Kerem Kasidesi Günümüz Türkçesi

1. Beyit

Ey muhit-i keremin katresi ummân-ı kerem
Bâğ-ı cûd ebr-i kefünden tolu bârân-ı kerem

muhit: okyanus, büyük deniz (metinde)
kerem: iyilik, lütuf, ikram, değer
katre: damla
umman: okyanus, büyük deniz
cûd: cömertlik
ebr: bulut
kef: avuç
bârân: yağmur

Günümüz Türkçesi: Ey lütuf deryasının damlası, lütuf ummanı! Cömertlik bağı, senin bulut gibi olan elinden yağan lütuf yağmurlarıyla dolu.

2. Beyit

Matla-ı subh-ı zafer mihr-i zekâ ebr-i hayâ
Felek-i izz ü alâ dâver-i devrânı kerem

matla: doğuş yeri
subh: sabah
mihr: güneş
ebr: bulut
hayâ: utanma, namus
dâver: hükümdar
izz: değer, yücelik
âla: büyüklük, şeref, yükseklik

Günümüz Türkçesi: Zafer sabahının doğacak yeri, zekâ güneşi, hayâ bulutu; yücelik göğü ve lütuf devrinin yüksek hükümdarısın.

3. Beyit

Tâc-bahş-ı ser-i sultân-ı selâtin-i cihân
Zînet-i taht u nigin Hazret-i Sultân-ı kerem

ser: baş
selâtin: sultanlar
zinet (ziynet): süs 
nigin: mühür

Günümüz Türkçesi: Dünyadaki sultanlar sultanının başına taç bağışlayan, tahtın ve mührün süsü olan bir lütuf sultanısın.

4. Beyit

Zıll-ı Hak Şâh Mehemmed ki işiği gökinün
Kemterîn ılduzı olur meh-i tâbân-ı kerem

zıll-ı Hak: Hakk'ın gölgesi
meh: ay
tâbân: parlak
kemterîn: önemsiz, eksik
ılduz: yıldız

Günümüz Türkçesi: 
Şah Mehmet, Hakk'ın gölgesidir; lütfun parlak ayı onun göğe benzeyen yüksek eşiğinin en önemsiz yıldızıdır.

5. Beyit

Ayağı toprağıdur cevher-i iksîr-i hayât
Âsitânı tozudur sürme-i ayân-ı kerem

âsitân: kapı eşiği
ayân: seçkinler, ileri gelenler

Günümüz Türkçesi: Hayat iksirinin cevheri ayağının toprağıdır. Eşiğinin tozu da lütuf sahibi olan kimselerin gözlerine sürmedir.

6. Beyit

Açılır hulku nesîmiyle gül-i gülşen-i cûd
Bezenür lûtfu zülâliyle gülistân-ı kerem

hulk: yaradılış, huy
nesîm: hafif esen rüzgar
gülşen: gül bahçesi
cûd: cömertlik
zülâl: saf, tatlı
gülistan: gül bahçesi

Günümüz Türkçesi: Cömertliğin gül bahçesinin gülü yaratılışının latif esen rüzgârıyla açılır (ve) gül bahçesinin soğuk suyuyla bezenir.

7. Beyit

Bahr-ı Ahzar nedürür kulzüm-i cûdında habâb
Katre-i feyzi nedür ebr-i dür-efşân-ı kerem

kulzüm: deniz
habâb: hava kabarcığı
katre: damla
feyz: bereket
ebr: bulut
dür: inci tanesi
efşan: saçan
kerem: İyilik, lütuf, ikram, değer.

Günümüz Türkçesi: Hint Okyanusu da nedir, senin cömertlik denizinde ancak bir kabarcıktır. Cömertliğin inci saçan bulutundaki damlanın bereketi nedir?

8. Beyit

Bî-kıyâs olalı ihsânlarun ey hüccet-i cûd
Kâtı oldı cedel-i hasmunı bürhân-ı kerem

kıyâs: benzetme, karşılaştırma
hüccet: delil
cûd: cömertlik
kâtı: şüphesiz, kesin
cedel: tartışma, mücadele
bürhân: delil
kerem: İyilik, lütuf, ikram, değer.

Günümüz Türkçesi: Ey cömertliğin delili, bağışların emsalsiz olunca düşmanının mücadelesi son buldu.

9. Beyit

Kefi bir demde nisâr ettiği gencin öşrün
Haşre dek vezn edemez keffe-i mîzân-ı kerem

kef: avuç
nisâr: saçmak, dağıtmak
genc: hazine
öşr: onda bir
haşr: kıyamet
vezn: tartmak, ölçmek
keffe: terazi kefesi
mîzân: terazi
kerem: İyilik, lütuf, ikram, değer.

Günümüz Türkçesi: Muhtaç olanlara, avucunun bir anda saçtığı hazinenin onda birini cömertlik terazisinin kefesi kıyamet gününe dek ölçemez.

10. Beyit

Ne melek-hûy meliksin dem-i lutfun ile
Kevseri cûd akıtır ravza-ı Rıdvân-ı kerem

melik: hükümdar
dem: nefes (metinde)
ravza-i rıdvan: cennet
cûd: cömertlik
kevser: cennetteki kutsal su

Günümüz Türkçesi: Ne melek huylu hükümdarsın (ki) lütufkâr nefesin cennetin cömertlik ırmağını akıtır.

11. Beyit

Ne kerâmet kodu Hak zât-ı kerîmünde k’olur
Ayağun bastığı yir Çeşme-i Hayvân-ı kerem

kerâmet: olağanüstü durum
kerim: cömert, ulu, büyük
çeşme-i hayvân: hayat çeşmesi (ölümsüzlük veren su)

Günümüz Türkçesi: Tanrı sana nasıl bir keramet verdi ki ayağını bastığın yer cömertliğin hayat çeşmesi olur.

12. Beyit

Bulmasa nâm-ı şerîfinle şeref nâme-i cûd
Ebter olaydı kamu defter ü dîvân-ı kerem

nâm-ı şerîf: şerefli isim
nâme-i cûd: cömertliğin defteri
ebter: tamamlanmamış, eksik 
kamu: bütün
dîvân-ı kerem: cömertlik divanı

Günümüz Türkçesi: Cömertlik defteri şerefli isminle şeref bulmasaydı bütün cömertlik defterleri ve divanları eksik olurdu.

13. Beyit

Gün gibi saltanatun topu göğe agsa ne tan
Sana sunıldu bu meydânda çü çevgân-ı kerem

tan: ayıplama, yerme, şaşırma
çevgân: asa, değnek
çü: gibi

Günümüz Türkçesi: Saltanatın topu güneş gibi göğe yükselse (göğü aydınlatsa) şaşılır mı? Çünkü cömertliğin asası bu meydanda sana sunuldu.

14. Beyit

Bahr-ı cûdun nice şerh ola k’anun reşhasıdır
Hâsıl-ı kân-ı sehâ mâye-i ummân-ı kerem

bahr: deniz
cûd: cömertlik
reşha: damla
hâsıl: ortaya çıkan ürün
şehr: açıklamak
kân: maden ocağı, kaynak
sehâ: cömertlik
mâye: maya, esas, asıl

Günümüz Türkçesi: Senin deniz gibi olan cömertliğin nasıl açıklanabilir ki, cömertlik madeninin mahsulü ile bağış ummanının esası onun ancak bir damlasından ibarettir.

15. Beyit

Saltanat hilatini kaddüne hayyât-ı felek
Râst biçmese açılmazdı girîbân-ı kerem

hilat: süslü elbise, kaftan
kadd: boy
hayyât: terzi
girîbân: elbise yakası

Günümüz Türkçesi: Felek terzisi, saltanat kaftanını boyuna uygun biçmese cömertliğin yakası (lütuf kapısı) açılmazdı.

16. Beyit

Ne kadar zer var ise dest-i zer-efşânın ile
Harf-i zer gibi perâkendedir ey kân-ı kerem

zer: altın, akçe
dest: el
efşan: saçan 
harf-i zer: altın sözü
kân: kaynak

Günümüz Türkçesi: Ey lütuf kaynağı, ne kadar altın var ise altın saçan elin ile hepsi altın sözü gibi dağıtılmıştır.

17. Beyit

Sîm sûrette sitem şekline yazıldığıyçin
Dağıtırsın anu düşman gibi ey hân-ı kerem

sîm: gümüş
suret: görünüş
anu: onu

Günümüz Türkçesi: Ey cömertlik hükümdarı, sîm (gümüş) görünüşte sitem (zulüm) şeklinde yazıldığı için onu düşman gibi dağıtırsın

18. Beyit

Gök tenûrunda kuru kurs okunur mihr ile mâh
Hân-ı lutfunla firâvân olalı nân-ı kerem

tenûr (tennûr): fırın
kurs: tekerlek, yuvarlak
mihr: güneş
mâh: ay
hân (metinde): sofra
firâvân: bol, çok
nân: ekmek

Günümüz Türkçesi: Lütufkâr sofranda cömertlik ekmeği çoğaldığından beri gökyüzü fırınındaki güneş ve ay kuru pide gibidir.

19. Beyit

Kâse-i hırs doyar sofra-i ihsânından
Dest-i in’amın ile âm olalı hân-ı kerem

Günümüz Türkçesi: Cömertlik hükümdarı, lütufkâr sofran nimet eliyle herkese açık olduğu günden beri insanların hırs kâseleri bu bağış ve ihsan sofrasından doymuştur.

dest: el
inam: nimetlendirme

20. Beyit

Mihr-i cûdun çemen-i lûtfa zer-efşân olalı
Gülşen-i dehri bezer nergîs-i bostân-ı kerem

mihr-i cûd: cömertlik güneşi
zer-efşan: altın saçan
çemen: çimen, yeşillik
dehr: dünya

Günümüz Türkçesi: Cömertliğinin güneşi lütfun çimenine altın saçtığından beri, lütuf bahçesinin nergisleri, dünyanın gül bahçesini süslemiştir.

21. Beyit

Bûy-i hulkundan urur müşg gibi dem ki tutar
Hoş revâhiyle cihân bağını reyhânı kerem

bûy: koku
müşg: mis kokulu
reyhan: hoş, güzel koku

Günümüz Türkçesi: Cömertliğin güzel kokusu, güzel yaratılışının kokusu, misk gibi hoş kokularla dünya bahçesini tutar.

22. Beyit

Ahmed’in gam makası kesdi dilin şem gibi
Sana rûşen diyemez hâlini sultân-ı kerem

şem: mum
ruşen: açık

Günümüz Türkçesi: Ahmet'in gam makası dilini mum gibi kesti. (Bu yüzden) Sana halini açıkça söyleyemez

23. Beyit

Sen Süleymânı ne dille öge bir mûr-ı zaif
Getire nutka meger lütfun ile anı kerem

mûr: karınca
zaif: zayıf, güçsüz
nutk: konuşma
anı: onu

Günümüz Türkçesi: Süleyman Peygamber’e benzeyen seni, güçsüz bir karınca gibi olan ben, nasıl bir dille övebilirim? Meğerki senin lütfun ve asaletin onu dile getirsin.

24. Beyit

Husrevâ pâreledi cevr eli sabrım yakasın
Dest-gîr olsa demidir bana dâmân-ı kerem

husrev: hükümdar, şah
husreva: ey padişah
pâre: parça
cevr: haksızlık, zulüm
dest-gir: yardım eden
dâmân: etek

Günümüz Türkçesi: Ey padişah, haksızlığın eli sabrımın yakasını parçaladı. Bana lütuf eteğinin eli yardımcı olsa yeridir.

25. Beyit

Midhatın bülbülünü gam kafesinde koma kim
Hayfdır tûtîye zehr ey şekeristân-ı kerem

midhat: methetme, övme
kim: ki
hayf: haksızlık
tûti: papağan

Günümüz Türkçesi: Bu metheden bülbülünü gam kafesinde koyma ki ey lütuf şekeristanı, papağana zehir vermek haksızlıktır.

26. Beyit

Ekremü’l-halksın ey vâsıta-i ıkd-ı kirâm
Her le’imin sözünü işitme budur şân-ı kerem

ekrem: çok cömert
halk: yaratma
ıkd: inci, gerdanlık
kirâm: şerefliler
leim: alçak, kötü

Günümüz Türkçesi: Ey şerefliler gerdanlığının vasıtası! Yaratılmışların en şereflisi her alçağın sözünü işitme, soyluluğun şanı budur.

27. Beyit

Kul hatâ kılsa nola afv-i şehenşâh kanı
Tutalım iki elim kanda imiş kanı kerem

şehenşâh: şahlar şahı
kanı: hani, nerede

Günümüz Türkçesi: Senin bir kulun hata işlediyse ne olur, şahlar şahının affı nerede? Diyelim iki elim kana bulaşmış bağışlama nerede?

28. Beyit

Umarım cürmümü gark etmeğe rahmet suyuna
Mevc-i ihsânın ile cûş ede ummân-ı kerem

cürm: suç
gark etmek: batırmak, boğmak
mevc: dalga
ihsan: bağışlama
cûş: coşma
ummân: okyanus

Günümüz Türkçesi: Umarım soyluluk okyanusu bağışlama dalgaları ile coşsun, suçumu rahmet suyuna batırsın.

29. Beyit

Bir kara toprağım ihyâ-yi memât etmek için
Yağsa cûdun bulutundan nola nisân-ı kerem

memât: ölüm
ihyâ: diriltmek
cûd: çömertlik

Günümüz Türkçesi: Ben bir kara toprağım, ölüyü canlandırmak için cömertlik bulutundan cömertliğin yağmuru yağsa ne olur?

30. Beyit

Nice k’iklim-i mürüvvette geçe hükm-i vefâ
Nice k’eyvân-ı atâda dura divân-ı kerem

mürüvvet: insaniyet, iyilikseverlik
eyvân: saray
atâ: ihsan, lütuf, bağış (metinde)

Günümüz Türkçesi: İyilikseverlik ülkesinde vefa hükmü geçtikçe bağışlama sarayında lütuf divanı durdukça;

31. Beyit

Nice k’insân ola âlemde âbidü’l-ihsân
Nice kim ola cihân tâbi-i fermân-ı kerem

âbidü’l-ihsân: bağışlamanın kulları
tâbi: bağlanan, uyan

Günümüz Türkçesi: İnsanlar âleminde bağışlamanın kulları oldukça ve cihan da lütuf fermanına bağlı bulundukça;

32. Beyit

Dest-i ihsânın ile yapıla bünyâd-ı sehâ
Pâye-i kadrin ile yücele eyvân-ı kerem

dest: el
dest-i ihsân: iyiliğin eli
bünyâd: temel, esas
sehâ: cömertlik
pâye: derece
kadr: itibar
eyvân: köşk, saray

Günümüz Türkçesi: Cömertliğin temeli, iyiliğinin eliyle yapılsın; lütuf sarayı da itibarın derecesiyle yücelsin.

33. Beyit

Nice kim Ka’be müsâfirlerini lûtf-ı ilah
Rahmeti hânına her sâl ede mihmân-ı kerem

Günümüz Türkçesi: Allah’ın lütfu, Kabe misafirlerini acıma sofrana nasıl her yıl cömertlik misafiri ederse;

34. Beyit

Iyd-ı ferhundene kurbân ede a’dânı felek
Sen ahibbâna buyur âb-ı sehâ nân-ı kerem

ıyd: bayram
ferhunde: kutlu, mübarek
a'dâ: düşmanlar
ahibbâ: dostlar, arkadaşlar
âb-ı sehâ: cömertlik suyu
nân: ekmek

Günümüz Türkçesi: Felek, düşmanlarını mübarek bayramında kurban etsin; sen de dostlarına cömertlik suyu ile lütuf ekmeğini ihsan et.

35. Beyit

Ömr-i hasmın ere târih gibi pâyâna kerem
Nâmını nâme-i ikbâl ede unvân-ı kerem

hasım: düşman
pâyân: son, nihayet
nâme: mektup, kitap
ikbal: talihli olmak, saadet
kerem: İyilik, lütuf, ikram, değer.
 
Günümüz Türkçesi: Düşmanının ömrü tarih gibi sona ersin, ikbal yani mutluluk kitabı, senin adını kendisine lütuf ünvanı yapsın.

Ahmet Paşa

Açıklama: Müderrislik, kadılık yapan Ahmet Paşa; Fatih Sultan Mehmet'in takdirini kazanarak kısa zamanda kazasker olmuştur. Sonrasında da vezirliğe kadar yükselmiştir. Bir kabahati nedeniyle Fatih'in hışmına uğrayarak zindana atılan şair, yazdığı Kerem Kasidesi ile affedilerek zindandan kurtulmuştur.

İlgili Sayfa

👉 Divan Şiiri Örnek Metinler

1 yorum:

  1. Kerem Kasidesi ni aslında ilk Şeyhi yazmıştır ve nazire olarak da görülür.Ama Ahmet Paşa daha güzel yazmıştır

    YanıtlaSil

Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.