Felatun Bey ile Rakım Efendi

Ahmet Mithat Efendi'nin romanı.
Eserin teması yanlış Batılılaşmadır.
Romantizm etkisiyle yazılan eser birbirine zıt iki tip üzerine kurgulanmıştır.
Felatun Bey, Batılılaşmayı yanlış anlayan, bunu sadece giyim kuşam, eğlence ve Fransızca kelimeler kullanmaktan ibaret zanneden mirasyedi bir tiptir. Yazar bu tipin karşısına ideal bir tip olan Râkım Efendi'yi çıkarır. Romanda, birbirinden çok farklı bu iki gencin karşılaştırılması yapılmaktadır.

Özet

Felâtun Bey, Mustafa Meraki Efendi adında alafranga bir adamın oğludur. Meraki Efendi'nin karısı, ikinci çocuğu Mihriban'ı doğururken ölür. Meraki Efendi de bir daha evlenmez. Kızına bir dadı tutarken ev işlerini görsünler diye de birkaç hizmetçi işe alır.
Felatun ile Mihriban baştan savma, göstermelik bir eğitim alır. Merâkî Efendi iyi tahsil görmüş biri olmadığı gibi çocuklarla ilgilenecek vakti de yoktur. Mihriban'ın durumu da Felâtun'dan pek farklı değildir. Ne de olsa o, alafrangalığı sadece çocuklarına son moda elbiseler giydirip Fransız hocalar tutmak zanneden bir babanın kızıdır.
İki kardeş büyüdükçe alafrangaya düşkünlükte babalarını geride bırakırlar. Felâtun büyük sayılabilecek kalemlerden birine memur olsa da işe ara sıra uğrar. O, bütün bir haftayı eğlenerek ve dinlenerek geçirir. Bütün bunlara rağmen kendisini çok akıllı ve kültürlü zannetmektedir. Yeni çıkan bütün kitaplara ilgi duyar, onları hemen satın alır ancak okumaz. Her şeyi birbirine karıştırır; kendi kültürünü, dilini doğru dürüst bilmez. Sonuç olarak tembel, cahil ve gösteriş budalası biridir. Tek yapabildiği, en moda giysiler ve yarım yamalak Fransızcasıyla Beyoğlu'nda gezmektir.
Rakım Efendi ise Felatun Bey'in olamadığı her şeydir. Batılı değerleri kavramış, kendini yetiştirmiş örnek bir gençtir. Râkım, küçük yaşta anasız babasız kalmış, onu 
dadısı Fedayi  çamaşırcılık yaparak büyütmüştür. Rakım her şeye rağmen kendini iyi yetiştirmiş, Fransızca öğrenmiştir. Bir kalemde işe başlamış olsa da yaptığı çeviriler, yazdığı yazılar ve yabancılara verdiği Türkçe dersler bütün zamanını alınca kalemdeki işini bırakır. Oldukça iyi kazanan kahramanımız evini onarmış, kendine bir kitaplık kurmuş, dadısına yardım etsin diye de bir cariye satın almıştır. Cariye oldukça güzel bir Çerkez kızıdır. Dadısı kendisine can yoldaşı olarak gördüğü bu kıza Canan adını verir. Canan'a okuma yazma öğretmeye başlayan Râkım, oldukça zeki olan bu kızın eğitimi ile yakından ilgilenir.
Rakım bu arada iki kızına ders vermek için Mr. Ziklas'ın evine gidip gelmeye başlar. Mr. Ziklas, İngiltere’de kâğıt ticareti yaparak zengin olmuş, kalan ömrünü rahat geçirmek için karısı ve iki kızıyla (Can ve Margrit) İstanbul'a yerleşmiştir. 
Her cuma olduğu gibi Ziklasların evine derse giden Râkım, Felâtun’la karşılaşır. Böylece romanın iki kahramanı ilk defa bir araya gelmiş olur. Ziklas ailesinin görüştüğü Türkler arasında Felâtun da bulunmaktadır, ancak aile ondan pek hoşlanmaz. Râkım’ın kızlara verdiği derslerde yanlışlar bulmaya çalışan Felâtun, her seferinde komik durumlara düşer. Buna karşılık Râkım; kültürü, görgüsü ve kibarlığıyla ailenin takdirini kazanır. Öyle ki Ziklaslar Râkım'ı tatil günleri gezmeye davet ettikleri gibi, sık sık da evde yemeğe alıkoyarlar.
Canan'ın eğitimine büyük önem veren Rakım, piyanoya heves eden kız için bir piyano satın alır. Kırklı yaşlarda güzel bir kadın olan Madam Jozefino, Canan'a piyano dersi vermek için her perşembe eve gelmektedir. Bu arada Jozefino da Râkım'dan hoşlanmaktadır. Hatta Rakım'ın Jozefino'yu ziyaret ettiği bir akşam ikili arasında bir yakınlaşma olur. 

Yazar, sık sık yaptığı gibi araya girerek Râkım'ın Jozefino'ya karşılık vermesini "Biz burada bir meleğin davranışlarını anlatmıyoruz. ...gerçekten alafranga ve özellikte günümüzde yaşayan genç bir adamın hallerini anlatıyoruz." diyerek açıklama ihtiyacı duyar.
Romanın dördüncü kısmı bütünüyle Felâtun'un kendisini zor ve komik durumlara düşürüp sık sık cehaletini gözler önüne sermesi ile sonuçlanan olaylara ayrılmıştır.
Râkım kabul etmese de Canan'la arasında dile getirilmeyen ve kardeşlikle açıklanamayacak şeyler vardır. Bir gün Jozefino, Canan'ı satın almak isteyen bir adamdan bahseder. Adam, oldukça büyük sayılabilecek bir para vermeyi göze almıştır. Rakım, Canan'ı satsa bile parayı Canan'a vereceğini söyler. Jozefino, Râkım'a aşık olsa da kendisini Rakım layık görmeyip Canan'la evlenmesi için onu ikna etmeye çalışır. Rakım, Canan'a kendisine yapılan tekliften bahseder. Canan ağlayarak bunu reddeder. Her şeye rağmen Râkım'la kalmak istediğini söyler.
Bu sırada Felâtun’un babası Mustafa Meraki Efendi ölmüş çocuklarına da hatırı sayılır bir miras bırakmıştır. Rakım, Felâtun'un Ziklasların evinde Fransız hizmetçi zannederek ev sahibesine sarılmaya kalktığı için Ziklaslardan kovulduğunu kızlardan öğrenmiştir. Babasından kalan bu parayla Beyoğlu'nda sefahat hayatına dalan Felatun kendisine Polini adıyla bir sevgili bulmuştur. 
Polini, mirasyedi ve hovarda genç Türk erkeklerini baştan çıkaran dejenere bir kadındır.
Felâtun, babası ölünce alafrangada yas tutmak âdeti vardır diye tamamen karalara bürünmüş, hatta Polini'nin ısrarı üzerine yemek tabaklarına varıncaya kadar siyah eşyalar satın almıştır. Felâtun onu, Batı kadınının en mükemmel numunesi olarak görür.  
Romanın yedinci ve sekizinci kısımlarında Felâtun ile Râkım'ın eğlence anlayışları karşılaştırılır. Polini, Felâtun’u bazı arkadaşları ile kumar oynamaya zorlamaktadır. Felâtun büyük paralar kaybettiği bu oyunlardan uzaklaşmak istedikçe Polini kızmakta ve onu cimrilikle suçlayıp ayrılma tehdidinde bulunmaktadır. Rakım onu uyarmak istese de Felâtun, Râkım'ın kendisini kıskandığını düşünür.
Bu arada Râkım, Canan'a karşı beslediği duyguları daha fazla saklamayıp söylemiştir. Ziklas ailesi bir akşam Rakım'ın evine misafir olur. Canan'la tanışan aile, özellikle de kızları, Canan'ın hem güzelliğinden hem de aldığı eğitimden etkilenir. Güzel Türkçe konuşan, Fransızca bilen, piyano çalan Canan, kafalarındaki esir anlayışına uymamaktadır.
Bir zaman sonra İngiliz kızlardan Can hastalanır. Doktora göre hastalığın nedeni Râkım'a olan aşkıdır. Mr. Ziklas ölümün kıyısında olan kızını kurtarmak için Râkım'dan kızıyla evlenmesini ister. Bütün servetini Rakım'ın ayaklarına serse de Rakım bu teklifi Canan'ı sevdiğini söyleyerek geri çevirir. Ancak Can'a, Rakım'ın da onu sevdiğini söylemelerine razı olur. Can buna çok sevinse de Rakım'ın kendisini ancak bir kardeş gibi sevdiğini söyler.
Felâtun’un hayatında da süratli bir iniş başlamıştır. Bütün parasını yedikten sonra Polini onu terk etmiştir. Felâtun oldukça üzgün bir halde bütün olup bitenleri Râkım'a anlatır. 
Böyle bir durumda kız kardeşi Mihriban'ın bile kendisini kabul etmediğini söyleyen Felâtun için tek çare, bazı dostlarının yardımıyla Anadolu'da bir mutasarrıflık bulup İstanbul’dan uzaklaşmaktır.
Romanın son bölümünde Ziklaslar, kardeşinin durumundan etkilenen Margrit’i İskenderiye'ye göndermeyi düşünür. Margrit'i uğurlamak üzere limana giden Râkım, orada Felâtun’la karşılaşır. Felâtun Akdeniz adalarından birinde mutasarrıflık yapmak üzere İstanbul'dan ayrılmaktadır. Eski iki arkadaş burada ayaküstü konuşurlar. Felâtun’un niyeti bu memuriyetten elde edeceği parayla borçlarını ödemektir. İstanbul’dan uzaklaştığı için çok üzgündür ve Râkım'a: "İstanbul’un zevkini size bıraktık!" diyerek veda eder. Yazara göre, bütün bu olup bitenlere rağmen Felâtun’un aklı başına gelmemiştir. 
Bu arada Can iyileşmeye başlamıştır. Hatta İzmir'de yaşayan ve öteden beri kendisini isteyen bir gençle evlenmeyi de kabul etmiştir. Bu arada Margrit de evleneceği erkeği bulmuştur. İki kardeşin evlenmeleri dolayısıyla bir balo düzenlenmiş, hatta Rakım bu baloda ömründe ilk kez polka oynamıştır.
Rakım eve geldiğinde Dadı Kalfa ona müjdeyi verir, Canan hamiledir. Bu haberden altı ay sonra bir erkek çocukları olan çift, mutlu bir evlilik sürer.


İlgili Sayfalar


Tanzimat Dönemi Roman Özetleri

1 yorum:

Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.