Menkıbevî Yunus

  • Tarihî kişiliği menkıbelerle iç içe giren Yunus Emre’nin destani hayatına dair ilk ve en geniş malumat Uzun Firdevs tarafından yazıldığı düşünülen Velâyetnâme-i Hacı Bektaş-ı Veli’de yer almaktadır:
Yunus; Sarıköy’de yaşayan, çiftçilikle geçinen fakir bir kişidir. Önce buğday almak üzere Karahöyük’e gider, bir süre Hacı Bektaş-ı Veli’nin yanında kalır, geri döneceği sırada buğday yerine Hacı Bektaş ona "nefes" vermeyi teklif eder, fakat Yunus ısrar edince kendisine dilediği kadar buğday verilerek gönderilir. Köyüne yaklaştığı esnada gafletinin farkına varan Yunus, buğdayın bir gün tükenip nefesin ise tükenmeyeceğini düşünerek tekrar tekkeye döner ve nasip ister. Durum Hacı Bektaş-ı Veli’ye arz edilince o, "Bundan sonra olmaz. Biz o kilidin anahtarını Tapduk Emre’ye verdik, varsın nasibini ondan alsın." der ve onu Tapduk Emre’ye gönderir. Yunus da Tapduk Emre’nin yanına varıp durumu ona anlatır; Tapduk Emre halinin kendisine malum olduğunu, hizmet edip emek vermesi halinde nasibini alacağını söyler. Yunus kırk yıl boyunca erenler meydanına eğrinin yakışmayacağı düşüncesiyle tekkeye sadece düzgün odun taşır. Rum erenlerinin Tapduk Emre’nin tekkesinde büyük bir meclis kurdukları bir gün mecliste Yunus Emre ile birlikte Yunus-ı Gûyende denilen başka bir Yunus daha bulunmaktadır. Tapduk Emre cezbeye gelince Gûyende’ye, "Yunus, söyle!” der, fakat Gûyende işitmez. Tapduk bu sözü üç defa tekrarladığı halde Yunus-ı Gûyende yine işitmez. Bu defa Yunus Emre’ye dönüp, “Yunus, vakit geldi, o hazinenin kilidini açtık, nasibini aldın, hünkârın nefesi yetişti, sen söyle!” der. Gönlü açılan, gözlerinden perde kalkan Yunus  "şevk denizine düşüp" inci ve mücevher değerinde sözler söylemeye başlar.
  • Aziz Mahmut Hüdayi'nin Vâķıât adlı eserinde yer alan rivayetler Velayetname'de  anlatılanları tamamlar gibidir:
Hüdai'ye göre Yunus'un mürşidi Tapduk Emre "şeştâ" çalardı. Bir gün Tapduk yine şeştâ çalmaya başlayınca sesi Yunus'a dokunur, Yunus cezbelenir ve sanatını bırakıp Tapduk'a derviş olur. Vâķıât’taki bir rivayette Yunus Emre’nin Tapduk Emre’ye otuz yıl hizmet ettiği, şeyhinin kızıyla evlendiği, pirinin nefesinin bereketiyle şair olduğu belirtilir.
Yine Vâķıât’ta yer alan bir başka rivayete göre otuz yıl hizmetten sonra Yunus, "Ben bu yolculuktan bir şey anlayamadım, muhtemelen sülûkü tamamlayamayacağım" diyerek tekkeden ayrılmış, fakat yolda rastladığı erenler ve onlarla yaşadığı olağanüstü hallerle gafletten uyanıp geri dönmüş ve Tapduk’un ayaklarına kapanarak kendini bağışlatmıştır.
Süleyman Şeyhi de Yunus'tan, Tapduk Emre’den, şiirlerinden ve tekkeye taşıdığı odunlardan söz etmiş, Mevlânâ Celâlettin-i Rumi’nin Yunus hakkında, "İlâhî menzillerin hangisine çıktımsa bu Türkmen kocasının izini önümde buldum, onu geçemedim" dediğini nakletmiştir.
Yunus Emre ile Mevlânâ Celâlettin-i Rumi arasında geçtiği aktarıla gelen başka bir rivayete göre Yunus bir gün karşılaştığı Mevlânâ’ya, "Mesnevi'yi sen mi yazdın?" diye sormuş, Mevlânâ "evet" deyince Yunus, "Uzun yazmışsın. Ben olsam, ‘Eteğe kemiğe büründüm / Yunus diye göründüm’ derdim." karşılığını vermiştir.
Diğer bir halk rivayetine göre Yunus 3000 şiir söylemiş, daha sonra Molla Kasım adlı bir zahit bunları şeriata aykırı bularak 1000 tanesini yakmış, 1000 tanesini suya atmış, kalan 1000 şiiri okurken, "Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme/Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir” beytine rastlayınca pişman olup tövbe etmiş ve Yunus'un veliliğine inanmıştır. Bu inanışa göre yakılan şiirler gökte melekler, suya atılanlar balıklar, kalan şiirler de insanlar tarafından okunmaktadır.
İlgili Sayfalar
Yararlanılan Kaynak
  • TDV İslam Ansiklopedisi Yunus Emre Maddesi, Mustafa Tatcı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.