Cumhuriyet Dönemi Tiyatro Özetleri

IV. Murat
Yazan: 
Turan Oflazoğlu
Yazarın "İktidar Üçlemesi" başlığı altında yayımlanan oyunlarından biri olan IV. Murat, 1970'de yayımlanmıştır. Üçlemenin diğer oyunları, Deli İbrahim ve Kösem Sultan'dır. Oyun, daha on iki yaşında tahta çıkan IV. Murat'ın hem saray içinde hem de sarayın dışında yaptığı mücadeleleri anlatmaktadır. Oyundaki karşıt güçler, IV. Murat ile annesi Kösem Sultan’dır. Oyun hem IV. Murat'ın kendi bulma yolundaki yolculuğu hem de annesiyle olan güç mücadelesi üzerine kurulmuştur. IV. Murat'ın yaşadığı her olumsuz durum onu daha olgun bir insan haline dönüştürür. Pasiflikten aktifliğe, darlıktan genişliğe, karanlıktan aydınlığa doğru sürekli gelişen kişiliği ve macerası, oyunun sonunda hem kendi hatası hem de Kösem Sultan gibi bir annenin oğlu olması yüzünden onu tekrar başladığı noktaya götürecektir. Düzensizlikle, kargaşayla, sinsi düşmanlarla mücadelesini kazanan padişah, içki ve işretin verdiği yorgunlukla kendi sonunu hazırlamaktadır.

Akın
Yazan: Faruk Nafiz Çamlıbel
1932 tarihli eserde eski çağlarda Orta Asya'daki Türklerin kuraklık nedeniyle dünyanın dört bir yanına göçe mecbur kalışı; aşk, ihanet, bağlılık, fedakârlık gibi kavramların etrafında işlenir. Kuraklık nedeniyle bunalan halk, Baksı’ya başvurur. Baksı fala bakar ve hakanın kurban edilmesini tavsiye eder. Belki Gök Tanrı büyük Türk milletinin hakanını kurban etmesine acıyacak ve yağmur yağdıracaktır. Önceki iki hakan bu uğurda seve seve canlarını vermişlerdir. Yerine seçilen İstemi Han da on ikinci yılını tamamlamıştır. Gün beyi, Batı beyi ve Doğu beyinin oğulları Demir, Bayan ve Bumin, İstemi Han’ın güzel kızı Suna’yı sevmektedir. Beylerin Baksı’ya danışıp da getirdikleri cevap değişmiştir: Tanrı hakan yerine kızı Suna’nın canını istemektedir. Üç büyük beyin Baksı’yı kışkırtarak Suna’yı ve babasını bertaraf edip başa geçme düşünceleri Demir tarafından ortaya çıkarılır. Oyunun sonunda üç beyin ihanetlerinin cezasını halk verirken Demir de Suna’sına kavuşacaktır.

Almanya Defteri (Göç)
Yazan: Vasıf Öngören
Oyunda, 1950'li yılların Türkiye'sinde oto tamirciliği ile geçinmeye çalışan bir ailenin yaşadığı ekonomik sıkıntılar anlatılmaktadır. Kurdukları düşleri gerçekleştiremeyen aile, elindekileri de kaybedince çareyi Almanya'ya işçi olarak gitmekte bulacaktır.

Asiye Nasıl Kurtulur?
Yazan: Vasıf Öngören
Annesi hayat kadını olan Asiye’nin hikayesini ele alan oyun, yoksulluk kıskacında kadın sorunlarını ele almaktadır. Oyunda sahne kenarında bir anlatıcı ve Fuhuşla Mücadele Dernekleri Genel Başkanı Seniye Gümüşçü oturmaktadır. Asiye’nin hikayesi oyuncular tarafından canlandırılır. Anlatıcı, Asiye’nin yaşadığı her güçlük karşısında oyunu durdurarak Seniye Hanım'a Asiye’nin ne yapması gerektiğini sorar. Seniye Hanım da Asiye’nin nasıl kurtulabileceğine dair değerlendirmelerde bulunur. Oyun, "Asiye nasıl kurtulur?" sorusuna burjuva bakış açısıyla çözümler sunan Seniye Hanım’ın yönlendirmesiyle ilerler. Geniş özet için tıklayınız.

Atçalı Kel Mehmet 
Yazan: Orhan Asena
Oyun, 1830'lu yıllarda Aydın'da bir ayaklanma başlatan Atçalı Kel Mehmet'in hikayesidir. Atça köyünün muhtarı ve zengini Şerif Hüseyin, zorlu bir pehlivanı kim yenerse güzel kızı Fatma'yı ona verecektir. Çelimsiz ve yoksul bir genç olan Kel Mehmet, pehlivanı yenince Ağa sözünden cayar. Beş kese altın ve bir kısrakla Mehmet'i başından savmak ister. Mehmet, Fatma ile evlenmekte direnince Ağa'nın kâhyası delikanlıyı kırbaçlatır. Mehmet, kâhyayı öldürür, dağa çıkar. Menderes ırmakları dolaylarında yoksulları koruyan, kötüleri cezalandıran bir efe olur ancak üstüne gelen devlet kuvvetleri karşısında yitip gider.

Ateş
Yazan: 
Faruk Nafiz Çamlıbel
Oyun, İnönü Savaşları sırasında cephede savaşan yoksul köylü bir aileyi konu edinmektedir. Vatansever aile canları pahasına, tüm zorluklara rağmen cephede yerini alır. Oyunun dikkat çekici yanı ise ailenin kadınlarıdır. Ailenin kadınları cephede korkusuzca vatan savunmasına katılmaktadır.

Ayak Bacak Fabrikası
Yazan: Sermet Çağan
Hayali bir ülkede geçen oyunda kişiler, adları ile verilmez. Bereketli bir yıl geçiren halk bol buğdaya kavuşmuştur. O yıl buğday hasadının iyi olması derebeylerin ambarlarında bekleyen tonlarca karatohumun çürümesine neden olmuştur. Derebeyleri, yargıçlar ve papaz; Kutsal Göl'deki kutsal balıkların ancak buğdayla beslenebileceği konusunda Başkan'a bir emir çıkartırlar. Kalori bakımından buğdayın anca onda biri olan karatohum çok yendiğinde sakatlığa yol açmaktadır. Vatandaşın elindeki buğday alınır. Karatohum yemek zorunda kalan halk, kötürüm kalmaya başlar. Bu durum, yöneticilerin ortak oldukları teşebbüsün de işine yaramıştır. Dışarıdan gelen ayak bacaklar, ülkede montaj edilmektedir. Olaylar vatandaşın yaşadığı güne şükretmesini sağlayacak şekilde, bir kısır döngü içerisinde sürüp gider.

Ayışığında Şamata
Yazan: 
Haldun Taner
Oyun, yazarın Ayışığında Çalışkur öyküsünün doğrudan bir uyarlamasıdır. Bir “Anlatıcı” tarafından sunulan oyun, Moda’daki Çalışkur Apartmanı’nın kişilerinin birinin doğum gününün kutlandığı ayışığına boğulmuş bir gecede apartmanda ve çevrede olan bitenleri iki perdede iki kez yineleyerek iki ayrı bakış açısından dile getirir. Her iki perdede aynı kişiler ve olay vardır. Fakat ikinci olay, toplumun isteğine göre kurgulanmıştır.

Ayna
Yazan: Cevat Fehmi Başkut
Oyunda orta yaşlı, temiz kalpli, kendi halinde bir küçük memur olan koca ile gösteriş meraklısı, görgüsüz ve düzenci karısı arasındaki çatışma işlenir. Askeri bir müzede nezaretçi olan İsmail ve Beyciğim Ali yorulmuş ve uyuyakalmışlardır. Bu arada bal mumundan yapılmış iki yeniçeri canlanıp konuşmaya başlar. Yeniçerilerden biri, İsmail'e kimin yüzüne tutulursa ona gerçekleri söyleten sihirli bir ayna verir. İsmail bu sayede ikinci karısı ile onun ilk evliliğinden olan çocuklarının gerçek yüzlerini öğrenir. Üçü de baba yadigarı konağın satılması için İsmail'e baskı yaparlar. Konağın satılmasını istemeyen İsmail; haris karısı, aylak yeğeni ve arsa avcıları ile mücadele etmek zorunda kalır. Çevresindekiler onu, ikna edemeyeceklerini anlayınca zehirlemeye kalkışır. Umutsuzluğu ve bezginliği içinde İsmail zehri bile bile içmeye karar verir ve ölür. Oyunun sonunda tüm bunların bir rüya olduğu anlaşılır. Son sahnede müzede İsmail ve arkadaşı Beyciğim Ali tahta kanepelerde uyumaktadır.

Aynaroz Kadısı
Yazan: Musahipzâde Celal
Eserde Osmanlı’nın çöken adalet sistemi ile rüşveti kanıksayan idareciler ele alınır. Hristo ve Afroditi birbirini seven iki gençtir. Kilise yetkilileri hem Afroditi’nin babasından kalan paraya el koymak hem de bu güzel kızdan yararlanmak için onu kiliseye kapatmak niyetindedir. Hiristo ile Afroditi kiliseden kurtulmaya çalışırken aynı niyetlere sahip olan kadıya sığınır. Kadı, çok istemesine rağmen kızdan faydalanamaz ama kilisenin elindeki paraya el koyar. Geniş özet için tıklayınız.

Bakanı Beliyoruz
Yazan: Necati Cumalı
1973 tarihli oyun, sistem eleştirisi içeren bir komedidir.
Urla’daki Sağlık Merkezine teftişe gelen Sağlık Bakanı beldeyi beğenince asıl işini unutarak gününü deniz kenarında, otelde ve sahil gazinosunda geçirir. Beldenin bürokratları ve halk meydanda Bakan'ı beklemektedir. Teftiş nedeniyle birçok da hazırlık yapılmıştır. Bakan, akşamüzeri Sağlık Merkezinin önünden arabadan el sallayarak geçer. Halkın Bakan'a ulaşarak dileklerini iletme isteği de hüsranla sonuçlanır. Radyoda ise Bakan’ın gün boyu teftişte olduğu haberi yapılmıştır. Oyunda Bakan'ın tavrının yanı sıra kimi insanların devlet adamlarına karşı sergilediği dalkavukça hareketler de eleştirilir.

Balıkesir Muhasebecisi
Yazan: Reşat Nuri Güntekin
Balıkesir’de muhasebeci olarak çalışan Tahir Bey, İstanbul'dan bir iş teklifi alır. Balıkesir'de zar zor geçinen Tahir Bey, emekli olup ailesiyle İstanbul'a taşınır. Namuslu bir adam olarak tanınan Tahir Bey, İstanbul'daki yeni işiyle birlikte kanunsuz işler yapmaya başlar. Aile kısa zamanda zengin olur. Ailesi hem yaptığı işlerden dolayı Tahir'i eleştirmekte hem de lüks hayatın nimetlerinden faydalanmaktadırlar. Tahir, bir iş meselesi yüzünden dört ay hapiste kalır. Hapisten çıktıktan sonra da ailesine bir oyun oynamak ister.
Geniş özet için tıklayınız.

Bir Adam Yaratmak
Üç perdelik piyes belirtilmeyen bir tarihte İstanbul'da geçer. Husrev, hayatı kaderin ve tesadüflerin yönettiğine inanan, otuzlu yaşların sonuna gelmiş bir yazardır. Son oyunuyla büyük bir başarı sağlamıştır. Ancak eserde kahramanın annesini kaza kurşunu ile öldürmesi seyircilerce yadırganmıştır. Husrev, bir dost toplantısında bunun garipsenecek bir şey olmadığını anlatmak için ruh hastalıkları doktoru Nevzat'ın tabancasını ister ve oyundaki çocuğun şarjörü nasıl boşalttığını gösterir ancak tabancada bir mermi kalmıştır. Tabancayı, oyundaki anneye çevirir gibi annesi Ulviye'ye çevirmiştir. Tetiği çeker, tam o anda bardakları almak için kalkan halasının kızı Selma'yı vurur. Oyundakine benzer bu ikinci kaza, Husrev'in arkadaşı olan gazete patronu Şeref tarafından gazetenin satışını artırmak için Husrev'in hayatının mahremiyetlerine kadar uzanan açıklamalarla halka duyrulur. Yazarın içine düştüğü durum Nevzat tarafından da bir reklam aracı olarak kullanılmak istenir. Doktor ünlü yazarı kendi özel kliniğine yatıracaktır. Husrev evden kaçar, eski yalılarına sığınır. Otuz yıl önce babası kendisini bu yalının bahçesindeki incir ağacına asarak öldürmüştü. Annesi, oğlunun da aynı şeyi yapmasından korktuğu için ağacı önceden kestirmiştir. Çok geçmeden Şeref'le Doktor Nevzat'ın yalıya geldiklerini gören Husrev, devlet hastanesine gitmek şartıyla götürülmesine boyun eğer. Son sözü: "Ne yapayım, anne? Kestiniz incir ağacını." olur.

Bir Pazar Günü
Modern orta oyunu olarak da adlandırabileceğimiz eserde, kültürel yozlaşmanın getirdiği olumsuzluklara dikkat çekilir. Birbirinden farklı üç ailenin, bütün dertleri yemek, içmek, gezmek ve birbirlerine hava atmaktır. Eserin bir başka özelliği ise, insanların ikiyüzlülüğü ve değerlerinden kopuşlarına dikkat çekmesidir.

Bir Şehnaz Oyun
Yazan: Turgut Özakman
Oyun, Birinci Dünya Savaşı eşiğindeki Osmanlı İmparatorluğunun İstanbul'unda geçmektedir. Bir yanda, Madam Surpik ve kızları en başta da Şehnaz... Öte yanda hem toplum düzenini hem de "temiz Osmanlı erkekleri"ni korumakla yükümlü Zaptiye Amiri Recep Efendi ve katibi Müştak. Temiz Osmanlı erkeği, utangaç Müştak, feleğin çemberinden geçmiş Şehnaz'a, Şehnaz da ona vurgundur. Müştak'a kızını vermek isteyen Recep Efendi ise ikisine de soluk aldırmaz. Madam Surpik ve kızlarının sanatlarını icra etmeleri yasaktır. İngiliz filosunun önünden kaçan iki Alman zırhlısı ülkemize sığınana dek... Bu noktada geleneksel konukseverliğimiz ve yabancı dostlarımıza karşı her zaman duymuş olduğumuz aşırı sevgi ve güven gelir gündeme. Recep Efendi yukarıdan gelen emir doğrultusunda Madam Surpik'e çalışma izni verir. Almanlar gidince yasak yine konur. Avusturyalılar gelir, yasak yine kalkar. Yasakları bir koyup bir kaldırma süreci içinde Recep Efendi'nin kişiliği de önemli bir darbe yiyecektir.


Boş Beşik
Yazan: Necati Cumalı
Yazarın "Bebek" türküsünden esinlenerek yazdığı oyun, Güney Anadolu Yörükleri arasında, Çiçek Dağı eteklerinde geçer. Yirmi beş yaşında bir Yörük beyi olan Ali, yedi yıldan beri evli olduğu Fatma ile mutludur ancak çocukları olmadığı için yakınları Fatma'dan ayrılmasını hiç değilse üstüne bir kuma getirmesini istemektedirler. Aile baskısı devam ederken kısır diye kınanan Fatma hamile kalır ve bir erkek evlat doğurur. Çocuğa Murat adını verirler. Göç vakti gelmiş, geçmektedir. Murat'ın kırkı dolmadığı için ertelenen göç başladığında töre gereğince Bey olan Ali obasının başında gider. Fatma ise oğluyla deve sırtında kafileyi en geriden takip etmektedir. Kırk gün gecikme göçü kötü günlere bırakmıştır. Çiçek dağı aşılacaktır. Kafile, gece karanlığında durmadan ilerlerken, gökte kuzgunlar uçuşup, kurt çakal sesleri duyulmaktadır. Kafile, gün doğarken konak yerine ulaşır fakat Murat'ın beşiği boştur. O karanlık fırtınada ağaç dallarına takılmış kundaktaki Murat, kuzgunlara yem olmuştur. Evlat acısıyla deli gibi geçtikleri yerlere bakan Fatma, taşkın sularda boğulur.

Branda Bezi
Yazan: Nazım Kurşunlu
Eserde orta hâlli bir ailenin kiracılıktan kurtulmak için borca girip ev yaptırma teşebbüsleri ve bu arada yaşadıkları talihsizlikler konu edilmiştir.

Buzlar Çözülmeden
Yazan: Cevat Fehmi Başkut
1960 darbesi sonrasında kışın çevresi ile tüm ilişkisi kesilen bir Doğu Anadolu kasabasına, kaymakam olduğunu iddia eden bir adam ile birkaç arkadaşı gelir. Sözde kaymakam ve arkadaşları, sorumluluk alarak kötülüklerle mücadele eder. Kaymakam kısa bir süre içinde kasabadaki karaborsaya dayalı düzene ve zorbalığa son verir. Dürüst ve cesur bir yönetime susamış olan halk, yeni kaymakamın yanında yer alır. Sömürü düzeninden beslenenler ise sinip pusuya yatarlar. Oyun buruk bir ironi ile son bulur. Kaymakam ve arkadaşlarının akıl hastanesinden kaçan hastalar oldukları ve ulaşımın kesilmesinden yararlanarak kendilerini bir süre Devrim Hükumetinin yetkili kişileri gibi gösterdikleri anlaşılır. Kaymakamın, zorbaların baskısından kurtardığı halk ise mahzundur.


Canlı Maymun Lokantası
Yazan: Güngör Dilmen
1964 tarihli oyun, Amerikan kapitalizmine bir yergidir. Sokak satıcılığından petrol krallığına yükselmiş Mister Jonathan ve genç karısı Misis Jonathan balayı için çıktıkları dünya turunda Hong Kong'da bir lokantaya gelirler. Bu lokantada  milyoner turistlere canlı maymun beyni sunulmaktadır. Bir masanın altına bağlı ve tıraş edilmiş başı masanın ortasındaki delikten yukarı çıkmış, diri bir maymunun kellesi satırla uçurulacak ve beyin Amerikalı zengin çiftin gözü önünde kafatasından sıcak sıcak hemen çıkarılacaktır. Karı koca bu anın heyecanı ile doluyken maymun birden kaçar. Eşsiz bir yemekten olan Amerikalıların çok üzüldüklerini gören elli yaşlarındaki bir Çinli, yoksul ve kalabalık ailesine biraz para bırakabilmek için maymunun yerine geçmeyi kabul eder.

Cengiz Han'ın Bisikleti
Yazan: Refik Erduran
Oyun birden çok kadınla evliliğin yergisini yapan bir komedidir. Eserde olaylar Cumhuriyet'in ilk yıllarında İstanbul Salacak'ta Cengiz Han isimli bir yalının oturma odasında geçmektedir. Cengiz'in yurt dışındaki karısı İstanbul'a gelmek üzeredir. Cengiz telaşlıdır çünkü, iki karısı daha vardır.

Çark
Yazan: Başar Sabuncu
Oyunda insan yaşamında baskın olanın irade değil, toplumsal sınıf olduğu ispatlanmaya çalışılır. Yazar göre sınıflar arası uzlaşma mümkün değildir. Fabrikatör Mahmut, oğlu Salih’i okuması için yurt dışına gönderir. Gelecekte oğlunun fabrikanın başına geçmesini hayal etmesine karşın olaylar beklediği gelişmez. Salih, okulu bırakıp hippi yaşam tarzını benimsemiş bir halde yurda döner. Mahmut, eşinin desteği ile Salih’in huyuna gitmeye, onu yolundan çevirmek için çeşitli yollar denemeye karar verir. Ancak Salih’in giyim ve düşünce tarzı, barış, eşitlik gibi kavramlardan yana tutumu değişmez. Üstelik babasıyla fabrikaya gittiği bir gün, işçilerin bazı taleplerini yerinde bularak destek verir. Tüm hayatı çıkar, güç ve para ilişkileri üzerine kurulmuş olan Mahmut ise bu duruma çok sinirlenir. İlk zamanlar kapitalist düzeni reddeden Salih, oyunun sonlarına doğru hippilikten ailesinin deyimiyle "adam olmaya" doğru, bir değişim geçirir. Mahmut’un ansızın kalp krizi geçirerek ölmesi de bu değişimi hızlandırır. Oyunun sonunda Salih’in bu rahat ve lüks hayattan vazgeçemeyeceği anlaşılır.

Çatıdaki Çatlak
Yazan: Adalet Ağaoğlu
Oyun, evlenmediği için ağabeyi Arif Bey ile yaşayan Fatma Hanım’ın başından geçen olaylardan oluşur. Olaylar Fatma Hanım’ın kendine ve kardeşine bakması için komşusunun ısrarıyla Fatma Kadın’ı eve almasıyla gelişir. Oyunda yer alan Fatma Hanım, Fatma Kadın ve Komşu adlı üç kadının da temel problemi meslek sahibi olmamaları ya da okumadıkları için bir erkeğe bağımlı yaşamak zorunda kalmalarıdır. Geniş özet için tıklayınız.

Çığ
Yazan: Nazım Kurşunlu
Eserde Anadolu’nun yüksek bir yerinde yoğun kar yağışı nedeniyle yollarına devam edemeyen insanların dağ başında bir handa geçirdikleri birkaç güne ait olaylar anlatılmaktadır. Eserde erkeğinin arkasında, onun gölgesinde yaşayan Anadolu kadını ve onun değişmez kaderi işlenmiştir

Çiçu
Yazan: Aziz Nesin
Yazarın 1969 tarihli tek kişilik oyunu. Oyun; köpeği, kuşu, kaplumbağası, akvaryumdaki balıkları, çiçekleri ve Çiçu adını verdiği şişme lastik kadını ile bir apartmanın çatı katında yaşayan bekâr bir adamın hikayesidir. Adam geçen yıllar içinde yalnızlık bataklığına gömüldükçe gömülür. Bir ara yalnızlıktan kurtulmak için evlenmesi de sonuç vermeyecektir. Evinde uzakta yaşaması da bir işe yaramamış, yalnızlıktan kurtulup mutluluk ararken şimdi kendi kurduğu yalnızlığını da yitirmiştir. Bir süre sonra çatı katına dönse de artık hiçbir şey eskisi gibi değildir.

Çoban
Yazan: Behçet Kemal Çağlar
Ders çalışmayı sevmeyen bir çocuk ders çalışırken uyuya kalır. O sırada Tarih adlı oyun kişisi çocuğun yanına gelerek ona Türklerin tarihinden bir destan anlatmaya başlar. Çoban, uzun zamandır şehre inmediği için ülkesinde olanlardan habersizdir. Sevdiği kızı görmeye gelir. O sırada yaşlılardan ülkenin savaşta olduğunu öğrenir. Çoban, savaşa gitmeye karar verir. Başbuğ’un yanına gitmek için yola çıkar. Savaş uzun süredir devam etmektedir. Düşman Başbuğ’a bir teklifte bulunur. İki tarafında seçeceği bir kişinin savaşmasını ve kim kazanırsa o tarafın isteklerinin kabul edilmesini önerir. Çoban Başbuğ’un seçeceği kişi olmak ister. Başbuğ çekincelidir. Çoban onu ikna eder. Çoban ve düşmanlardan bir kişi savaşmaya başlar. Çoban kazanır. Tarih adlı oyun kişisi tekrar sahneye girer. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini okuyarak oyunu bitirir.

Deli İbrahim 
Yazan: Turan Oflazoğlu
Yazarın "İktidar Üçlemesi" başlığı altında yayımlanan oyunu. Üçlemenin diğer oyunları, IV. Murat ve Kösem Sultan'dır. 
İbrahim
, güçlü ve sert bir padişah olan IV. Murat’ın kafes arkasında büyümek zorunda bıraktığı kardeşidir. İbrahim, kardeşlerinin ağabeyi tarafından bir bir boğdurulmasına şahit olmuş, biraz da annesi Kösem Sultan'ın sayesinde hayatta kalabilmiştir. Psikolojisi bozuk bu adam, sıranın kendisine geldiğini düşünmekte iken birden bire aydınlığa çıkar. Ağabeyinin beklenmedik ölümüyle gelen bu saltanat aslında onun için bir yüktür. Annesi Kösem Sultan ise iktidarı eline geçirebilmek için yavaş yavaş devletin mühim noktalarını ele geçirmeye başlamıştır, bile. Bu arada İbrahim'in ilk erkek çocuğu da Turhan Sultan’dan doğmuştur. İbrahim, bir cariye yüzünden annesi Kösem Sultan’la tartışarak onu eski saraya gönderilmesini emreder. Bu, onun yaptığı en büyük hata olur. Sarayın dışında serbestliğine kavuşan Kösem Sultan daha kolay komplolar hazırlamaktadır. Sultan İbrahim’in çevresini saran dalkavuklar ise ondaki cinneti sürekli körükler. Bir süre sonra, aklî dengesi yerinde olmadığı için tahttan indirilmesi gerektiği yolunda fetva verilen İbrahim, hücresine kapatılır. Oğlunun sağ kalmasının kendisi için iyi olmayacağını düşünen Kösem Sultan ise eliyle tahta çıkardığı yedi yaşındaki torunu Sultan Mehmet'e yazdırdığı fermanla kendi oğlunun ölümünü seyreder.

Demokles'in Kılıcı
Yazan: Nazım Hikmet
Yirmili yaşlarının ortalarında bir mimar ve hamile karısı, güzel evlerinde mutlu bir yaşam sürmektedir. Oyunun başında birlikte piyano çalarlarken kapı çalınır ve postayla 12 sayfalık bir mektup gelir. Mektup mimarın ilkokul arkadaşı AB tarafından yazılmıştır. AB, büyük kente gelip mimar olan arkadaşının aksine kasabada kalmıştır. Yoksul bir çiftçinin oğludur. Babasının kamyonuyla gübre taşıyan AB, yaşadığı hayattan kurtulmak için uğraşmaktadır. AB, savcının kızına aşıktır ancak bir engel vardır: Eczacının ileride siyasete atılacak olan zengin oğlu. En sonunda bir fırsat yakalayan AB, savaş pilotu olmayı başarır. Ancak eğitim almak üzere kasabadan uzaklaştığı sırada savcının kızıyla eczacının oğlunun nişanlandığını öğrenir. Daha sonra haberin doğru olmadığı ortaya çıkar ve AB, savcının kızı ile gizlice evlenir. Doktorların genç kadının hamile kalmaması gerektiği, bunun onu öldüreceğini söylemelerine rağmen kadın hamile kalır. Ölüm döşeğinde iken çocuğun AB’den olmadığını söyler. Kızın bunu kendisini vicdan azabından kurtarmak için söyleyip söylemediğinden emin olamayan AB, savaş uçağına atlar ve saat tam 8’de, mimarla karısı mektubunu okumayı bitirdiklerinde, atom bombasını şehrin üzerine bırakıverir.

Duvarların Ötesi
Yazan: Turgut Özakman
Cezaevinden kaçmış dört hükümlü, boş bir zeytin deposunun ikinci katına sığınır. Polisler bir süre sonra depoyu kuşatır. Hükümlüler, polis ateş açarsa rehin aldıkları genç kadın öğretmeni öldüreceklerini söyler. Genç kadının ağzından kan gelerek bayılması üzerine dışarıdan doktor istenir. Gelen yaşlı doktor, öğretmeni tanımaktadır. Kadının eski hastası olduğunu, ciğerlerindeki yarayı kapatmak için on yıldır uğraştığını söyler. Doktor, hastayı götürmek ister ancak hükümlüler bırakmaz. Genç kadın da gitmek istemez zaten. Yaşananların ve doktorun verdiği öğütlerin etkisindeki hükümlüler, teslim olmaya karar verir. Genç kadını bırakarak depodan silahsız çıktıkları anda dışarıdan silah sesleri duyulur, hepsi vurulmuştur. 

Eski Çarıklar
Yazan: Yahya Akengin
Eser, Kurtuluş Savaşı sırasında Doğu Anadolu’daki bir köyü konu almaktadır. Köyde savaşı fırsat bilip halktan topraklarını alan, halka zulmedenler ile Milli Mücadele’yi destekleyenlerin mücadelesi konu edilmiştir. 
Geniş özet için tıklayınız.

Eşeğin Gölgesi
Yazan: Haldun Taner
Şaban, birçok dükkân sahibi olan Abid'in, Mestan ise binek hayvanlarını kiraya veren Zahid'in çırağıdır. İkisi de zengin işverenlerini taklit ederek kendilerini birbirlerine dükkân sahibiymiş gibi tanıtır. Amaçları zengin patronları gibi davranıp para kazanmaktır. Şaban, tıraş ve diş çekim malzemelerini yanına alarak panayıra gitmek ister. Panayıra gitmek için bir eşeğe ihtiyacı vardır. Bunun için de sıkı bir pazarlıktan sonra Mestan’dan bir eşek kiralar. İki çırak, çok sıcak bir havada panayıra doğru yola çıkar. Havanın sıcak oluşu, dinlenecek bir gölgeliğin bulunmayışı ikisini de zorlamaktadır. Şaban dinlenmek için eşeğin gölgesinden faydalanmak ister. Mestan ise sen eşeği kiraladın gölgesini değil diyerek gölge için bir akçe para ister. Bu istek neticesinde başlayan tartışma mahkemeye taşınır. 
Bir masal ülkesi olan Abdalya'da geçen dava çok geçmeden tüm ülkeyi meşgul eden bir olaya dönüşecektir.

Fadik Kız 
Yazan: Orhan Asena
Köyde tek göz bir evde yaşayan Fadik, babası tarafından zengin bir adamla evlendirilmek istenince annesinin de teşvikiyle Ankara'ya kaçar. Gecekondu mahallesinde İpsiz Ali'nin tek göz evinde Fadime olmuştur. Hizmetçilik eder, kazancını İpsiz Ali'ye yedirir, gene de yaranamaz ona. Nüfus kağıdı yoktur, nikahsızdır. Kocası, komşu kızı tarafından ayartılınca Fadik evden atılır. Evli bir avukatın evine besleme olarak girer, adı Fatma olur. Avukat Fadik'ten hevesini alınca dört yüz lira verip kovar. Bir muhabbet tellalı kadının yanında şimdi de Fatoş olmuş, geneleve düşmüştür. Günün birinde İpsiz Ali, o eve çıkagelir. Fadik, kurtulduğunu düşünüp kendini tanıtınca namusuna düşkün (!) Ali, Fadik'i öldürür.

Fatih
Yazan: Nazım Kurşunlu
İstanbul’un fethinin beş yüzüncü yıldönümü dolayısıyla yazılmış bir dramdır. Eser, Fetih’in 500. yıl dönümüne rastlayan 29 Mayıs 1953 akşamı İstanbul'da sahnelenmiştir. İstanbul'un fethini geniş çapta ele alan ilk eserdir. Eserde olaylar hem Osmanlı Devleti'nin hem de Doğu Roma İmparatorluğu'nun gözüyle verilmiştir.

Fazilet Eczanesi
Yazan: Haldun Taner
Eczacı Saadettin Dertsavar, hazır ilaçları küçümsemekte ilacın havanda dövülerek elle yapılması ve hastaların insan avucunun sıcaklığı ile iyileştirilmesi gerektiğine inanmaktadır. Saadettin Dertsavar'ın fabrika işine duyduğu güvensizlik nedeniyle işleri bozulmaya başlar. Buna rağmen alışkanlıklarından vazgeçmek istemez hatta oğluna da bu konuda telkinlerde bulunur. Ünal, babası Saadettin Bey'in ölümünden sonra fabrika ilaçları satmaya başlayarak eczaneyi iflastan kurtaracaktır.


Fehim Paşa Konağı
Yazan: Turgut Özakman
Rasim Baba, zamanında II. Abdülhamit'in baş hafiyesi Fehim Paşa için çalışmış eski bir kabadayıdır. Rasim Baba bir sokak kavgasında ıskartaya çıkınca kendine bir kahvehane açmıştır. Artık onun tek hayali oğlunun kendisi gibi bir kabadayı olmasıdır. Yusuf ise babasının aksine Karagöz oynatan, orta oyunda zenne rolüne çıkan bir tiptir. Rasim Baba'nın hayalleri, "adam olması" için Fehim Paşa'nın konağına götürdüğü oğlunun haremdeki kadınları eğlendirmek için Karagöz oynatması ile daha da yıkılır. Yusuf, bu arada Paşa'nın kızı Mihriban'a gönlünü kaptırmış, bunu öğrenen Paşa da onu kapı dışarı etmiştir. II. Abdülhamit'in baş hafiyesinin evinden kovulan Yusuf, bir yanlış anlama sonucunda "hürriyet kahramanı" ilan edilerek kendini Hürriyetçi Deli Suat Paşa'nın konağında bulur. Ancak ne istibdat döneminin ne de sözde hürriyet döneminin egemen kişilerinden gelen kapıkulu olma önerileri Yusuf'un umurunda değildir. Her dönem, tıpkı bir önceki dönem gibi kendi şakşakçılarını yaratmakta siyasal düzen değişse de "insanlık düzeni" olduğu gibi kalmaktadır. Bu madalyonun karanlık yüzüdür. Madalyonun aydınlık yüzünde ise yazar, insanın çarpık bir düzende bile saygınlığını koruyabileceğini göstermek ister.

Ferhat ile Şirin
Yazan: Nazım Hikmet
Mehmene Banu'nun kız kardeşi Şirin kırk gündür hastadır. Mehmene Banu, kardeşine deva bulacak kişiye tüm hazinesini vermeye hazırdır. Ümitlerin tükendiği bir anda saraya esrarengiz bir adam çıkagelir. Oyunda adı "Gelen" olarak geçen adam, Mehmene Banu'ya kardeşini iyileştireceğini söyler. Adam, kardeşinin iyileşmesi için Mehmene Banu'dan güzelliğini feda etmesini ister. Mehmene Banu'nun yüzü artık çirkin bir ihtiyar kadının yüzüdür. Şirin, köşkte çalışan nakkaş Ferhat'a aşık olur. Aşıklar kaçmaya karar verir. Yakalanan aşıklar hükümdarın huzuruna getirilir. Mehmene Banu, Ferhat'tan Demirdağ'ı delip şehre su getirmesi şartıyla kardeşiyle evlenebileceğini söyler. Ferhat hiç düşünmeden imkansız görünen bu işi kabul eder. Aradan on yıl geçer. Ferhat için şehri suya kavuşturmak, Şirin'e kavuşmaktan daha önemli hale gelir. Mehmene Banu, şartından vazgeçmiş, evlenmelerine razı olmuştur. Ferhat, bu habere rağmen Şirin'in beklediği tepkiyi vermez. Uzun özeti için tıklayınız.

Genç Osman
Yazan: 
Turan Oflazoğlu
Yenilikçi padişah II. Osman, oyunun asıl kahramanıdır. Oyunun başladığı sıralarda 17 yaşındadır. Kısa süren saltanatı boyunca yenilik peşinde koşmaktadır. Ancak yaşının verdiği tecrübesizlik ve acelecilik yüzünden askerler tarafından tahtından indirilip Yedikule’de boğdurulur. Geniş özeti için tıklayınız.

Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım
Yazan: Haldun Taner
Oyunda, 31 Mart Vakası’ndan 1970’lere kadar gelişen toplumsal olaylar oyun kahramanları Vicdani ve Efruz'un hayatlarına paralel olarak verilir. Oyun, iki karakter arasındaki tezat üzerine kurulmuştur. Vicdani; aşırı iyimser, dürüst, çalışkan, vazifesine düşkün ancak hakkını arayamayan, pek sorgulamayan ve kolayca kandırılabilen biridir. Etrafındaki tüm kötülüklere gözlerini kapayarak yaşamayı tercih eder. Geniş özet için tıklayınız.

Harput'ta Bir Amerikalı
Yazan: Cevat Fehmi Başkut  

Abraham Maderus (İbrahim Müderris) Harput’ta doğmuş, dört yaşında iken babasıyla Amerika’ya göç etmiştir. Amerika'da milyoner olan İbrahim Müderris kırk yıl sonra İstanbul'a kardeşini aramaya gelmiştir. İstanbul’da kaldığı otele gelenlerin kardeşi ve onun karısı olmadıklarını anlayınca Harput'a giderek kardeşini bulur. Kardeşi Ahmet Müderrisoğlu, o güne kadar bir mektup bile yollamamış ağabeyini soğuk karşılar. Aile geçen yıllar boyunca büyük sıkıntı çekmiş; annesi ve karısı sefalet içinde ölmüştür. Ahmet, yarım Türkçesiyle kendini savunmaya çalışan ve yardım etmek isteyen ağabeyini kaderine razı olarak reddeder.

Hançer
Yazan: Reşat Nuri Güntekin
Geleneksel bir ailede yetişen Selahattin, bir dönem Avrupa’da bulunduğundan kendine Batılı bir görüntü vermiş bir tiptir. Selahattin, Batılı tarzda yetişmiş fakat Osmanlılığını da korumuş olan Hikmet ile evlenir. Hikmet ve Selahattin, Selahattin'in memleketi olan Çanakkale’ye yerleşir. Oyunda Selahattin ve onun ailesinin Hikmet’e yaşattığı zorluklar ile geleneksel, sahte Batılı ve olumlu Batılı tiplerin çatışması gözler önüne serilir. Oyunda Selahattin tipi ile Batılılaşmayı yüzeysel yaşayan, yarım tahsilli bir aydın tipi gösterilirken bir yandan da Batılı tarzdaki hayat izleyicilere tanıtılmaktadır.

Hep ve Hiç
Yazan: Vedat Nedim Tör
Oyunda paranın hayatımızdaki yeri ele alınmıştır. Eserde hayatını sadece para ve iktidar üzerine kuran kahramanın hikâyesi anlatılmaktadır. Ağır bir hastalık geçiren kahraman, vicdanını rahatlatmak için bütün mal varlığını dağıtıp bir hiç olarak ölür.

Hülleci
Yazan: Reşat Nuri Güntekin
Medeni Kanun'dan önce, dini kendi çıkarları için kullanan insanların aile kurumuna verdikleri zararı işleyen bir oyundur. Eserde, İslam dininde boşanmayı zorlaştırmak için kullanılan ve "hülle" olarak bilinen durumun nasıl sömürüldüğü ele alınır. Geniş özet için tıklayın.

İstanbul Efendisi
Yazan: Musahipzâde Celal
Üç perdelik bir komedidir. Oyunun kahramanı İstanbul Efendisi Savleti Efendi'dir. Esnafı teftiş eden İstanbul Efendisi; cinlere, perilere inanan ve müneccimliğe özenen bir tiptir. Kadı ile oğlunun olağanüstü şeylere olan bu merakı oyunun asıl komedi unsurudur. Savleti Efendi, kızını evlendireceği adamı, yere attığı tespihten dökülen taneleri sayarak bulmaya çalışır. Oysa kızı Esma, Safi Çelebi’yi sevmektedir. Çengi Afet adlı esirci kadın, İstanbul Efendisi’nin cinlere, perilere olan inancını kullanarak bir entrika çevirir ve Esma’nın sevdiği gençle evlenmesini sağlar.

İsyancılar
Yazan: Recep Bilginer 

Bir Anadolu köyünde geçen üç perdelik oyunda toprağı az olan köylü, öğretmenin uyarmasıyla, hazineye ait toprağın kendilerine dağıtılması için müracaat eder. Köy muhtarı, bu dileği valiye, isyan şeklinde bildirir. Bu nedenle çekmediği kalmayan köylüler, haklarının tanınması için direnir. Özellikle Fadime Nine, köylüsünün önüne düşerek önayak olur. Köylü muhtarı seçmez, sandığa hile karışmasın diye sandığı da muhtara vermezler. Köylülerin neredeyse öldürecekleri bu densiz adam, hâlâ muhtarlığı için yakınmaktadır. Muhtarı, onun yüzünden hapse düşmüş köylülerin elinden Fadime Nine kurtarır. Yaşlı kadın, köyden gitmesi şartıyla onu da hükumeti de bağışlamıştır.

Kahraman
Yazan: 
Faruk Nafiz Çamlıbel
Bir asker kaçağı olan Hüseyin, Emine'ye âşıktır. Emine'nin babası bir asker kaçağına kız vermeye niyeti olmadığından ondan yüksek başlık parası ister. Türk yurdu işgal altındadır. Hüseyin ise savaşa gitmeden harp zengini olmayı tasarlamaktadır. Hüseyin'in varlıklı fakat karanlık işlerle uğraşan kardeşi Hasan, hana gelecek bir subayın yanındaki gizli belgeleri elde etmesi karşılığında ona istediği başlık parasını verecektir. Hüseyin bunu yapmaya çalışırken kasabadan geçen Kahraman'ı (Mustafa Kemal Paşa) görür. Hüseyin, Gazi'yi gördükten sonra dünyada en çok sevdiği Emine'den ayrılmak pahasına da olsa askere gitmeye gönüllü olur.

Kahvede Şenlik Var
Yazan: Sabahattin Kudret Aksal
Yazarın en çok bilinen oyunudur. Oyunda, çıkar ilişkisine dayanan evlilikler eleştirel bir bakış açısıyla ele alınır. Garson, Erkek ve Kadın'dan oluşan üç kişilik bir oyundur. Oyun, bir çay bahçesinde geçer. Garson, seyircileri oyuna hazırlayan ve oyunda dengeyi kuran kişidir. Erkek ve Kadın, aracılar vasıtasıyla bir araya gelir. Evlenme isteklerinin arkasında, toplum ve aile baskısı, yalnız kalma korkusu, daha rahat ve güvenli bir hayat sürmek, dışarıya karşı iyi bir imaj vermek gibi etkenler yatmaktadır. Erkek, kırk yaşlarında parası ile her şeyi yapabileceğini düşünen bir işadamıdır. Kadın ise yaşamını sürdürebilmek için bir erkeğe sığınmaya çalışan, gösterişe meraklı kadınları temsil eder. Hayatlarını birleştirme kararı alan Kadın ve Erkek, sahneden çıkarken evlilik marşı yerine yanlışlıkla cenaze marşı çalacaktır.

Kanaviçe
Yazan: Turgut Özakman
Oyunda yazar yalnız yaşayan ve bütün gün kanaviçe işleyen dört kadının ruhsal durumlarını ele alır. İkisi hiç evlenmemiş diğeri kısa bir süre evli kalmış üç kardeş birlikte yaşamaktadırlar. Başından kısa süre de olsa bir evlilik geçen kardeşlerinin yetişkin bir kızı vardır. Annesi ve teyzeleri kızı da kendileri gibi yetiştirmeye çalışmaktadır ancak günün birinde genç kadın bu düzene baş kaldırır. Kanaviçeyi bırakarak dışarıda iş bulup çalışır. Evin babadan kalma uşağı Tahir ise iki taraf arasında köprü görevi yapmaktadır.

Keşanlı Ali Destanı 
Yazan: Haldun Taner 
İlk epik tiyatro örneği olarak kabul edilmektedir.
Gecekondu mahallesi Sineklidağ'da bir cinayet işlenir. Ali'nin de bu olaya adı karışır. Öldürülen Ali'nin yavuklusu Zilha'nın dayısıdır. İşlemediği bir suçtan dolayı hapishanede yatan Keşanlı Ali, zaman içerisinde iyice meşhur olur. Gecekondulular arasında, Ali'ye karşı içten içe korkuyla karışık, gittikçe genişleyen bir sevgi ve saygı halkası oluşur. Cezasını çeken Ali, mahalleye döner ve muhtarlık için adaylığını koyar. Ali, birtakım hilelerle kendisini mahalleye muhtar seçtirmeyi başarır. Artık, gecekondunun girdisi çıktısı Keşanlı Ali'den sorulur olmuştur. Bütün bunlar yaşanırken Zilha ile Ali'nin arası iyice açılmıştır. Zilha, şehirde zengin bir ailenin konağına yerleşir. Zilha'nın götürüldüğü evin efendisiyle evleneceğini öğrenen Ali çok kızar. Bu arada kendisine bir oyun oynandığını anlayan Zilha kaçarak Ali'ye gelir. Zilha'nın dayısının gerçek katili olan Manyak Cafer, işverenler tarafından Ali’yi öldürmek için kiralanmıştır. Ali ile Zilha gerdeğe girecekleri gece Cafer, çıkagelir. Ali, Cafer'i öldürür. Olay yerine gelen polisler Ali'yi hapse götürürler. Böylece yalan gerçek olur. Oyun koronun Keşanlı Ali Destanı'nı söylemesi ve bir kıssadan hisse ile sona erer.

Koçyiğit Köroğlu
Türk dünyası için çok önemli olan bir halk kahramanı olan Köroğlu oyunda farklı bir tiplemeyle ele alınır. Olaylar İslam öncesi bir dönemde geçmektedir. Bolu Beyi’nin zulmünden kaçan Oğuz obaları, Çamlıbel'e gelip Köroğlu'nun yanına sığınır. Köroğlu, Kaman Ata ile dertleşirken Gök Tanrı'nın kendini bütün zulüm görenlerin öcünü almak için seçtiğini öğrenir. Bu arada Bolu Beyi, kızı Benli Nigar'ı Doğan Bey ile evlendirmek için hazine yüklü kervanın gelmesini beklemektedir. Kervanın Köroğlu'nun eline geçtiğini öğrenince yakınında gizlenen Deli Kaman'ı öldürtür ve Ayvaz'ı da esir alır. Karşılığında Kır At'ı istemektedir. Doğan Bey, Kır At tarafından öldürülünce yerine Köroğlu'nun uzun zamandır kendisinden haber alamadığı Arslan görevlendirilir. Ancak Köroğlu, kolçağın üstündeki saz nakşından oğlunu tanır. Kaman Ata'nın öğüdüne uyan Köroğlu, Oğuzları birbirine kırdırmamak için, sinsi bir plân yapar ve Kır Atı Bolu Bey'ine verir. Bolu Beyi ise kızını, zengin ve soylu oldukları için, inançları ile görenekleri uymayan ve Pers olan Drahşan Beyleri’ne verir. Düğün gecesi onların kılığıyla saraya giren Köroğlu ve arkadaşları, böylece bütün zulümlerin öcünü alır. Bolu Beyi de, Oğuz boylarında bir topal eşekle dolaşırken can verir.

Kösem Sultan 
Yazan: Turan Oflazoğlu 
Yazarın "İktidar Üçlemesi" başlığı altında yayımlanan oyunu. Üçlemenin diğer oyunları, IV. Murat ve Deli İbrahim'dir.
Kösem Sultan, Sultan İbrahim’i öldürttükten sonra yerine torunu Sultan Mehmet’i tahta oturtmuştur. Oyunun daha ilk sahnesinde henüz çocuk yaşta tahta çıkan Mehmet’in annesi Turhan Sultan ile Kösem Sultan arasında daha sonra yaşanacak mücadelenin ilk izleri görülmeye başlanır. Turhan Sultan henüz onunla mücadele edecek güce ve yeteneğe sahip değildir. Çocuk bir padişah ve onun tecrübesiz annesi, Kösem Sultan için her istediğini yapma fırsatı vermektedir. Etrafına topladığı yandaşlarıyla bütün yönetimi eline geçirdikten sonra tek güç haline gelir. Devletin makamlarını parayla satmaya başlar, halka iyi görünmek için de sadaka dağıtır. Bütün bu çürümüşlüğün içinde bozulmamış tek şahıs, Sultan İbrahim’in ilk gözdesi ve padişahın annesi Turhan Sultan’dır. Turhan Sultan, Mehmet’i çevresindeki bütün kötülüklerden korumak ve onu iyi bir padişah yapmak istemektedir.  Kösem Sultan, Turhan'ın yavaş yavaş mücadeleye giriştiğini anlayınca yine padişahı değiştirmeyi düşünmeye başlar. Turhan Sultan da onunla nasıl savaşacağını anlamaya başlamıştır. Kösem Sultan'ın Mehmet'e karşı sünnet düğününde tertiplediği suikast başarıya ulaşamaz. Kösem, saraya yapılacak bir baskınla işi bitirmeye karar verir ancak Melekî adındaki cariyenin haber vermesiyle plan suya düşer. Aynı gece Kösem Sultan, Melekî’nin sevgilisi Mehmet tarafından öldürülür.

Köşebaşı
Yazan: Ahmet Kutsi Tecer
Ahmet Kutsi Tecer’in en tanınmış tiyatro eserlerinden biridir. 1947 yılında basılan üç perdelik oyun, bir mahallenin 24 saatlik bir dilimini canlı tablolar halinde ele alır. Orta oyun tekniğine yakın biçimde düzenlenmiş oyun tiyatromuzun en başarılı örneklerinden biridir. Eser, bir mahallenin 24 saatlik bir dilimini ele alır. Sabahleyin, mahallenin emekli memurlarından Macit Bey'in öldüğü haberi duyulur. Emekli Macit Bey'in ölümü, onunla ilgili dedikoduları beraberinde getirir. Macit Bey’in genç karısıyla, ilk evliliğinden olan oğlu arasında bir dedikodu çıkmış, bunun üzerine Macit Bey de oğlunu evden kovmuştur. Oğul, babasının ölümü üzerine mahalleye gelir ama onu kimse tanımaz. Onun gelişi, mahalleliyi çeşitli ihtimaller üzerinde düşündürür. Mahallenin dış dünya ile münasebetleri de bu vesileyle verilir. Bu arada, mahallenin sembolü haline gelen “Kahveci-Bakkal” arasındaki menfaatlere dayalı çatışmalar yoğun şekilde işlenir. “Bakkal ile kahvenin yeni yapılan yol için kesileceği” söylentisi, bu çekişmeyi daha da artırır. Ama mahalleye gelenlerin antika meraklısı olduğu öğrenilince, bu ikili arasındaki çatışma da durulur. Bu hayatın akışı içinde, mahalleye gelen ve bir şeyler öğrenmeye çalışan Yabancı, gizemini oyun boyunca korur. Bütün gerçekleri öğrendikten sonra da, mahallenin sıkı bağları karşısında kimliğini gizler ve geldiği gibi, sessizce geri döner.

Kral Üşümesi
Yazan: 
Sabahattin Kudret Aksal
Oyun, uzun yıllardır ülkeyi korku ve baskıyla yöneten Kral'ın bir sabah uyandığında üşümesiyle başlar. Ona göre saray hem soğuk hem de karanlıktır. Kral, sarayın daha çok ısıtılması ve aydınlatılması için emir verir. Sarayın daha çok ısıtılması ya da aydınlatılması bir şeyi değiştirmez. Kral, tıpkı yüce kral babası, dedesi gibi çocukluğundan beri üşümektedir. Ülkesinde de derin bir sessizlik ve karanlık vardır. Geniş özet için tıklayınız.

Kulübe
Yazan: Yahya Akengin
Olaylar eşinden ve şehir hayatından bunalan birinin dağın eteğindeki bir kulübeye yerleşmesiyle başlar. Kulübede yaşayan kahramanın yerel bir gazeteye haber olmasıyla yalnızlığı sona erecektir.

Kurban
Yazan: Güngör Dilmen
Oyun, erkek egemen törelere başkaldıran Zehra'nın dramını konu alır. Mahmut eşinin üzerine kuma getirmek ister. Zehra, Mahmut’un Çerkez kızı Gülsüm'ü kuma getirme kararına boyun eğmez. Onun tek istediği eşinin sadece kendisine ve çocuklarına ait olmasıdır. Zehra'nın verdiği karar, o yörede o zamana kadar görülmemiş bir karardır. Zehra'nın kararını desteklemeye cesaret edemeyen yöre kadınları onu eyleminde yalnız bıraktıkları gibi bu eylemin faciaya yol açacağını düşünerek onu vazgeçirmeye çalışırlar. Zehra, ne kadar ısrarlı ise Mahmut da o kadar kararlıdır. Zehra çareyi bu çirkef hayata önce çocukları Murat ile Zeynep’i sonra da kendisini veda ettirmekte bulur. Çocuklarını kurban ediliş sebebini de "Erkeklik öyle aşağılandı ki Karacaören'de öyle örneksiz kaldı ki Zeynep'im kadın olmamalı. Murat'ım, kurbanlık koça acıyan Murat'ım, erkek olmamalı. Gelişmemiş iki yıldız gibi kalmalı onlar. Tanrının mavi bağında" sözleri ile açıklar.


Küçük Şehir
Yazan: Cevat Fehmi Başkut  

Üç Perdelik, komedi.
Günlerdir yağan yağmurun etkisiyle bir toprak kayması olmuş; İstanbul-Ankara ekspresi iki dağ arasında sıkışıp kalmıştır. Yol açılana kadar yolcular en yakın kasabada misafir edilir. Kasabanın genç Belediye Başkanı Adem, kasabaya medeniyet getireceklerini sandığı yolcuları sevinçle karşılar. Yolcular değişik insanlardır: Karısı ölmüş Ramazan Paşa, kızı Nebile'yi zengin bir adamla evlendirmek için Adana’ya götürmektedir. İstanbul’da başka birini seven genç kız ise dadısı Şetaret Bacı ile mürebbiyesi Eleni'ye bu evliliği önlemeleri için yalvarmaktadır. Rum mürebbiyenin bulduğu çözüm yolu, ortaya gülünç durumların çıkmasına neden olur. Belediye başkanı, Paşa kızının kendisine âşık olduğunu sanır; yolculardan dolandırıcı Avni Yıkılmaz kendisini doktor gibi gösterir; belediye başkanının nişanlısı, saf köy kızı Ayşe, maceralara sürüklenir. Yolculardan Ermeni tüccar Karabet Gümüşyan belediye başkanının odacısıyla anlaşarak karaborsacılığa başlamıştır. Trendeki dolandırıcıyı yakalamakla görevli iki polis de birbirlerinden şüphelenmektedir. Ortalık ancak yolun açılıp trenin hareket etmesiyle yatışır.


Lütfen Dokunmayın
Yazan: Haldun Taner 
Oyun, Prut Savaşı (1711) sırasında yaşanan ve gizemini hala koruyan "Baltacı-Katerina" görüşmesini ele almaktadır. Topkapı Sarayı'nın müze kısmında geçen olayda, Prut Savaşı üzerine doktora çalışması yapan Sevgi, dinleyici konumundadır. Baltacı Mehmet Paşa ile Çariçe Katerina arasında yaşananlar, Nesip, Ekmel ve Oktay'ın kaynak göstererek yaptıkları farklı yorumlarla verilir. Aynı aktörlerce canlandırılan yorumların ilkinde Baltacı Mehmet Paşa düzenbaz, kadın düşkünü ve aşağılık bir adam olarak tanıtılır. İkinci yorumda tam bir devlet adamı, mükemmel bir insan olarak sahnelenir. Üçüncü yorumda duygusal olmakla beraber içerisinde kin, nefret ve hırs gibi duygular olmayan bir insan olarak gösterilir. Oluşan bu yorumlar oyundaki kişilerin kişilikleriyle de paralellik göstermektedir. Yazarın vermek istediği mesaj ise turist rehberi olan Oktay'ın sözlerinde gizlidir: "Tarihçi dediğiniz kim? Sizin, benim gibi etten, kemikten bir insan. Yani taraf tutan, olayları kendi vücut yapısının, yetişmesinin, şartlanmaların, komplekslerinin, kin, sevgi ve kuyruk acılarının prizmasından gören bir hasta yaratık."

Makine
Yazan: Cevat Fehmi Başkut
Hayat mücadelesini sürdürmek zorunda olan emekli bir memurun hikayesidir. Küçük geliri ile ailesini geçindiremediğinden emeklilik ikramiyesini bir işe yatırarak çoğaltmak ister. Bir taksi işletmeye karar verir. Ancak kurnaz ve becerikli olmayı gerektiren serbest iş hayatına ayak uyduramaz. Saf bir Anadolu çocuğu olan şoförü de aynı derece beceriksizdir.

Midas'ın Altınları
Yazan: 
Güngör Dilmen
Oyun, Midas'ın altın ve paraya olan tutkusunu ele alır. Her tuttuğu altına dönen Midas, giderek çevresi ve halkı için ölümcül bir tehdit hâline gelir. Eserde halkın da Midas'ın bu ihtirasını hazırlayan ve besleyen tutumu vurgulanır.

Midas'ın Kulakları
Yazan: Güngör Dilmen
Yunan tragedyaları biçiminde korolu ve manzum yazılmış bir Yunan mitosudur.
Tanrı Apollon'un Pan'la yaptığı bir müzik yarışmasına hakem seçilen Frigya Kralı Midas, Pan'ın üstünlüğüne karar verince içerleyen Apollon, Kralın kulaklarını eşek kulağı yapar. Midas bu ayıbını gizlemeye çalışsa da berberi öğrendiği ve saklayamadığı bu sırrı, gider bir kuyuya söyler. Rüzgar, zamanla kuyuda biten sazları kımıldattıkça sır herkes tarafından duyulur. Midas önceleri çok yadırgadığı, utandığı bu kulakları giderek yüceliğinin bir belirtisi saymaya başlamıştır ki Apollon gelir ve eşek kulaklarını geri alır. Midas'ı eski haline sokar. Frigyalılar şimdi gene bayağı insan kulaklarıyla Krallarını küçülmüş görürler. Bu, Midas'ın manen çöküşü olur.

Mikadonun Çöpleri
Yazan: Melih Cevdet Anday
Erkek, bir kış gecesi, sokakta kar altında kucağında çocuğu ile bekleyen bir kadın görmüş, gidecek yeri olmadığını öğrenince onu alıp evine getirmiştir. İkisi de konuşmak ihtiyacındadır. Kadın sokakta kalışını açıklamak, bilmediği bir eve girmeye razı oluşunu mazur ve haklı göstermek, kısacası aşağılatıcı durumundan kurtulup kendini erkeğin gözünde bir yerlere koymak çabasındadır. Erkek ise ilgilenmediği, sevmediği bir dünyada sadece bir kez daha öfkesini boşaltmak için konuşmak ister. Kadın ile Erkek karşılıklı konuşurlar, arada konyak içerler, bir şeyler yerler, oyun oynarlar, bir iki adım dans ederler ve hep konuşurlar. İkisinin de bencil anlatma isteği ile başlayan konuşma ilerledikçe karşılıklı bir alışverişe dönüşür. Bu alışveriş çatışmaları ve uzlaşmaları içerir. Konuşma ve oyun şafakla birlikte, mavilikle sembolleştirilen bir umut aşamasında son bulur.

Mine
Yazan: 
Necati Cumalı
Oyunda toplumun kadına bakışı ve kadınların toplum içinde yaşadığı sorunlar ele alınmaktadır. Oyun, Batı Anadolu'da küçük bir istasyon kasabasında geçer. Küçük yaşta kendinden yaşça büyük olan istasyon şefiyle zorla evlendirilen Mine evlilikte aradığını bulamamıştır. Kocasının silik karakteri nedeniyle kasabadaki bazı erkekler Mine için hayaller kurar. Tüm bunlara karşı direnen Mine, kasabadaki öğretmenlerden Perihan’ın ağabeyi İlhan’ın kasabaya gelmesiyle aradığı saygın aşkı bulur. İlhan'ın duygularından emin olmadığını düşünen Mine İlhan'a zaman tanır. Mine on gün boyunca İlhan'dan haber alamaz. Bu arada kasabadaki erkeklerden birinin taciziyle karşılaşan genç kadın adamı çifteyle öldürür. Perihan, ağabeyinin kasabaya gelmekte olduğunu haber verir ancak Mine için artık çok geçtir.

Mutemet Ali Rıza Bey
Yazan: Başar Sabuncu
Mutemet Ali Rıza, kendi halinde bir memurdur. İş arkadaşlarının aksine dürüst ve çalışkan bir memur olan Ali Rıza Bey, yirmi üç yıl ilkelerinden hiç sapmamıştır. Ekonomik nedenlerle eşine, çocuğuna, yakın çevresine ve esnafa karşı hep boynu bükük olan Ali Rıza Bey, doğruluğa duyduğu inancı yıllar geçtikçe yitirmeye başlar. Yirmi üç yıllık bir direnmeden sonra tükenmiş, bir kuruşuna bile dokunmadığı, ona emanet edilen kasadan para çekmeye başlamıştır. Ali Rıza Bey, bozuk düzenin çarkı içine katıldığı andan itibaren ailesinden ve çevresinden saygı görmeye başlayacaktır. Başar Sabuncu'nun film senaryosu haline getirdiği eser, Ertem Eğilmez tarafından 1984 yılında "Namuslu" adıyla filme çekilmiş, Mutemet Ali Rıza Bey'i de Şener Şen oynamıştır.


Nalınlar
Yazan: Necati Cumalı
Oyun, iki perdeden oluşan bir töre komedisidir. Osman ile Seher'in aşkını konu alan Nalınlar, Osman'ın Seherlerin evlerinin önünde dolaşarak eve ayna tutmasıyla başlar. Muhtar, on beş yıl önce bir davada kendi lehine ifade vermeyen Osman'ın babasından öç almak için, Seherlerin evinin önünde dolaşan Osman'ı Seherlerin komşusu Döndü Bacı'ya şikayet eder. Döndü Bacı da Seher'in annesi Esma'ya giderek durumu anlatır. Seher'in ağabeyi Ömer de babasından kalan mirası kız kardeşiyle bölüşmemek ve ona çeyiz vermemek için bu ilişkiye karşı çıkar. Osman, Döndü Bacı'ya arkadaşı Ali Kınalı'nın kendisine vurgun olduğu yalanını söyler. Bunun üzerine yumuşayan Döndü Bacı Osman'a yardım etmeye karar verir. Ertesi gün Döndü ile Seher, çeşmeye su doldurmaya geldiklerinde Döndü'yü sözde bağlayarak Seher'i kaçırırlar ancak bir hafta sonra yakalanırlar. Aile davacı olursa Osman tutuklanacaktır. Ömer ise kız kardeşini yaşlı fakat çeyiz istemeyecek zengin bir adama vermeyi planlar. Döndü, muhtardan Seher'in on sekizini doldurduğu için istediğiyle evlenebileceğini öğrenince Seher'in ikinci kez kaçmasına yardım eder. Seher evdekilerin anlamaması için yan odada havanla çalışıyormuş zannetsinler diye elindeki havanı Döndü Bacı'ya vererek evden kaçar. Bu arada evden kendi gönlüyle gittiğini işaret eder biçimde nalınları düz koyar.


Ocak
Yazan: Turgut Özakman
Ekonomik sıkıntıların aile bireyleri arasındaki ilişkileri nasıl etkilediği ve çatışmalara yol açtığını anlatan bir aile dramıdır. Tarık işleri yolunda gitmeyen bir araba tamircisidir. Yedi kişilik ailesine daha iyi yaşam koşulları sağlamak için didinmektedir. Büyükanne ise kendini paşa karısı zanneden, gerçeklerle bağını koparmış biridir. Evin tek kızı Sevda bir ayağı aksadığı için kendisine acınmasından bunalmış, genç bir kızdır. Kardeşler arasında sorumluluğunu bilen tek çocuk Fazıl’dır. Sevda'nın da görüştüğü bir çocuk vardır. Sevda'nın sık sık sokağa çıkıyor olması öncelikle ağabeyi Fazıl'ı, sonra da babasını rahatsız etmektedir. Tarık, eski bir araba bulduğunu ve tamir edip taksicilik yapabileceklerini söyler. Evin annesi, kızına söz verdiği bileziği çıkarıp kocasına verir. Tarık en sonunda arabayı çalıştırmayı başarmış bir şekilde eve döner. Keyfi yerindedir. Her şey yoluna girdi diye düşündüğü bir sırada Sevda'nın sevdiği çocuğa kaçtığını öğrenir. Sevda'nın gidişi üzerine anne hastalanmış, evin işleri erkeklere kalmıştır. Onarılan hurda araba da aileye bir şey kazandırmamış, umutlar boşa çıkmıştır. Fazıl, bir gün durakta Sevda ile karşılaşır. Sevdiği erkek tarafından terk edilen Sevda'nın baba evine dönmekten başka çaresi kalmamıştır. Sofraya bir tabak daha konacak, Sevda yeniden ailenin üyesi olacaktır. Baba, arabayı satıp bir bakkal dükkanı açmayı düşündüğünü anlatırken perde kapanır.

Oğuzata
Yazan: Selahattin Batu
1961 tarihli oyun, Oğuz Kağan destanından hareketle yazılmıştır. Oyunda Oğuz’un doğumu, canavarı yenmesi, ışıklar içerinde karısının gelmesi, başbuğ olması ve Türk boylarının birliğini sağlaması Türklerde kadının toplumdaki yeri bağlamında ele alınmaktadır.

Oyun Nasıl Oynanmalı
Yazan: Vasıf Öngören
Oyunda burjuva sınıfının kazanma hırsı altında sömürülen işçi sınıfından insanlar konu edilmiştir. Oyundaki para ödüllü yarışmada bir sunucu, bir noter ve küçük burjuva sınıfından iki yarışmacı vardır. Oyun içinde oyun olarak kurgulan eserde yarışmacılar, sahnedeki oyunda film yıldızı olmak isteyen ve gecekonduda yaşayan işçi bir ailenin güzel kızı Sevil'i yönlendirmektedir. Gecekondu ailesi bir anlamda yarışmacı çiftin piyonu durumundadır. Yarışmacıların esas hedefi, iç oyundaki Sevil’in film yıldızı olma serüveninde karşısına çıkan engellere çözüm üreterek oyunun devamlılığını sağlamaktır. Yarışmayı kazanma hırsı içerisindeki iki yarışmacı, ilk perdenin sonunda birbirleri ile ters düşerler ve erkek yarışmacı yarışmadan çekilir. Oyun sürdürüldükçe Sevil, yapımcılar ve patronlar tarafından sömürülen bir kuklaya dönüşür. Oyunun sürmesi için tek şart, verilen bir kararın bir daha verilmemesidir. Yarışmaya devam edebilmek için çabalayan kadın ise oyunun bir kısır döngüye girmesi ile farkında olmadan aynı oyunun ikinci kez oynanmasını ister ve yarışmayı kaybeder.

Para
Yazan: 
Necip Fazıl Kısakürek
Oyun kapitalist sisteme yapılmış bir eleştiridir. Oyunun ana karakteri banka sahibi “O” etrafındaki her şeye para ölçüsünde değer veren biridir. Ailesini de bu ölçüye göre yetiştirir. Günün birinde Katib’i onun benzerini bulur ve bankayı basan alacaklılarının karşısına da benzerini çıkarır. Parçalanmaktan son anda kurtulan “O” herkesin gözünde olduğu kadar yozlaşmış ailesinin de gözünde bir ölüdür artık. Kendisinin “O” olduğunu ailesine inandıramaz.

Paydos
Yazan: Cevat Fehmi Başkut
Murtaza Bey, tek odalı bir evde oturan, elli beş yaşlarında bir ilkokul öğretmenidir. Karısı Hatice Hanım, oğulları Rıdvan'ı bakkal Hacı Hüsamettin'in konağına iç güveyisi vererek rahata kavuşma hayalleri kurmaktadır. Ancak bakkal, kızını ancak bir bakkal oğluna verme kararındadır. Murtaza Bey’i, bakkal olmaya razı etmek için, kendi karısıyla Hacı Bey'in karısı Safinaz'ın çabaları boşa çıkar. Hacı Bey de başka çare düşünür. Annesi yoluyla kandırılan bir öğrenci, öğretmenin şiltesine bir iğne koyar, canı yanan Murtaza Bey çocuğu tokatlar, olay gazetelere aksettirilir. Öğretmen mahkemeye verilecek, meslekten atılacaktır. Bu utanç verici duruma düşmemesi için Murtaza Bey, ister istemez öğretmenlikten istifa ettirilir. Dükkan açılır ve Murtaza Bey bakkal olur. Ama yeni işine bir türlü ısınamaz. Bütün kişiliğini, onurunu kaybetmiş gibi hisseder. Bu arada oğlu Rıdvan da Hacı Bey’in kızıyla değil, sevdiği bir kızla evlenmeye karar verir. Murtaza Bey’in bir komploya kurban gittiği anlaşılmış, Millî Eğitim Müdürlüğü Disiplin Kurulu onun suçsuz olduğuna kanaat getirmiştir. Murtaza Bey istifasını geri alacak ve eski okuluna, sevgili öğrencilerine dönecektir. Fakat dükkanın  açılmasında kullanılan beş bin liranın, Hacı Bey’in karısı tarafından Hatice Hanım'a borç verilmiş olduğu ortaya çıkınca Murtaza Bey’in, mesleğine dönebilme sevinci bir anda yok olur. Oyun tekrar ümitsizliğe düşmüş Murtaza Bey’in, kendisini okulda ders verirken hayal etmesiyle sona erer. 


Reis Bey
Yazan: Necip Fazıl Kısakürek 
Eserde masumluğu infazından sonra anlaşılan bir gence idam kararı veren bir hâkimin hikayesi işlenir. O ana kadar katı bir kanun adamı olan Reis Bey, bu olaydan sonra olaylara ve insanlara farklı açılardan bakmayı öğrenmiştir. Emekliliğini isteyerek görevini bırakan Reis Bey, ayaktakımı arasına karışarak onları doğru yola sevk etmeyi görev edinir. Geniş özet için tıklayınız.

Resimli Osmanlı Tarihi
Yazan: Turgut Özakman
Vakıf Bey tarihe meraklı küçük bir memurdur. Oyun, 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden bir gün önce Vakıf Bey’in Ankara'daki evinde başlar. Evindeki divanda Osmanlı tarihi okuyan Vakıf Bey, 1876 yılında Abdülaziz'in tahtan indirmesiyle son bulacak olayları, yaşadığı zamandaki olaylara benzetip heyecanlanmaktadır. Kitabı okurken uykuya dalan Vakıf, uyandığında kendini 1876 İstanbul’unda bulur. Vakıf Bey'in eli maşalı karısı nazlı bir Osmanlı dilberine; şımarık, saygısız, eylemci oğlu da akıllı uslu, saygılı bir medrese öğrencisine dönüşmüştür. Zaman tünelinden geçip 1876 olayları öncesine gelen Vakıf, kendisiyle birlikte gelen Resimli Osmanlı Tarihi kitabıyla olacak olayları değiştirmeye çalışacaktır. Medrese öğrencileri ayaklanmış, Meşrutiyet yanlıları da Abdülaziz'i devirip yerine V. Murat'ı geçirmek istemektedir. İki arada bir derede kalan Vakıf Bey bir yandan özel yaşamında mutluluğu kovalarken öte yandan onu bekleyen toplumsal göreve (!) koşar ancak ikisinde de başarılı olamaz. Vakıf Bey uyandığında kendisini 27 Mayıs sabahında tank sesleri içinde bulur. Ne geçmişi değiştirebilmiştir ne de geleceği...

Rumuz Goncagül
Yazan: Oktay Arayıcı
Oyunda evlilik anlayışının çıkar ilişkilerine göre biçimlendirilmesi eleştirilmektedir.
İnsaf ile kızı Gülsün, kiralık bir evde zar zor yaşamaktadır. İnsaf ile Gülsün, geçinmekte zorlandıkları için tek umutlarını zengin bir kocaya bağlamıştır. Gülsün'ün kısmeti çıkmayınca çareyi, gazeteye "Goncagül" rumuzu ile ilan vermekte bulurlar. Geniş özeti için tıklayınız.

Sabır Taşı
Yazan: 
Necip Fazıl Kısakürek
Eski bir masalın tiyatroya uyarlanmış halidir. İmge, olağanüstü varlık ve hayallere yer verilen eserde genç bir kızın sabrı, yaşadığı olağanüstü olaylarla sınanır.


Sarıpınar 1914
Yazan: Turgut Özakman
Özakman'ın Reşat Nuri Güntekin'in Değirmen adlı romanından uyarladığı oyunu. Oyun, 1914 yılında Sarıpınar kazasında yaşanan sözde depremin komedisidir. Sarıpınar'dan İstanbul'a çekilen bir telgrafta Sarıpınar'da deprem olduğu yazılsa da ortada bir deprem yoktur. Merkeze ulaşan bu haber, yurt dışında bile duyulmuş; çok geçmeden birçok yardım kampanyası başlamıştır. Başta kaymakam olmak üzere, Sarıpınar kazasının önde gelen memurları olmayan depremin hesabını vermek zorunda kalacakları için korku içindedir. Aslında bu korkuların hepsi boşunadır. Yüzyıllar boyunca ihmal edilen Anadolu'nun her kazası gibi Sarıpınar da bir yıkıntıdır. Devlet Baba, daha önce hiç uğramamış olduğu Sarıpınar'ın deprem geçirip geçirmemiş olduğunu nasıl olsa anlayacak durumda değildir.


Sarı Naciye 
Yazan: Recep Bilginer
Olay, Toroslarda bir Türkmen obasında geçer. Kör Hasan, kızı Sarı Naciye ve oğlu Osman ile bir orman köyü yanındaki evlerinde yaşamaktadır. Para kazanmak için Çukurova’ya inmek isteyen köydeki gençlerden biri de Osman’dır. Dört yıldır köye ırgat toplamaya gelen Elçi, bambaşka hisler beslediği güzel Türkmen kızı Naciye'yi yanında götürmek için durmadan dil döker. Ailesine ve Türkmen törelerine çok bağlı olsa da kalbinin sesini dinleyen Sarı Naciye, sevdiği adamın peşinden ovaya iner ancak mutlu olamaz. Zayıf karakterli Elçi, sürekli sevgili değiştirmiş ve sonunda, kendinden yaşlı Boyalı Ayşe’ye dönmüştür. Naciye böyle bir durumu kabul edecek yaradılışta değildir. Kendisini öldüreceğini bilse de babasını aramaktadır. Töre gereğince baba da kızının peşindedir. Baba - kız karşılaşır. Kör Hasan, yabancıyla kaçan kızını öldüremez ve töreyi çiğner. Kızına duyduğu sevgi ağır basar. Sıtma nöbetleri içinde kıvranan kızını sırtına alıp yaylasının yolunu tutar.

Satılık Ev
Tiyatro tekniği bakımından Tecer’in en başarılı eserlerinden biridir. Eser, yozlaşmanın doğurduğu sonuçların insanları ne hale getirdiğine dikkat çekmektedir.
Eski bir konakta yaşayan Fatin Kaya, hastalanıp bilincini yitirir. Hastalığın sürdüğü bir yıl boyunca darda kalan ailenin düzeni bozulur. Meydana gelen değişim bir yıl sonra iyileşip bilinci yerine gelen Fatin Kaya tarafından yadırganır. Fatin; bu Amerikan özentisi, gününü gün ederek eğlenen, sevgi bağları kalmayan, saygısız, bencil, gürültücü, kolay para kazanmanın yolunu arayan bu insanlara ayak uydurmakta güçlük çeker.

Seferi Ramazan Bey’in Nafile Dünyası
Yazan: Oktay Arayıcı
Komiser Ramazan’ın trajikomik maceraları oyunun ana çerçevesini oluşturur. Ramazan, oyunda hem geleneksel değerlere hem de Cumhuriyet rejiminin ilke ve yasalarına bağlı ideal bir yurttaştır. Karşılaştığı yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma gibi olaylarla ödünsüz mücadele eder. Ancak çağdaş bir Don Kişot gibi sürdürdüğü mücadelesinde sürekli olarak yenilgiye uğrar. Oradan oraya sürülen Komiser Ramazan, sonunda Seferi Ramazan Bey olarak anılacaktır.

Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
Yazan: Haldun Taner
Oyun içinde oyun kurgusuyla yazılan eserde Türk tiyatrosunun kimlik arayışı anlatılmaktadır. Haldun Taner, oyunda Moliere'nin George Dandin adlı oyununu üç farklı biçimde tekrar yazmıştır. Böylece oyundaki üç tiyatro adamının aynı oyunu nasıl yorumlayacağını göstermek istemiştir. Haldun Taner, oyunu çok katmanlı bir sarmal olarak kurgulamıştır. Sarmalın ilk aşamasında Ahmet Vefik Paşa, Küçük İsmail ve Tomas Fasulyeciyan ile tiyatro topluluğu oyuncularının yaşamlarına ilişkin hikâye vardır. İkinci aşamasında, bu oyuncuların provalarını yaptıkları George Dandin’in hikâyesi bulunur. İkinci aşama kendi içinde bölümlere ayrılır. Moliere’nin oyunu önce Tomas Fasulyeciyan’ın yorumuyla, daha sonra Ahmet Vefik Paşa'nın adaptasyonuyla, son olarak da Küçük İsmail’in tuluata yakın yorumuyla verilir. 
Taner, teknik anlamda Türk tiyatrosuna, Batı tarzı ile geleneksel tiyatroyu birleştirmeyi önermektedir.

Sağlık Olsun
Yazan: Yahya Akengin
Marmara depremi sonrasında psikolojik olarak çöküntü yaşayan bir adamın hikayesidir. Depremin yarattığı travma nedeniyle Cemal evinde temizliğe dikkat etmeden yaşamaktadır. Cemal'in psikolojisi depremde kimsesiz kalan çocuklardan birini evlat edinmesiyle düzelecektir.

Sular Kararıyordu
Yazan: Nezihe Meriç
Tek kişilik oyunda dokuz farklı kadın tipi sergilenmektedir. Oyunun ana ekseninde Hayriye ve Cemile vardır. Kenar mahallelerin birinde komşuları tarafından çok sevilen, neşeli bir kadın olan Hayriye, komşularından, ucuza aldığı tuhafiye ürünlerini çok pahalıya satan Cemile’den mal almamalarını, toptancıyı tercih etmelerini ister. Bunun üzerine Cemile de, Hayriye’nin muhabbet tellallığı yaptığını iddia ederek mahkemeye verir. Mahkeme Hayriye’yi haklı çıkarsa da Hayriye mahalleden taşınır. Bu ana eksen etrafında bir kaynana, bir gelin, bir kız torun, sevgiye muhtaç, alkole düşkün bir profesör eşi, şarkıcı bir kadın, eşinden dayak yiyen bir kadın ve tiyatro oyuncusu bir kadına ait durumlar da sergilenir.

Susuz Yaz
Yazan: Necati Cumalı
Hasan Kocabaş, karısı öldükten sonra kardeşi Osman’la yaşamaktadır. Osman yeni evlidir. Hasan, bahçelerine bir havuz yaparak su yolunu kesmiş, aşağıda kalan komşu bahçelere su vermemeye başlamıştır. Bu duruma karşı öfkeli olan köylü ile Kocabaşlar arasında silahlı çatışma yaşanır. Çatışmada Hasan, komşusunu öldürür ve kardeşinden suçu üstlenmesini ister. Hasan, Osman hapisteyken kardeşinin malına da karısına da el koyar. Bir süre sonra da Osman çıkagelir ve Hasan'la hesaplaşmak üzere karşısına dikilir. Osman, Hasan'ın üstüne yürüyünce Hasan tabancasını çeker ancak bu arada Bahar çifteyle Hasan'ı vurarak öldürür. Uzun özeti için tıklayınız.

Şerefiye
Yazan: Başar Sabuncu
Oyunda olay bir trikotaj fabrikasında gece bekçisi Sabri Şengil’in yeni yaptırdığı gecekondusunda geçer. Sabri, fabrikanın kasasını soymaya kalkan hırsızı suçüstü yakalamıştır. Patron Tahsin Mahiroğlu ile karısı Nezahat Hanım, kahraman bekçinin evine teşekküre gelecekleri için, ev halkı telâş içindedir. Misafirler, Sabri’nin dürüstlüğüne karşılık hem de sözde ev hediyesi olarak küçük gümüş bir tabak getirirler. Giderken de evin altı yaşlarındaki kızı Saadet’i sözde evlat edinmek için, beraberlerinde götürürler. Dört beş gün sonra Saadet'in kaçırıldığı haberi gelir. Tahsin Bey, kızın ailesinden olayı büyütmemelerini, iş adamı şöhretinin tehlikeye düşürülmemesini ister. Bunlar yaşanırken evin oğlu Yılmaz, kız kardeşiyle gelir. Kardeşini Tahsin Beylerdeki evlatlık hayatından o kurtarmıştır. Bu olay üzerine Tahsin Bey süklüm püklüm evine dönerken henüz bitmemiş gecekondu inşaatına rağmen eksiksiz bir araya gelen aile bireyleri kendilerini mutlu hissetmektedir.

Tanrılar ve İnsanlar / Gılgamış
Yazan: Orhan Asena
Dört perdelik dram, konusunu Sümer destanı Gılgamış'tan alır. Zalim Kral En-Me-Kar, yurdunu harabeye çevirmiştir. Güçlü Gılgamış halkı kurtarmak için tanrılarla mücadeleye girişir. Tanrılara adanmış kutsal ağaçları kestirip ölülere mezar, dirilere ev yapar. Tanrılar ise Gılgamış'ı tuzağa düşürmek için güzellik tanrıçası İştar'ı gönderirler. Gılgamış, İştar'ı reddederek beşerî zaaflara sahip olmadığını gösterir. Tanrılar bu defa da orman adamı Engidu'yu yollar. Gılgamış yendiği Engidu ile dost olarak tanrılara karşı mücadelesinde onu da yanına çeker. Tanrılar bu sefer de Engidu'yu İştar'a öldürterek Gılgamış'ı çaresiz bırakmak isterler. Dostunu kaybeden Gılgamış yaşadıkları sonucunda ölümlü bir insan olduğunu kabul eder. Yenilemeyeceğini zanneden Gılgamış daha önce aşkını reddettiği İştar'ın aşkını kabul ederek onun öpücüğü ile ölür. Sonuç olarak eserde iktidar ile başkaldırı, ölümsüzlük ile ölümlü olmanın çaresizliği, güç tutkusu ve özgürlük gibi insanlığın bütününü kapsayan bir konu ele alınmıştır.

Tehlikeli Güvercin
Yazan: 
Necati Cumalı
Olaylar "Karalar" adlı, haritada bile yeri olmayan bir ülkenin küçük bir beldesinde geçmektedir. Köylünün biri tarlasını sürerken ayağı plakalı bir güvercin görür. Okuması olmadığı için plakayı komşusu olan avukata götürmek ister. Yolda karşılaştığı Muhtar, yazıyı okur ve güvercinin tehlikeli olduğunu söyleyerek onu karakola götürür. Güvercinin düşman ülke olan Alalar'dan haber getirdiği düşünülür. Başkan ve Kaymakam, bu olayı kendilerine muhalefet eden avukattan kurtulmak için kullanır. Avukat hainlikle suçlanarak hapse atılır. Sonrasında plakanın, göç zamanı güvercinlerin nerelere kadar gittiklerini tespit etmek için bilim insanları tarafından takıldığı anlaşılır. Buna rağmen Avukat hapisten kurtulamaz.

Tersine Dönen Şemsiye
Yazan: Sabahattin Kudret Aksal
Karısı tarafından terk edilen Rıfkı Bey, kız kardeşiyle oturmaktadır. Rıfkı Bey'in başına buyruk kızı Sevda da aynı evdedir. Baba, otoriter olmaya çalışsa da bunu pek başaramaz. Sevda, bir akşam otobüs durağında beklerken rüzgardan ters dönen şemsiyesini düzelten Cem'e aşık olur. Cem; şair ruhlu, şıpsevdi bir erkektir. Sevda, Cem ile evlenmek ister ancak halasıyla babası buna karşı çıkar. Bu sırada Cem'in karısı Süheyla ortaya çıkar. Sevda’dan kocasını bırakmasını ister. İkili arasında bir rekabet başlar. Kocasını geri kazanmak için elinden gelen her şeyi yapan Süheyla, Sevda’yla başa çıkamayacağını anlayarak kocasına boşanma davası açar. O, kocasından vazgeçtiği anda Cem karısına dönecektir.

Tohum
Yazan: 
Necip Fazıl Kısakürek
Olaylar, Milli Mücadele yıllarında işgale uğrayan Maraş'ın verdiği direnişi anlatmaktadır. Oyun, Milli Mücadele döneminin kahramanlıklarını anlatmasının yanı sıra madde-ruh karşıtlığını ele alması bakımından da dikkat çeker. 

Tombala
Yazan: Adalet Ağaoğlu
İki kişilik bu oyunda yazar, insanın yaşlanma süreci ile değişen hayatını konu alır. Yaşlı karı koca zaman geçirmek için kendi aralarında tombala oynamaktadır. Adam emekli, kadın ev hanımıdır. Yaşlı çiftin yapabildikleri tek şey, başka şehirlerde yaşayan çocuklarına ve torunlarına hasret duymaktır. Bu özlemlerinden kurtulmanın tek çaresi ise tombala oynamaktır. Ancak o da sürekli bir tartışma ile son bulur. Hayattan kopup tek başlarına bir dünya kurulacakları zannedilirken tombala onları tekrar hayata bağlar. Yazar, oyunuyla gençlere geleceğini, yaşlılara ise geçmişini hatırlatmaya çalışır.

Üç Kişi Arasında
Yazan: 
Vedat Nedim Tör
Oyunda savaşta yaralanıp erkekliğini kaybeden bir adamın kıskançlık yüzünden karısını bir dağ evine kapatması, sonrasında da sinir krizi geçirerek ölmesi anlatılmaktadır.

Üzüntüyü Bırak
Yazan: Cevat Fehmi Başkut
Bahtiyar Bey ilerlemiş yaşına, hayat tecrübesine, görevini yapmış olmanın rahatlığına paralel olarak olgun ve hoşgörülüdür. Yorgun yaşlılık günlerini huzur içinde geçirmek ister. Handan ise onun kalp hastalığını bahane ederek kocası üzerinde egemenlik kurmuştur. Müşfik ve dikkatli bir zevce rolü oynayan Handan, kocasının tüm davranışlarına karışır, onu gönlünce yönetir. Bahtiyar ölecek olursa desteksiz kalacağını, dul maaşının yetmeyeceğini imalarla hatırlatarak kendini acındırır. Oysa, Handan öte yandan genç erkeklerle gizli ilişkiler kurmuş, onlara para yedirmiştir. Bir kalp krizi sırasında Bahtiyar'ın canını almaya gelmiş olan Azrail, genç dostunun şantaj yapması üzerine şok geçiren kadının canını alır.

Vur Emri
Yazan: 
Necati Cumalı
Köyden kente göçün işlendiği oyun bir sistem eleştirisidir. Daha güzel bir hayat sürmek umuduyla köyden kaçan Halil, büyük şehirde umduğunu bulamaz. Kendini kurtarmak için yasa dışı işlere bulaşan Halil, üç yıla mahkum olur. Hapse düştüğü için babası ve ağabeyi Halil’i yok saymaktadır. Ailesinden hiç kimse hapisteyken Halil'i arayıp sormaz. Halil, tahliyesine dört ay kala hapisten kaçar. Hapisten kaçtıktan sonra bir bekçinin silahını aldığı için hakkında "vur emri" çıkmıştır. Halil yakalanacağını bilse de ailesini görmek ister. Babası ve ağabeyi Halil’i ihbar eder. Ev kuşatılır. Oğluna kıyamayan annesi oğlunun kaçmasına yardım eder. Bu kaçışla oyun son bulur.

Yavuz Selim
Yazan: Turan Oflazoğlu
İki perdelik bir trajedidir. Oyun, Yavuz Sultan Selim‘in şehzadelik döneminden vefatına kadar uzanan zaman dilimini işlemektedir. Oyun Şehzade Selim‘in babasının yönetimiyle ilgili şikayetleriyle başlar. Selim, defalarca babasından Şah İsmail'e karşı tedbir almasını istemesine rağmen uyarılarının dikkate alınmamasından rahatsızdır. Ona göre artık babası yaşlanmış ve yorulmuştur. Sultan Beyazıt artık devlete tam hâkim olamamaktadır. Toplumsal düzen yok olmuştur. Sultan Selim tahta geçince ilk iş olarak Şah İsmail üzerine ordu hazırlamaya başlar. Oflazoğlu oyunun sonlarında, İran ve Mısır zaferleriyle doğuyu sağlama alan Sultan Selim‘in artık batıya yönelişini ve ordu Mısır‘dayken boşluktan istifade eden Macarların Bosna‘ya saldırıp İzvornik sancak beyini öldürmeleri sebebiyle Macaristan'a sefer düzenleme arzusunu işler. Bu arada da yer yer Sultan Selim‘in sırtında çıkan çıbandan bahseder. Oyunu zorlu çölleri aşan, büyük düşman ordularını tarumar eden Sultan Selim‘in sırtındaki çıbana mağlup olup vefat etmesiyle bitirir.

Zengin Mutfağı
Yazan: Vasıf Öngören
Oyun, sınıflar arasındaki farkın gitgide keskinleştiği 1970'ler Türkiye'sinde geçer. Öngören oyunu, bir köşkün zengin mutfağında hizmet verenler üzerinden kurgulamıştır. Oyun kişileri Kerim adlı bir zenginin köşkünde aşçılık yapan Lütfü Usta, hizmetçi kız, şoför Seyfi, Seyfi’nin abisi Ahmet ve hizmetçi kızın nişanlısı Selim’dir. Mutfaktakiler bir anlamda emek-sermaye mücadelesinde kavganın dışında kalmaya çalışan ya da saflarını şaşırmış emekçilerdir. Oyunda işçi Murat'ın simgelediği "emek" ve köşkün sahibinin simgelediği "sermaye" arasındaki çatışma sahnede yansıtılmaz. Oyundaki kişiler, farkında olmadan sermayeden yana taraf olacaktır. Ancak oyun süreci içinde hepsi bir iç hesaplaşma yaşayacaktır.

İlgili Sayfalar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Desteğiniz bizim için önemli. Daha iyi içerikler üretebilmemiz için hem "Takip Et" butonuna tıklayarak hem de yorumlarınızla bize destek olabilirsiniz. Ayrıca sayfaya daha rahat ulaşmak için sayfamızı sık kullanılanlar klasörüne eklemeyi unutmayınız.