Eylül

Mehmet Rauf'un 1901 tarihli romanı.
İlk psikolojik roman olarak kabul edilmektedir.
Eser, yasak bir aşkın insan hayatında ve ruhunda yarattığı fırtınaları konu almaktadır.
Romanda genel olarak tanrısal bakış açısı kullanılmıştır.
Olaylar 1900'lü yılların başında İstanbul'da geçer.
Yazar; kişilerini yaşlarına, cinsiyetlerine ve ruh hâllerine göre konuşturmakta oldukça başarılıdır.
Eser, Servetifünun edebiyatının Arapça-Farsça sözcük ve tamlamalarla yüklü sanatlı dil anlayışını yansıtmaktadır.


Kısa Özet

Süreyya Bey ile Suat Hanım beş yıldır evlidir. Süreyya’nın akrabası ve arkadaşı olan Necip ise aile dostlarıdır. 
Necip, Suat’a çok değer vermektedir. Bu değer veriş zamanla aşka dönüşür. Bu aşk zamanla karşılık da bulur. Ancak ikisi de Süreyya’ya ihanet edebilecek yaradılışta değildir. Bir gün konakta çıkan bir yangında Suat içeride kalır. Yapılabilecek pek bir şey yoktur ama Necip, sevdiği kadına ulaşabilmek belki de onunla birlikte ölmek için kendini alevlerin içine atar.

Uzun Özet

Suat ve Süreyya beş yıldır evlidir. Tüm aile, yazlarını dededen kalma bir bağ evinde geçirmektedir. Süreyya, yaz aylarını Boğaziçi'nde bir yalıda geçirme hayali kursa da bunu bir türlü gerçekleştiremez. Ne kendinde ne de babasında böyle bir yalının kirasını karşılayacak para yoktur. Çocukluğundan beri gelmeye mecbur kaldığı şehir dışındaki bu bağ evi Süreyya için çöplükten farksızdır. Bu konuda en çok babasını suçlasa da hırsını çevresinden çıkarır. O, mutlu olabilmelerini deniz kenarındaki bir eve bağlasa da Suat'ın bağ evinden yana bir şikâyeti yoktur.
Suat'ın çocukluğu babası ile annesinin geçimsizliğinden kaynaklanan bir huzursuzluk ortamında geçmiştir. O, kocası ile mutlu olduktan sonra her şart altında yaşamaya razıdır. Buna rağmen kocasının söylenmeleri ve şikâyetleri karşısında ne yapacağını bilemez. İster istemez asıl kabahatin beş senelik evliliğin yıprattığı kalplerde olduğunu düşünür. Çiftin kaybettikleri bir de çocuk vardır. Bu düşük Suat'ta derin bir yara açmış, tekrar denemeye korkar olmuştur.
Süreyya'nın anne ve babası dışında kız kardeşi Hacer ile kocası Fatin de burada kalmaktadır. Şen şakrak biraz da hoppa bir kadın olan Hacer, daha bir yıldır evli olmasına rağmen kocasından sıkılmış görünmektedir. Evin devamlı misafirlerinden biri de Süreyya'nın halasının oğlu Necip'tir. Necip; yakışıklı, iyi terbiye almış, ağırbaşlı bir gençtir. Hacer'in yaramaz bir çocuk edasıyla Necip'in peşinden ayrılmaması Süreyya ile Suat'ın gözünden kaçmaz. Eniştesiyle Necip'i mukayese eden Süreyya, kardeşine hak verse de Hacer'in tavırlarından rahatsız olur. Hacer'i savunan Suat, onun bu uçarı ve hırçın tavırlarını sevmediği bir adamla evli olmasına bağlar. Hatta Necip ile evli olsaydı bu davranışları göstermeyeceğini söyler. Süreyya göre kız kardeşi, Necip ile evlenecek kadar olgun ve eğitimli biri değildir. Hem zaten Necip'in evlenmek gibi bir niyeti de yoktur.

Suat'ın Çare Arayışı...

Kocasının mutsuz olmasına dayanamayan Suat, sonunda babasına bir mektup yazarak ondan para ister. Çöle benzettikleri bu yerden Necip de memnun değildir. Burada kalmak yerine Adalardaki dayısına gitmeyi düşünür. Babasına yazdığı mektubu dadısıyla gönderen Suat ise Necip'ten bir gün daha kalmasını rica eder. Bu arada Suat, kocası ile Necip'i hoş tutmak için piyanonun başına geçerek bir şeyler çalar. Ancak kocası kendisi kadar müzikle ilgili değildir. Müziği seven Necip hâlinde memnunken Süreyya yemek saatinin gelişi ile bu işkenceden kurtulduğunu düşünür.
Suat, dadısının daha o akşam mutlu bir haberle döneceğini düşünür ancak dadı ne o akşam ne de ertesi akşam gelmez. Suat, Necip'in hem Süreyya'nın mutluluğuna ortak olmasını hem de tutacakları yalı konusunda kendilerine yardım etmesini istemektedir. Onu bu nedenle bırakmaz ancak gerçek nedeni söylemeyerek sadece kalmasını ister.
Suat'ın dadısı ancak üç gün sonra içi para dolu bir zarfla gelir. Heyecandan zarfı açarken eli titreyen Suat, güzel haberi balkonda Necip ile oturan kocasına verir. Üçü de bu işi Hanımefendi dışında kimseye söylemeden halletmek konusunda anlaşır. Süreyya bir çocuk gibi sevinmektedir. Zarftan otuz lira çıkmıştır. Süreyya'nın paranın yetmeyeceği konusundaki endişesini de Necip giderir. Bu arada evlilik konusunda endişeleri olan Necip, mutlu gördüğü bu çifte bakarak iç geçirir. Kocasının mutluluğu ile mutlu olabilen Suat'ı gördükçe bu konudaki kararını sorgulamaya başlar.
Ertesi sabah erkenden kalkan Necip ve Süreyya kiralık yalı bulmak için yola koyulur. Nihayet işlerini bitirip eve dönerler. Fildişi bir yuva tuttuklarını düşünen Süreyya, yol boyunca evdekilerin özellikle de Hacer ve Fatin'in bu haber karşısındaki yüzlerini düşünüp mutlu olur. Ancak istasyonda onları araba ile karşılayan Suat, kötü haberi verir. Ağzını sıkı tutması için tembihlenmeyen Behice Dadı evdekilere her şeyi anlatmıştır. Haberi alınca mosmor kesilen Hacer, ağabeyini karısının parasıyla sayfiye tuttuğu için küçümsemeye çalışır.
Eve geldiklerinde anneleri hayırlı olsun derken karısı kendisinden yalı kiralamasını ister korkusuyla Fatin de köşe bucak kaçmaktadır. 
Hacer'in durumuna üzülen Suat ise kocasından kardeşinin gönlünü almasını ister. Ertesi sabah Necip izin isteyerek bağ evinden ayrılır. On gün sonra Süreyya ve Necip Beyoğlu'nda karşılaşır. Süreyya yalı ile ilgili haberleri sıralarken Necip'e yalıya gelmesi konusunda ısrar eder. Necip bu davetten sonra sık sık yalıya gidip gelmeye başlar. Yalıdaki hayatı kusursuz kılmak için büyük çaba sarf eden Suat'ın tek isteği kocasının şikâyet edeceği bir şey bulamamasıdır. (www.yksedebiyat.org) Süreyya ve Suat, bu günlerde bağdakinin aksine yeni evlenmiş bir karı kocanın heyecanı ve neşesini yaşamaktadır. Necip de bu hayatın başka bir neşesi olur. Karı koca onun gelmesini büyük bir sevinçle karşılar. Hatta gitmesini geciktirmek için bahaneler icat edip arabayla geziler tertip ederler.

Necip'in Suat'a Duyduğu Hayranlık...

Araba gezintilerine Süreyya'nın kışa kadar kiraladığı yelkenli bir sandal da eklenir. Birlikte geçirdikleri her gün Necip'in Suat'a olan hayranlığı daha da artar. Hatta hayatına giren kadınlarla Suat'ı mukayese eder. Sonra da böyle bir kadına rast gelmenin imkansızlığını düşünerek evlenmeme kararının isabetli olduğuna kendini inandırmak ister.
Süreyya ise hiçbir fırsatı kaçırmayarak sık sık denize açılır. Onun bu hevesi her şeyi ihmal ettirecek seviyeye gelir. Suat ise kendisini günlerce sersem bırakan sandal gezintilerinden uzak durmaya çalışır. Yalıda geçen o ilk günlerin heyecanının söndüğünü düşünen Suat'ın tek tesellisi Necip'in ziyaretleridir. Bir haftadır ortalıkta görünmeyen Necip, o gün elinde koca bir tomar notayla gelir. Bu süre içinde nereye giderse gitsin sıkılan Necip'in sıkılmadığı tek yer burasıdır. Gerçeği kendisine itiraf etmeye korkan genç adam, bu özlemi başka nedenlerle açıklamaya çalışır.
Süreyya'nın tek başına sandala çıktığı günlerde Necip ve Suat zamanlarını daha çok piyano başında geçirir. Necip ile Suat'ın yalnız kaldığı bir sabah söz Necip'in evlenmek için nasıl bir kadın aradığı meselesine gelir. Necip aradığı kadının hâllerini anlatsa da Suat daha açık konuşmasını ister. Suat'ın ısrarı karşısında Necip, "Sizin gibi olsun!" der. Bu itiraf ikisi arasındaki ilk sır olur. Süreyya'nın yanında konu tekrar açılır. Necip, Suat'ın "Benim gibi bir kadın istiyor." diyeceğini düşünüp korksa da o sadece "pek müşkülpesent" diyecektir. Aralarında bir sır olması Necip'i mutlu eder, uzun uzun düşünüp bunla meşgul olur.

Necip'in Şüphesi...

Bu arada son günlerde yalının etrafında sıkça gördükleri bir delikanlı Süreyya ve Necip'in dikkatini çeker. Süreyya, Suat'a bu adamı tanıyor musun diye sorar. Suat'ın bir an tereddüt geçirerek "Bilmem!" demesi Necip'i şüphelere sevk eder. Necip, günlerce kafasında bir şeyler kurgulayıp kendisini ihanete uğramış gibi hisseder.
Necip, bir akşamüstü odasının penceresinden bakarken aynı delikanlının sandalla yalının önünden geçtiğini görür. Hatta balkondaki Suat'ın da onu gözüyle takip ettiğine şahit olur. Çekingen tavırlarla sürekli yalının olduğu tarafa bakan delikanlıya karşı Suat'ın gözlerinde uçuşan gülümsemeyi hisseden Necip o akşam ilk vapurla İstanbul'a döner. Üç gün yalıya uğramaz. Günlerini kendini bilmez bir hâlde geçirir. Ancak Süreyya'dan aldığı bir mektupla yalıya döner. Süreyya'nın mektubunda evlilik yıldönümleri için aile arasında küçük bir kutlama yapacakları yazmaktadır. Necip, Süreyya için üzülür. Suat'ın ihanetine kendisini o kadar inandırmıştır ki tüm bunları gülünç bulur. Ancak Suat'ı görmek, her şeye baskın çıkmış ve daveti kabul etmiştir.
O akşam, yemeğin sonunda Süreyya'nın anlattığı bir olay Necip'e dünyaları verir. Sık sık gördükleri o delikanlı, komşu yalılardan evli bir kadına âşıktır. Delikanlı yazdığı aşk mektubunu verirken de kadının kayınbabası tarafından görülmüş bunun üzerine de büyük bir şamata yaşanmıştır. Suat, bu ilişkiyi çok önce fark etse de onlardan gizlemiş; hiçbir şey söylememiştir. Süreyya bu nedenle şakayla karışık karısından şikayet ederken Necip, Suat'tan şüphelendiği için büyük bir utanç duyar.

Hayranlık aşka dönüşüyor!

Süreyya'nın mevsimi yalıda geçirmesi teklifini kabul eden Necip'in Suat'a duyduğu hayranlık gün geçtikçe daha da artar. Böyle bir kadına sahip olabildiği için Süreyya'yı da dünyanın en mesut adamı olarak görür. Kendisi için de Suat gibi birini bulmanın imkansızlığını düşünüp üzülür. Hatta bu düşüncenin kendisini sarstığı bir an "Ah, o benim olsa ölürdüm!" diye inleyecektir. Bu fikir, bir müddet onu terk etmez. Ancak bunun hiçbir suretle gerçekleşmeyeceğinin farkındadır. Aralarında Süreyya'nın katılmadığı tek zaman dilimi piyanonun başında birlikte geçirdikleri dakikalardır. Müzikten hoşlanmayan Süreyya ise bu dakikalarda ya koltuğunda uyuklamakta ya da Behice Dadı ile uğraşmaktadır.
Necip, bir süre sonra "Ben ne yapıyorum?" demeye başlar. Suat'a bakarken "Seni seviyorum!" diyebilmek için nasıl yandığını düşündükçe kendisinden iğrenmeye başlar. Süreyya'nın tüm bunları öğrenmesi karşısında ölümden başka bir çare olmadığını düşünür. Süreyya ise tüm bunları fark edemeyecek kadar kendi zevkleriyle meşguldür. Onun bu tavrı Suat'ı her gün biraz daha üzer.

Cinayet gibi bir şey...

Suat'ın düşünceli ve dalgın hâli Necip'in gözünden kaçmaz. Necip, gittikçe nefsine karşı kendisini aciz hissetmeye başlar. Bir gün piyanonun üstünde Suat'ın eldivenlerini görür, kendine hakim olamayarak eldivenlerden birini cebine atar.
Kendini bir cinayet işlemiş gibi hisseden genç adam bir süre sonra işlerini bahane ederek yalıdan ayrılır. Başka bir taşkınlık yapmaktan korkan Necip için kaçmak tek çare gibi görünür. Israrlarına rağmen Necip'in gidişi evde büyük bir boşluk yaratır.
Süreyya'nın bir çocuk gibi sadece kendi zevkleriyle meşgul olması Suat'ta artık, üzüntüden çok bir kızgınlık hissi yaratmaya başlar. Hatta kendinden de şüphe eder bir hâle gelir. Belki de bu birlikten sıkılan sadece Süreyya değildir.
Suat, Necip'in böyle birden gidişine bir anlam veremez. Necip'in belki de sıkılıp gittiğini düşünen genç kadın, onun da tıpkı kocası gibi sadece kendini düşündüğüne kanaat getirip üzülür.
Bu arada sekiz gün sonra Necip çıkagelir. İçinde yaşadığı ikilemlere rağmen hiç aklında yokken kendini vapurda bulmuştur. Onlardan uzak geçirdiği hayatın renksizliğinden bahsetmesi üzerine yaptığı konuşma ise Suat'ı memnun eder. O ise hissettikleri için kendini suçlamaya devam edecektir. Necip'in iki gün kalıp gitmesi Suat için pek acı olur. Necip ise en kısa zamanda tekrar geleceğini söyler.

Hacer'in sözleri...

Suat, tekrar başlayan yalnızlığını Necip'in pek övdüğü bir parçayı piyanoda çalmaya çalışarak gidermeye çalışır. Amacı ona sürpriz yapmaktır. Fakat dadının gelişi her şeyi daha kötü bir hâle getirir. Dadısı birikmiş hikâyeleriyle genç kadını boğduktan sonra asıl meseleye gelir. Necip'in yanlarına bu kadar sık gelmesini Hacer'in normal karşılamadığını aktarır. Hatta Hacer tam şöyle bir laf etmiştir: "İnsanın Süreyya gibi vurdumduymaz bir kocası olduktan sonra..."
Suat, dadısının aktardığı sözler karşısında şaşırıp tüm bu düşünceleri iğrenç bulurken dadısı, genç kadının desteklemek zorunda kalacağı bir uyarı yapar: "Buna izin vermemeli!"
Böyle bir söz çıkması, diğer insanların hatta kocasının buna inanma ihtimali Suat'ı çok ürkütür. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve ister istemez Necip'e eskisi gibi doğal davranamayacaktır. Halbuki Necip, artık tahammül edilemez bir hâle gelen hayatına anlam katan tek kişidir. Daha önce Necip gelsin diye dört gözle bekleyen Suat, artık hiç gelmezse sorunların çözüleceğini düşünür. Hatta Necip, kocası İstanbul'a indiği bir vakit gelir de onunla yalnız kalırlar diye çok korkar.

Necip çok hasta...

İstanbul'dan dönen Süreyya ise Necip ile ilgili kötü bir haber verir. Necip, tifo olmuş; kendini bilmeden bağdaki evde hasta yatmaktadır. Hatta Süreyya'ya göre ölmek üzeredir. O gece karı koca için tam bir matem havası içinde geçer. Süreyya arkadaşını o hâlde görmekten duyduğu pişmanlığı anlatmaya çalışırken Suat ise söylemeye çekinse de bir an önce hastanın yanına gitmek ister. Hem kendini üç gündür düşündükleri nedeniyle Necip'e karşı suçlu hissetmektedir. Bu arada Suat, yaşadığı telaş ve korkuya sebep bulamayarak kendinden tereddüt etmeye başlar. Sonuçta korku dolu bir hafta geçirir. Süreyya hâlâ gitmeye razı görünmeyip: "Bir şey olsaydı haber gelirdi." derken Suat ise kocasına karşı meraklı ve endişeli gözükmekten korkup acı çeker.
Sonunda haber gelir, hastanın durumunda bir değişiklik yoktur. Suat hem merak edip hem de bu kadar sakin kalan kocasına içten içe kızar. Diğer taraftan Necip'in kendisi için ne kadar kıymetli olduğunu hissedip korkuya kapılır.
Bağa giderse bu hâli ile Hacer'in söylediklerini teyit edecek bir hareket yapmaktan korkarken bu sefer de Süreyya gitmek ister. Artık "Hayır, gitmeyeceğim." demek mümkün değildir. Hazırlanırken kalbi heyecanla çarparken bir taraftan da olabilecekleri düşünüp korkar.

Necip'i hayatta tutan sır...

Bu ziyaret onun için büyük bir sınav olur. Necip oldukça zayıflamış, iskelete dönmüştür. Hasta yatağındaki Necip'i görünce ağlamamak için dudaklarını sıkar. Suat'ın yokluğunda ölmekten korkan Necip ise karışık duygular içerisindedir. Süreyya'nın dışarıya çıktığı sırada hastanın baş ucunda konuşmaları dinleyen Hacer ise fırsatını bulup yaramaz bir çocuk edasıyla Necip'i hayatta tutan sırrı açıklar: beyaz bir kadın eldiveni.
Hacer'in Necip'in yastığının altından alıp salladığı eldiven, Suat için büyük bir darbe olur. Genç kadın, otururken bile yaslanma ihtiyacı duyar. Kayıp olan eldivenin Necip'ten çıkmasıyla yaşadığı zihin karmaşası içerisinde korku ile mutluluk arasında gidip gelir. Hemen oradan kaçıp gitmek istese de bir süre sonra başka bir darbe daha gelecektir. Süreyya, dinlenmesi için Necip'i yalıda misafir etme konusunda ısrar eder. Tüm bunlarla baş etme konusunda kendini zayıf hisseden Suat, Necip’in geçmişte kendisine karşı olan davranışlarını düşünmeye başlar. Daha önce Necip'ten ummadığı ya da anlamsız bulduğu birçok davranış bir bir anlam kazanmaya başlamıştır. Demek ki seviyor, diye düşünür. Necip de benzer duygular içindedir. Suat'ın her şeyi anladığını düşündükçe sevinçle karışık bir korku duyar. 
İkisinin de korku içinde beklediği misafirlik beklediklerinin aksine oldukça sakin bir havada başlar. Suat'ın davranışlarındaki nüansları sadece kendisinin fark ettiğini düşünen Necip, onun saflığına ve ciddiyetine tutulurken Suat ise Necip'in saygısına ve sırdaşlığına minnet duyar. İkisi de Süreyya'nın kışı yalıda geçirme fikrine sıcak bakar. Necip, eninde sonunda Suat'sız geçireceği bir hayattan korksa da gerçekler karşısında kendini çaresiz hisseder. Sonuçta evini kendisine açan en yakın arkadaşının karısını sevmektedir. Belki de kendisi için tek çare intihardır. Ve bir kere daha kendini neden tifodan ölmedim diye hayıflanırken bulur.

Beklenen itiraf...

Suat, yalıda geçen bütün bu günleri itiraf anının gelmesinden korkarak geçirir. Denizde yağmura yakalanıp eve kaçtıkları bir akşam Suat, yağmuru seyrederken boğuk bir inilti işitir. Başını çevirip baktığında Necip'i bir koltuğa dayanmış bulur. Elindeki mendili ısıran Necip'in rahatsızlandığını düşünüp "Ne oluyorsunuz?" diye birkaç adım atar ki korktuğu o anın geldiğini anlar. "Hiç, hiçbir şey" diyen Necip, kısa bir sessizlikten sonra bütün kuvvetini toplayıp “Ölüyorum, işte o!” der. Suat, Allah aşkına sus der gibi bir işaret yapsa da Necip, her şeyi açığa vuran sayıklamalarına devam edecektir. Suat için tek çare ise orayı terk etmek olur.
Kendini sefil ve adi hisseden Necip için artık kaçmaktan başka bir çare yoktur. Ancak geçirmek zorunda olduğu bir akşam yemeği vardır. Süreyya ise gece balığa çıkamayacağı için sinirlidir. Necip, şikâyet eden arkadaşına karşılık vermekte zorlanırken Suat ise yemek boyunca sessiz kalır.
Yaptığından pişman olan Necip, gece boyunca uyumakta zorlanır. Sabah hazırlanıp kapıdan çıkarken Süreyya'nın kendisinden şikâyetleri arasında Suat'ın "Tamamen değil ya... Yine gelirler elbet." demesi Necip'i çok mutlu edip "O da beni seviyor." diye düşünmesine neden olur.
Necip; yağmura, çamura aldanmadan yürüyüp vapurla İstanbul'a iner. Yerleştiği otelde insanlara bakıp ne kadar şanslı olduğunu düşünür. O, olmadan hayatı bir çölden farksızdır.
Otelde kaldığı birkaç günün sonunda Suat'ı görme isteğiyle yanıp tutuşur. Ancak yaşadığı bu mutluluk, bir süre sonra acı gerçekler karşısında silinmeye başlar. Suat'ın kendisini her şeyi geride bırakacak kadar sevemeyeceğini düşünür. Hem bu kadar sevdiği kadından bunu nasıl isteyebilir?
Otelin salonunda böyle düşüncelere dalmışken kapıda Süreyya'yı görür. Onu almaya gelmişler, Suat da arabada beklemektedir. Süreyya devamlı konuşurken Necip, arabada çarşafından tanıdığı Suat'a yaklaştıkça perişan bir hâlde onun yüzüne nasıl bakacağını düşünür. Süreyya arabacının parasını verirken Suat ise sevildiğini bilen kadınlara özgü bir eda ile "Rahatsız etmedik ya?" diye sorar. O ise sadece tavırlarıyla cevap verebilecektir.
Suat, Necip'in burada olduğunu çantasını almak için yalıya gelen otel görevlisinden öğrenmiştir. Yani buraya gelmeleri Suat'ın marifetidir ve genç kadın artık kendine bile itiraf edemeyeceği bir duygu ile hareket etmektedir. Buna rağmen bu iki adamı soktuğu çirkin durumun da farkındadır. İki erkek havalardan konuşurken "Malum ya, eylül hüzün ve yas ayıdır." sözü üzerine Suat, ömrünün ve kadınlığının eylülünü yaşadığını hissederek içinden "İşte benim eylülüm!" diyecektir. Ne yaparsa yapsın kış gelecektir. Sonunda akşam olup da Necip'in onlardan ayrılacağı sırada ikisinin bakışları bir kez daha buluşacak ve uzun uzun sohbet etmiş gibi hissedip mest olacaklardır.
Sonraki günlerde binbir anlam yükledikleri bu kaçak bakışmalar onlara büyük bir mutluluk verir. Suat'ın üstüne başına dikkat edip süslenmesi ise tüm bunların kendisi için olduğunu bilen Necip'i dünyanın en mutlu adamı yapar. Bazen baş başa kaldıklarında konuştukları şeyler sanki aralarında hiçbir şey yokmuş gibi görünse de Süreyya'nın çıkıp gelmesi onları bu güzel rüyadan çekip çıkarır.

Necip'in çıkmazları...

Necip, Suat'ı artık bütün benliği ile kendisine bağlı gibi hissetse de o ağırbaşlı, güçlü kadını böyle endişeli ve perişan görmek ona acı vermeye başlar. Hatta kendi gibi yetersiz ve sefil birine âşık olduğu için ona acır. Onu mutlu etmeyi çok istese de onu üzmekten başka bir şey yapamadığı açıktır.
Bakışmaların bir adım ötesine geçseler içine düşecekleri pişmanlık ve acınası durum ortadadır. Hatta Necip, bu durumda Suat'ı düşmüş bir kadın olarak görmeye başlayacağını düşünüp kendinden korkar. Bu kadını, bu muhteşem kadını, o kirletecek; o dile düşürecektir.
Sonra bir çıkış bulmuş gibi sevinir. Bu zamana kadar birçok kadını sırf dış görünüşü için sevmiş ve istisnasız hepsinden bir yara almıştır. Şimdi ise sevilmeye en layık olanı sadece ruhu için sevmektedir. Ve bu açıdan bir rakibi de yoktur. Bu, bir anlamda ruhların evliliğidir.
Böylece bu sonbahar günleri onun için daha önce yaşamadığı bir mutluluk dönemi olur. Ancak yine Süreyya'nın dostça bakışları karşısında ezilmekten de kendini alamaz ve bu anlarda yine en başa dönüp kendi kendini yer.
Suat'ın durumu da ondan farklı değildir. Yalnız kaldıkları bir sırada konuşurlarken Süreyya'nın adının geçmesi ikisini de titretecek ve Necip, Suat'ın bir sessizlikten sonra başını kaldırmadan "Ah biz fena yapıyoruz, fena, fena..." dediğini işitecektir.
Hatta Suat, Necip'in Süreyya ile konuşmalarındaki samimiyete şaşırıp bunu 
hâlâ nasıl yapabildiğini anlamakta zorluk çeker ve hayatlarından çıkıp gitmesini diler. Hem evli bir kadın olmasına rağmen onun aşkına karşılık verdiği için kendisine farklı bir gözle bakmasından da korkar.

İlk kavga ve konağa dönüş...

Bir gün yemekte Süreyya, bağdakilerin konağa indiklerini söyleyince Necip kendisinin de artık İstanbul'a ineceğini söylemek zorunda hisseder. Ne de olsa kış gelmiştir. Süreyya kendilerinin de belki haftaya İstanbul'a inebileceklerini söyleyince Hacer ile bir araya gelmekten korkan Suat'ın tepkisiyle karşılaşır. Suat'ın "Hani kışın da kalıyorduk?" sözü üzerine Süreyya bir bahane arar gibi havalardan dem vurur. Karısının ikna olmadığını görünce de işinden daha fazla uzak kalamayacağından bahseder. Ancak tüm bunlar Suat için birer bahanedir. Gitmek istiyordur ve karısının ne düşündüğü onun için pek de önemli değildir. Süreyya'nın sert bir tonlama ile konuyu kesip atması karşısında Suat'ın gözleri dolar. Suat, bugüne kadar hep kocasının isteklerine boyun eğmiş, onun mutluluğunu önceliği olarak görmüştür. Necip, yaşananlar karşısında çareyi gitmekte bulmuşken Suat, kocası karşısında ilk defa isteklerini savunmak için kendini mücadeleye hazır hisseder. Bu ilk kavgalarıdır ancak ne kadar uğraşsa da Süreyya'yı ikna edemez. Demek bugüne kadar sadece kendini kandırmış, kocasının nasıl bir egoist olduğunu anlamamıştır. Beni biraz sevse böyle yapmazdı diye düşünür.
İstanbul'a gittiğinde güzel olan her şeyin bitecek gibi olduğunu düşünen Suat, vapurda öfkesinin bir kin haline dönüştüğünü fark eder. İstanbul'da hiçbir şey bilmeden yargılamaya hazır o insanlar arasında artık kendi düşüncelerinden bile korkması gerekecektir. 
Konağa vardıklarında kaderine, neden serbest olamadığına isyan etmek ister; tüm bu gereksiz insanlardan çekindiğine kızar. Öyle sıradan, kolayca ezebilecekleri bir kadın olmadığını göstermek ister ancak aklına gelen tüm çılgınlıklar Hanımefendi'nin yanına çıkınca bir bir kaybolur.
Bunları yapabilecek bir kadın olmadığını bir kere daha anlamıştır. Hatta büyük saygı ve sevgi duyduğu bu kadının bir şey duymuş olma ihtimali karşısında büyük bir endişe duyar.
Hep bu insanlardan şikâyet eden Süreyya ise pek mutlu görünmekte, dostça konuşan Hacer ise belki yüzünce defa gelmelerinden duyduğu memnuniyeti dile getirip arada da hayatından ve kocasından şikâyet eder.
Bu arada işten gelen Fatin, Süreyya ile konuşmaktadır. Suat, birbirini sevmeyen bu iki adamın sahte yakınlıklarına bakarken kulağının dibinde konuşmaya devam eden Hacer ile aralarındaki ilişkinin de onlar gibi sahte olduğunu düşünür.
Ancak her şeye rağmen Hacer, kocası Fatin hakkında hissettiklerini kimseden saklamıyor, açık açık sevmediğini belli ediyordur. Hem Hanımefendi bile yıllardır huysuz kocasına katlanmaktadır. Belki o da yavaş yavaş böyle bir insana dönüşecektir.

Suat'ın soğuk tavırları...

Üçüncü gün akşamüstü Necip çıkagelir. Suat karanlıkta, Fatin ile gelen Necip ise pencerenin önünde aydınlıktadır. Suat, ne yapacağını bilemez bir hâlde iken Hacer'in Süreyya'dan Suat'a doğru dönen imalı bakışlarla Necip'e "Artık bundan sonra tabii sık sık gelirsiniz..." demesi karşısında olduğu yerde kalıverir. Etrafa karşı neşeli görünmeye çalışan Necip ise Suat'ı durgun ve donuk gördükçe endişeye kapılır.
Yemekten sonra erkekler tavla etrafında kümelenirken Suat'ın ve Necip'in hâllerinden anlamlar çıkarmaya çalışan Hacer de boş durmayıp: "Siz bütün yazı yalıda böyle geçirdiyseniz yazık" gibisinden laflar eder. Ancak bu fettan kadının asıl darbesi Necip'e yönelttiği şu soru olur: "Ha, kuzum o sizin eldivenin hanımı ne oldu?"
Bu soru üzerine Suat ölüyorum zannederken Necip, soruyu geçiştirmeye çalışır. Beceremeyince de ciddi ciddi o kadının öldüğünü söyler. Bu sefer de konuşmalar onun neden evlenmediği üzerine yoğunlaşır. Süreyya konu üzerinde değerlendirmeler yapıp Necip'i evlilik konusunda yüreklendirmeye çalışırken Necip'in tek düşüncesi Suat'ın neden soğuk davrandığı olur. Bir hafta içinde ne olmuş olabilir diye düşünüp durur. Bütün gecesi yatakta bu sorulara cevaplar aramakla geçer.
Sabah Necip, Suat'ı kısa bir süre olsa da yalnız bulur. Suat da bütün gece uyumamış, sabah erken kalkıp onu görme ümidiyle beklemiştir. Suat'ın gülümseyerek "Maşallah bu ne erken..." demesi genç adamı karanlıklardan alıp bahara eriştirir. Kısa bir süre de olsa sanki bakışlarla konuşurlar. Suat'a göre bu ortamda bunu devam ettirmek mümkün değildir. Bu kısacık andan sonra birbirinin peşi sıra Fatin ve Hacer gelir. Biraz sonra evin erkekleri konaktan çıkacak, Suat ise Necip'in kapıdan üzgün bir hâlde çıktığına şahit olacaktır. Genç kadın bir taraftan Necip'in gelmesini istemekte diğer taraftan da olabileceklerden korkmaktadır.
Erkeklerin gidişi ile Hacer yine uzun uzun kocasından şikâyet eder. Suat ise Necip'in dibinden ayrılmayan bu kadına hem kızmakta hem de kocasıyla yaşadıklarından dolayı acımaktadır. Hacer'e göre Fatin'in paradan başka düşündüğü bir şey yoktur. Para gidecek diye çocuk bile istemiyordur.
Necip üç gün geçmeden Süreyya ile tekrar çıkıp gelir. Suat, kayıtsız davrandığını düşündüğü Necip'e “Hiç olmazsa bu kadar sık gelme, zira artık her şey bitti...” demek isteği duyar. Her şey bitmese bile biraz önlem gerekmez mi, diye düşünür. 
Her şeyi bırakıp gitmek isteği duyan Suat, mutlu olabilmek için kendini bazen namusunu ayaklar altına alabilecek kadar güçlü hisseder. Ama onu asıl düşündüren Necip'in bu konudaki samimiyeti ve ciddiyetidir. Ne yazık ki bundan emin olma ihtimali yoktur. Sonra da tüm bunların bir çılgınlık olduğunu kabullenip herkes gibi hayatına tahammül etmesi gerektiğini düşünür.

Necip zevk âlemlerinde...

Necip ise Suat'ı kendisine karşı soğuk bir nezaket içinde gördükçe kahrolur. Olanları anlamakta zorluk çekip ne yapacağını bilemez. Kaçmak için bahaneler arar, bulamayınca da kâh piyanoda kâh kağıt oyunlarında Hacer'in elinde oyuncak olur.
Bu arada Suat'ın Süreyya ile dargınlıkları devam etmektedir. Karı koca mecbur kalmadıkça konuşmamaktadır. Necip ise Suat'ın tavırları nedeniyle bir hafta kadar ortadan kaybolur. Fatin'in anlattıklarına göre kendini Beyoğlu'nda zevk âlemlerine bırakmıştır.
Suat, demek o da herkes gibi sahte yaşıyor diye düşünür ve buna üzüldüğü için de kendine kızar. Artık onu unutmak, tüm bunları yaşamamış olmak ister hatta ondan nefret ettiğini düşünür.
Bir gece Süreyya kendisine ellerini uzatıp af dilediği zaman ise sanki sarıldığı kocası değilmiş gibi uzun uzun onun göğsünde ağlar. Aslında Süreyya, onun yalıda kalma isteğini kabul etmeyip bilmeden de olsa onu Necip'ten korumuştur.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi Süreyya sözü yine Necip'e getirip arkadaşının bir Fransız oyuncuya bağlandığını anlatır. Suat ise ağlayarak ona teşekkür etme ihtiyacı duyup bu sığınmada bir teselli ve güç bulmaya çalışır. Hem başka çaresi de yoktur. Herkes gibi o da böyle yaşamaya alışmak zorundadır. Hem kocası ne Fatin gibi iğrenç ne de kayınpederi gibi zorbadır. Ah keşke bir de çocuğum olsaydı diye düşünür. İşte, o zaman gerçekten mutlu olabilecektir.
Bir gün Necip, konağa sarhoş bir hâlde gelir. Anlaşılmaz sözler söyleyip tüm kadınlardan şikâyet eder. Evdekiler Necip'in Fransız oyuncudan bahsettiğini sansalar da o tüm kadınların aynı olduğunu ve bağlılığın ne olduğunu bilmediklerinden dem vurur. Sesi o kadar derin bir nefretle doludur ki tüm bu sözlerin kendisi ile ilgili olduğunu anlayan Suat ne yapacağını bilemez. Hanımefendi, perişan hâldeki Necip'i odasına götürürken ağlamak üzere olan Suat da odasına kaçar. Suat'a göre zevk ve sefa âlemine dalmışken kendisini kalpsizlikle ve ihanetle suçlaması büyük bir haksızlıktır. Süreyya odaya geldiğinde genç kadın hâlâ ağlamaklıdır. Kocasına görünmemek için bir şeylerle oyalanırken imdadına Hacer yetişir. Hacer, onu alıp Necip'in kaldığı odanın önüne kadar sürükler. Necip, içeride Hanımefendi olduğu hâlde sürekli ağlamakta ve "Bilseniz.." sözünü tekrar edip af dilemektedir. Kapıyı aralayan Hacer sayesinde söyledikleri daha da net duyulur. Necip tüm bunları, unutabilmek pahasına yaptığını ve yalnız kalırsa çıldıracağını söylemektedir. Gerçeklerden habersiz Hanımefendi ise kadınların peşini bırakmasını salık verir. Suat ise daha fazla dinleyemeyip karanlık bir köşeye çekilerek uzun uzun ağlar. Tüm bunların sebebi benim diye düşünür. Ayaklarına kapanıp af dilemek, onu hâlâ sevdiğini haykırmak ister. Odasına sarsılmış bir hâlde dönüp uykuya da sabaha karşı anca dalar.

Biz böyle istedik...

Uyandığında Hanımefendi'nin onu görmek istediğini öğrenir. Necip için doktor çağrılmıştır. Kendileri ise bir düğüne katılmak zorundadırlar. Hemen gidip döneceklerdir. Hanımefendi, Suat'tan doktor gelince onu Necip'in yanına çıkarmasını ister. Sadece ateşi vardır ama Suat: "Sana bir şey olursa ben de ölürüm." diyebilmek için yanına gitmek ister. Ancak kaç kere niyetlense de kapıdan giremez. Onu kötü görmekten ya da ayaklarına kapanıp ağlamaktan korkar.
Süreyya işe gitmeden önce Necip'i yoklamış, uyuduğunu görünce de ses etmemiştir.
Sabırsız bir hâlde doktoru bekleyen Suat, verdiği bütün kararların böyle umulmadık darbelerle nasıl darmadağın olduğunu düşünürken birden kapı açılır. Suat, doktorun geldiğini düşünürken karşısında Necip'i bulur. Necip, soğuk bir tavırla Hanımefendi'yi sorar, kendisi için doktor çağrıldığını öğrenince de iyi olduğunu iddia eder. Hem hasta olsam ne olur ki, diye sorar. Onun için hayatın hiçbir anlamı yoktur.
Suat ise tüm bu serzenişlere sadece hıçkırmaya hazır, acı bir bakışla "Necip!" diyerek karşılık verir. Sonra da ağlamamak için tekrar elindeki dikişe kapanır. Necip ise feryat etmesi gereken kişinin kendisi olduğunu söyleyerek mahvolduğunu söyler. Haftalarca bir bakışı için neler çektiğini, artık onu sevmediğini düşündüğünü söyleyip onunla hayalini kurduğu hayattan bahsetmeye başlar. 
O anda birden Suat'ın gözünden birkaç damla yaşın dikişe düştüğünü görür. Demek hâlâ seviyordur. Genç adam, sevdiği kadının karşısında ölecek kadar mutlu hissederek öylece kalakalmıştır. Sonra yanındaki koltuğa gidip kendisiyle gelmesi için yalvarmaya başlar. İkisi de bu teklifin ağırlığı altında bir süre susar. Suat, bu teklif karşısında kendini çok mutlu hissetse de Süreyya'ya bunu yapamayacağını söylemeye çalışır. Necip ise hem ona hak veriyor hem de her şeye rağmen kendisini sevmekten vazgeçmemesini istiyordur. Elinde ise cebinden çıkardığı eldivenin teki vardır, o zaman kadın da tıpkı onun gibi sakladığı diğer teki çıkarır. Necip, o kadar mutlu olur ki kadının eldiveni tutan elini dudaklarına götürüp öpmek ister. Suat'ın titreyen eli bir süre dirense de sonunda teslim olacaktır. Ayrılma vakti gelmiştir. Genç adam, ayrılırken bu muhteşem kadının kendisine mutluluğu bağışlayan yaşlı ve titreyen gözlerinden öper. Bitmiştir ama sadece kendileri istediği için bitmiştir. Kendini sokağa atan Necip, bir süre çamurlu yolda yürüyüp sonra bir arabaya atlar. O, arabada; Suat ise evde ağlamaktadır...

Alevler içinde...

Her şeyin sonu ise o akşam duyulan bir feryat ile başlayacaktır. Konak alevler içinde kalmıştır. Bazı camlar patlarken kiminden dumanlar kiminden de alevler yükselmektedir. Ev halkı kendini dışarı atıp birbirlerini ararken çıkan sesler kıyamet günü gibi birbirine karışır. Konağın özellikle selamlık bölümü ateşler içindedir. Suat'ı göremeyen Hanımefendi "Süreyya, Süreyya" diye oğluna seslenirken o sanki hiçbir şey duymuyor, işitmiyor, anlamıyor gibidir. Sonunda "Beraber çıkıyorduk, bilmiyorum" der. O an bahçedeki herkes Suat'ın adını haykırmaya başlar ancak hiçbir cevap alamazlar. Sonra "Suat mı, yok mu, Neden?" diyen Necip'in kısık sesi duyulur. Hanımefendi'nin "Allah aşkına koşunuz, bakınız kızcağıza” diyen feryadı üzerine Süreyya ve Necip kapıya doğru koşar. Selamlık tarafına giden koridor ateş içindedir. İçeriye girmeye korkan Süreyya dışarıdan "Suat!" diye haykırır. İkisi de bir inilti duyar fakat ses büyük bir çatırtı ile boğulur. Alevler her tarafı sarmışken ikisi de bir an tereddüt eder. Hemen sonrasında ise Süreyya, Necip'in haykırarak içeri atıldığını görür. Süreyya, "Necip!" diyerek arkasından koşmak istese de tavanın çöküp kapının ateşler içinde kaybolması üzerine delirmiş bir hâlde vazgeçerek dönmek zorunda kalır.

İlgili Sayfalar

👉 Mehmet Rauf

👉 Eser Özetleri

Özete Esas Alınan Baskı

Mehmet Rauf, Eylül, Günümüz Türkçesine Uyarlayan: Nuriye Bilici, Say Yayınları, 100 Temel Eser, 7. Baskı, 2017

Konu Anlatımı İndir 👇



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.