Haluk'un Vedası

Günümüz Türkçesi

Sen tren, ben vapurda temkinli
Atılırken sen İskoç illerinin
Sisli, yağmurlu, karlı, buzlu, fakat
Çalışma ve gayret, ağırbaşlılık ve hürriyet
Dolu uygarlaşma köşesine,
Bense nazlı Boğaziçi'nin çağ dışı,
Köhne, başıboş, dünyadan habersiz, usanmış
Belki cennet kadar taze
Fakat yorgunluk ve gevşekliğe düşmüş
Bir kenarında sapmış, aldatılmış
Bir hayatın yalnızlık yatağına
Ne düşündüm bilir misin? Şu nine,
Şu cömert toprak, en sonunda... yazık,
Bunu benden mi duymalıydın!.. Zayıf
Ve bakımsız harap olup gidecek,

Acı şeyler, Haluk, fakat gerçek!
Hani bir gün seninle Topkapı'dan
Geliyorduk, yol üstü bir meydan,
Bir çınar gördük: Enli, boylu, ağırbaşlı
Bir ağaç; hiç eğilmemiş, gururlu
Koca bir gövde, belki altı asır,
Belki ondan da fazla, dalgın, ağır
Kaygısız bir ömür sürüp gelmiş
Öyle serpilmiş, öyle yükselmiş
Ki civarında kubbeler, damlar
-Baştan başa bağışlanmak için secdeye varan-
Onu korkuyla seyreder gibidir
Duyulan hep onun hikayesidir
Görülen hep odur uzaklardan
Fakat başı göklere değen, uzanan
Bu heybetli gövde çırçıplak
Ne yeşil bir filiz, ne yaprak...
Kuruyor, ah pek yazık! Şu derin
Yara böğründe belki bir hain
Baltanın, bir öfkeli yıldırımın
Zehridir... Söyle, ey çınar, bağrın
Hangi ateşlerle yandı? Hangi siyah
Kurt içinden kemirdi? Hasta, harap,
Seni kim şimdi bağlayıp saracak?
Kim şifalar verip de kurtaracak?
Şu dönen kargalar başında senin,
Söyle, bunlar mıdır zehirleyenin?

Söyle, ey ızdıraplı vatan, bildir:
Çektiğin hangi kanlı günahtır?..

Bu geçit işte böyle dar, eğik:
Ey neşeli yolcu, sen yürü, geç.
Sen bu durakta kalma, sıçra, atıl,
Bir ışık kervanı bul ve katıl.
Gez, dolaş düşünceler evrenini,
Daima önde, daima yukarı!­
Arzu dolu hayat ve kuvvetten
Ne bulursan bırakma: Sanat, fen,
Güven, özen, cesaret. ümit,
Hepsi lazım bu yurda, hepsi faydalı
Bize bol bol ışık kucakla getir:
Düşmek etrafı görmemektendir.

Elveda, ey sevimli yolcu! Gecen,
Gündüzün daima yüzün gibi şen,
Saf ruhun kadar güler yüzlü olsun;
Geçtiğin yer çiçek, çimen dolsun…
Elveda, ey şerefli yolcu! Hayat
Bir karış yol; fakat olaylar, yokuşlar
Onu her gün biraz büker, uzatır…
Ey neşeli yolcu, gün kısadır,
Gece bazen tehlikeli olur; lâkin
Sen cesur ol, gayretli ol. En sakin
Yolculuk uykudur. Büyük kuşlar
Yenecek dalga, yok, kasırga arar.

İşte bir yol ki hep çakıl ve diken;
Geçeceksin yarın bu yoldan sen...
Geçeceksin, ayakların yorgun,
Ellerin parça parça, bağrın kan,
Fakat alnın açık, yüzün güleç,
Gözlerin ufka bereket ve nur akıtan
Bir görüşe çekilmiş, büyülenmiş...
Sen koşarsın, o ışıklı hayal
Yaklaşırken uzaklaşır; çılgın
Bir istekle sen kucaklarsın,
O kaçar; kolların açık, susamış,
Atılırsın; o ta uzakta tehlikeli
Bir dikenlikte gizlenir ve güler:
Sen koşarsın, kırık, ezik, kırgın,
Ellerin parça parça, bağrın kan,
Büsbütün hevesli, büsbütün yorgun,
Sen yoruldukça yol uzak, artar;
Çalı dişler, taş ağrıtır, yırtar;
Çırpınır her dikende bir parçan...
Yine sen, arzu dolu, önünde uçan
O uçucu hayali kapmak için
Atılır, yırtılır ve inlersin.
Varsın uçsun, bugün değilse yarın
O senindir, kederli olma sakın.

Koşan elbet varır, düşen kalkar,
Kara taştan su damla damla akar,
Birikir, sonra bir gümüş göl olur;
Arayan hakkı en sonunda bulur…

Bunu hürmetle dinle: Mazinin
Bu derin seslerinde bil ki senin
Bütün sessiz geleceğin yaşıyor.
Oku hep dünyanın yazgısı, sor
Bütün seçme sırlarından,
Sana, bak, türünün ölmezliğinden
Bahsederken insan ne anlatacak:
Yaşamak hak, yaşatmamak… o da hak.

İnsanoğlu bıkmamış cidden
Ne ezilmek ne hakkı ezmekten.
Duymamış hiç bu işte yorgunluk:
Bir yakınma, hemen tokat, yumruk.
Yumruk elvermemiş, topuz vurmuş;
"Hak!" diyen ağzı taşla susturmuş.
O da yeterli değil, bugün karalar
Ve denizler zehirIi mermiler,
Bombalar, güllelerle dopdolu.
Biraz aciz misin, zayıf mısın, al
Bir tokat, bir topuz, ya bir gülle;
İşte hakkın. Fakat güzel belle:
Sen de bir gün, dünya bu, kendinden
Daha aciz biriyle istersen
Aynı dilden konuşabilirsin;

Sen de en gür hitabetinle sesin
Çıktığı, yettiği kadar gürler
Ve yakarsın... Sema da şimşekler,
Yıldırımlarla aynı dersi verir:

Bütün âlem gücün tutsağıdır.

Buna razı değil akıllar, elbet
Haktadır, haktır en büyük kuvvet.
Dün sönük titreyen bu şüphe yarın
Bir parıltılı hakikat... Ey yarının
İnkılap ordusunda çarpışacak
Kahraman, öğren işte: Kuvvet = Hak!
Ve bu genel kural elinde, korkusuz
Yürü, dünyayı fetheder bu sancak.
Düne bir kere bak: Düşen, kalkan
Hep kanıtında haklı; hakkı yakan
Yine haktan alınma bir alev;
Hakka baş kestiren kılıçta bile
Parlayan hak... Fakat senin kılıcın
Hakka sıyrılmasın, ya çarpılsın!
Beklerim bir zafer aslında ben
Kılıcından daha çok kalbinden.

Ey Bizans'ın çürük, aşağı sarkmış
Kollarından yükselme özlemiyle dolu
Sıyrılan yolcu bakma arkana hiç;
Seni bir an heyecanlandırmasın
Onun ahlakı solduran bakışı
Daima önde, daima yukarı!
İşte yola çıkma ve uçma buyruğun
Uç git, gökleri şaşırtan işlerin
Bütün parlayan katlarında dolaş;
Yeryüzünü geç, arşı atla, Sidre'yi aş;

Gör ne var, görünenin ötesinde ibret veren
Yükselme-cesaret-kurtarıcı...
Topla, fırlat ne varsa taş, iğne,
Şu çevrenin kendini bırakmışlığına
O biraz belki canlanır ve senin
Zahmetin, gayretin ve erdemin için
Koyar elbet vatan, bu hasta nine
Bir sıcak öpücük terli alnına!..

* Sidre: Yedinci kat gökte olduğuna inanılan makam.

Tevfik Fikret

Açıklamalar

Şair, şiirde, eğitim için İskoçya'ya gönderdiği oğlu Haluk'a ve onun şahsında tüm gençliğe seslenmektedir.
Şiirin girişinde İskoçya ile İstanbul karşılaştırılır. Güzellik bakımından İstanbul önde olsa da medeniyet olarak ileride olan İskoçya'dır.
Fikret, şiirde Osmanlı İmparatorluğu’nu kuruyan bir çınara benzetir. (Ne yeşil bir filiz, ne yaprak... / Kuruyor, ah pek yazık!) İstenen bu ulu çınarın tekrar yeşermesidir. Bunu da ancak Halûk ve onun gibi gençler gerçekleştirebilir. Bu nedenle 
memleketi kurtaracak bir kahraman gibi gördüğü oğlundan sanat ve fen ile ilgili ne bulursa vatana getirmesini diler. 
Şaire göre insanlara doğru yolu gösterecek olan tek şey bilgidir. Fikret, şiirde oğlunun karşılaşabileceği güçlükleri de anlatır. İdeallere kolayca ulaşılmaz. İdeal ile gerçekler arasında bir tezat vardır. Izdıraplara katlanmasını bilen ve idealin peşini bırakmayanlar er geç amacına ulaşır. İnsanoğlu var olduğundan beri hep kaba kuvvete başvurmuştur. (Yumruk elvermemiş, topuz vurmuş; / "Hak!" diyen ağzı taşla susturmuş.) Tabiatta olduğu gibi toplum hayatında da kuvvet hakimdir. Fikret'e göre insan aklı bunu kabul edemez, kuvvet hiçbir zaman hak olamaz. (Bütün âlem gücün tutsağıdır. / Buna razı değil akıllar, elbet / Haktadır, haktır en büyük kuvvet.)

2 yorum:

  1. tesekkurler tevfik fikret aydinlanmanin onculerinden,,,

    YanıtlaSil
  2. fakat ne yazik ki cumhuriyetle tanisamadi ve bu guzel vatanin varliginaulasamayarak veda etti,,,

    YanıtlaSil

Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.