Yılkı Atı

Abbas Sayar
Nail Abbas Sayar'ın ilk romanıdır.
İlk olarak 1954'te yazarın çıkardığı yerel gazetede tefrika edilen roman ancak 1970'te basılabilmiştir.
Yılkı, doğaya başıboş bırakılan at ya da eşek demektir.
Yılkı Atı, Türk edebiyatında kahramanları atlar olan ilk romandır.
Romanda, yılkıya bırakılan bir atın doğadaki yaşam savaşı anlatılır. Romandaki at, bir anlamda tüm olumsuz şartlara rağmen hayata tutunmaya çalışan insanları temsil eder. Romanda, yazarın bir roman kahramanı gibi ele aldığı atın başından geçen olaylar anlatılır. Arka planda köy halkının yoksulluğu ve çaresizliğinin işlendiği eserde sadece atlar değil, doğadaki diğer varlıklar da insanlara ait özelliklerle betimlenmiştir.

Kısa Özet

Romanda olaylar Doru Kısrak’ın sahibi İbrahim tarafından yılkıya bırakılmasıyla başlar. Kış mevsiminde atın verdiği yaşam savaşıyla devam eder. Doru Kısrak, baharda sahibine görünmeden tayını da alarak ortadan kaybolur. Roman, İbrahim’in bu durumdan duyduğu pişmanlık ve öfkeyle biter.

Özet

Sonbaharın kışa yakın günleridir. İç Anadolu’nun bir köyünden Üssüğünoğlu İbrahim hem çift sürmekte hem de kışı nasıl atlatacağını düşünmektedir. Hasat mevsimi iyi geçmemiş, o yıl iyi ürün alamamıştır. Zahiresi yiyeceklerine ve tohumluğa ancak yetecektir. Hayvanlar için koyduğu yem ve yiyeceğin azlığı da onu endişelendirmektedir. O akşam öküzlerini önüne katmış eve dönerken aklına çare olarak Doru Kısrak isimli emektar atını yılkıya salma fikri gelir. Fakat karara varması kolay olmaz. Epeyce vicdan muhasebesi yapar. Yoksulluk onu buna mecbur eder. Sürekli de "Yılkılık âdetini ben çıkarmadım ya!" gibi bir cümleyi tekrarlayarak vicdanını rahatlatmaya çalışır.
Ayrıca İbrahim’in kafasında daima bir zengin olma hayali vardır. Zengin olunca ona İbrahim Efendi diyecekler fakat o, köylülerine acımayacaktır. Çünkü onlar tarlada bırakılan bir çift demirini çalacak kadar kötüdür, bu yüzden de her şeye müstahaktırlar.
Köye girince hayallerinden uyanan İbrahim, önce öküzlerini sonra da evdekileri azarlar. Sinirli ve huysuzdur. Onu böyle bir adam yapan aslında hayat şartlarıdır. Çift sürerken yorulmuş, soğuk da iliklerine işlemiştir. Can sıkıntısını etrafındakilere yansıtır. İbrahim, ısındıktan sonra Doru Kısrak’ı yılkıya bırakacağını açıklar. Oğulları Mustafa ve Hasan’a talimatlarını verir. O akşam köyün sığır sürüsü köye girmeden Doru’yu çevirmelerini ve köyden uzaklaştırarak dağlara sürmelerini ister. Mustafa, küçük kardeşi Hasan’la denileni yaparak Doru’yu dağlara doğru zorla sürer. Doru Kısrak, dağlara terk edilmiştir. Bahara sağ çıkarsa yakalanıp yine çalıştırılacaktır. Ölürse de önemli değildir. Sonuç olarak o, gözden çıkarılmış yaşlı bir attır.
İbrahim’in karısı ve oğulları bu duruma üzülseler de korkularından seslerini çıkaramazlar. Doru’yu köyden uzaklaştırırken Hasan’ın attığı taşlardan biri atın başına isabet edip yaralamıştır. Doru bu durumdan dolayı kırgın bir insan gibi dağlara doğru yürür. Hasan ilerde bu olaylar yüzünden korkunç kâbuslar da görecektir. 
Doru, bir seferlik kovulmayla köyü terk etmeye niyetli değildir. Hava kararınca köpek ulumaları arasında köye döner. Ahırın kapısına gelip kapıyı tekmeler ama kapı açılmaz. Bir müddet köyde dolaşır. Şafak vakti tekrar ahırın kapısına gelir ama kapı yine kapalıdır. Sabahleyin İbrahim ve karısı onu ahırın kapısının önünde bulur. İbrahim, karısına ve sığır çobanına Doru’nun artık yılkılık olduğuna dair tembihlerde bulunur.
Doru, ikinci gün sığır sürüsüyle yine meraya gider. Fakat akşam köyün girişinde yine Mustafa ve Hasan onu beklemektedir. Mustafa, Doru’nun sırtına biner, onu bu sefer istemeyerek de olsa daha uzağa götürüp bırakır. İçinden babasına kızarak köye döner.
Fakat Doru Kısrak, ikinci akşam da köye döner yine ahırın kapısını tekmeler ama kapıyı açamaz. Tekme seslerini işiten İbrahim dışarı fırlar, Doru’yu döverek köyün dışına kadar kovalar. Doru Kısrak, İbrahim’in ardından tekrar köye yönelir. Önceki geceyi geçirdiği ot yığınını hatırlamıştır. Doğruca ot yığınının altına gelir. Fakat bu kez de köpekler rahat bırakmaz. Tekrar evine gelir, kapı aralığından avluya bakar. Artık umudunu yitirmiştir. Dönüp dereye iner, bir iki parça ot yiyip su içtikten sonra köye ve insanlarına kırgın olarak dağlara yönelir. Bu arada aile fertlerinin yanı sıra köylüler de İbrahim’e bu işten dolayı öfkelenmektedir.
İbrahim’in Doru Kısrak’a nasıl sahip olduğunu, bu emektar atın ona geçmişte neler kazandırdığını sayıp dökerler ve onun ne kadar acımasız, geçimsiz ve huysuz olduğundan bahsederler.
Doru, dışarıda geçirdiği ikinci gecenin sabahında sığır sürüsünü bekler, maksadı yavrusunu görebilmektir. Eşi Kırat’a kırgındır, bu yüzden onu yanına yaklaştırmaz. Tayı anasının peşine takılır ve anası da eve gelir diye meraya bırakmazlar. Sığırtmaç Tombak Emmi, köylüsü Kâşifinoğlu’nun komşu Devrik Köyü’ne gitmekte olduğunu anlayınca ona yaya gitmek yerine Doru Kısrak’a binip gitmesini ve istediği yerde hayvanı terk etmesini söyler. Bu arada İbrahim’in arkasından atmayı ve hatta küfretmeyi ihmal etmezler. Kâşifinoğlu Doru’ya yularsız koşumsuz binip Devrik Köyü’nün yoluna koyulur ve köyün yakınlarında attan inerek onu başıboş bırakır. Kâşifinoğlu, Doru’nun gençliğinde İbrahim’in ona kimsenin elini sürdürmediğini söyler. Oysa şimdiki durumuna bakıp İbrahim’e "Tanrıya havale etmeli her işi." tarzında sözlerle kinlenmektedir.
Akşam olmak üzeredir, Doru tepelere doğru yürür. Bu sırada yağmur başlar. Ne yana gittiğini bilmeden koşarcasına yürümektedir. Şoseye geldiğinde iyice ıslanmıştır, hızlı bir şekilde tekrar köye yönelir. Evin kapısını ayaklarıyla, burnuyla zorlar fakat açamaz. Köyün içerisinde çaresiz dolaşmaya başlar. Onu fark eden köylüler, bu emektar ata yaptığı zulümden dolayı İbrahim’e veryansın ederler. 
Köyde sığınacak bir yer bulamayan Doru, çaresiz köyden çıkıp geldiği yöne doğru yürümeye başlar. Bir müddet dağlar arasında gezer, bir bağ evinin duvarı dibinde geceyi geçirdikten sonra ne yana gittiğini bilmeden köyden uzaklaşmaya başlar. Ne köyü ne de insanları görmek ister. Özellikle de İbrahim’i hatta köyün sığırını uzaktan görür, hayvanlara bile tiksinti ile bakar. Doru, dördüncü gün güneye doğru düzlükte epeyce yol aldıktan sonra bir tepenin eteğinde durur. O gece zor da olsa sabahı eder. Bu arada hava da iyice soğumaya başlamıştır. Doru; içinde bulunduğu korku, tiksinti ve ürpertiyle kişneyince kendisi gibi yılkıya bırakılmış bir attan karşılık alır. Bu, artık Doru için yeni bir dönemin başlangıcıdır. Çilkır ile karşılaşır ve birbirlerine çabucak alışıp eş olurlar.
Bu arada yılın ilk karı da düşmüştür. Köylünün tek amacı bolca kışlık yiyecek ve yakacak temin etmektir. Köylünün istediği tek lüks budur. Doru gibi yılkıya bırakılmış üç türlü yılkı atı vardır. İlk iki türlüsü değer verilen, işe yarayan ve para eden cinstendir. Üçüncüsü de gözden çıkarılmış hesaba katılmayan. Birincisi iş olmadığı zamanlarda yazıya bırakılan, akşamları ahıra alınan yılkılıktır. Bunlar köyün civarından pek ayrılmaz. Dayanıksız olduklarından canavara yem olmamak için tedbir olsun diye köyden uzaklaşmazlar. İkinci tür yılkı atı, ahır bilmez. Beş on adetlik sürüler hâlinde yabandadırlar. Yaz gelmeden alıcılar gelir, iyi bir paraya at tüccarlarına satılırlar. Oldukça azgındırlar. Kurtlarla baş edecek kadar güçlüdürler. En zavallı grubu Doru Kısrak gibi olanlar oluşturmaktadır. Bunlar tamamen gözden çıkarılmış yaşlı atlardır. Yılkılık atlar için en zor şey geceyi daha az üşüyerek emniyette geçirmek ve karınlarını doyuracak ot bulmaktır. Yılkının üç düşmanı vardır: soğuk, kurt ve açlık. 
Doru o geceyi Çilkır ile güneye doğru kayarak geçirir. Sabahleyin karnını doyurunca kendine gelir. Geride bıraktığı tayına acımaktadır. Hayata dört elle sarılır. Doru’nun uyum sağladığı Çilkır da sahibinden çok zulüm görmüş bir attır. Doru’yla karşılaşmak onu sevindirmiştir. Kendine bir kısrak eş bulmuştur.
Doru ile Çilkır bir sabah Demirkır Aygır’la tanışıp onun sürüsüne katılır. Bu sürüde ikinci ve üçüncü cins yılkılıklar bulunmaktadır. Çilkır, güçlü aygırdan Doru’yu kıskanmaktadır. Sonunda Doru’yu ona kaptırır çünkü giriştiği iktidar kavgasından yenik çıkmıştır. Eşini geç bulup tez yitirmenin kırgınlığı ve üzüntüsünü yaşamaktadır. Bu arada Doru’ya kırılmış ve küsmüştür. Çünkü Doru, Aygır’ın gücünü görünce Çilkır’ı çoktan unutup onun peşine takılmıştır. Çilkır gözünden düşmüştür, ona karşı sadece acıma hissi duymaktadır. Doru’nun bu hareketi Çilkır’ın yaşama isteğini neredeyse tüketir. Fakat içinde bulunduğu şartların bir gereği olarak akşama doğru Çilkır da gururu ve kırgınlığı unutup sürüye katılmak zorunda kalır. O gece güçlü bir kar başlar. Sürüde kışı yılkıda ilk defa geçirecek bu zor hayatı bilmeyen altı at vardır. Çilkır hem Doru Kısrak’tan utanmaktadır hem de ona kırgındır. Üç iri kurt bu kar fırtınası içinde sürünün karşısına dikilir. Demirkır Aygır’ın reisliğinde atlarla kurtlar arasında zorlu bir savaş başlar. O geceki zorlu kavgadan atlar galip çıkar. Kurtlar sürüden umduklarını alamamışlardır. Aksine o gece yaşlı bir kurdun Demirkır Aygır’dan çenesine aldığı bir tekme darbesi sonucu suratı dağılmış ve gecenin sabahında donarak ölmüştür. Fırtına gün geçtikçe artmaktadır, kış iyiden iyiye gelmiştir. Bozkır yaşamında kış, en acımasız mevsimdir. İbrahim’in evinde de kışın getirdiği zorluklar yaşanmaktadır. Evde Doru’yu aklına getiren ve acımasız kış şartlarında ne yaptığını merak edip acıyan sadece İbrahim’in karısıdır. "Allah Doru’ma acısın!" der. Kadın böyle dedikçe İbrahim’den bir sürü laf işitir. Köylüleri de İbrahim’e yaptığı merhametsizlikten dolayı sövüp saymaya devam ederler. Kar yağışı artmış, her taraf ayaza kesmiştir. Doru Kısrak güçsüz olduğu için hasta düşer ve yılkıyı takip edemez. Zar zor bir köye sığınır. Bu köyün en fakirlerinden, İstiklâl Harbi’ne bir süvari olarak katılmış yaşlı Hıdır Emmi, Doru’yu ahırına alır. Hıdır Emmi, atı tedavi etmeye çalışır. Fakat köylüleri oldukça dedikoducudur. Onun bu işi gösteriş için yaptığını söyleyenler de derisine göz diktiğini söyleyenler de vardır. Fakat Hıdır Emmi işin sevabını düşünmektedir. Doru’ya çok iyi bakar ve onu iyileştirir. Köylülerinin olumsuz yorumlarını boşa çıkarmak için elinden geleni yapar. Doru Hıdır Emmi’nin ahırına geleli dört gün olmuştur. Fırtına ve kar şiddetini iyece artırmakta ve atlarla kurtların mücadelesi devam etmektedir. Dördüncü günün akşamı kurtlarla atların bir kavgası daha olur. Bu kavga o gece dorunun eşi Çilkır’ın ölümüyle sona erer ve Doru bu durumdan habersizdir.
Bu arada Hıdır Emmi ve oğlu, Doru’ya iyi hizmet etmektedirler. Doru, ecelin elinden kurtulmuştur. Bu durum koruyucusu ihtiyarı sevindirmiştir. Doru, ona Kuvayımilliyedeki atını hatırlatmıştır. Büyük Taarruz’u, İzmir’e onunla girişi, terhis olunca onu öperek vedalaşması gözünün önüne gelmiştir. Hıdır Emmi, fakirlikten dolayı daha sonra bir at sahibi olamamıştır. Doru’yla belki de bu özlemini dindirmektedir. Hıdır Emmi, Doru’yu kışın sert soğukları geçinceye kadar bırakmaz. Bir haftalık bakım Doru’nun gücünü yerine getirmiştir. Hıdır Emmi, Doru’yu herkesin göreceği bir saatte âdeta törenle ve dua ile uğurlar. Doru, yılkıyı kısa sürede bulup onlara karışır. Çilkır’ı göremeyince başına geleni anlar. Eşinin ölümü onu üzmüştür.
Kış soğukları geride kalmış, mart ayı gelmiştir. Ovada tabiat uyanmaya başlamıştır. Nisan başlarında yılkılıklara müşteri olan tüccarlar görülmeye başlar. Çevre köylerde bu işten geçimini sağlayan birkaç kişi vardır. İşe yarar yılkılıklar sahipleri tarafından tüccarlara satılmaya başlanmıştır. İlkbahar Orta Anadolu’nun en güzel zamanlarıdır. Bütün tabiatın uyandığı nisan başlarında Üssüğünoğlu İbrahim’in aklına Doru Kısrak düşer. Doru’nun ovada yılkıda olduğunu bir köylüsü görür. Dönüşte İbrahim’e müjdeyi vererek Doru’nun tanınmayacak kadar iyileştiğini ve güçlendiğini de söylemeyi ihmal etmez. İbrahim’in niyeti Doru’yu yakalayıp yine işe koşmaktır. İbrahim, bir sabah oğlu Mustafa ile birlikte yola düşer. Doru’nun tayını yanına almıştır. Niyeti yavrusunu göstererek yaklaşıp onu kolayca yakalamaktır. Ancak hiçbir şey onun hesap ettiği gibi olmaz. Doru, Mustafa’nın gizlice yaklaşıp attığı yulardan kurtulur ve tepelere doğru dörtnala uzaklaşır. Tayı da onu takip eder. Anne-oğul uzaklaşıp gözden kaybolur. Bu durumda İbrahim ne yapacağını şaşırır. Her zaman yaptığı gibi oğlunu beceriksizlikle suçlar. İbrahim, Mustafa’yı köye gönderip kendisi yakındaki bir köye misafir olacaktır. Mustafa, ertesi gün Kırat’ı alıp babasına getirecektir. İbrahim, o gece neredeyse hiç uyuyamaz. Ertesi gün Mustafa’nın getirdiği Kırat’la günlerce bütün ova köylerini dolaşıp atlarını arar. Fakat "Tosya’ya giderken evdeki bulgurdan olmuştur. Aslı’sını yitirmiş yenik Kerem’e dönmüştür." İbrahim, köye eli boş döner. Doru ve tayı, sanki yer yarılıp içine girmişlerdir. İbrahim hem kaybına üzülmekte hem de ev halkına ve köylüye ne yüzle bakacağını düşünmektedir.
İbrahim, kış aylarına kadar atlarını arar. Hatta kaybını karakola dahi bildirir. Sağa sola haber bırakır fakat hiçbir haber alamaz. En sonunda aramaktan vazgeçip bir daha Doru’nun adını anmayacağına yemin eder. Doru ve tayından tamamen umudunu keser.

İlgili Sayfalar

👉 Abbas Sayar

👉 Kısa Eser Özetleri

Yararlanılan Kaynaklar

Nail Abbas Sayar (Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri Üzerine Bir Araştırma)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.