Üç Deliye Bir Akıllı

Ahmet Rasim
Herkesin varlığından emin olduğu halde ele geçiremediğinden dolayı acındığı ve bezginlik getirdiği bir “lâfzî murâd” varsa o da mutlaka bahtiyarlıktır. Bununla birlikte görünürde bu duygulanmayı meydana koyan pek çok ruhî belirtiler vardır. Hatta hakimlerden çoğu, kendi halinden hoşnut olanları mutlu kişilerden saymışlardır.
Benim gençliğimde, meczuplardan bir Şemsi Paşa vardı ki başında armudî iki karış fes; sırtında göğüs tarafı tenekeden yapılmış nişan taklitleri ile süslü uzun bir setre; belinde eğri, uzun bir kılıç; ayaklarında teki tekine uymaz kunduralarla güle oynaya gezinir, kendisine: “Paşa, bu kılıcı sana kim verdi?” denildi mi, tam bir gurur ve övünçle: Moskof kralı verdi, dedikten sonra: Hele vermeyeydi, yollu böbürlenirdi. Merak edip de: “Vermeyeydi, ne yapardın Paşa?” dediniz mi, iri gözlerini devirerek: “Tacını tahtını başına geçirirdim!” karşılığını verirdi. O ne manzaraydı, Allahım! Yanılıp da: “Sallan Paşa!” demeli de Memiş’imi görmeliydiniz! Baba-hindinin lafı mı olurdu? Şişer, puflar, bu kendini zorlamadan gerdan, karın çıkar, kollar sağlı-sollu kulaç atar, tenekeler oynar, kılıç takır takır sürterdi!
Siz bu adamın o zamanda yaratılıp yoktan var edilişindeki hikmete bakın ki o hali ile o tafracılığı ile “zamanın alaycılığı” denilen tesirli ibreti gösterirdi. O kadar ki kendisi halinden memnun, adeta mutlu görünerek aramızda gezinip dururdu. Hiç şüphe yok ki mutluluğunu duya duya ölmüştür!
Ya, Deli Salih'e ne diyeceksiniz? (Adam, eski deliler de kalmadı!) Başta sivrikoz külah, yüzde geyik bir burun, elde fener, ayakta yüksek nalınlar, en küçük bir vesile ile, hemen her gün, kutsal ve yaratılmış ne varsa hepsine söve-saya, ölünceye kadar mutlu yaşadı.
Hele bir dirice söz söyleyin. Duyanlar Salih’in tarafına geçer, cezbe sahiplerine laf sokmayı size gösterirlerdi! Zavallı anneciğim, bir gün sokakta onun savurduğu küfürleri duymuş, kulaklarını tıkamış, eve gelir gelmez seccadeye oturmuş, saatlerce günahlarını bağışlatmaya uğraşmıştı.
Herkesin bildiği şu Çıplak Mustafa'nın ardı sıra koşup sarılanları, "Belki Hızırdır!" diye elinin baş parmağını yoklayarak * avucunu öpenleri görürdüm de bana bacağıma bakmadan bir el öpme gayreti gelirdi.
Delilerine bu denli saygı gösteren bir milletin akıllılarını ne denli ululayacağını kestirmek güç bir şey değilse de zamanın vermek üzere bulunduğu “eğitime” dikkat ve basiretle bakmak, ondan düşünce payı çıkarmak daha büyük bir saygı gösterisi gücündedir. Dün bir zat söylüyordu: “Zamanı” yolu yordamı ile dinleyelim! Belki bu yüzden mutlu oluruz!"

Ek Bilgiler 

lâfzî murâd: Adı ver kendi yok
setre: Düz yakalı, önü ilikli bir tür ceket
cezbe sahibi: Kendisini Allah aşkına bırakmış, bu dünyadan vazgeçmiş
* Bir inanca göre Hızır'ın baş parmağında kemik yoktur. O nedenle baş parmak yoklanır. 

İlgili Sayfalar


Sohbet

Kaynak

(Eşkal-i Zaman, Ahmet Rasim, MEB Yayınları, 1992, s.137,138,139)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.