Dünya bir deniz idi, ne gök vardı ne de bir yer,
Uçsuz, bucaksız, sonsuz, sular içreydi her yer,
Tanrı Ülgen uçuyor, yoktu bir yer konacak,
Uçuyor, arıyordu, katı bir yer, bir bucak.
Gök yoktu, yer yoktu. Sadece sonu olmayan bir deniz vardı. Tanrı Ülgen bu denizin üstünde uçuyordu. Konacak sert bir yer arıyordu, bulamıyordu. Böyle uçarken gönlüne doğdu, bir ses: "Önündeki nesneyi yakala." diye fısıldadı.
Ülgen bu fısıltıyı tekrarladı. Bir yandan da ellerini öne doğru uzattı. O sırada suyun üstüne bir taş çıkmıştı. Ülgen taşı yakaladı, üzerine kondu.
Taşın üstünde ne yapacağını düşündü. Düşünürken o uçsuz bucaksız suyun içinde Ak Ana süzülüp Ülgen'in karşısına çıktı ve: "Yarat" dedi, üç defa tekrarladı. Ülgen: "Nasıl" diye sordu. Ak Ana da: "Yaptım, oldu de; yaptım olmadı deme" diye akıl verdi.
Ak Ana bunları söyledikten sonra kayboldu. Bir daha da kimseye görünmedi. Ak Ana'nın bu buyruğu üzerine Ülgen, insanlara şu emri verdi: "Var olana yok demeyin, vara yok diyen de yok olur..."
Bunu üzerine Ülgen: "Yer yaratılsın!" dedi, yer yaratıldı. "Gök yaratılsın!" diye buyurdu, gökler yaratıldı. Ve böylece dünya yaratılmış oldu.
Bundan sonra üç büyük balık yaratıp onların üzerine yeri yerleştirdi. Balıklardan ikisini yerin kenarlarına, üçüncüsünü tam ortasına temel yaptı. Ortada bulunan balığın başı kuzey yönündedir. Bu balık başını aşağı eğerse dünyayı seller götürür. Eğer başını daha eğerse dünyada su basmadık bir avuç yer kalmaz. Bunun için bu balık kocaman bir zincirle bir direğe bağlanmıştır ve onu ulu Kişi yönetir.
Dünyayı meydan getirirken Ülgen Ay ışığı ile Güneş ışığının dokunduğu altın dağda oturdu. Bu dağ, gökyüzü ile yeryüzünün arasında idi.
Bizim ay ve güneşimizin dünyasından başka doksan dokuz dünya daha yaratılmıştır. Bunların hepsinde birer Uçmak (Cennet), birer Tamu (Cehennem) vardır. Her birinde insanlar da bulunur. İnsanoğullarının yaşadığı bizim dünyamız en küçük âlemdir, adına Kara Tengere Dünyası denilir. Bu dünyayı Ulu Kişi yönetir. Cehenneminin adı Kara Teş'tir ve bu cehennemin zebanisi de Kerey Han adında bir ruhtur. Bizim dünyamızın üstünde otuz üç kat gök vardır.
Günlerden bir gün Ülgen denize bakıp seyrederken suyun üstünde bir toprak parçasının yüzdüğünü gördü. Toprağın üzeri insan bedenine benzeyen bir kil tabakası ile kaplanmıştı. Ülgen: "Bu cansız toprak hemen kişi oldu. Ülgen bu kişiye Erlik adını verdi, olduğu yerde bıraktı. Fakat Erlik giderek Ülgen'i buldu. Ülgen de onu yanına aldı ve benimsedi. Bir hayli zaman geçtikten sonra Erlik Ülgen'i kıskandı. Ondan daha güçlü olmak istedi. Ülgen'e imrenerek: "Ben de onun gibi olmalıyım." diye düşünmeye başladı. Düşüne düşüne Ülgen'e düşman oldu. Bunu anlayan Ülgen de Gök Oğul'u yarattı. Daha sonra da bizim dünyamızda yaşayan insanları şekillendirdi ki bunların kemikleri kamıştan, etleri topraktan oldu.
En sonra da yine bir kişi olan Ulu Kişi'yi canlandırdı, Ona: "Bu insanları sen yönet!" diye buyurdu.
İlgili Sayfalar
Yaradılış Destanı
Gök yoktu, yer yoktu. Sadece sonu olmayan bir deniz vardı. Tanrı Ülgen bu denizin üstünde uçuyordu. Konacak sert bir yer arıyordu, bulamıyordu. Böyle uçarken gönlüne doğdu, bir ses: "Önündeki nesneyi yakala." diye fısıldadı.
Ülgen bu fısıltıyı tekrarladı. Bir yandan da ellerini öne doğru uzattı. O sırada suyun üstüne bir taş çıkmıştı. Ülgen taşı yakaladı, üzerine kondu.
Taşın üstünde ne yapacağını düşündü. Düşünürken o uçsuz bucaksız suyun içinde Ak Ana süzülüp Ülgen'in karşısına çıktı ve: "Yarat" dedi, üç defa tekrarladı. Ülgen: "Nasıl" diye sordu. Ak Ana da: "Yaptım, oldu de; yaptım olmadı deme" diye akıl verdi.
Ak Ana bunları söyledikten sonra kayboldu. Bir daha da kimseye görünmedi. Ak Ana'nın bu buyruğu üzerine Ülgen, insanlara şu emri verdi: "Var olana yok demeyin, vara yok diyen de yok olur..."
Bunu üzerine Ülgen: "Yer yaratılsın!" dedi, yer yaratıldı. "Gök yaratılsın!" diye buyurdu, gökler yaratıldı. Ve böylece dünya yaratılmış oldu.
Bundan sonra üç büyük balık yaratıp onların üzerine yeri yerleştirdi. Balıklardan ikisini yerin kenarlarına, üçüncüsünü tam ortasına temel yaptı. Ortada bulunan balığın başı kuzey yönündedir. Bu balık başını aşağı eğerse dünyayı seller götürür. Eğer başını daha eğerse dünyada su basmadık bir avuç yer kalmaz. Bunun için bu balık kocaman bir zincirle bir direğe bağlanmıştır ve onu ulu Kişi yönetir.
Dünyayı meydan getirirken Ülgen Ay ışığı ile Güneş ışığının dokunduğu altın dağda oturdu. Bu dağ, gökyüzü ile yeryüzünün arasında idi.
Bizim ay ve güneşimizin dünyasından başka doksan dokuz dünya daha yaratılmıştır. Bunların hepsinde birer Uçmak (Cennet), birer Tamu (Cehennem) vardır. Her birinde insanlar da bulunur. İnsanoğullarının yaşadığı bizim dünyamız en küçük âlemdir, adına Kara Tengere Dünyası denilir. Bu dünyayı Ulu Kişi yönetir. Cehenneminin adı Kara Teş'tir ve bu cehennemin zebanisi de Kerey Han adında bir ruhtur. Bizim dünyamızın üstünde otuz üç kat gök vardır.
Günlerden bir gün Ülgen denize bakıp seyrederken suyun üstünde bir toprak parçasının yüzdüğünü gördü. Toprağın üzeri insan bedenine benzeyen bir kil tabakası ile kaplanmıştı. Ülgen: "Bu cansız toprak hemen kişi oldu. Ülgen bu kişiye Erlik adını verdi, olduğu yerde bıraktı. Fakat Erlik giderek Ülgen'i buldu. Ülgen de onu yanına aldı ve benimsedi. Bir hayli zaman geçtikten sonra Erlik Ülgen'i kıskandı. Ondan daha güçlü olmak istedi. Ülgen'e imrenerek: "Ben de onun gibi olmalıyım." diye düşünmeye başladı. Düşüne düşüne Ülgen'e düşman oldu. Bunu anlayan Ülgen de Gök Oğul'u yarattı. Daha sonra da bizim dünyamızda yaşayan insanları şekillendirdi ki bunların kemikleri kamıştan, etleri topraktan oldu.
En sonra da yine bir kişi olan Ulu Kişi'yi canlandırdı, Ona: "Bu insanları sen yönet!" diye buyurdu.
İlgili Sayfalar
Yaradılış Destanı
Yararlanılan Kaynak
Karşılaştırmalı Türk Destanları, Mustafa Necati Sepetçioğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.