Sami Paşazade Sezai etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sami Paşazade Sezai etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kediler Hikayesi

Sami Paşazade Sezai'nin "Kediler" adlı hikayesinin günümüz Türkçesiyle tam metni aşağıda verilmiştir. Kediler, yazarın "Küçük Şeyler" adlı hikaye kitabındaki öykülerden biridir:

Kediler

— Hanım! En son yanıtını isterim: Ya ben, ya kediler!
— Kediler!
Bir kocanın ümitsizliğe kapılması, bir kadının kararsız hevesleri, sevginin safa çimenleri üzerine temellerini gül dalından, kararsız sevda heveslerine karşı camlarını nurdan, binasını tülden yaparak döşediği evlilik sarayının çöküşü, hep bu birkaç kelimeden oluşan konuşmada idi.

Sergüzeşt

Sami Paşazade Sezai'nin esareti konu alan romanı.
Eser, romantizmden realizme geçiş özelliği gösterir.


Kısa Özet

Esircilerin Kafkasya’dan getirdikleri dokuz yaşındaki Dilber, İstanbul’da satılır. Evin hanımı ve zenci halayık Teravet çocuğa kötü davranır. Evin reisi memuriyet için Anadolu’ya gideceği için Dilber tekrar satılır. Dilber, bir süre sonra Asaf Paşa’nın konağına satılır. Konağın oğlu Celal, Dilbere aşık olur. Bunu öğrenen annesi Dilber’i evden uzaklaştırır. Dilber bu kez Mısır’da zengin bir Mısırlının cariyesi olmuştur. Kapatıldığı evden kaçmak üzereyken geleceği hakkında umutsuzluğa kapılır ve çareyi kendini Nil nehrine atıp intihar etmekte bulur.


Özet

Romanda olaylar Batum’dan gelen vapurunun Tophane’ye yanaşmasıyla başlar. Çerkez esir satıcısı Hacı Ömer ile esirleri getiren Çerkez’in konuşması ile başlayan ilk sahnede mavi gözlü bu Çerkez güzellerinin bir hazine değerinde olduğu belirtilir.
Hacı Ömer; eserde ruhsuz, merhametsiz, vahşi ve bencil bir varlık olarak çizilir. Batum'dan gelen üç esirden ikisi on altı, on yedi yaşlarında diğeri ise henüz dokuz yaşında bir çocuktur (Dilber).
Kafkasya’dan getirilen Çerkez kızların İstanbul'daki ilk günü esircinin evinde geçer. Esircinin karısı "Bu ikisi güzel, bu küçük kız hastalıklı bir şeye benziyor, buraya bunu ölsün diye mi getirdin." der. Çok gülmenin yasaklandığı bu evde esirlere itaat etmeleri öğretilir.
Dilber'in köle olarak satıldığı ilk evin hanımı merhametten yoksun bir kadındır. Romanda adı verilmeyen kadının merhametsiz olarak tasvir edilmesi karısına kötü davranan ve 
rüşvet aldığı için işinden azledilen kocası ile izah edilir. Evin işlerinden sorumlu tutulan Çerkez esir, evin kızı Atiye ile dostluk kurar. Ancak Dilber, Atiye ile oyun oynadığı için evin hanımı tarafından dövülür. Dilber’in Atiye ile dostluğu da kalıcı olmaz, küçük kız annesi ve Arap halayık Teravet’ten Dilber’i aşağılamayı öğrenmiştir. Dilber’in bu evde yaşadığı eziyetlere karşılık Atiye ile gittiği okul günleri tek mutluluk kaynağıdır. Türkçe öğrenmeye başlayan Dilber, Latife adında bir kızla dost olur. Ancak bu mutluluk da uzun sürmez. Hanımı, Latife'nin Dilber'e verdiği hediyeleri öğrendiğinde bohçasının içinde ne kadar şeker, meyve varsa pencereden aşağı atar. Yaşanan bu olay sonrasında Dilber, Latife'nin hediye ettiği bebeği de alarak bir gece evden kaçar. Soğuktan ve korkudan sokak ortasında düşüp bayılan Dilber'in yardımına Latife'nin büyükannesi yetişir. Olayı ilahi bir işaret olarak gören kadın, Dilber’i, kandil gecesi azat ederek kefaretini ödemek ister. Ancak bu arzusunu gerçekleştiremez ve Dilber’i tekrar sahibine teslim eder. 
Dilber, çocuk olarak kaçtığı eve aynı gün yetişkin olarak döner. Kimsenin karşısında ağlamaz, sessizliğe sığınır, maruz kaldığı her türlü şiddete karşı sükunetini korumak zorunda hisseder. Sonrasında Mustafa Efendi’nin tayini Erzurum'a çıktığı için Dilber yeniden 65 lira karşılığında bir esirciye satılır. 
Sonrasında Asaf Paşa'nın konağına cariye olarak satılan Dilber burada huzura kavuşmuş görünür. Piyano dersleri alıp Fransızca öğrenen Dilber, evin resimle uğraşan oğlu Celal'e de modellik yapar. Dilber’in döktüğü iki damla gözyaşının sonrasında Celal Bey’in tuvaline yansıyan görüntü, efendi ile kölenin aşkını filizlendirir. 
Celal Bey, birkaç gün geçirdiği uykusuz geceden sonra Dilber’in yatak odasına girer. Burada ahlaki değerleri ile arzuları arasında küçük bir bocalama yaşar. Dilber uyurken Celal, odada kendi resmini bulur, böylece aşkının karşılıklı olduğunu da öğrenmiş olur. 
Efendi ile köle aşkının yaratacağı kriz, kız kardeşinin zengin bir paşa ile evlendirilmesi bahsinde Celal Bey’in annesi ile geçen diyalogda hazırlanır. Annesi evlilik için asalet ve ikbalin önemli olduğunu, Celal Bey ise güzellik ve erdemin önceliğini savunur. Zehra Hanım, oğlu ile Dilber arasındaki aşkı öğrendikten sonra önce hastalanıp yataklara düşer, sonra da Dilber’den kurtulmak için onu tekrar satılığa çıkarır. 
Dilber, bu sefer de Mısırlı servet sahibi bir tüccarın kölesi olmuştur. Celal Bey ise Dilber’in gidişiyle birlikte aklını yitirerek "mecnuna" dönmüştür. Dilber Mısırlı efendisinin odalığı olmaya karşı koyarak aşkını muhafaza etmek ister. Masumiyetini korumak için ölümü bir kurtuluş olarak seçen Dilber, kendini Nil’in sularına bırakır. 

İlgili Sayfalar

Sami Paşazade Sezai

Tanzimat Dönemi Tiyatro Özetleri

Yararlanılan Kaynak

Bir Osmanlı ve Bir Çerkez: Sergüzeşt Romanında Özgürlüğün Bedeli, Emine Tuğcu

Küçük Şeyler

  • Sami Paşazâde Sezai'nin hikâye kitabıdır.
  • Kitapta yer alan altı hikaye Batı tekniğinde yazılmış ilk küçük hikayeler olarak kabul edilir. Başka bir deyişle modern Türk hikayesi, Küçük Şeyler ile başlamıştır. Küçük Şeyler; altı hikaye, sanatlı bir nesir ve Alphonse Daudent'e ait bir hikayenin tercümesinden ibarettir. 1892'de yayımlanan kitabın başında realizmi savunan bir de ön söz vardır. Hikayede yer alan hikayeler ve hikaye konuları şöyledir:
Bu Büyük Adam Kimdir?
Hikâye bir çocukluk hatırasının hikâyeleştirilmesiyle şekillenmiştir. Bir çocuk olan hikâye kahramanı, sokakta dikkatini çeken bir kişinin hal ve tavrındaki farklılığı Fransızca derslerinde okuduğu kitabın etkisiyle, büyük adamlara mahsus bir özellik olarak düşünür ve zihninde o kişiyi bir kahraman olarak yaşatmaya başlar. Rastladığı bir kavga sahnesi dahi zihnindeki kurguyu bozamaz. Bu dünya, yıllar sonra bir tütüncünün gerçeği ifadesine kadar sürer. Bu büyük adam, gerçekte okuma yazması olmayan, sıradan biridir.
Hiç
Hikâye, hayat mücadelesine zayıf bir bünye, hassas bir gönülle girmiş yirmi yaşlarındaki bir gencin hikâyesidir. Aldığı eğitime ve yeteneğine uygun ortamlar bulamayan genç, Tanzimat romanlarındaki kahramanlar gibi babasızdır. Annesinin hastalığı bir süre hayatını alt üst eder. İntibah'ın Ali Bey'i gibi hayat tecrübesinden yoksun bu genç, sabah akşam bindiği vapurda sürekli karşılaştığı güler yüzlü bir kıza ilgi duymaya başlar. Bu genç kızın gülen yüzü onu yeni hayallere sevk eder. Bitip tükenmeyen hayaller... Sonunda bir karşılaşma ve konuşma anında kıza dikkatle bakınca acı gerçeği fark eder. Üst dudağı biraz kısa olan bu kızın tebessümü sade ona değil bütün âleme, bütün eşyayadır.
Kediler
Hikâyede otuz üç senelik bir evliliğin sonunda kendisi yerine kedilerin tercih edilmesiyle hayatının en büyük kederini yaşayan bir kocanın içine düştüğü çıkmaz anlatılır. Evdeki bir dolu kedinin hükümranlığından rahatsız olan yaşlı adam, öykünün girişinde eşine sorar: “Hanım! En son cevabını isterim. Ya ben, ya kediler!” Eşinin cevabı nettir: “Kediler!”
Bu kısa diyalogdan bir süre sonra adamın, büyük bir üzüntü içinde evi terk edişine tanık oluruz. Bütün gün Büyükada'nın sokaklarında, deniz kenarında dolaşır, çaresizlikten ne yapacağını bilemez. Sonunda yenilgiyi kabul edip eve döner.
Hikâye kısa öyküye yakışan çarpıcı finalle biter:
"Mütefekkir bir çehre, müteessir bir hâlle evine giderek refikasına hiçbir söz söylemeden doğru odasına çıktı. Minderin üzerine kapanıp da hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayınca haremi kemali itina ve nezaketle oda kapısını açarak: “O kadar haykırarak ağlama. Kedilerimi korkutacaksın! dedi."

👉 Kediler adlı hikayenin tamamı için tıklayınız.

İki Yüz Elli Kuruşa Bir Asır
Hikâye, Namık Kemal’in İntibah’ta yaptığı gibi bir Çamlıca tasviri ile başlar. Boğazı, Marmara'yı Çamlıca ile bütünleştiren bu sanatkârane tasvir, İntibah’taki tasvirden daha gerçekçidir. Hikâye, anlatıcının birkaç sene sonra Çamlıca'nın yanı başındaki bu meşcerenin iki yüz elli kuruşa odunculara satıldığını öğrenmesi ile biter. Metne hikâyeden daha çok tasvir ve izlenim üzerine kurulu bir fantezi gözüyle bakmak mümkündür.
Düğün
Hikâye, Sergüzeşt romanında olduğu gibi esaret teması üzerine kuruludur. Konağın genç beyi tarafından güzel bulunarak odalık yapılan daha sonra bir kenara itilen Dilsitan’ın hikâyesidir bu. Evin genç beyi sosyal konumuna denk biri ile evlendirilmekle ve bu amaçla düğün hazırlıkları görülmektedir. Dilsitan bu hazırlıkların ortamında gelin adayının kendisi olmadığını öğrenir. Böylece ona kederinden hastalanmak (verem olmak) düşer. Herkes eğlenirken o son anlarını yaşamaktadır.
Pandomima
Küçük Şeyler’in son hikâyesidir. İnsanları güldürmek suretiyle eğlendirmeyi kendine iş edinmiş Paskal yalnız, kimsesiz, bir tiyatrocudur. Günün birinde seyircilerinden bir genç kıza âşık olur. Aşkını uzun süre gizler. Onu kimseye, evindeki ihtiyar hizmetçisine dahi söylemeye cesaret edemez. İçindeki aşkı büyüten Paskal, aşkını yeni hayallerle şekillendirir. Birkaç hafta tiyatrosuna gelmeyen Eftalya'nın evlendiği haberini alır. Bir akşam da kocasıyla tiyatroya gelir Eftalya. Bu Paskal’a indirilen son darbedir. O gece evine hüzünlü dönen Paskal'ı ertesi gün ölmüş bulurlar.
İlgili Sayfalar
Yararlanılan Kaynaklar
  • Hikayeciliğimize Düşen Cemre: Küçük Şeyler, Mehmet Törenek
  • Sami Paşazade Sezai Kedi Öykülerinin En Güzelini Yazdı, Ömer Ayhan

Sami Paşazâde Sezai (1860 - 1936)

Sami Paşazade Sezai
  • Tanzimat 2.dönem roman ve hikayecisi.
  • 1860'da İstanbul'da doğdu.
  • Devrin önemli devlet adamlarından Sami Paşa'nın oğludur.
  • Babasının o dönemde bir edebiyat çevresi haline gelen konağında aldığı özel derslerle eğitim gördü.
  • Edebi şahsiyeti Namık Kemal'in etkisi altında gelişti.
  • Kendisinden yaşça büyük olsa da Abdülhak Hamit Tarhan ve Recaizâde Mahmut Ekrem ile yakın dostluk kurarak kendini geliştirdi.
  • 1881'de Londra elçiliği ikinci kâtipliğine gönderildi. Bu görevde üç yıl kalan Sezai, bu sayede Batı medeniyetini ve edebiyatını yakından tanıma fırsatı buldu.
  • 1885'te görevinden ayrılarak İstanbul'a döndü. 
  • Devrin birçok aydını gibi 2.Abdülhamit aleyhtarı oldu. 
  • İkdam gazetesindeki bir yazısının abartılı bir sansüre uğraması yazar için bardağı taşıran son damla oldu ve 1901'de Paris'e kaçtı.
  • Paris'te çıkarılan Şûra-yı Ümmet gazetesinde 2.Abdülhamit ve istibdat yönetimini eleştiren yazılar yazdı.
  • İstanbul'a 1908'de 2.Meşrutiyet'in ilanı ile dönebildi.
  • 1909'da Madrid elçiliğine gönderildi ve 12 yıl boyunca bu görevde kaldı.
  • İstanbul'a döndükten sonra hayatını çeşitli gazete ve dergilere yazdığı yazılarla güç şartlar altında sürdürdü. 
  • 1927'de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kendisine vatana yapmış olduğu hizmetler nedeniyle bir maaş bağlandı.
  • 26 Nisan 1936'da İstanbul'daki evinde vefat etti.
Sanat Anlayışı
  • Hikaye, roman, tiyatro ve eleştirinin yanı sıra önemli bir kısmı siyasi olmak üzere birçok makale kaleme almıştır.
  • Küçük Şeyler adlı hikaye kitabı Batı tekniğinde yazılmış ilk küçük hikayeler olarak kabul edilir.
  • Özellikle hikayelerindeki realist tasvirler, Servetifünun hikaye ve romanı üzerinde etkili olmuştur.
  • Romantizmden realizme geçişe örnek olarak gösterilen Sergüzeşt adlı romanı ile ünlüdür.
  • Milli Edebiyat akımı başladıktan sonra Türk dilinin sadeleşmesi fikrini desteklemiştir.
Eserleri
Küçük Şeyler (Hikaye)
Kitapta yer alan altı hikaye Batı tekniğinde yazılmış ilk küçük hikayeler olarak kabul edilir. Başka bir deyişle modern Türk hikayesi, Küçük Şeyler ile başlamıştır. Küçük Şeyler; altı hikaye, sanatlı bir nesir ve Alphonse Daudent'e ait bir hikayenin tercümesinden ibarettir. 1892'de yayımlanan kitabın başında realizmi savunan bir de ön söz vardır.
Küçük Şeyler'den bir hikaye...
Kediler
Hikâyede otuz üç senelik bir evliliğin sonunda kendisi yerine kedilerin tercih edilmesiyle hayatının en büyük kederini yaşayan bir kocanın içine düştüğü çıkmaz anlatılır. Evdeki bir dolu kedinin hükümranlığından rahatsız olan yaşlı adam, öykünün girişinde eşine sorar: “Hanım! En son cevabını isterim. Ya ben, ya kediler!” Eşinin cevabı nettir: “Kediler!”
Bu kısa diyalogdan bir süre sonra adamın, büyük bir üzüntü içinde evi terk edişine tanık oluruz. Bütün gün Büyükada'nın sokaklarında, deniz kenarında dolaşır, çaresizlikten ne yapacağını bilemez. Sonunda yenilgiyi kabul edip eve döner.
Hikâye kısa öyküye yakışan çarpıcı finalle biter:
“Mütefekkir bir çehre, müteessir bir hâlle evine giderek refikasına hiçbir söz söylemeden doğru odasına çıktı. Minderin üzerine kapanıp da hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayınca haremi kemali itina vü nezaketle oda kapısını açarak: “O kadar haykırarak ağlama. Kedilerimi korkutacaksın! dedi.”
Küçük Şeyler'deki tüm hikayeler hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız! 
Sergüzeşt (roman)
Edebiyat tarihinde daha çok Sergüzeşt adlı romanın yazarı olarak tanınmıştır. Romantizmden realizme geçiş özelliği gösteren eserin konusu esarettir. Roman konusu iki fikir üzerine kuruludur. Esaretin kötülükleri, yani insan haklarına dayanan bir fikir diğeri ise bir cariye ile bir paşazadenin o devirde uygun görülmeyen aşkı. Esircilerin Kafkasya’dan getirdikleri Dilber, dokuz yaşında İstanbul’ da bir eve 40 liraya satılır. Evin hanımı ve zenci halayık Taravet çocuğa acımasız davranır. Evin reisi memuriyet için Anadolu’ya gideceğinden evin fazla eşyalarıyla birlikte Dilber’i de 65 liraya esirciye satar. İleride fazla para etmesi için ut çalmayı, şarkı söylemeyi de öğrenen Dilber, bir süre sonra 150 liraya Asaf Paşa'nın konağına satılır. Konağın oğlu Celal, Dilbere aşık olur. Bunu öğrenen annesi Dilber’i evden uzaklaştırır. Dilber bu kez Mısır’da zengin bir Mısırlının cariyesi olmuştur. Kapatıldığı evden kaçmak üzereyken geleceği hakkında umutsuzluğa kapılır ve çareyi kendini Nil nehrine atıp intihar etmekte bulur.
Şir (Tiyatro): Kitap halinde yayımladığı ilk eserdir. Üç perdelik bir trajedi olan Şir, başarısız bir deneme olup devrinde yankı uyandırmamıştır. 
Rumûzü'l-Edeb: Hikaye, hatıra, gezi notları ve sohbet yazılarından meydana gelen eser. 
İclal: Kitap halinde çıkan son eseridir. Tek bir hikaye ile hatıra, gezi notları, makale ve denemelerden oluşmuştur. Bu toplu eserde bir de mersiye bulunmaktadır. Sezai, mersiyeyi 1923'te henüz 14 yaşında iken ölen yeğeni İclal için yazmıştır. 

İlgili Sayfalar 
Yararlanılan Kaynaklar 
  • Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Nihat Sami Banarlı
  • TDV İslam Ansiklopedisi, Sami Paşazade Sezai Maddesi
  • Hikayeciliğimize Düşen Cemre: Küçük Şeyler, Mehmet Törenek