Uyarı: Şiirleri her zaman bu kadar net ayırmak mümkün değildir. Kimi zaman bir şiirde hem didaktik hem satirik özellikler ya da başka bir şiirde hem epik hem lirik özellikler görülebilir.
Lirik Şiir
Duygu ve düşüncelerin coşkulu bir dille ifade edildiği şiirlerdir.
Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini "lir" denilen bir sazla söyledikleri için bu tür şiirlere lirik denmiştir.
Bu tür şiirlerde aşk, ayrılık, özlem, ölümden duyulan üzüntü, sevinç, yalnızlık gibi duygular öne çıkar.
Lirik şiir; düşünceden çok duyguya, akıldan çok düş gücüne dayanır.
16.yüzyıl divan şairi Fuzuli, Türk edebiyatının en büyük lirik şairidir.
Örnek
Ne zaman sen düşünsem Bir ceylan su içmeye iner Çayırları büyürken görürüm Her akşam seninle Yeşil bir zeytin tanesi Bir parça mavi deniz Alır beni Seni düşündükçe Gül dikiyorum elimin değdiği yere Atlara su veriyorum Daha bir seviyorum dağları (İlhan Berk)
Epik Şiir
Epik, Yunancada destan anlamına gelen "epope" sözcüğünden gelmektedir.
Yazının bulunuşundan önceki dönemlerde ulusların hayatında derin izler bırakan olayları dile getiren destanlar epik şiir sayılır.
Heyecanlı ve coşkulu bir anlatımı vardır.
Epik şiirlerde genelde yiğitlik, kahramanlık, savaş gibi temalar işlenir.
Ancak tema yukarıda sayılanların dışında başka
bir şey de olabilir. Bu durumda şiirin türünü belirlemek için bakılması gereken şairin üslubudur.
Epik şiirlerin çoğu, okuyucuyu coşkulandırdığı için lirik özellikler de taşır.
Köroğlu (16.yy) ile Dadaloğlu (19.yy) koçaklama türünün iki önemli ismidir.
Fazıl Hüsnü Dağlarca (ö.2008) şiirlerinde Milli Mücadeleye geniş yer vermiş ve "destan şairi" olarak tanınmıştır. Dağlarca'nın Üç Şehitler Destanı, Çanakkale Destanı, Çakırın Destanı, Yedi Memetler gibi birçok yapma destanı bulunmaktadır.
Örnekler
Tan yeri atmadan şafak sökende Düşmanın üstüne hörelenmeli Yerden kalkan alıp kılıç çekende Yiğit on beş yerden yaralanmalı ... (Köroğlu)
Belimizde kılıcımız Kirmani Taşı deler mızrağımın temreni Hakkımızda devlet etmiş fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir ... (Dadaloğlu)
Durduk, süngü takmış kâfir ayakta Bizde süngü yok Bir hayret kızıllığı akardı üstümüzden Dehşetten daha çok Durduk, süngü düşmanın pırıl pırıl, Önümüze çıktı bir gündüz, bir gece Korku değil haşa Bir büyük düşünce ... (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
Pastoral Şiir
Kır ve doğal yaşamı, tabiat sevgisini ya da tabiata yönelik bir eğilimi konu edinen şiirlerdir.
Pastoral şiirlerin her türlü süsten, yapmacıktan, gösteriş ve söz oyunlarından uzak bir yapısı vardır.
Pastoral şiirin özellikle Batı edebiyatında bilinen iki çeşidi vardır: idil ve eglog
İdil, doğa manzaralarını ya da kır yaşamının güzelliğini doğrudan doğruya ozanın ağzından anlatan şiirlerdir.
Eglog ise birkaç çobanın aşk, doğa, kır yaşamı gibi konular üzerine karşılıklı konuşması şeklinde yazılır.
Pastoral şiirin ilk örneklerini veren şair MÖ III. yüzyılda yaşayan Yunan Theokritos'tur. Bu türün diğer önemli ismi ise Latin şair Vergilius (MÖ I. yüzyıl)’tur.
Abdülhak Hamit Tarhan'ın "Sahra" adlı eseri edebiyatımızda bu türün ilk örneği sayılır.
Örnek
Akşam...Yorgun sürüler tepelerden indiler, Yine su içmek için bu asırlık yalaktan. Önce derin bir hisle ansızın sevindiler, Belli yorulmuş onlar bütün gün otlamaktan.
Şimdi hayal içinde adımlarını sayan Bu hayvanlar hep birden sanki homurdanıyor. O kıraç vadilerde bir menbaya susayan Zavallılar bir akşam susuzluktan yandılar.
Ormanın kenarında her an ninni söyleyen Bu ihtiyar yalak da işte nihayet susmuş. Nasıl susmaz bütün gün kızgın güneş yiyen Soluk dallarda bile ötmüyor küçük bir kuş. ... Emin Recep Gürel
Didaktik Şiir
Öğüt verme ya da bilgilendirme amacı güden şiirlerdir.
Didaktik şiirlerde genellikle bilimsel, sanatsal, ahlaki, felsefi ya da dinî konular ele alınır.
Akla seslenen, öğreticilik yönü ağır basan bu tür şiirlerin duygu yönü zayıftır. Bu nedenle bu tür şiirlerde anlatım da genellikle kurudur.
Eski Yunan edebiyatında Hesiodos bu türün ilk örneklerini vermiştir.
Çocuklara yönelik yazılan şiirlerin büyük bir kısmı didaktik tarzdadır.
Örnekler
Dinle sana bir nasihat edeyim Hatırdan, gönülden geçici olma Yiğidin başına bir iş gelince Anı yad ellere açıcı olma ... (Karacaoğlan)
Koşan elbet varır, düşen kalkar Kara taştan su damla damla akar Birikir, sonra bir gümüş göl olur Arayan hakkı en sonunda bulur ... (Tevfik Fikret)
Güzel dil Türkçe bize Başka dil gece bize İstanbul konuşması En saf, en ince bize ... Ziya Gökalp
Satirik Şiir
Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir.
Bir kişi, olay, durum, iğneleyici sözlerle alaylı ifadelerle eleştirilir.
Bu tür şiirler, kimi zaman didaktik özellik de gösterir.
Bu tür şiirlere divan edebiyatında "hiciv", halk edebiyatında "taşlama" adı verilir.
Divan şiirinde Nefi (17.yy), aşık şiirinde Seyrani (19.yy) bu şiir türünün edebiyatımızdaki önemli isimleridir.
Örnekler
Gelmez artık şu dünyanın iyisi Vezir olmuş has ahırın seyisi İtin emmisidir kurdun dayısı Sürüyü güdecek çoban kalmadı ... Seyrani
Telli sazdır bunun adı Ne ayet bilir ne kadı Bunu çalan anlar kendi Şeytan bunun neresinde ... Dertli
Pâymâl eyledinüz saltanatun ırzını hem Yok yere oldı telef ol kadar âdem a köpek
Hiç hanlık satılur mı hey edebsüz hâin Tutalum olmamış ol fitne muazzam a köpek ... Nefi
Hep zuhur etti alâmetler kim oldu aşikâr Eylediler zulm ile mülk-i cihanı tarumar Kalmadı ırz u hayâ hiç kalmadı namus u âr Baş ayak belli değil meydana düştü ortalık ...Âşık Ömer
Dramatik Şiir
Olayları oluş halinde veren şiirlerdir.
Başka bir ifade ile manzum tiyatro yapıtlarındaki şiirlerdir.
Eski Yunan ve Latin edebiyatında tiyatro eserleri bu türde yazılmıştır.
En güzel örnekleri Yunan tragedyalarında verilmiştir.
Batı edebiyatında Shakespeare, Corneille ve Racine bu türün tanınmış isimleridir.
Aşağıya Halit Fahri Ozansoy'un aruz ölçüsüyle yazdığı "Baykuş" adlı oyunundan bir bölüm alınmıştır:
Ayşe:
Uyuyor hasta Mehmet'im bitap; Uyuyor sanki bir soluk mehtap. Kaplamış gölge gözkapaklarını; Ruhu bekler bahar şafaklarını. Sevgilim bul şifa ki ben güleyim. Ben de bir hıçkırıklı, hasta ney’im! Seni yad eyliyor bu son nale: Uyu, alnında kollarım hale!”
Mehmet:
Bizi, bak, bekliyor gümüş bir taht! Neden altın asam elimde değil? Padişahım: önümde sen de eğil! Tacım aylar kadar beyaz taşlı. Ağlıyorsun. Niçin gözün yaşlı?
(Uyanır; bir müddet, dalgın, Ayşe’ye bakar; sonra tanır; kızın ellerini tutar; onu göğsünde sıkarak)
Ayşe, ruhum... sokul şu bağrıma sen! Sana, Ayşe'm, ne düşkünüm bilsen! Sanırım güller açtı son demde, Seni sıktıkça hasta sinemde.
Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.