Ferhat ile Şirin Hikayesi
- Klasik aşk hikayesi.
- Hikaye, Hüsrev ü Şirin adlı mesnevinin bir bölümüyken zamanla bağımsız hale gelmiştir.
- Ferhat ile Şirin, edebiyatımızda ilk olarak Ali Şir Nevai tarafından işlenmiştir. (mesnevi)
- Hikâye, halk edebiyatında da ele alınmıştır. (halk hikayeleri)
- Sözlü edebiyatta bazı değişikliklere uğrayan hikayede mekanlar da Anadolu’ya adapte edilmiştir. Anadolu'da anlatılan hikayelerde olaylar genelde Horasan’da başlayıp daha sonra Amasya’da devam eder.
- Ferhat ile Şirin karagöz ve orta oyununda da yaşatılmıştır.
- Halk tarafından çok sevilen hikayenin zamanla birçok varyantı (farklı anlatımları) meydana gelmiştir.
Ferhat ile Şirin Hikayesi (Özet)
Mehmene Banu, Horasan diyarındaki büyük bir şehrin padişahıdır. Mehmene Banu'nun Şirin adlı on üç on dört yaşlarında bir yeğeni (başka varyantlarda kız kardeşi) vardır. Mehmene Banu, Şirin'e bir köşk yaptırmak ister. Köşkün işlemelerini usta nakkaş Behzat ile oğlu Ferhat yapar. Şirin, Ferhat'ı görür görmez âşık olur. Daha sonra Şirin'i gören Ferhat da ona âşık olur. Köşkün yakınında bir su kaynağı bulunur. Mehmene Banu bu suyu köşke getirecek kişiye her istediğini vereceğini söyler. Ferhat işe talip olur, kısa sürede suyu getirir. Bunun üzerine saraya kapı ağası olur.
Şirin ile Ferhat arasındaki aşkı duyan Mehmene Banu, Ferhat'ı zindana atar. Bir süre sonra gördüğü korkulu bir rüya üzerine Ferhat'ı serbest bırakır. Ferhat, mağarada yaşamaya başlar, vahşi hayvanları etrafına toplar. Hayvanlar, Ferhat'ın karşısında divan durur.
Komşu ülkenin hükümdarı Hürmüz Şah, bir gün ava gittiğinde Ferhat'ın hazin sesini duyar. Şahın huzuruna getirilen Ferhat başından geçenleri anlatır. Şah, Şirin'i Ferhat'a alacağına dair ona söz verir.
Hürmüz Şah, Şirin'i vermesi için Mehmene Banu'ya mektup yazar. Mehmene Banu, Şirin'i vermez. Hürmüz Şah, Mehmene Banu'ya savaş açar. Yenilgiye uğrayan Mehmene Banu sonunda kaçar. Şirin de Hürmüz Şah'ın sarayına getirilir.
Hürmüz Şah'ın oğlu Hüsrev de Şirin'e âşık olur. Durumu öğrenen Şah, Şirin'i Ferhat'a vermemek için Ferhat'tan su akıtılması imkânsız olan bir dağı delmesini ister. Ferhat dağı delmeye başlar.
Dağın delinmesine az bir zaman kala Hüsrev'in dadısı, Ferhat'a Şirin'in öldüğünü söyler. Bunu duyan Ferhat külünkle kendini öldürür. Olanları duyan Şirin, Ferhat'ın cesedini görmek ister. Ferhat'ın cesedini gören Şirin, kendini hançerle öldürür. Cesetlerin yanına gelen Hüsrev'in dadısı bir aslan tarafından parçalanır. Hürmüz Şah âşıkları beraber defneder. Rivayete göre merhametsiz dadı, her baharda mezarın üstünde biten kırmızı ve beyaz iki güzel gülün arasına kara çalı şeklinde girerek birleşmelerini engellermiş.
Yararlanılan Kaynaklar
- Ferhat ile Şirin Hikayesinde Büyülü Gerçeklik, Mehmet Emin Bars
- Ferhad ve Şirin TDV İslam Ansiklopedisi, Nurettin Albayrak
Şirine hakikaten de Sasani padişahı Dördüncü Hürmüzün oğlu İkinci Hüsrev Perviz (570-628) aşik olmuş ve onun üç karısından birisi olmuştur.Bu haman Hüsrevdir ki babasının ölümünden çok sonralar,627-ci yılda o zamanlar Sasanilerin idaresinde olan arab yarımadasında "karşıklıklar çıkarıyor" diye Rasulillahı tutuklamak için Medine şehrine iki adam göndermiş,Rasulillahsa onlara "geri dönünüz, siz padişahınızın yanına yettiyiniz zaman artık onun tahtından indirileceğini göreceksiniz,onun qarnı cırılarak idam edilecek" demişdir.Hakikaten de,onlar geri döndükleri zaman Hüsrevin oğlu Şiruye kendi babasına karşı qiyam kaldırmış,onu hapise attırmış ve karnı cırılmakla idamını talep etmişdir.Haman o iki adam yeni padişah olmuş Şiruyeye Medinede Rasulillahdan duyduklarını söylemişler ve o da bu acaip meseleden korkuya düşerek Rasulillahın tutuklanması işinden vaz geçmişdir... Nizami Gencevi Alişir Nevaiden üç yüz yıl önce,1180-ci yılda "Hüsrev ve Şirin" poemasını yazmışdır,maalesef farsca ve atabey Muhammed Cahan Pehlevana ithaf etmişdir,o yüzden Hüsreve romantik bir don geydirmişdir. Aslındaysa cahilin,nadanın birisiymiş.
YanıtlaSilYorum yazdım ama,adımı-soyadımı yazmağı unuttum.Kusura bakmayın.Mirza Hacıyev.Azerbaycan.
YanıtlaSilFerhatla Şirinin ölümü hikayesini dizib koşanlar İkinci Hüsrev zamanından neredeyse 600 yıl öncelerin acaip bir aşk hikayesinden --- Roma triumviratının üçünden birisi Antoniyle Mısır firavunu Kleopatranın aşk hikayesinden etkilenmişler zannindeyim. Oktavianla deniz savaşının kaybedilmekte olduğunu görünce Kleopatra İskenderiyeye kaçıyor, Antoni de sevgilisinin kaçtığını görünce ordunu başsız bırakarak onun ardından gidiyor; aşk tarafından bakılırsa belki de doğru yapmış diyenler olabilir ama, Romayla Mısırın talihinin hallolunduğu büyük bir savaşta ne aşk kardeşim? 500 gemiden ibaret Mısır donanmasını başsız bırakarak dandık bir kadının ardınca koşan baş kumandanı asker bağışlar mı? Asker ruhdan düşmüş ve Roma ordusu zafer kazanmış o savaşta. O savaştan canını kurtara bilen askerlerden birisi Antoniye Kleopatranın kendisini öldürdüyü haberini vermiş ve Antoni bundan sarsılmış halde hançarla kendisini öldürmüşdür. Ferhata da dağı yarıb bitireceği sıralarda Şirinin kendisine kast ettiğini söylemişler, o da sarsılarak kendisini külüngle vurub öldürmüşdür. Antoniyle bir kafadaymış yani. Antoniden sonra Kleopatraya demişler ki Antoni kendisini öldürmüş, o da yılan sancmasıyla kendisine kast etmişdir. Tabii, Kleopatrada Şirinde olan sadakat yokuydu, birlikte öleceklerine yemin etmiş olsalar da Antoni öldükten sonra daha bir ay kadar Kleopatra kendisine kast etmemişdir; Oktavianla görüşünde onunla razılığa gelmek istemiş,hatta Sezar ve Antoni sevgisinden sonra Oktaviana da cilveler yapmışdır ama, Sezarın evlatlığı olmuş Oktavian Sezardan mükemmel devlet terbiyesi aldığı için Kleopatranın güzelliyine bayılmamış ve onu kendisiyle Romaya götürmek ve orada onu Roma insanlarına mağlup edilmiş firavun gibi nümayiş ettireceğini bildirmişdir. Yalnız bundan sonra Kleopatra intihar etmişdir.Yani Antoniye olan aşkı Antoninin ölümüyle de bitmişdir, nice ki ondan önce Sezara olan aşkı Sezarın öldürülmesiyle de bitmişdi.Ama Kleopatrayla Antoninin mezarları Mısırda Osiris mabedinin yakınlığında yanaşıymış,son yılların ihtimallerine göre. Aynen Ferhatla Şirinin mezarları gibi yani... Sayqılarımla Mirza Hacıyev. Azerbaycan.
YanıtlaSilŞirin tarihi adam olmuştur ama, onu bazı tarihçiler ermeni, bazıları arami diye bildiriyor. Şirin azeri kızı olmuş kardeşim, o bir türk kızı. Türk kızı nasıl oluyorsa öyle. Yani hem güzel, hem sadakatlı, hem vefalı,abırlı-ismetli, asıl kadın yani. Kuzey Azerbaycan Arazdan başlar, Arazdan Küre kadar Aran, Kürden Derbente kadar Şirvan. Aran araplar tarafından işğal edildiğinde ona arapca er-Ran demişler, yani düzen yer. Ne munasebetle? Aran düzen ve “Dağlık Karabağ” diye dağlık hisseden ibarettir, düzen yerin dağlık hissesi nasıl olabilir? Cahil araba kadar biz kendi topraklarımıza isim veremedik mi yani? Kardeşlerim,“Aran” sözü, hem de “İran” sözü türk dedelerimizin “ Eren” sözündendir.Araza kadar işğal eden fars şovinisti Güney Azerbaycana da İran toprakları demiş ama, bu kelime “ Eren” sözündendir.Yani “Er yurdu”, “Er toprakları”.Arazdan aşağıları fars “İran”laştırmış ama,Arazdan yukarıya biz azeriler bu gün de dede-babadan Aran toprakları demekteyiz.Ta eskiden Eren topraklarının düşmanı Toran, yani “karanlık” diye biliniyordu.Farslar son Midiya padişahı Astiaqı mağlub ettikten sonra Ahemeniler devrinde Eren yerine İran demişler.Ve Eren-Toran karşılığı olarak da İran-Turan diye tahrif etmişler bu ebedi düşmanlığı.Yani Eren türkler diyarının düşmanı Turan, dağlılar,yani türkler ilan edilmiştir.Şirin Aranlıydı, İranlı değildi yani,kuzey Azerbaycandanıydı. Onun “ermeni” olduğunu diyenlere tarihi faktı bildirmek lazım. Bu günkü ermeniler aslında haylardır,onlar kendi aralarında kendi memleketlerine Hayastan derler bu gün de.Ama dünya hristianları için Ermenistan demekteler. Neden mi?Araplar Bizansa er-Ruminiyye derlerdi, Bizans vatandaşlarıysa “romey”lerdi resmen.Yani romalılar,rumlular,rumiler.Cem halde er-Romeyyan, yani romeyler, “ar-miyanlar”. Rumiler, arapca er-Rumini, eski kitablarda ermini diye geçer,yani Rumiler, rum insanları.Hayların elifbasına “u” harfi 12-ci çağda,haçlı seferlerinde kabül edilmiştir,yani o zamana kadar “er-Rumini” veya “er-Rumeyyan” kelimesini “ermini” veya “ermiyan” gibi yazmağa mecbur olmuşlar.Bizans arazisinde yaşayan tüm halklar er-Rumeyyanlardı,er-Ruminilerdi, bir tek haylar değildiler ki.Ama haçlı savaşlarından hemen sonra haylar kendilerine ermini, ermiyan demekle Bizansın haklarına sahiblenmek istemişler.Bizans içinde yaşayan yunanlar, romalılar, makedonlar, araplar hepsi ermini, ermiyan değildiler mi?Ama haylar bu gün dünyaya kendilerini öyle göstermişler ki, sanki denizden denize o büyük imparatorluk denen Bizansı, er-Ruminiyyeyi bunlar kurmişlar.Ve hristian dünyası da kendisini buna inanmış gibi göstermekte ama, hakikatı beşeriyyetten saklayarak “ermeni” kelimesi altında haylara devamlı olarak yardım göstermekteler, çünki haylara edilen yardım Bizansın berpası içindir, onu bliyorlar...Şirinin “ermeni” olduğunu diyenler Hüsrevin Bizans padişahına yazdığı mektupa esaslanıyorlar.Kardeşim, o çağlarda Azerbaycanın kuzeyi fasilelerle Sasani ve Bizansın idaresinde olmuştur,Bizansın idaresinde olunca azeri topraklarında doğmuş herkese “er-Rumini”,tahrif formasıyla “ermini”,yani Bizans tebaası demişler.O zaman fars şairi Firdevsi arap mıydı,arap hilafetinde doğduğu için?Ya belki Sadi Şirazi Selcuklu türküymüş Selcuklu imparatorluğunda doğduğu için?Herhankı bir devletin tebaası olmak başka, milli mensubiyet başka...Sayqılarımla Mirza Hacıyev. Azerbaycan.
YanıtlaSilbaya iyi bir hikayeleri var boyle zamanda boyle asklar kalmadi be abi
YanıtlaSil