Tehzil

  • Ünlü bir şiirin mizah maksadıyla yazılan benzeri.
  • Nazirenin farklı bir türüdür. 
  • Tehzil, "hezl" adıyla da bilinir. Ancak hezl ya da hezliyât divan edebiyatında gülmece ve alay maksadıyla, edep dairesi içinde yazılmış eserlerin tamamını karşılayan genel bir terimdir.
  • Tehzil yoluyla kişiler ya da günlük olaylar mizahi yoldan eleştirilir.
  • Hicivde olduğu gibi eleştiriye ve abartmaya yer verilse de tehzilde amaç incitmek değildir. Tehzil, bu özelliğiyle hicivden ayrılır.
  • Tehzil için nükte esastır. Mizahi açıdan pek olgunlaşmamış bir tehzil bayağı ve soğuk düşer.
  • Daha çok ünlü gazel ve kasideler değiştirilerek yapılır.
  • Tehzilde nükte ve incelik esas olmakla beraber bazen kaba saba ifadelerin yer verildiği hakaret içeren örnekler de görülür.
  • Sadece manzum eserler değil mensur eserler de tehzil edilmiştir.
  • Divan edebiyatında Mürekkepçi Havayî ve Sürûrî hezliyâtlarıyla tanınmıştır.
  • Tehzil, Cumhuriyet döneminde altın devri yaşamıştır. Bu dönemde Fazıl Ahmet Aykaç (ö.1967) ve Halil Nihat Boztepe (ö.1949) tehzilleriyle ün kazanmış şairlerdir.

Katip Çelebi (1609 - 1657)

  • Türk bilim insanı ve aydını.
  • Yalnız 17.yüzyılın değil bütün bilim ve fikir tarihimizin en önemli simalarından biridir.
  • Asıl adı Mustafa'dır. Doğu’da Hacı Halife, Batı’da ise Hacı Kalfa olarak tanınır.
  • Enderunda bulunmuş, oradan silahtarlık vazifesiyle çıkmıştır. 
  • Kâtip Çelebi, 48 yıllık kısa yaşamı içerisinde tarih, coğrafya, biyografi, bibliyografya, otobiyografi gibi birçok konuda çok önemli eserler yazmıştır.
  • XVII. yüzyıl Osmanlı ilim ve kültür hayatına damgasını vuran Kâtip Çelebi, ülkesinde olduğu kadar Batı dünyasında da büyük bir takdir ve şöhret kazanmıştır.
  • Doğu'ya ait kaynaklarla yetinmeyen, Batılı eserleri de okuyan ve değerlendiren bir Osmanlı aydınıdır. 
  • Kâtip Çelebi, devlet ve toplum düzeninde eksik ve yanlış bulduğu sorunlar üzerinde düşünmüş ve bunlara çağının ötesinde bir anlayışla çözümler üretmeye çalışmıştır.
  • Batı'nın pozitif bilimler sayesinde kaydettiği kalkınmaya dikkat çeken Katip Çelebi, Batılı eserleri takip edebilmek için Latince de öğrenmiştir.
  • Birçok sefere katılan Katip Çelebi seferlerdeki gözlemlerini eserlerinde ayrıntılı olarak anlatmıştır. En son 1635'te IV. Murat'ın Revan Seferi'ne katılan Çelebi bu seferden sonra hayatını tamamen bilimsel çalışmalara vermiştir. 
  • Süslü nesir akımına kapılmamış, topluma yararlı olmak için sade bir dil tercih etmiştir. 
Eserleri:
Keşfü'z-Zunûn: Kapsamlı bir bibliyografya ve ilimler ansiklopedisidir. Arapça olarak yazılan eserde yaklaşık 15.000 eser alfabe sırasına göre sıralanıp incelenmiştir. Eserde ayrıca 10.000 kadar yazar adı geçmekte ve üç yüzü aşkın bilim dalı hakkında bilgi verilmektedir.
Cihannüma: Kıtalar ve ülkeler hakkında bilgi veren bir coğrafya eseridir. Kitapta Dünya'nın altı kıtası hakkında genel bilgiler veren Katip Çelebi, Amerika'nın keşfi, Dünya'nın yuvarlaklığı gibi konulara da değinmiştir. Girit seferi sırasında haritalara ve coğrafya kitaplarına merak salan Kâtip Çelebi eserin yazılma nedenini Arapça, Farsça ve Türkçe yazılmış coğrafya kitaplarının yetersiz olması, buna karşılık Batı’da bu ilme büyük önem verilmesi şeklinde açıklamıştır.
Fezleke: Asıl Fezleke Arapça yazılmış bir genel tarih kitabıdır. Katip Çelebi, bu eserin devamı olarak Türkçe kaleme aldığı Fezleke'de ise Osmanlı tarihini 1591'den başlayarak 1655'e kadar getirir.  
Tuhfetü'l-Kibar: Osmanlı denizcilik tarihine ait önemli bir eserdir. 1645'te başlayan ve yıllarca süren Girit seferi münasebetiyle kaleme alınan bu eserde 1656 yılına kadar gelen Osmanlı deniz savaşları anlatılmıştır. Çelebi eserinde Osmanlı denizciliğinin güçlü devirlerini özellikle Barbaros Hayrettin Paşa başta olmak üzere önemli gördüğü kahramanların zaferlerini etkili bir dille hikaye ederek denizciliğimizi canlandırmaya çalışmıştır.
Mizanü'l-Hakk: Dini, ahlaki, toplumsal konuları işleyen didaktik bir eserdir. Pozitif bilimlerin gerekliliği, batıl inançların açtığı yaralar, inanç özgürlüğü, hoşgörü gibi konuları işler.
İlgili Sayfalar 
Divan Edebiyatı Nesir Yazarları Özet
Evliya Çelebi 
Yararlanılan Kaynaklar
Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Nihat Sami Banarlı
TDV İslam Ansiklopedisi, Katip Çelebi Maddesi

Sivas Yollarında

Sivas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider
Tekerleri meşeden.
Ağız dil vermeyen köylüler
Odun mu, tuz mu, hasta mı götürürler?
Ağır ağır kağnılar gider
Sivas yollarında geceleri.

Ne, yıldızlar kaynaşır gökyüzünde,
Ne, sevdayla dolup taşar gönüller,
Bir rüzgar eser ki, bıçak gibi
El ayak şişer.
Sivas yollarında geceleri
Ağır ağır kağnılar gider.

Kamyonlar gelir geçer, kamyonlar gider
Toz duman içinde,
Şavkı vurur yollara,
Arabalar dağılır şoförler söver,
Sivas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider.


Sidharta

niyagrôdha
koskoca bir ağaç görüyorum
                             ufacık bir tohumda
o ne ağaç ne tohum
om mani padme hum (3 kere)

sidharta buddha
ben bir meyveyim
            ağacım âlem
ne ağaç
           ne meyve
ben bir denizde eriyorum
om mani padme hum (3 kere)

Asaf Halet Çelebi


Sözcükler

Niyagrôdha: Buda'nın, altında aydınlandığı Hint incir ağacı.
Sidharta Buddha (Siddhartha Gautama): Budizm'in kurucusu
Om mani padme hum: Budist rahipler tarafından tekrarlanan bir dua. Sanskritçe olan bu sözler, "Nilüferdeki mücevhere selam olsun." anlamındadır.

Bâkî (1526 - 1600)

  • 16.yüzyıl divan şairi.
  • İstanbul’da doğdu, asıl adı Mahmut Abdülbakî’dir. 
  • Babası Fatih Camii müezzinlerinden Mehmet Efendi'dir.
  • Fakir bir ailenin çocuğu olan Baki gençliğinin ilk yıllarında camilerde kandillerin yakılması ve bakımı hizmetinde bulundu.
  • Zamanın ünlü bilginlerinden ders gören Baki medreseye devam ederken bir yandan da şiirler yazdı.
  • 38 yaşında müderris oldu, daha sonra sırasıyla kadılıklarda, Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerinde bulundu. Çok istediği hatta birçok kez eşiğine kadar geldiği şeyhülislamlık makamına ise erişemedi.
  • Baki'nin yetişmesinde devrinde üstat olarak kabul edilen Zati'nin (ö.1546) etkisi büyüktür. Zati'nin Beyazıt Camii avlusundaki remilci dükkanına devrin genç şairleri gibi sık sık giden Baki, gazellerini onun eleştirisine sunmuştur. 
  • Baki, dünya nimetlerinin zevkini çıkarmasını bilen bir şairdir. 
Sanat Anlayışı
  • Kanuni'nin hüküm sürdüğü yıllarda sultan-ı şuara (şairler sultanı) olarak anılmıştır.
  • Nazım tekniği bakımından kusursuz mısralar söylemiştir.
  • Daha çok bir gazel şairi olarak tanınmıştır.
  • Şiirlerinde ilham ve coşkunluktan çok ustalık vardır.
  • Şiirlerinde aruz kusuru yok denecek kadar azdır.
  • Baki bir rinttir (rint; hayattan zevk almasını bilen, sofu olmayan).
  • Şiirlerinde din dışı konuları işlemiş, tasavvuftan etkilenmemiştir.
  • Dönemine göre sade bir İstanbul Türkçesi ile yazmıştır. 
  • Kanuni’nin ölümü üzerine yazdığı Kanuni Mersiyesi önemlidir. Bu mersiye şairin Divan’ında yer almaktadır.
  • Baki mesnevi yazmamıştır.
  • Şiirlerinde sözü güzel, etkili ve ahenkli söylemeye önem vermiştir. Bunun için türlü ahenk ve ritim uygulamalarından faydalanmaya çalışmıştır.
  • Söz ve ses tekrarları şiirlerinde önemli yer tutar. 
  • Baki'de hoşa gitmeyen bir kelime, çirkin bir ses bulmak mümkün değildir. Bu mükemmellik bir yandan da kullandığı dili iyi bilmesinin sonucudur. 
  • Arapçadan yaptığı tercümeleri saymazsak tek eseri şiirlerinin toplandığı Divan'ıdır.
Eserleri
Divan: Baki divanını ilk defa Kanuni Sultan Süleyman'ın isteğiyle onun sağlığında tertip etmiştir.
Fezailü'l-cihâd (tercüme): Cihadın faziletlerinden hareketle Müslümanları cihada teşvik eden bu eseri Sokullu Mehmet Paşa'nın emriyle Arapçadan Türkçeye çevirmiştir.
Fezail-i Mekke (tercüme): Mekke kadılığı esnasında yine Sokullu Mehmet Paşa'nın emriyle yaptığı çeviri. 
Mealimü'l Yakîn Fi Sîret-i Seyyidi'l Mürselîn (tercüme): Arap âlimi Kastallani'ye ait siyer kitabının tercümesidir. İslâm ülkelerinde rağbet gören eseri Bakî tercüme ederken başka eserlerden de yararlanmıştır. 
Baki'den beyitler:
Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş
(Sesini bu aleme Davut gibi sal çünkü bu gök kubbede Baki (kalan) ancak hoş bir seda imiş. ) (kendi adını kullanarak tevriye (iki anlamlılık) sanatı yapmış, baki'nin sözlük anlamı geriye kalan, sonsuz olandır.)
Kadrini sengi musallada bilüp ey Baki
Durup el bağlayalar karşında yaran saf saf
(Ey Baki, senin kıymetini musalla taşında anlayıp karşında el bağlayacaklar) (Uzun bir süre şeyhülislam olmayı bekleyen Baki, uğradığı hayal kırıklığını bu beyitle dile getirir.)
Güzeller mihribân olmaz dimek yanlışdur ey Bâkî
Olur vallâhi billâhi hemân yalvarı görsünler
(Ey Baki! Güzeller acımaz, şefkat göstermez demek yanlıştır, vallahi billahi gösterirler hele biraz yalvarı görsünler. Baki, "yalvarı" sözcüğünü şiirde tevriyeli kullanmıştır. Yalvarı: yalvarma eylemi, İran'da kullanılan eski bir para)
Gazel Örneği
Nâm u nişâne kalmadı fasl-ı bahârdan
Düşdi çemende berg-i dıraht itibârdan

Eşcâr-ı bâg hırka-i tecrîde girdiler
Bâd-ı hazân çemende el aldı çenârdan

Her yanadan ayagına altun akup gelür
Eşcâr-ı bâg himmet umar cüy-bârdan

Sahn-ı çemende turma salınsun sabâ ile
Âzâdedür nihâl bugün berg ü bârdan

Bâkî çemende hayli perişan imiş varak
Benzer ki bir şikâyeti var rüzgârdan
İlgili Sayfalar
Kanuni Mersiyesi Türkçe Açıklamalı Tam Metin
Gazel Örneği 1
Gazel Örneği 2 
16.yy Divan Şairleri Özet
Yararlanılan Kaynaklar
  • TDV İslam Ansiklopedisi, Baki Maddesi, Mehmet Çavuşoğlu
  • Kanuni Sultan Süleyman Han İçin Yazılan İki Mersiyenin Karşılaştırılması, Uğur Gürsu
  • Baki'nin Bir Gazelinde Ses-Anlam İlişkisi, Hasan Kaplan

Enderunlu Fâzıl (1756? - 1810)


  • Divan şairi.
  • Akkâ (Filistin) doğumlu olan şairin asıl adı Hüseyin'dir. 
  • Enderun'da yetiştiği için Enderuni veya Enderunlu diye anılır. 
  • Dedesi Akkâ muhafızı Zâhir Ömer ve babası Ali Tâhir Osmanlı Devleti’ne karşı isyan ettikleri için öldürülmüşlerdir.
  • Fazıl ve kardeşi Hasan Kaptanıderya Gazi Hasan Paşa tarafından İstanbul'a getirilerek 1775 yılında Enderuna verilmiştir.
  • Oldukça zeki ve yetenekli olmasına rağmen aşk maceraları ile eğlenceye olan düşkünlüğü nedeniyle Enderundan atıldı (1783 - 84). 
  • Yaklaşık 12 yıl İstanbul'da düşkün bir şekilde yaşayan Fazıl, yazdığı kasidelerle çektiği sıkıntıları duyurmaya çalıştı.
  • III. Selim döneminde affedilerek Rodos Vakıflarına bakmakla görevlendirildi. Daha sonra Halep defterdarlığında memuriyet, Erzurum ve yöresini teftiş gibi görevlerde bulundu.
  • Bir şikayet üzerine 1800’de Rodos'a sürüldü. 
  • Rivayete göre kendisiyle birlikte Rodos'ta sürgün hayatı süren Ebubekir Râtib Efendi'nin idam edilmesinden duyduğu dehşet sebebiyle gözlerini kaybetti. Bu durum üzerine, kendisine İstanbul'a dönmesi için izin verildi. 
  • Şairin yaklaşık 10 sene yatalak kaldıktan sonra ölümünden bir iki yıl önce gözlerinin açıldığı belirtilmektedir. 
  • 1810 yılında vefat eden şair, geçimini sağlayabilmek için kör ve yatalakken bile padişaha ve dönemin devlet büyüklerine kasideler sunmuştur.
Sanat Anlayışı
  • Mahallileşme akımının önemli temsilcilerinden biridir. Yaşadığı hayatı ve çevreyi realist çizgilerle ortaya koyması Fazıl'a divan edebiyatında önemli bir yer sağlamıştır.
  • Özellikle mesnevilerinde ele aldığı konular nedeniyle kimi araştırmacılarca bayağılığa düşmekle eleştirilmiştir.
  • Şair, hayatının büyük bölümünü sürgün ve affedilme arasında geçirdiği için divanında dönemin ileri gelenlerine yazılmış doksana yakın kaside vardır.
  • Gazellerinde Nabî ve Nedîm'in etkileri açıktır.
  • Kasidelerinde acizlik ve yoksulluğun pençesinde kıvranan bir üslubun izleri varken gazellerinde dünyaya tozpembe bakan şuh bir edanın varlığı sezilmektedir. 
  • Fazıl’ın Divan’ından başka Defter-i Aşk, Zenânnâme, Hûbânnâme, Çenginâme (Rakkâsnâme) ve Sûrnâme-i Şehriyâr adlı eserleri vardır. 
Eserleri
Divan: Divan 1842'de Bulak'ta ve İstanbul'da basılmıştır. Divandaki kasideler öz ve anlatım bakımından klasik kaside örneklerine kıyasla daha canlı olup günlük hayata ve çevreye daha çok yönelmesi açısından da dikkat çekicidir.
Defter-i Âşk: Şairin kendi yaşamından kesitler içeren yapıtı. Eser şairin hemcinsleriyle yaşadığı aşk maceralarını, kendi dilinden anlattığı 438 beyitlik bir mesnevidir. Mesnevinin içinde yer alan Çingene düğünü tasviri orijinaldir.
Hûbânnâme (Güzeller Kitabı): 796 beyitten oluşan mesnevide “Hangi millette güzel çoktur?” sorusundan hareketle farklı milletlerden erkeklerin belirleyici özellikleri anlatılır. 
Zenannâme (Kadınlar Kitabı): Eser Hûbânnâme'yi bütünleyici niteliktedir. 1112 beyitten oluşan eserde İstanbullu kadınlar ile farklı milletlere mensup kadınların özellikleri anlatılmıştır. Fâzıl'ın kadınlar hamamını anlattığı bölüm dikkat çekicidir. (Zenanname hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.)
Çenginâme: Fâzıl'ın farklı din ve milletlerin erkek çengilerinden bahsettiği, murabba nazım şekliyle kaleme alınmış eseridir. 118 bentten oluşan eser, Rakkasnâme olarak da bilinmektedir. Fâzıl, erkek dansçılar için kullanılan "köçek" terimi yerine daha çok kadın dansçılar için kullanılan "çengi"yi tercih etmiştir. Çenginâme, bir şehrin güzellikleri veya kadın/erkek güzelleri anlatıldığı  şehrengiz türünün farklı bir örneği olarak kabul edilebilir. 
Büyük Âfet o güzel Yoràaki
Sìme benzer o vücûd-ı pâki
O edâ ol reviş-i çâlâki
Sanma dünyâda anın benzeri var
Sûrnâme-i Şehriyâr: Eser I. Abdülhamit’in şehzadeleri Mustafa ve Süleyman'ın Bed-i Besmele törenlerini ve kutlamalarını anlatır. “Besmeleye başlamak” anlamına gelen Bed-i Besmele, Osmanlı Devleti'nde çocukların ilk mektebe  başlarken düzenlenen törene verilen isimdir. Tören, günümüzdeki okuma bayramlarına benzer bir fonksiyona sahiptir. Törene mektepteki diğer çocuklar da katılırdı. Törende edilen dualara âmin dendiği için çocukların oluşturduğu topluluğa âmîn alayı adı verilirdi.
Yararlanılan Kaynaklar 
  • TDV İslam Ansiklopedisi Enderunlu Fâzıl Maddesi, Sabahattin Küçük 
  • I.Abdülhamit’in Şehzadelerinin Bed’-i Besmele Törenini Anlatan Enderûnlu Fâzıl’ın Sûrnâme-i Şehriyâr’ı Üzerine, Neslihan Koç Keskin 
  • Fâzıl’ın Çengileri: Çengînâme Üzerine, Neslihan İlknur Keskin 
  • Enderunlu Fazıl Divanı’nda Yahudilikle İlgili Unsurlar ve Andnâme-i Yehûdî-Beçe, Ozan Yılmaz

Yıkılma Sakın

Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Kapatıldığın dört duvar arasında
Sağlıklı, genç bir adam olarak

Neler gelmez ki insanın aklına
Sevinçli, özgür günlere dair
Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta
Onunla ilk kez öpüştüğün şehir
Acı, zehir zemberek bir hüzün
Kalbinden gırtlağına doğru yükselir

Görüyorsun işte küçük adamları
Köhnemiş silahlarıyla saldıran sana
Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına
Kimisi düpedüz halk düşmanı
Diren öyleyse, diren, yılma
Yürüt daha bir inatla kavganı

Babeuf’ü hatırla, Nâzım Hikmet’i
Bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda
Hatırla Danko’nun tutuşan kalbini
Karanlıkları yırtmak arzusuyla
Ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa
Düşün acılar içinde dövüşen kardeşleri

Elbette vardır bir diyeceği, bir haberi
Bir kaçağa çay sunan Kürt kadınlarının
Dağlar dilsizdir yalçındır
Ama gün gelir bir diyeceği olur onların da
Ve dağlar, ıssız tarlalar başladı mı konuşmaya
Susmazlar bir daha, söz artık onlarındır

Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından, sevdiğin kadından
Yasaklanmak bütün yaşantılara
Seni tamamlayan, arındıran
Ama bir devrimciyi haklı kılan
Biraz da acılardır unutma

Yıkılma sakın geçerken günler
Yaralayarak gençliğini
Onurlu, güzel geleceklerin
Biziz habercileri düşün ki
Ve halkın bağrında bir inci gibi
Büyüyüp gelişmektedir zafer

1969



Notlar

Babeuf (öl. 1797): Fransız yazar ve düşünür.
Danko: Maksim Gorki'nin "Danko'nun Yüreği" adlı hikaye kitabındaki kahraman.

Enderunlu Vâsıf (? - 1824)

Enderun 
  • 19.yüzyıl divan şairi.
  • İstanbul'da doğan şairin asıl adı Osman’dır. 
  • Enderun’da yetiştiği için “Enderunlu” ya da "Enderunî" olarak anılır. 
  • Ömrünün büyük bir bölümünü sarayda geçiren şair, sırasıyla III. Mustafa, I. Abdülhamit, III. Selim, IV. Mustafa ve II. Mahmut'un saltanatlarına tanık oldu. 
  • 1824 yılında İstanbul'da öldü.
  • Kaynaklarda iri cüsseli, hoş sohbet, eğlenceyi seven, yemeye içmeye düşkün ve biraz da umursamaz bir kişiliği olduğu yazmaktadır.
Sanat Anlayışı
  • Şöhretini daha çok gazel ve şarkılarına borçludur.
  • Mahallileşme akımının 19.yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden biridir. 
  • Edebiyatımızın şarkı nazım şekliyle en fazla eser veren şairidir (211 şarkı).
  • Şarkılarında İstanbul'daki sosyal hayata dair birçok unsur vardır.
  • Şiirlerinde Nedim'in etkisi açıktır ancak Nedim'deki derinlik ve hayal inceliği onda yoktur.
  • Şiirlerinde halk zevkini ve halkın gündelik dilini kullanmıştır.
  • Kimi şiirlerinde tasavvufî etkiler görülür. 
  • Ömrünün sonlarına doğru tasavvufa yönelen şair, şiirlerini gözden geçirmiş, açık saçık ve değersiz bulduklarını yakmıştır. 
  • Aruzun pek az kullanılan kalıplarını başarıyla kullanmıştır.
  • Tek eseri Divanı'dır. Divanı, hemen bütün nazım şekillerinden örnekler barındıran oldukça zengin bir divandır.
Şiirlerinden Örnekler
Muhammes
Ne arar ey gül-i zîbende yanında o kedi
Görüben anun ile cilveni yağım eridi
Niye karışdı benim sohbetime ol zibidi
O merâk ile işitdim mi efendim ne dedi
Vaadiniz bûse mi vuslat mı efendim ne idi (1.bent)

Kanı ey mâh geçen şeb Yeniköy’den beride
Bir kayıkda iki meh var idi bizden geride
O vesileyle söz açdım sana geldi yeri de
O sözi yazmış idim kalmış öbür enteride
Vaadiniz bûse mi vuslat mı efendim ne idi (2.bent)

Takınıp bâğçede mahfî ruhına yâsemeni
Garazun neydi küşâd eylemeden gül-bedeni
Ne didindi kulun ol hâl ile gördükde seni
Aslı var sorduğumun söyle kuzum üzme beni
Vaadiniz bûse mi vuslat mı efendim ne idi (5.bent)
Murabba 
Ben izinsiz sarılıp nâfile söz işitemem
Lâkin öyle kuru vaad ile dönüp boş gidemem
Böyle bir bûseye ben îde kadar sabredemem 
(îd: bayram)
Şimdicek öpsem usûluyle aceb olmaz mı 
(3.bent)

Ben tehî çekmişem ol nahl-i cefânun bârın 
(tehî:boş, bâr: ağırlık)
Herkes alıp kayığa bu gice gitdi yârın
Yeniden bir dahi tacîze ne hâcet yarın
Şimdicek öpsem usûliyle aceb olmaz mı  
(4.bent)
Şarkı (Beste Tanburi Ali Efendi) 
Dîl harâb-ı aşkınım sensin sebep berbâdıma
Bir teselli ver gelip bâri dîl-i naşâdıma
Taş mıdır bağrın ki gelmezsin benim imdâdıma
Dîni ayrı kâfir olsa rahm eder feryâdıma 
Yararlanılan Kaynaklar
  • TDV İslam Ansiklopedisi, Enderunlu Vasıf Maddesi, Abdulkadir Karahan
  • Enderunlu Vasıf Divanı'nda Mizah, İsmail Avcı
  • Enderunlu Vasıf'ın "Gönlümdeki" Redifli Gazelinde Tasavvufî Söylem, Ahmet Doğan

Sabahın Sinlere Vardım

Sabahın sinlere vardum gördüm cümle ölmiş yatur
Her biri bî-çare olup ömrin yavı kılmış yatur

Vardum bunlarun katına bakdum ecel heybetine
Niçe yigit muradına irememiş ölmiş yatur

Yimiş kurd kuş bunı keler niçelerin bagrın deler
Şol ufacık nâ-resteler gül gibice solmış yatur

Topraga düşmiş tenleri Hakk'a ulaşmış canları
Görmez misin sen bunları nevbet bize gelmiş yatur

Esilmiş incü dişleri dökilmiş saru saçları
Bitmiş kamu teşvişleri Hak varlıgın almış yatur

Gitmiş gözünin karası hiç işi yokdur turası
Kefen bizinün paresi sünüge sarılmış yatur

Yunus akilisen bunda mülke suret bezemegil
Mülke sûret bezeyenler kara toprak olmış yatur



Bilinmeyen Sözcükler

sin: mezar
yavı kılmak: kaybetmek
murat: dilek
keler: kurbağa
nâ-reste: ergenlik çağına gelmemiş
nevbet: nöbet, sıra
esilmek: dökülmek
teşviş: kargaşalık
tur: dur
biz: bez
pare: parça
sünük: kemik

Ters Öğüt Destanı

Bir nasihatim var zamana uygun
Tut sözümü yattıkça yat uyuma
Meşhur bir kelamdır, sen kazan sen ye
El içi yok yere ateşe yanma

Her nere gidersen eyle talanı
Öyle yap ki ağlatasın güleni
Bir saatte söyle yüz bin yalanı
El bir doğru söz söylerse inanma

Ananın erine çağırma peder
Evvel âhir sana kötülük eder
Kemlik et elinden geldiği kadar
Sakın iyilik edip düşman kazanma

Kime iyi desen darılır söğer
Merhamet zamanı değildir meğer
Yanında birini kesseler eğer
Bir hançer de sen vur sonra utanma

Cabadan bir kahve verme ahbaba
Evvel âhir seni verir kasaba
Paran çok var ise yatır şaraba
Olur olmaz sadakaya güvenme

Yüz verme sâile sarma yakana
Bir tokat vur eğdir doğru bakana
Bir yudum su verme canı çıkana
Aklın topla sersem olma susanma

Üç parmak noksan ölç ölçersen kile
Tatlı söz konuşma bir kimse ile
Dört kuruşa sekiz kuruş et hile
Hilekârlık hoş sanattır usanma

Eğer ister isen efkâr görmemek
Asla gönül yapma çekme boş emek
Babanın hayrına verme bir ekmek
Aç kalıp da kapı kapı dilenme

Hediye namıyla bir şey gönderme
Âdet edip hiç misafir kondurma
Komşun evi yanar iken söndürme
El kârıyçin bir adım da uzanma

Bir yetim görünce döktür dişini
Bozmaya çabala halkın işini
Günde yüz adamın vur kır dişini
Bir yaralı sarmak için yeltenme

Kaynağın tut varsan suyun bendine
Zira herkes pesend ide fendine
Öz aklın yetişir kendi kendine
Eflâtun da görsen aklın beğenme

Keyfin bozma altı için beş için
Korku çekme olur olmaz iş için
Canın fedâ eyle bir sarhoş için
Kuru sofuların sözüne kanma


Yanında saklama namus gayret âr
Bilcümle mekrûhu eyle ihtiyar
Meyhâne dibine seccâdeyi ser
Safâsı olmayan yerde dolanma

Hakikattir sözüm eylerim tefhim
Ne kimseden öğren ne eyle tâlim
Emâneti geri eyleme teslim
Öte beri geçin sakın evlenme

Huzurî neylersin dünya rif'atin
Kesme doğruluktan meyl ü rağbetin
Cenâb-ı Mevlâ'nın iste izzetin
Her şaşkın sözün duyup bulanma

Huzûrî


İlgili Sayfalar

Âşık Edebiyatı Nazım Şekilleri

Itrî

Büyük Itri'ye eskiler derler,
Bizim öz musikimizin piri;
O kadar halkı sevk edip yer yer,
O şafak vaktinin cihangiri,
Nice bayramların sabah erken,
Göğü, top sesleriyle gürlerken
Söylemiş saltanatlı Tekbir'i.

Ta Budin'den lrak'a, Mısır'a kadar,
Fethedilmiş uzak diyarlardan,
Vatan üstünde hür esen rüzgar
Ses götürmüş bütün baharlardan.
O deha öyle toplamış ki bizi,
Yedi yüzyıl süren hikayemizi
Dinlemiş ihtiyar çınarlardan.

Musikisinde bir taraftan din,
Bir taraftan bütün hayat akmış;
Her taraftan, Boğaz, o şehrâyin,
Mavi Tunca'yla gür Fırat akmış
Nice seslerle, şevkimiz, zaferlerimiz.
Bize benzer o kainat akmış


Çok zaman dinledim Nevâ-Kârı
Bir terennüm ki hem geniş hem şûh:
Dağılırken Nevâ'nın esrârı,
Başlıyor şark ufuklarında vuzûh;
Mest olup sözlerinde her heceden,
Yola düşmüş, birer birer, geceden
Yürüyor fecre elli milyon rûh.

Kıskanıp gizlemiş kazâ ve kader
Belki binden ziyâde bestesini.
Bize mirâsı kaldı yirmi eser.
"Nât"ıdır en mehibi, en derini.
Vâkıâ ney, kudüm gelince dile,
Hızlanan Mevlevi semâıyle
Yedi kat arşa çıkmış "Ayin"i.

O ki bir ihtişamlı dünyaya
Ses ve tel kudretiyle hakimdi;
Adeta benziyor muammaya;
Ulemamız da bilmiyor kimdi?
O eserler bugün define midir?
Ebediyyette bir hazine midir?
Bir bilen var mı? Nerdeler şimdi?

Öyle bir musıkiyi örten ölüm,
Bir teselli bırakmaz insanda.
Muhtemel görmüyor henüz gönlüm,
Çok saatler geçince hicranda,
Düşülür bir hayale, zevk alınır:
Belki hâlâ o besteler çalınır,
Gemiler geçmeyen bir ummanda.

Yahya Kemal Beyatlı

Not: Itrî (1640-1711): Mevlevi şair ve bestekâr. Tam adı Buhûrîzâde Mustafa Itrî'dir. 

İlgili Sayfalar

Yahya Kemal Beyatlı (1884 - 1958)

Yahya Kemal
  • Şair, yazar, siyasetçi, diplomat.
  • Asıl adı Ahmet Agâh'tır. 
  • 2 Aralık 1884’te bugün Makedonya sınırları içerisinde bulunan Üsküp’te doğdu. 
  • Babası bir süre Üsküp Belediye Başkanlığı da yapmış olan İbrahim Naci Bey, annesi ise ünlü divan şairi Leskofçalı Galip Bey’in yeğeni Nakiye Hanım'dır.
  • İlköğrenimini Üsküp’te özel Mekteb-i Edepte tamamladı (1892-1895). Orta öğrenimine Üsküp ve Selanik'te devam etti. 
  • 1897’de annesinin veremden ölmesi Yahya Kemal’i derinden etkiledi. Babası tekrar evlendi. Ailede başlayan huzursuzluk yüzünden öğrenimini tamamlaması için İstanbul'a gönderildi (1902).
  • İstanbul’da Servetifünun şairleri ile tanışma fırsatı buldu. İrtika ve Malumat dergilerinde Agâh Kemal adıyla şiirleri çıktı. 
  • 1903’te II. Abdülhamit baskısı altındaki İstanbul’dan kaçarak Paris'e gitti. 
  • Paris'te Jön Türklerle yakınlık kursa da siyasî faaliyetlere katılmadı. 
  • Sanat çevrelerinde kendini yetiştirdi. Meaux Kolejinde bir yıl yatılı okuyarak Fransızcasını geliştirdi. Fırsat buldukça Avrupa'nın birçok şehrini gezdi. 
  • Özellikle tarih anlayışından etkileneceği Fransız tarihçi Albert Sorel’in üniversitedeki derslerini takip etti. 
  • 1912'de herhangi bir diploma sahibi olmadan ancak zengin bir sanat ve tarih birikimiyle İstanbul'a döndü. 
  • Sırasıyla Dârüşşafakada ve Medresetülvâizînde öğretmenlik yaptı. 
  • İstanbul Üniversitesinde (Darülfünun) Medeniyet Tarihi, Batı Edebiyatı Tarihi, Türk Edebiyatı Tarihi dersleri verdi (1916 - 1919). 
  • Mondros Mütarekesi'nin ardından gençleri etrafında toplayarak Dergâh adıyla bir dergi kurdu. Yakından ilgilendiği bu dergide yayımlanan tek şiiri Ses'tir. 
  • Dergah'ta yazdığı yazıları ile Milli Mücadele’ye destek verdi. 
  • 1922’de Ankara’ya gelerek Kurtuluş Savaşı kadrosuna katıldı. Mustafa Kemal Paşa'nın kuruluşuna önderlik ettiği Hakimiyet-i Milliye gazetesinin başyazarı oldu. 
  • Lozan görüşmelerinde Türk heyetinde danışman olarak bulundu. 1923'te Lozan'dan döndükten sonra TBMM’ye Urfa milletvekili olarak seçildi. 
  • 1926 ile 1932 yılları arasında Varşova, Madrit ve Lizbon’da elçilik görevlerinde bulundu. 
  • 1933 ile 1946 yılları arasında sırasıyla Yozgat, Tekirdağ ve İstanbul milletvekili olarak Mecliste görev yaptı.
  • 1947'de atandığı Pakistan Büyükelçiliğinden sonra 1949’da emekliye ayrıldı.
  • 1949 yılında “Hayal Şehir” şiiri ile İnönü Sanat Ödülü’nü aldı. 
  • Yahya Kemal Beyatlı hiç evlenmedi. Ömrünün kalan kısmını İstanbul’da Park Otelin kendisine ayrılan bir dairesinde dostları ve hayranları arasında geçirdi. 
  • Yakalandığı bir çeşit bağırsak iltihabı nedeniyle tedavi için 1957’de Paris'e gitti. Bir yıl sonra 1 Kasım 1958 Cumartesi günü Cerrahpaşa Hastanesinde hayatını kaybetti.
Sanat Anlayışı
  • Şiir ve yazılarıyla Türk edebiyatında özgün bir yere sahiptir. 
  • Milli Edebiyat Dönemi'nde başlayıp Cumhuriyet döneminde de eser veren Yahya Kemal bağımsız şairler arasında gösterilmektedir.
  • İlk dönem şiirlerinde daha çok Muallim Naci, Recaizade Mahmut Ekrem, Tevfik Fikret ve Cenab Şehabettin etkisindedir. 
  • Paris'te Fransız şiirini yakından takip eden Yahya Kemal, hayranı olduğu Servetifünun şiirini bir süre sonra tutkusuz, zevksiz, köksüz ve acemice görmeye başlar. 
  • Mallarme, Valery, Verlaine, Baudelaire, Heredia gibi Fransız şiirinin en önemli isimlerini takip eden şairin Paris yılları saf şiir arayışı ile geçer. Yahya Kemal ve Ahmet Haşim şiirimizdeki saf şiir anlayışının kurucu isimleridir!
  • Divan şiiri ile Batılı şiir anlayışını başarılı bir şekilde birleştirerek Neoklasik  denilebilecek bir ekolün temsilcisi olmuştur.
  • Yahya Kemal'in rubai, gazel ve şarkı gibi divan şiiri nazım şekillerini kullanarak yazdığı şiirler Eski Şiirin Rüzgarıyla adlı eserde kitaplaşmıştır. 
  • Yahya Kemal mükemmellik peşindedir. Mükemmelliğe ulaşmak için vezne, kafiyeye ve özenle seçtiği kelimelerin oluşturacağı âhenge önem vermiştir (Parnasizm etkisi). Yahya Kemal ve Tevfik Fikret parnasizmin şiirimizdeki en önemli iki ismidir!
  • Şiirlerinde müzikal ahenge son derece önem vermiştir. Şairin bu anlayışında sembolist şair Paul Verlaine'nin "Musiki, her şeyden önce musiki" sözü etkili olmuştur.
  • Mükemmeliyete ulaşma isteği nedeniyle şiirlerini hayattayken kitap haline getirmemiştir (esersiz şair denmesinin nedeni). 
  • Yahya Kemal, bazen bir mısradaki tek bir kelime için bile aylarca hatta yıllarca beklemiştir: "Ve siyah serviler altında kalan kabrinde / Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter" gibi kusur bulunamayacak bir beyti söyledikten sonra, "siyah" kelimesine aklı takılıp onun yerine koymak üzere "serin" kelimesini buluncaya kadar şiirini bitmemiş sayması bu durum için anlatılan en ünlü örnektir.
  • Devrine göre genellikle sade, pürüzsüz, doğal ve yaşayan bir Türkçe kullanmıştır. Yahya Kemal’in şiirinde kullandığı dil "Bu dil, ağzımda anamın sütüdür." dedi­ği İstanbul Türkçesidir. 
  • Ona göre şiir düz yazıdan çok farklı bir yapıya sahiptir. Bu nedenle şiirin düzyazıya yaklaştırılmasına karşı çıkmıştır. 
  • Hece ile yazdığı “Ok” şiiri dışındaki tüm şiirlerini aruzla yazmıştır. Yahya Kemal, aruzu Türkçeye başarıyla uygulayan üç şairden biridir (diğerleri Tevfik Fikret ve Mehmet Akif Ersoy)!
  • Aruzdan ve eski edebiyattan vazgeçmeyişi üzerine Ziya Gökalp'in "Harabîsin, harabâtî değilsin / Gözün mâzidedir, âtî değilsin!" şeklindeki eleştirisine cevap olarak yazdığı mısralar onun şiir anlayışını ortaya koyması açısından önemlidir: "Ne harabî ne harabâtîyim / Kökü mâzide olan âtîyim!" 
  • Paris'te geçirdiği yıllarda tarih, millet, kültür, millî bir bilince sahip olma gibi konularda onu en çok etkileyen kişi tarihçi Albert Sorel’dir. 
  • Zamanla, Sorel etkisiyle coğrafyaya bağlı bir tarih ve milliyetçilik anlayışı benimser. Araştırmaları sırasında okuduğu "Fransız toprağı, bin yılda Fransız milletini yarattı." cümlesinden etkilenerek 1071 tarihini Anadolu Türklüğü için başlangıç kabul eder. 
  • Yahya Kemal'e göre vatan soyut bir kavram değil, bir topraktır. Bu toprak, ataların mezarlarının bulunduğu, camilerin kurulduğu yerdir.
  • Şiirlerinde ele aldığı temalardan öne çıkanlar İstanbul, Osmanlı tarihindeki zaferlerin ve yenilgilerin verdiği duygular, tabiat, yaşam, aşk ve ölümdür. 
  • İstanbul'a duyduğu hayranlığı birçok şiirinde dile getiren Yahya Kemal, İstanbul şairi olarak da bilinir! (bk. Bir Başka Tepeden)
  • Tevfik Fikret'in baştan sona karamsar, kötümser, İstanbul'a ve istibdat devrine lanet okuyan ünlü Sis şiirine cevap olarak Siste Söyleniş adlı şiiri yazmıştır.
  • Şair, birçok şiirinde kahramanlık ve zarafet ile dolu Türk tarihinin çeşitli sahnelerini canlandırmıştır (bk. Akıncılar)
  • Açık Deniz” adlı şiirinde, yeni kaybedilen toprakların verdiği acı, eskinin şan ve şeref dolu zaferlerini, o günlere duyulan hasret duygusunu işler. 
  • Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiiri millî ve manevi duygulara hitap eden; olayı, mekânı, zamanı, şahıs kadrosu tarihi unsurlardan meydana gelen küçük bir tarihî hikâye özelliği taşır.
  • Sessiz Gemi”, “Sonbahar”, “Eylül Sonu”, “Yol Düşüncesi”, “Rindlerin Ölümü” gibi şiirlerde, ölüm temasını işler. 
  • Yahya Kemal'in şiirleri gibi nesirleri de ancak ölümünden sonra kitap olarak yayımlanmıştır.
Nev-Yunanilik ve Nayiler
  • Paris dönüşü kısa bir süre de olsa Yakup Kadri ile Nev-Yunanîlik adıyla bir akım başlatmak ister. Nev Yunanilik, Eski Yunan ve Latin kültürünün düşünce tarzı ve edebiyatının örnek alınması düşüncesidir.
  • Fecriati sanatçılarından Şahabeddin Süleyman'ın destek verdiği "Nayiler" topluluğunun ortaya çıkışında Yahya Kemal'in düşünceleri etkili olmuştur. Yahya Kemal fiilen gençlere önderlik etmez ancak onun "kökünü mazide arayan bir yeniliğin peşinde" olması ve savunduğu öz (saf) şiir anlayışı topluluk için rehber olacaktır.
Eserleri:
Şiir Kitapları:
  • Kendi Gök Kubbemiz 
  • Eski Şiirin Rüzgarıyla 
  • Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyişi 
  • Bitmemiş Şiirler 

  • Düz Yazıları:
  • Aziz İstanbul: İstanbul hakkında çeşitli tarihlerde çıkan yazılarıdır.
  • Eğil Dağlar: Milli Mücadele yıllarında gazete ve dergilerde yazdığı yazılardan meydana gelmiştir.
  • Siyasi Hikayeler
  • Siyasi ve Edebi Portreler
  • Edebiyata Dair
  • Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebî Hatıralarım
  • Tarih Musahabeleri
  • Mektuplar – Makaleler
Şiirlerinden...
Not: Bu sayfanın hazırlanmasında yararlanılan kaynaklar için kaynakça sayfamıza bakabilirsiniz.

Edebiyatımızın Ünlü Mizah Dergileri

Diyojen
Diyojen 

25 Kasım 1870'te Teodor Kasap tarafından çıkarılan ilk Türk mizah dergisi. Dergi, başlangıçta dört sayfa olarak haftada bir defa Perşembe günleri, 23. sayıdan başlayarak haftada iki kez, 148. sayıdan sonra da haftada üç kez yayımlanmıştır. 

İlk sayısında amaçlarını "halkın düşünceleri ile hükumetin icraatlarını ve maksadını mizahi yoldan ortaya koymak" olarak ifade eden Diyojen ancak 183 sayı çıkabilmiştir. Siyasî mizah yapmaya çalışan ve birçok kez geçici olarak kapatma cezası alan dergi 9 Ocak 1873'te süresiz olarak kapatılmıştır.
Devletten yardım almayarak bağımsız kalmaya çalışan derginin 183 sayı boyunca ön sayfasında yer alan Gölge etme başka ihsan istemem” sözü dikkat çekicidir. Ünlü filozof Diyojen’in İskender’e söylediği bu söz Teodor Kasap'ın iktidarla ilişkisini özetler gibidir.  Türkiye’de modern mizahın ilk örneklerinin yayımlandığı dergi, Ali Bey, Ebuzziya Tevfik, Namık Kemal, Nuri Bey, Reşat Bey gibi isimlerin imzasız yazılarına da yer vermiştir.

Ay Dede
Ay Dede

Kurtuluş Savaşı yıllarında Türk basın hayatında iki mizah dergisi yayımlanmıştır: Güleryüz ve Aydede. Ankara hükumetini ve Kurtuluş Savaşını destekleyen Güleryüz’ü Sedat Simavi; İstanbul hükumetini destekleyen Aydede’yi ise Refik Halit Karay yayımlamıştır. 

1922 yılından başlayarak haftada iki gün olmak üzere sadece 90 sayı çıkabilen Ay Dede, siyah - beyaz basılan ve dört sayfadan oluşan bir  siyasi mizah dergisidir.
Refik Halit, Anadolu'da Kuvayımilliye ile başlayan direniş hareketini bir ittihatçı çete hareketi olarak kabul etmiş ve destek vermemiştir. 
Yunanlıların 15 Mayıs 1919'da İzmir'i işgal etmesi Anadolu'da büyük tepkilere neden olduğunda Posta Telgraf Genel Müdürü olan Karay, Havza’da bulunan Mustafa Kemal Paşa'nın bütün memlekete, direnişi telkin eden telgraflarıyla başlayan krizde İstanbul hükumeti tarafında yer almıştır. Refik Halit, Ay Dede dergisindeki yazılarında bu yöndeki düşüncelerini sürdürmüştür. Karay'ın İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşunu takip eden günlerde tutuklanacağı korkusuyla Beyrut’a gitmesiyle 9 Kasım 1922 tarihinde Ay Dede'nin de yayın hayatı son bulacaktır. Karay, dergiyi 1948'de yeniden çıkarmış ancak dergi uzun soluklu olamamıştır.

2 Ekim 1968
Akbaba

1922-1977 yılları arasında yayımlanan Akbaba, Türk edebiyatının en uzun ömürlü mizah dergilerinden biridir. Yusuf Ziya Ortaç, bacanağı ve yakın dostu Orhan Seyfi Orhon ile yayımlamaya başladığı dergiyi daha sonra tek başına yayımlamaya devam etmiştir.
Beş Hececilerden biri olan ve edebiyat alemine bir şair olarak giren Yusuf Ziya Ortaç, asıl şahsiyetini mizah sahasında bulmuş ve derginin patronu, başyazarı, yazı müdürü hatta en önemli mizah kaynağı olmuştur.

Akbaba, Yusuf Ziya Ortaç’ın 1967’de hayatını kaybetmesinden sonra oğlu Ergin Ortaç tarafından yayımlanmıştır.
Yazarları arasında Orhan Seyfi Orhon, Reşat Nuri Güntekin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Peyami Safa, Ercüment Ekrem Talu, Nazım Hikmet Ran, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Vâlâ Nurettin, Aziz Nesin, Muzaffer İzgü gibi tanınmış şair ve yazarlar bulunan Akbaba, bir siyasi mizah dergisi olmasının yanı sıra bir edebiyat dergisidir. Dergi içeriğinin önemli bir bölümünü karikatürler oluştursa da dergide 
şiir, fıkra, hikâye, tiyatro, tefrika roman, edebî tenkit vb. edebî türlere de yer verilmiştir. 

Markopaşa 

1946 yılında kurulan, Aziz Nesin, Sabahattin Ali ve Rıfat Ilgaz gibi yazarlarıyla öne çıkan Markopaşa, Türk mizah tarihinin en yüksek tirajlı yayınlarından biridir.
Tek partili yıllarda adeta muhalefet partisi gibi çalışan dergi dönemin iktidarı tarafından sık sık toplatılmış ya da kapatılmıştır. Dergi bu nedenle “Toplatılmadığı zamanlar çıkar.” veya “Yazarları hapishanede olmadığı zamanlar çıkar.” gibi ibarelerle çıkmıştır. Kimi zaman yazarları tarafından elden de dağıtılan dergi kapatılınca sırasıyla Merhum Paşa, Malum Paşa, Hür Marko Paşa, Bizim Paşa, Ali Baba adları altında yeniden çıkarılmıştır.