Ey muhit-i keremin katresi ummân-ı kerem
Bâğ-ı cûd ebr-i kefünden tolu bârân-ı kerem
muhit: okyanus, büyük deniz (metinde)
kerem: iyilik, lütuf, ikram, değer
katre: damla
umman: okyanus, büyük deniz
cûd: cömertlik
ebr: bulut
kef: avuç
bârân: yağmur
Günümüz Türkçesi: Ey lütuf deryasının damlası, lütuf ummanı! Cömertlik bağı, senin bulut gibi olan elinden yağan lütuf yağmurlarıyla dolu.
2. Beyit
Matla-ı subh-ı zafer mihr-i zekâ ebr-i hayâ
Felek-i izz ü alâ dâver-i devrânı kerem
matla: doğuş yeri
subh: sabah
mihr: güneş
ebr: bulut
hayâ: utanma, namus
dâver: hükümdar
izz: değer, yücelik
âla: büyüklük, şeref, yükseklik
Günümüz Türkçesi: Zafer sabahının doğacak yeri, zekâ güneşi, hayâ bulutu; yücelik göğü ve lütuf devrinin yüksek hükümdarısın.
3. Beyit
Tâc-bahş-ı ser-i sultân-ı selâtin-i cihân
Zînet-i taht u nigin Hazret-i Sultân-ı kerem
ser: baş
selâtin: sultanlar
zinet (ziynet): süs
nigin: mühür
Günümüz Türkçesi: Dünyadaki sultanlar sultanının başına taç bağışlayan, tahtın ve mührün süsü olan bir lütuf sultanısın.
4. Beyit
Zıll-ı Hak Şâh Mehemmed ki işiği gökinün
Kemterîn ılduzı olur meh-i tâbân-ı kerem
zıll-ı Hak: Hakk'ın gölgesi
meh: ay
tâbân: parlak
kemterîn: önemsiz, eksik
ılduz: yıldız
Günümüz Türkçesi: Şah Mehmet, Hakk'ın gölgesidir; lütfun parlak ayı onun göğe benzeyen yüksek eşiğinin en önemsiz yıldızıdır.
Günümüz Türkçesi: Dünyadaki sultanlar sultanının başına taç bağışlayan, tahtın ve mührün süsü olan bir lütuf sultanısın.
4. Beyit
Zıll-ı Hak Şâh Mehemmed ki işiği gökinün
Kemterîn ılduzı olur meh-i tâbân-ı kerem
zıll-ı Hak: Hakk'ın gölgesi
meh: ay
tâbân: parlak
kemterîn: önemsiz, eksik
ılduz: yıldız
Günümüz Türkçesi: Şah Mehmet, Hakk'ın gölgesidir; lütfun parlak ayı onun göğe benzeyen yüksek eşiğinin en önemsiz yıldızıdır.
5. Beyit
Ayağı toprağıdur cevher-i iksîr-i hayât
Âsitânı tozudur sürme-i ayân-ı kerem
âsitân: kapı eşiği
ayân: seçkinler, ileri gelenler
Günümüz Türkçesi: Hayat iksirinin cevheri ayağının toprağıdır. Eşiğinin tozu da lütuf sahibi olan kimselerin gözlerine sürmedir.
6. Beyit
Açılır hulku nesîmiyle gül-i gülşen-i cûd
Bezenür lûtfu zülâliyle gülistân-ı kerem
hulk: yaradılış, huy
nesîm: hafif esen rüzgar
gülşen: gül bahçesi
cûd: cömertlik
zülâl: saf, tatlı
gülistan: gül bahçesi
Günümüz Türkçesi: Cömertliğin gül bahçesinin gülü yaratılışının latif esen rüzgârıyla açılır (ve) gül bahçesinin soğuk suyuyla bezenir.
7. Beyit
Bahr-ı Ahzar nedürür kulzüm-i cûdında habâb
Katre-i feyzi nedür ebr-i dür-efşân-ı kerem
kulzüm: deniz
habâb: hava kabarcığı
katre: damla
feyz: bereket
ebr: bulut
dür: inci tanesi
efşan: saçan
kıyâs: benzetme, karşılaştırma
hüccet: delil
cûd: cömertlik
kâtı: şüphesiz, kesin
cedel: tartışma, mücadele
bürhân: delil
12. Beyit
Bulmasa nâm-ı şerîfinle şeref nâme-i cûd
Ebter olaydı kamu defter ü dîvân-ı kerem
nâm-ı şerîf: şerefli isim
nâme-i cûd: cömertliğin defteri
ebter: tamamlanmamış, eksik
bahr: deniz
cûd: cömertlik
reşha: damla
hâsıl: ortaya çıkan ürün
şehr: açıklamak
kân: maden ocağı, kaynak
sehâ: cömertlik
mâye: maya, esas, asıl
Günümüz Türkçesi: Senin deniz gibi olan cömertliğin nasıl açıklanabilir ki, cömertlik madeninin mahsulü ile bağış ummanının esası onun ancak bir damlasından ibarettir.
15. Beyit
Saltanat hilatini kaddüne hayyât-ı felek
Râst biçmese açılmazdı girîbân-ı kerem
hilat: süslü elbise, kaftan
kadd: boy
Günümüz Türkçesi: Cömertliğin gül bahçesinin gülü yaratılışının latif esen rüzgârıyla açılır (ve) gül bahçesinin soğuk suyuyla bezenir.
7. Beyit
Bahr-ı Ahzar nedürür kulzüm-i cûdında habâb
Katre-i feyzi nedür ebr-i dür-efşân-ı kerem
kulzüm: deniz
habâb: hava kabarcığı
katre: damla
feyz: bereket
ebr: bulut
dür: inci tanesi
efşan: saçan
kerem: İyilik, lütuf, ikram, değer.
Günümüz Türkçesi: Hint Okyanusu da nedir, senin cömertlik denizinde ancak bir kabarcıktır. Cömertliğin inci saçan bulutundaki damlanın bereketi nedir?
8. Beyit
Bî-kıyâs olalı ihsânlarun ey hüccet-i cûd
Kâtı oldı cedel-i hasmunı bürhân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Hint Okyanusu da nedir, senin cömertlik denizinde ancak bir kabarcıktır. Cömertliğin inci saçan bulutundaki damlanın bereketi nedir?
8. Beyit
Bî-kıyâs olalı ihsânlarun ey hüccet-i cûd
Kâtı oldı cedel-i hasmunı bürhân-ı kerem
kıyâs: benzetme, karşılaştırma
hüccet: delil
cûd: cömertlik
kâtı: şüphesiz, kesin
cedel: tartışma, mücadele
bürhân: delil
kerem: İyilik, lütuf, ikram, değer.
Günümüz Türkçesi: Ey cömertliğin delili, bağışların emsalsiz olunca düşmanının mücadelesi son buldu.
9. Beyit
Kefi bir demde nisâr ettiği gencin öşrün
Haşre dek vezn edemez keffe-i mîzân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Ne melek huylu hükümdarsın (ki) lütufkâr nefesin cennetin cömertlik ırmağını akıtır.
11. Beyit
Ne kerâmet kodu Hak zât-ı kerîmünde k’olur
Ayağun bastığı yir Çeşme-i Hayvân-ı kerem
kerâmet: olağanüstü durum
kerim: cömert, ulu, büyük
çeşme-i hayvân: hayat çeşmesi (ölümsüzlük veren su)
Günümüz Türkçesi: Ey cömertliğin delili, bağışların emsalsiz olunca düşmanının mücadelesi son buldu.
9. Beyit
Kefi bir demde nisâr ettiği gencin öşrün
Haşre dek vezn edemez keffe-i mîzân-ı kerem
kef: avuç
nisâr: saçmak, dağıtmak
genc: hazine
öşr: onda bir
haşr: kıyamet
vezn: tartmak, ölçmek
keffe: terazi kefesi
mîzân: terazi
kerem: İyilik, lütuf, ikram, değer.
Günümüz Türkçesi: Muhtaç olanlara, avucunun bir anda saçtığı hazinenin onda birini cömertlik terazisinin kefesi kıyamet gününe dek ölçemez.
10. Beyit
Ne melek-hûy meliksin dem-i lutfun ile
Kevseri cûd akıtır ravza-ı Rıdvân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Muhtaç olanlara, avucunun bir anda saçtığı hazinenin onda birini cömertlik terazisinin kefesi kıyamet gününe dek ölçemez.
10. Beyit
Ne melek-hûy meliksin dem-i lutfun ile
Kevseri cûd akıtır ravza-ı Rıdvân-ı kerem
melik: hükümdar
dem: nefes (metinde)
ravza-i rıdvan: cennet
cûd: cömertlik
kevser: cennetteki kutsal su
Günümüz Türkçesi: Ne melek huylu hükümdarsın (ki) lütufkâr nefesin cennetin cömertlik ırmağını akıtır.
11. Beyit
Ne kerâmet kodu Hak zât-ı kerîmünde k’olur
Ayağun bastığı yir Çeşme-i Hayvân-ı kerem
kerâmet: olağanüstü durum
kerim: cömert, ulu, büyük
çeşme-i hayvân: hayat çeşmesi (ölümsüzlük veren su)
Günümüz Türkçesi: Tanrı sana nasıl bir keramet verdi ki ayağını bastığın yer cömertliğin hayat çeşmesi olur.
12. Beyit
Bulmasa nâm-ı şerîfinle şeref nâme-i cûd
Ebter olaydı kamu defter ü dîvân-ı kerem
nâm-ı şerîf: şerefli isim
nâme-i cûd: cömertliğin defteri
ebter: tamamlanmamış, eksik
kamu: bütün
dîvân-ı kerem: cömertlik divanı
dîvân-ı kerem: cömertlik divanı
Günümüz Türkçesi: Cömertlik defteri şerefli isminle şeref bulmasaydı bütün cömertlik defterleri ve divanları eksik olurdu.
13. Beyit
Gün gibi saltanatun topu göğe agsa ne tan
Sana sunıldu bu meydânda çü çevgân-ı kerem
13. Beyit
Gün gibi saltanatun topu göğe agsa ne tan
Sana sunıldu bu meydânda çü çevgân-ı kerem
tan: ayıplama, yerme, şaşırma
çevgân: asa, değnek
çü: gibi
Günümüz Türkçesi: Saltanatın topu güneş gibi göğe yükselse (göğü aydınlatsa) şaşılır mı? Çünkü cömertliğin asası bu meydanda sana sunuldu.
14. Beyit
Bahr-ı cûdun nice şerh ola k’anun reşhasıdır
Hâsıl-ı kân-ı sehâ mâye-i ummân-ı kerem
14. Beyit
Bahr-ı cûdun nice şerh ola k’anun reşhasıdır
Hâsıl-ı kân-ı sehâ mâye-i ummân-ı kerem
bahr: deniz
cûd: cömertlik
reşha: damla
hâsıl: ortaya çıkan ürün
şehr: açıklamak
kân: maden ocağı, kaynak
sehâ: cömertlik
mâye: maya, esas, asıl
Günümüz Türkçesi: Senin deniz gibi olan cömertliğin nasıl açıklanabilir ki, cömertlik madeninin mahsulü ile bağış ummanının esası onun ancak bir damlasından ibarettir.
15. Beyit
Saltanat hilatini kaddüne hayyât-ı felek
Râst biçmese açılmazdı girîbân-ı kerem
hilat: süslü elbise, kaftan
kadd: boy
hayyât: terzi
girîbân: elbise yakası
Günümüz Türkçesi: Felek terzisi, saltanat kaftanını boyuna uygun biçmese cömertliğin yakası (lütuf kapısı) açılmazdı.
16. Beyit
Ne kadar zer var ise dest-i zer-efşânın ile
Harf-i zer gibi perâkendedir ey kân-ı kerem
tenûr (tennûr): fırın
kurs: tekerlek, yuvarlak
mihr: güneş
mâh: ay
hân (metinde): sofra
firâvân: bol, çok
nân: ekmek
Günümüz Türkçesi: Lütufkâr sofranda cömertlik ekmeği çoğaldığından beri gökyüzü fırınındaki güneş ve ay kuru pide gibidir.
19. Beyit
Kâse-i hırs doyar sofra-i ihsânından
Dest-i in’amın ile âm olalı hân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Cömertlik hükümdarı, lütufkâr sofran nimet eliyle herkese açık olduğu günden beri insanların hırs kâseleri bu bağış ve ihsan sofrasından doymuştur.
husrev: hükümdar, şah
husreva: ey padişah
pâre: parça
cevr: haksızlık, zulüm
dest-gir: yardım eden
dâmân: etek
Günümüz Türkçesi: Ey padişah, haksızlığın eli sabrımın yakasını parçaladı. Bana lütuf eteğinin eli yardımcı olsa yeridir.
25. Beyit
Midhatın bülbülünü gam kafesinde koma kim
Hayfdır tûtîye zehr ey şekeristân-ı kerem
midhat: methetme, övme
kim: ki
hayf: haksızlık
tûti: papağan
Günümüz Türkçesi: Bu metheden bülbülünü gam kafesinde koyma ki ey lütuf şekeristanı, papağana zehir vermek haksızlıktır.
26. Beyit
Ekremü’l-halksın ey vâsıta-i ıkd-ı kirâm
Her le’imin sözünü işitme budur şân-ı kerem
ekrem: çok cömert
halk: yaratma
ıkd: inci, gerdanlık
kirâm: şerefliler
leim: alçak, kötü
Günümüz Türkçesi: Ey şerefliler gerdanlığının vasıtası! Yaratılmışların en şereflisi her alçağın sözünü işitme, soyluluğun şanı budur.
27. Beyit
Kul hatâ kılsa nola afv-i şehenşâh kanı
Tutalım iki elim kanda imiş kanı kerem
cürm: suç
gark etmek: batırmak, boğmak
mevc: dalga
ihsan: bağışlama
cûş: coşma
ummân: okyanus
Günümüz Türkçesi: Umarım soyluluk okyanusu bağışlama dalgaları ile coşsun, suçumu rahmet suyuna batırsın.
29. Beyit
Bir kara toprağım ihyâ-yi memât etmek için
Yağsa cûdun bulutundan nola nisân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: İyilikseverlik ülkesinde vefa hükmü geçtikçe bağışlama sarayında lütuf divanı durdukça;
31. Beyit
Nice k’insân ola âlemde âbidü’l-ihsân
Nice kim ola cihân tâbi-i fermân-ı kerem
hasım: düşman
pâyân: son, nihayet
nâme: mektup, kitap
ikbal: talihli olmak, saadet
girîbân: elbise yakası
Günümüz Türkçesi: Felek terzisi, saltanat kaftanını boyuna uygun biçmese cömertliğin yakası (lütuf kapısı) açılmazdı.
16. Beyit
Ne kadar zer var ise dest-i zer-efşânın ile
Harf-i zer gibi perâkendedir ey kân-ı kerem
zer: altın, akçe
dest: el
efşan: saçan
harf-i zer: altın sözü
kân: kaynak
Günümüz Türkçesi: Ey lütuf kaynağı, ne kadar altın var ise altın saçan elin ile hepsi altın sözü gibi dağıtılmıştır.
17. Beyit
Sîm sûrette sitem şekline yazıldığıyçin
Dağıtırsın anu düşman gibi ey hân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Ey lütuf kaynağı, ne kadar altın var ise altın saçan elin ile hepsi altın sözü gibi dağıtılmıştır.
17. Beyit
Sîm sûrette sitem şekline yazıldığıyçin
Dağıtırsın anu düşman gibi ey hân-ı kerem
sîm: gümüş
suret: görünüş
anu: onu
Günümüz Türkçesi: Ey cömertlik hükümdarı, sîm (gümüş) görünüşte sitem (zulüm) şeklinde yazıldığı için onu düşman gibi dağıtırsın
18. Beyit
Gök tenûrunda kuru kurs okunur mihr ile mâh
Hân-ı lutfunla firâvân olalı nân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Ey cömertlik hükümdarı, sîm (gümüş) görünüşte sitem (zulüm) şeklinde yazıldığı için onu düşman gibi dağıtırsın
18. Beyit
Gök tenûrunda kuru kurs okunur mihr ile mâh
Hân-ı lutfunla firâvân olalı nân-ı kerem
tenûr (tennûr): fırın
kurs: tekerlek, yuvarlak
mihr: güneş
mâh: ay
hân (metinde): sofra
firâvân: bol, çok
nân: ekmek
Günümüz Türkçesi: Lütufkâr sofranda cömertlik ekmeği çoğaldığından beri gökyüzü fırınındaki güneş ve ay kuru pide gibidir.
19. Beyit
Kâse-i hırs doyar sofra-i ihsânından
Dest-i in’amın ile âm olalı hân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Cömertlik hükümdarı, lütufkâr sofran nimet eliyle herkese açık olduğu günden beri insanların hırs kâseleri bu bağış ve ihsan sofrasından doymuştur.
dest: el
inam: nimetlendirme
20. Beyit
Mihr-i cûdun çemen-i lûtfa zer-efşân olalı
Gülşen-i dehri bezer nergîs-i bostân-ı kerem
20. Beyit
Mihr-i cûdun çemen-i lûtfa zer-efşân olalı
Gülşen-i dehri bezer nergîs-i bostân-ı kerem
mihr-i cûd: cömertlik güneşi
zer-efşan: altın saçan
çemen: çimen, yeşillik
dehr: dünya
Günümüz Türkçesi: Cömertliğinin güneşi lütfun çimenine altın saçtığından beri, lütuf bahçesinin nergisleri, dünyanın gül bahçesini süslemiştir.
21. Beyit
Bûy-i hulkundan urur müşg gibi dem ki tutar
Hoş revâhiyle cihân bağını reyhânı kerem
Günümüz Türkçesi: Cömertliğinin güneşi lütfun çimenine altın saçtığından beri, lütuf bahçesinin nergisleri, dünyanın gül bahçesini süslemiştir.
21. Beyit
Bûy-i hulkundan urur müşg gibi dem ki tutar
Hoş revâhiyle cihân bağını reyhânı kerem
bûy: koku
müşg: mis kokulu
reyhan: hoş, güzel koku
Günümüz Türkçesi: Cömertliğin güzel kokusu, güzel yaratılışının kokusu, misk gibi hoş kokularla dünya bahçesini tutar.
22. Beyit
Ahmed’in gam makası kesdi dilin şem gibi
Sana rûşen diyemez hâlini sultân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Cömertliğin güzel kokusu, güzel yaratılışının kokusu, misk gibi hoş kokularla dünya bahçesini tutar.
22. Beyit
Ahmed’in gam makası kesdi dilin şem gibi
Sana rûşen diyemez hâlini sultân-ı kerem
şem: mum
ruşen: açık
Günümüz Türkçesi: Ahmet'in gam makası dilini mum gibi kesti. (Bu yüzden) Sana halini açıkça söyleyemez
23. Beyit
Sen Süleymânı ne dille öge bir mûr-ı zaif
Getire nutka meger lütfun ile anı kerem
Günümüz Türkçesi: Ahmet'in gam makası dilini mum gibi kesti. (Bu yüzden) Sana halini açıkça söyleyemez
23. Beyit
Sen Süleymânı ne dille öge bir mûr-ı zaif
Getire nutka meger lütfun ile anı kerem
mûr: karınca
zaif: zayıf, güçsüz
nutk: konuşma
anı: onu
Günümüz Türkçesi: Süleyman Peygamber’e benzeyen seni, güçsüz bir karınca gibi olan ben, nasıl bir dille övebilirim? Meğerki senin lütfun ve asaletin onu dile getirsin.
24. Beyit
Husrevâ pâreledi cevr eli sabrım yakasın
Dest-gîr olsa demidir bana dâmân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Süleyman Peygamber’e benzeyen seni, güçsüz bir karınca gibi olan ben, nasıl bir dille övebilirim? Meğerki senin lütfun ve asaletin onu dile getirsin.
24. Beyit
Husrevâ pâreledi cevr eli sabrım yakasın
Dest-gîr olsa demidir bana dâmân-ı kerem
husreva: ey padişah
pâre: parça
cevr: haksızlık, zulüm
dest-gir: yardım eden
dâmân: etek
Günümüz Türkçesi: Ey padişah, haksızlığın eli sabrımın yakasını parçaladı. Bana lütuf eteğinin eli yardımcı olsa yeridir.
25. Beyit
Midhatın bülbülünü gam kafesinde koma kim
Hayfdır tûtîye zehr ey şekeristân-ı kerem
kim: ki
hayf: haksızlık
tûti: papağan
Günümüz Türkçesi: Bu metheden bülbülünü gam kafesinde koyma ki ey lütuf şekeristanı, papağana zehir vermek haksızlıktır.
26. Beyit
Ekremü’l-halksın ey vâsıta-i ıkd-ı kirâm
Her le’imin sözünü işitme budur şân-ı kerem
halk: yaratma
ıkd: inci, gerdanlık
kirâm: şerefliler
leim: alçak, kötü
Günümüz Türkçesi: Ey şerefliler gerdanlığının vasıtası! Yaratılmışların en şereflisi her alçağın sözünü işitme, soyluluğun şanı budur.
27. Beyit
Kul hatâ kılsa nola afv-i şehenşâh kanı
Tutalım iki elim kanda imiş kanı kerem
şehenşâh: şahlar şahı
kanı: hani, nerede
Günümüz Türkçesi: Senin bir kulun hata işlediyse ne olur, şahlar şahının affı nerede? Diyelim iki elim kana bulaşmış bağışlama nerede?
28. Beyit
Umarım cürmümü gark etmeğe rahmet suyuna
Mevc-i ihsânın ile cûş ede ummân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Senin bir kulun hata işlediyse ne olur, şahlar şahının affı nerede? Diyelim iki elim kana bulaşmış bağışlama nerede?
28. Beyit
Umarım cürmümü gark etmeğe rahmet suyuna
Mevc-i ihsânın ile cûş ede ummân-ı kerem
gark etmek: batırmak, boğmak
mevc: dalga
ihsan: bağışlama
cûş: coşma
ummân: okyanus
Günümüz Türkçesi: Umarım soyluluk okyanusu bağışlama dalgaları ile coşsun, suçumu rahmet suyuna batırsın.
29. Beyit
Bir kara toprağım ihyâ-yi memât etmek için
Yağsa cûdun bulutundan nola nisân-ı kerem
memât: ölüm
ihyâ: diriltmek
cûd: çömertlik
Günümüz Türkçesi: Ben bir kara toprağım, ölüyü canlandırmak için cömertlik bulutundan cömertliğin yağmuru yağsa ne olur?
30. Beyit
Nice k’iklim-i mürüvvette geçe hükm-i vefâ
Nice k’eyvân-ı atâda dura divân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Ben bir kara toprağım, ölüyü canlandırmak için cömertlik bulutundan cömertliğin yağmuru yağsa ne olur?
30. Beyit
Nice k’iklim-i mürüvvette geçe hükm-i vefâ
Nice k’eyvân-ı atâda dura divân-ı kerem
mürüvvet: insaniyet, iyilikseverlik
eyvân: saray
atâ: ihsan, lütuf, bağış (metinde)
atâ: ihsan, lütuf, bağış (metinde)
Günümüz Türkçesi: İyilikseverlik ülkesinde vefa hükmü geçtikçe bağışlama sarayında lütuf divanı durdukça;
31. Beyit
Nice k’insân ola âlemde âbidü’l-ihsân
Nice kim ola cihân tâbi-i fermân-ı kerem
âbidü’l-ihsân: bağışlamanın kulları
tâbi: bağlanan, uyan
Günümüz Türkçesi: İnsanlar âleminde bağışlamanın kulları oldukça ve cihan da lütuf fermanına bağlı bulundukça;
32. Beyit
Dest-i ihsânın ile yapıla bünyâd-ı sehâ
Pâye-i kadrin ile yücele eyvân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: İnsanlar âleminde bağışlamanın kulları oldukça ve cihan da lütuf fermanına bağlı bulundukça;
32. Beyit
Dest-i ihsânın ile yapıla bünyâd-ı sehâ
Pâye-i kadrin ile yücele eyvân-ı kerem
dest: el
dest-i ihsân: iyiliğin eli
bünyâd: temel, esas
sehâ: cömertlik
pâye: derece
kadr: itibar
eyvân: köşk, saray
Günümüz Türkçesi: Cömertliğin temeli, iyiliğinin eliyle yapılsın; lütuf sarayı da itibarın derecesiyle yücelsin.
33. Beyit
Nice kim Ka’be müsâfirlerini lûtf-ı ilah
Rahmeti hânına her sâl ede mihmân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Allah’ın lütfu, Kabe misafirlerini acıma sofrana nasıl her yıl cömertlik misafiri ederse;
34. Beyit
Iyd-ı ferhundene kurbân ede a’dânı felek
Sen ahibbâna buyur âb-ı sehâ nân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Cömertliğin temeli, iyiliğinin eliyle yapılsın; lütuf sarayı da itibarın derecesiyle yücelsin.
33. Beyit
Nice kim Ka’be müsâfirlerini lûtf-ı ilah
Rahmeti hânına her sâl ede mihmân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Allah’ın lütfu, Kabe misafirlerini acıma sofrana nasıl her yıl cömertlik misafiri ederse;
34. Beyit
Iyd-ı ferhundene kurbân ede a’dânı felek
Sen ahibbâna buyur âb-ı sehâ nân-ı kerem
ıyd: bayram
ferhunde: kutlu, mübarek
a'dâ: düşmanlar
ahibbâ: dostlar, arkadaşlar
âb-ı sehâ: cömertlik suyu
nân: ekmek
Günümüz Türkçesi: Felek, düşmanlarını mübarek bayramında kurban etsin; sen de dostlarına cömertlik suyu ile lütuf ekmeğini ihsan et.
35. Beyit
Ömr-i hasmın ere târih gibi pâyâna kerem
Nâmını nâme-i ikbâl ede unvân-ı kerem
Günümüz Türkçesi: Felek, düşmanlarını mübarek bayramında kurban etsin; sen de dostlarına cömertlik suyu ile lütuf ekmeğini ihsan et.
35. Beyit
Ömr-i hasmın ere târih gibi pâyâna kerem
Nâmını nâme-i ikbâl ede unvân-ı kerem
hasım: düşman
pâyân: son, nihayet
nâme: mektup, kitap
ikbal: talihli olmak, saadet
kerem: İyilik, lütuf, ikram, değer.
Günümüz Türkçesi: Düşmanının ömrü tarih gibi sona ersin, ikbal yani mutluluk kitabı, senin adını kendisine lütuf ünvanı yapsın.
Açıklama: Müderrislik, kadılık yapan Ahmet Paşa; Fatih Sultan Mehmet'in takdirini kazanarak kısa zamanda kazasker olmuştur. Sonrasında da vezirliğe kadar yükselmiştir. Bir kabahati nedeniyle Fatih'in hışmına uğrayarak zindana atılan şair, yazdığı Kerem Kasidesi ile affedilerek zindandan kurtulmuştur.
İlgili Sayfa
👉 Divan Şiiri Örnek Metinler
👉 Divan Şiiri Örnek Metinler
Kerem Kasidesi ni aslında ilk Şeyhi yazmıştır ve nazire olarak da görülür.Ama Ahmet Paşa daha güzel yazmıştır
YanıtlaSil