollar gibi hislerim.

Bir gece katar ile kaybolan veda gibi,
İç içe silinirdi sularda hava gibi
Dört köşe aynalarda konuşan akislerim.

Ve sergüzeşt arayan siyah bayraklı gemi,
Korsan gemisi gibi salardım düşüncemi
Dumanda yüzdürdüğüm kayıkların peşine.

Roma'yı yakan Neron gibi dalardım hazla
Dudağıma ses gibi yapışıp ihtizazla
Gölgemi genişleten pipomun ateşine!
Lamba ve Deniz

Köpükler kurşunlaştı denizde yavaş yavaş,
Karşı sahilde ürkek, solgun gözler uyandı.
Köşkün penceresinden sararmış bir damla yaş
Eteğinde inleyen sulara yuvarlandı…

Denizin gizli gizli koynunda inledikçe,
Gâh bir kadın saçına benzedi tel tel oldu,
Gâh da rüzgârla gelen matemi dinledikçe,
Dalgaları okşayan gümüşten bir el oldu.

Bu bir damlacık ışık sahillere yalvardı;
Bir halâs ümidiyle çırpındı durdu suda,
Zavallıyı ne gören, ne de dinleyen vardı;
Güneş çoktan sönmüştü, perilerse uykuda…

Hiç kimse anlamadı halinden maksadını,
Onu ıstırâbıyla baş başa bıraktılar.
Sanki bu yetmiyormuş gibi, bir de adını
“Köşkte yanan lambanın mukallidi!” taktılar…

Resimler ve Biblolar

Hepsi bir hikâyeden bahseder satır satır,
Duvarlarda dizilen resim çerçeveleri,
İnce boyunlarını tevekküle uzatır
Konsol üstünde çölün uydurma develeri.

Kâh bir kadın resmini sarar kuleli köyler,
Kıyafetsiz bir çoban sırıtır sinsi sinsi.
Bazan büyük babama doğru bir şarkı söyler.
Tahta kitarasıyle bir Japon gemicisi.

Bir köşede dururken dayım eli martinli,
İşkodra yadigârı dağ gibi gocuğuyle,
Talih bu ya! Yanında uzun saçlı bir Çinli,
Uzanıp afyon çeker ipince çubuğuyle.

Gül ağacından yapılmış kuğu gibi bir gemi,
Büyük annemi taşır odanın bir rafında.
Çerkez kıyafetiyle bazen amcazademi,
Bir gondol dolaştırır Venedik etrafında....

Bir bahar levhasının mutlak etrafı kıştır.
Bu odanın, sırrını yok mu bana anlatan?
Benim de, her nedense, yakama yapışmıştır,
Elinde yabasıyla kıpkırmızı bir şeytan!

Sıkıntı

Kopuk taneleridir bir tespihin akşamlar,
Her günü aynı yerde seyreder aynı camlar;
Günler, camlardan sızan yağmur damlalarıdır.
Delik bir tenekeye akan su gibi günler

Bırakın dökülsünler, bırakın dökülsünler;
Bakmayın boş teneke dolmadıysa yarıdır.
Ve güneş dolaşınca karşı ufkun dağını,
Takvim bir çiçek gibi dökecek yaprağını;

Bir beyaz tüy düşecek önünüze tıp diye.
Nasıl silkiyorsanız bir cigara külünü,
Öyle atacaksınız bir tarafa bu günü
Odanızda yalınız ve esneye esneye!
Yararlanılan Kaynaklar

  • Cumhuriyet’in Kurucular Kuşağından Bir Aydın: Sabri Esat Siyavuşgil, Fatih Çalmaz
  • Sabri Esat Siyavuşgil’in Şiirlerinde Geçen Kelime Grupları Resimler ve Biblolar Şiirinin Tahlili, Osman Türk 
  • Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinin İlk Yıllarında Eşya Üzerinden Kurgulanan Şiirler, Dinçer Apaydın 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.