Bende yok sabr-ı sükûn, sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere
(Nâ ve bî Türkçede de kullanılan ve olumsuzluk bildiren ön eklerdir: bîçare, nâmahrem gibi)
Nabi ile ol afetin ahvalini naklet
Efsane-i Mecnun ile Leyla'dan usandık
(ahval: haller,durum)
Nedim
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şîşeden ruhsar-ı âl olmuş sana
(hadde: altını işlemekte kullanılan alet, yâl ü bâl: boy pos, mey: şarap, ruhsar: yanak)
Gülüm şöyle gülüm böyle demektir yâre mu’tâdım
Seni ey gül sever cânım ki cânâna hitâbımsın
(mu'tâd: alışkanlık)
Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana
Ulvi
Arz-ı hâl etmeye cana seni tenha bulamam
Seni tenha bulacak kendimi asla bulamam
(Sevgiliye halimi arz etmek isterim ama onu bulamam. Onu bulunca da bu sefer kendimi asla bulamam)
Hayali
Cihân-ârâ cihân içredür ârâyı bilmezler
O mâhiler ki deryâ içredür deryâyı bilmezler
(Cihân-ârâ: dünyanın güzellikleri, mâhi: balık)
Anı hoş tut garîbindir efendim işte biz gittik
Gönül derler ser-i kûyunda bir divânemiz kaldı
(anı: onu, ser-i kûy: sokak başında) (Ben artık yokum ama kalbim sokağının başında bekler, hiç olmazsa onu hoş tut)
Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman)
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi
(muteber: itibarlı, devlet: talih, iktidar)
Nef'î
Osmanlı İmparatorluğu'nun belki de en kanlı padişahı olan IV.Murat'ın himayesinde üne kavuşan, sivri dili nedeniyle birçok düşman da kazanan Nefi'nin ölümü de sivri dili yüzündendir.
Tahir Efendi bize kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir
Maliki
Mezhebim benim zira
İtikadımca
kelp tahir'dir
(kelp: köpek, zahir: açık, itikad: inanç, tahir: temiz) (tahir sözcüğü ile tevriye yapılmıştır)
Müftü efendi bize kâfir demiş
Tutalım ben O'na diyem müselman
Lâkin
varıldıktan ruz-ı mahşere
İkimiz
de çıkarız orda yalan
Rivayet odur ki IV.Murat, Nefi’nin Siham-ı Kaza (Kaza Okları) adlı hiciv kitabını okurken sarayın yakınlarına bir yıldırım düşer. Bunu ilahi bir işaret olarak gören Padişah, şairi hiciv yazmaktan men eder. Hicivleriyle birçok düşman kazanan şair, bir daha kimseyi hicvetmeyeceğine dair Padişaha verdiği sözü tutamaz. Dönemin kudretli adamlarından Bayram Paşa’ya yazdığı hiciv, bu büyük şairin boğdurularak öldürülmesine neden olur. Şairin arkasından da şu beyit söylenir:
Gökten nazire indi Siham-ı Kazasına
Nef’i diliyle uğradı Hakkın belasına
Şeyh Galip
Yine zevrak-i derûnum kırılıp kenâre düştü
Dayanır mı şîşedir bu reh-i sengsâre düştü
Bu sitedeki anlatımın diğerlerinden farkı bu site direk bodozlama konuya dalmıyor arada küçük eğlenceli bilgiler vermeyi de ihmal etmiyor. Şidmiki gençlerin edebiyata neden sıcak bakmadığı belli direkt olarak bu adam bunu yazdı şu onu dedi diye anlatılırsa gençler tabii ki edebiyatı sevmezler. Gelecek nesillerimiz için sizin gibi öğretmenler eğitim vermeli
YanıtlayınSilGüzel sözleriniz için teşekkür ederiz Ali Bey!
YanıtlayınSil