Söyleşi (Sohbet)

Bir yazarın günlük olaylar arasından seçtiği bir konuyla ilgili kişisel görüş ve  düşüncelerini fazla derinleştirmeden karşısındakilerle konuşuyormuş gibi anlattığı yazı türüne sohbet denir.
Özellikleri:
  • Gazete ve dergi yazısıdır.
  • Sohbetlerde samimî ve senli-benli bir dil kullanılır.
  • Yazar deyimlerden, atasözlerinden, hatıralardan, halk fıkralarından, nüktelerden, özlü sözlerden yararlanır.
  • Yazar karşısında biri varmış gibi sorular sorar, cevaplar verir. 
  • Yazılar günlük konuşma dilinin doğallığı içerisinde yazılır. Toplumun geneline hitap edildiği için sade, akıcı ve anlaşılır bir dil kullanılır. Anlaşılmayacak uzun cümleler kullanmak sohbet türünün amacına ters düşmektedir.
  • Sohbetlerde fazla ayrıntıya girilmez, sadece konuya dikkat çekilir, anlatılanlar kanıtlanmaya çalışılmaz.
  • Makale ve eleştiri türlerinde uyulması gereken tarafsızlık, sohbette yoktur.
  • Sohbette öznel değerlendirmeler öne çıkar. Bu öznel tutum sohbet türünü deneme türüne yaklaştırır.
  • Sohbetlerde konu yönünden bir kısıtlama olmasa da genellikle güncel konular ve sanat olayları işlenir.
  • Sohbet yazarı diğer fikir yazılarında olduğu gibi geniş bir bilgi birikimine ve kültüre sahip olmalıdır.
  • Sohbet yazıları Türk edebiyatında Tanzimat’la birlikte gelişen gazetecilikle birlikte yerini almıştır. 
Önemli temsilcileri:
Sohbet Örneği
Sözden Söze
Mektuptan açılmış talihim, bir tane daha geldi. Öteki gibi değil bu. Bir kere yazan gizlemiyor kendini, kim olduğunu söylüyor: İsmet Zeki Eyüboğlu adında bir genç. İstanbul Bilim-Yurdunda yani Üniversitesinde okuyormuş. Sonra da benimle eğlenmiyor, alaya almıyor beni, över gibi gözüküp alttan alta iğnelemeye kalkmıyor. Çıkışıyor bana, çıkışıyor ya, haklı olarak çıkışıyor. Eski yazılarımı, şu öz-Türkçe yazılarımı beğenirmiş, yenilerine sinirleniyor, şöyle diyor: Daha böyle çok şeyler söylüyor. 
"Geçen günkü Nokta dergisinde Ulus'tan aktarılmış bir yazınızı okudum. Ne çok üzüldüm bilseniz! Yoksa sizi de mi elden kaçırdık? Nerde o eski güzelim öz-Türkçe sözler, nerde o yazınızdaki edebiyat, ahlâk, hak, sanat, merak, şiir gibi tatsız-tutsuz Osmanlıca sözler. Niçin şunun bunun sözüne bakıp da düşüncelerimizi değiştiriyorsunuz? O yeni sözleri beğenmeyenler var diye mi yazmak istemiyorsunuz? Günün birinde bir kişi çıkıp size: "Beğenmedim bu sesinizi" dese ona bakıp da sesinizi değiştirecek misiniz? Ne derse desin el gün. Biz yolumuza bakalım."   
O mektubu okurken tatlı bir duygu sardı içimi, "mektup" değil de "beti" dediğim günleri andım. Doğru söylüyor, iyi söylüyor o genç. Utandım kendi kendimden inandığım yoldan dönmenin yeri mi vardı? Bu çıkışmalarına karşılık ne diyeyim de bağışlatayım suçu mu? Var benim de bir özrüm, gel gelelim gençler anlamaz, anlamamaları daha da iyidir. Gene söyleyelim ben. 
A çocuğum, ben yaşlandım, kocadım da onun için saptım yolumdan. Bilin ki sevinerek olmadı bu. Gene durup durup o yola özlemle bakıyorum. Bir sevgilinin bir daha evine varamayacağınız bir sevgilinin yoluna nasıl bakılırsa öyle bakıyorum. Biliyorum ki doğru oradadır; güzel oradadır, ancak ben yoruldum, dizlerim kesildi. Bir de o işi başaramayacağımı anladım.Yalnızdım, pek yalnız kaldım. Beni tutanlar, benim o yolda gitmemi dileyenler vardı, uzaktan seslenmekle yetiniyorlardı. Beni özendirmek istemelerine ne denli sevinirsem sevineyim,yanımda kimseyi görememek üzüyordu beni.
Yazının devamı için tıklayınız
(Nurullah ATAÇ. Söyleşiler, TDK, 231, Ankara 1964 )
İlgili Sayfalar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.