Faruk Nafiz Çamlıbel (1898 - 1973)

Faruk Nafiz Çamlıbel
  • Şair, yazar, öğretmen, milletvekili.
  • Beş Hececiler'in en güçlü şairi olarak kabul edilir.
  • Edebiyatın hemen her türünde eser vermesine rağmen daha çok şiirleriyle tanınır. 
  • Şiir yazmaya aruzla başlayan Faruk Nafiz'in sanatını iki döneme ayırmak mümkündür. İlk dönem şiirlerinde sevda peşinde koşan bir aşk şairidir. 
  • Bu dönemde Şarkın Sultanları, Gönülden Gönüle, Dinle Neyden adıyla üç kitap yayımlar. 
  • Anadolu'yu yakından tanıma fırsatı bulduğu 1922 yılı, sanatçı için bir dönüm noktası olur. 1922'de çalıştığı gazetenin temsilcisi olarak Ankara'ya giden şair, ardından Kayseri Lisesine edebiyat öğretmeni olarak atanır ve 1924'e kadar Kayseri'de kalır.
  • Bu tarihten sonra hece ölçüsü ve sade bir Türkçeyle “memleket şiirleri” yazacaktır.
  • 1925 yılında Kayseri’ye gidişin izlenimlerini anlatan ünlü "Han Duvarları" şiirini yazar:
"Han Duvarları" şiirinden: 
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,  
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
… 
  • 1926'da Hayat mecmuasında yayımlanan "Sanat" şiiri ile yeni sanat anlayışını bir beyanname haline getirir. Şiirde Batı kültür ve edebiyatına cephe alan şair, Batı hayranlığı ve taklitçiliğinin karşısına da Anadolu insanını ve kültürünü çıkarır. Batılı değerlere kendisi gibi bakmayan sanatçılarla yollarını ayıran şair ve kendi sanat anlayışını da kesin çizgilerle ortaya koyar.
"Sanat" şiirinden:
Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz.
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz.
  • Millî Eğitim Bakanlığının desteğiyle 1926 yılından itibaren Hayat adlı bir dergi çıkarmaya başlayan Faruk Nafiz, derginin ilk sayısında “Çoban Çeşmesi” adlı ünlü şiirini yayımlar. Şiirde, Ferhat ile Şirin’in aşkından doğan ve efsanevî aşkların tutuşturduğu gönüllere asırlardır su veren hayalî bir çeşme tasvir edilir. Halk kültürüyle halk şairlerini simgeleyen bu çeşme çoktandır boşuna akmaktadır.
"Çoban Çeşmesi" şiirinden:
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi.
Ey suyun sesinden anlayan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi?
 
Gönlünü Şirin’in aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca,
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmaya çoban çeşmesi
 
  • Çeşitli mizah dergilerinde 800'den fazla mizahi şiiri yayımlanan Faruk Nafiz'in mizah yazarlığı yönü de vardır. 
  • Çamlıbel, Çamdeviren, Çamlıviran, Deli Ozan, Akıllı Ozan gibi takma adlarla yazdığı bu şiirlerde daha çok memleket meselelerini, siyasi çekişmeleri ve dil konularını işlemiştir.
  • 1924'te Ankara'ya dönen sanatçı 1932 yılına kadar Ankara'da çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı. Daha sonra İstanbul'a dönerek Vefa Lisesi, Kabataş Lisesi ve Arnavutköy Amerikan Kız Kolejinde öğretmenliğe devam etti.
  • 1946'da politikaya atılan sanatçı 27 Mayıs Askerî Darbesi'ne kadar milletvekilliği yaptı.
Şiir Kitapları:
  • Şarkın Sultanları 
  • Dinle Neyden 
  • Gönülden Gönüle 
  • Çoban Çeşmesi 
  • Suda Halkalar 
  • Bir Ömür Böyle Geçti 
  • Elimle Seçtiklerim 
  • Boğaziçi Şarkısı 
  • Tatlı Sert (mizahi şiirler) 
  • Akıncı Türküleri 
  • Akarsu 
  • Heyecan ve Sükun 
  • Zindan Duvarları (kıtalar) 
  • Han Duvarları
Oyunları: Bir kısmı tercüme ve adaptasyon olmak üzere yirmi tiyatro eserine imza atan Faruk Nafiz'in öne çıkan oyunları şunlardır:
  • Canavar: Memleket edebiyatı anlayışının ilk önemli piyesi kabul edilmektedir. Manzum olarak yazılan eser, Osmanlı Devletinin son döneminde köylünün yaşadığı sıkıntıları işler. 
  • Akın: 1930'lu yılların resmi tarih tezine dayandırılarak Atatürk'ün emriyle kaleme alınan Akın, Faruk Nafiz Çamlıbel'in ikinci manzum oyunudur. Akın oyununda Orta Asya iç denizinin yavaş yavaş kuruması sonucunda kuraklık ve kıtlık olması, burada yaşayan Türklerin batıya göçmek zorunda kalmaları ile ileri bir uygarlık kuran Türk milletinin doğa karşısındaki yenilgisi anlatılmıştır.
  • Özyurt: Akın'ın devamı olan Özyurt'ta ise göçten sonra Türklerin denize ulaşmaları, yerlilerle münasebetleri ve başka milletlere medeniyet götürmeleri konu edilir. 
  • Yayla Kartalı: Eserde, İstanbul'un alafranga hayatı ile Anadolu yaşamı karşı karşıya getirilerek ortaya çıkan çatışmalar işlenir. 
  • Kahraman: Hece ölçüsüyle üç perdelik destan şeklinde kaleme alınan piyesin konusu Millî Mücadele’nin başlangıç yıllarında geçer. Bir asker kaçağı olan Hüseyin, Emine'ye âşıktır. Emine'nin babası bir asker kaçağına kız vermeye niyeti olmadığından ondan yüksek başlık parası ister. Türk yurdu işgal altındadır. Hüseyin ise savaşa gitmeden harp zengini olmayı tasarlamaktadır. Hüseyin'in varlıklı fakat karanlık işlerle uğraşan kardeşi Hasan, hana gelecek bir subayın yanındaki gizli belgeleri elde etmesi karşılığında ona istediği başlık parasını verecektir. Hüseyin bunu yapmaya çalışırken kasabadan geçen Kahraman'ı (Mustafa Kemal Paşa) görür. Hüseyin, Gazi'yi gördükten sonra dünyada en çok sevdiği Emine'den ayrılmak pahasına da olsa askere gitmeye gönüllü olur.
Romanı:
  • Yıldız Yağmuru: Memleket edebiyatı anlayışını yansıtan bir eserdir. Yazarın tek romanıdır. Eser, roman kahramanları ve olay örgüsü açısından Faruk Nafiz'in hayatıyla benzerlikler taşımaktadır.
İlgili Sayfalar
👉 Beş Hececiler
  • Faruk Nafiz Çamlıbel'in Oyunlarında Türk Tarih Tezi, Abdülkerim Dinç
  • Faruk Nafiz'in Şiiri ve Han Duvarları'nın Kaynakları Üzerine Notlar, Cevdet Kudret
  • Faruk Nafiz Çamlıbel'in "Memleketçi" Şiirlerinde Anadolu ve Anadolu İnsanına Dair Tuhaf Manzaralar, Nuri Sağlam
  • Memleket Edebiyatının Romana Yansıyan Bir Yüzü: Faruk Nafiz Çamlıbel’in Yıldız Yağmuru Adlı Romanı, Servet Tiken
  • Beş Hececilerde Bir Değer Olarak Milli Romantik Duyuş Tarzı, Duygu Kuş
  • TDV İslam Ansiklopedisi, Faruk Nafiz Çamlıbel Maddesi
  • Faruk Nafiz Çamlıbel'in Sanat Şiiri Üzerine Anlambilimsel / Göstergebilimsel Bir İnceleme, Fethi Demir

Onuncu Yıl Marşı

Çıktık açık alınla on yılda her savaştan,
On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan;
Başta bütün dünyanın saydığı Başkumandan;
Demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan.

Türk'üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Bir hızla kötülüğü, geriliği boğarız;
Karanlığın üstüne güneş gibi doğarız.
Türk'üz, bütün başlardan üstün olan başlarız;
Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.

Türk'üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Çizerek kanımızla öz yurdun haritasını,
Dindirdik memleketin yıllar süren yasını.
Bütünledik her yönden istiklal kavgasını;
Bütün dünya öğrendi Türklüğü saymasını.

Türk'üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Örnektir uluslara açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz.
Uyduk görüşte bilgi, gidişte ülküye biz;
Tersine dönse dünya yolumuzdan dönmeyiz.

Türk'üz, Cumhuriyetin göğsümüz tunç siperi,
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!

Faruk Nafiz Çamlıbel - Behçet Kemal Çağlar


İlgili Sayfalar

Beş Hececiler
Milli Edebiyat ve Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir
Çoban Çeşmesi
Han Duvarları
Sanat Şiiri

Çoban Çeşmesi

Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi.
Ey suyun sesinden anlayan bağlar,
Ne söyler şu dağa çoban çeşmesi?

Gönlünü Şirin'in aşkı sarınca,
Yol almış hayatın ufuklarınca;
O hızla dağları Ferhat yarınca,
Başlamış akmaya çoban çeşmesi...

O zaman başından aşkındı derdi,
Mermeri oyardı, taşı delerdi.
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi,
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi!

Vefasız Aslı'ya yol gösteren bu,
Kerem'in sazına cevap veren bu
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...
Sızmazdı toprağa çoban çeşmesi

Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda;
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi

Ne şair yaş döker ne âşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar:
Beyhude seslenir, beyhude çağlar
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi!..

Faruk Nafiz Çamlıbel

İlgili Sayfalar

Beş Hececiler

Edebi Sanatlar Çıkmış Sorular

(I) Güneş yavaş yavaş yükselirken antik kent aydınlanmaya başlıyor. (II) Güneşle birlikte, kentin geçmişindeki bilinmeyen yönlerin de ortaya çıkacağını sanıyor insan; ama bir süre sonra yanıldığını anlıyor. (III) Yüzyıllardır yalnızlığa alışmış, unutulmuş bu kentin geçmişini düşünüyor. (IV) Acaba bu tiyatro sahnesinde kaç oyun sergilendi, odeonda ne gibi sorunlar tartışıldı, ölümüne savaşlar nasıl yaşandı buralarda? (V) Bugün, bütün bunlardan habersiz, tarih sahnesindeki rolünü tamamlamış ve mağrur bir sessizliğe gömülmüş bir kentle karşı karşıyayız.
1. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde kişileştirme sanatı vardır? (2006)
A) I. ve II. B) I. ve IV. C) III. ve IV. D) III. ve V. E) IV. ve V.

2. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “Papatyalar, badem ve eriklerden akıllı davrandı ve ‘üçüncü cemreye’ aldanmayıp sabırla bekledi.” cümlesindekine benzer sanatlı bir söyleyiş vardır? (2009)
A) Eskiden Beyoğlu, iyi kötü her şeyiyle Batı uygarlığının simgesiydi.
B) Beyoğlu bir zamanlar yalnız Türkiye’de değil, yakın doğuda da çok ünlüydü.
C) Beyoğlu, Türkiye’nin kültür başşehrinin önemli yerlerinden biri olma özelliğini bugün de korumaktadır.
D) İstenirse Beyoğlu yine eski saygınlığına, eski güler yüzlülüğüne ve çekiciliğine kavuşturulabilir.
E) Eskiden İstanbullular, Beyoğlu’na çıkarken derlenir toplanırlar, giyimlerine özen gösterirlerdi.

3. Aşağıdaki dizelerin hangisinde ayraç içinde verilen sanat yoktur? (2010)
A)Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
    Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş (mürsel mecaz)
B)Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü
    Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü (tezat)
C)Sardı katil gece dünyayı siyah bir kefene
    Bir emel yıldızı göz kırpıyor ancak aradan (teşhis)|
D)Öyle bir boşandın ki çöle benzer ömrüme
    Bir Nuh tufanı oldu, sel değil, sağanak değil (telmih)
E)Çiziyorum havaya dünyamı bir çiçekle
    Ve hayran bakıyorum bu rüya gibi şekle (istifham)

(I) Onun şiirlerinde, masal, şiir, deyiş gibi halk edebiyatı ürünlerinin etkisi görülür. (II) Halk diline yaklaşmaya da özen gösteren bu sanatçının dizeleri toprak kokan yağmur damlaları gibidir. (III) Satırların arasından dökülür okuyucunun duygu dünyasına. (IV) Davetkârdır, sizi kendi dünyasına yavaşça çekip alır. (V) O sesi ne zaman duydunuz, eşiği ne zaman geçtiniz, anlayamazsınız bile. (VI) Bu anlamda, resimleri de şiirleriyle büyük benzerlik gösterir sanatçının.
4. Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangilerinde sanatlıca bir söyleyiş yoktur? (2010)
A) I. ve IV B) I. ve VI. C) II. ve V D) III. ve IV E) V ve VI.

Bir kâsedir alev dolu gönlüm yana yana
Men tâ senin yanında dahi hasretem sana
Yaşlar dökende söndüremez âteşimi su
Sunsan elinle kanımı içsem kana kana
5. Bu dörtlükle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? (2011)
A) Divan şiirine özgü benzetmelerden yararlanılmıştır.
B) Tezat sanatına başvurulmuştur.
C) Abartmaya başvurulmuştur.
D) Yinelemelere yer verilmiştir.
E) Didaktik bir boyut taşımaktadır.

Kendi hüsnünden utanmış da kızarmış yanağı
Yüzün örtüp kapamış saçları baştan aşağı
6. Bu dizelerde yer verilen sanat aşağıdakilerden hangisidir? (2012)
A) Hüsnütalil B) Tezat C) Tevriye D) Cinas E) Mecazımürsel

Şiirin en önemli unsurlarından biri de söz sanatlarıdır. Edebî sanatlar, dizelere çağrışım zenginliği ve çok boyutluluk katar.
7. Buna göre aşağıdakilerden hangisinin, çağrışım yönünden zengin olduğu söylenemez? (2013)
A) Kanı çekiliyor evlerin
     Eriyip dökülüyor damlar
B) Sonsuzlaşan yollara dalmış
    Tasalı gözler olur camlar
C) Bir bahar sabahının karanlığında ıssız
    Gökte diz çökmüş iki titrek ışıklı yıldız
D) Güneşle beraber söndüğüm akşam
     Ağlayacak hangi rüzgâr kim bilir
E) Mesut olmuş görmek isterdim hepinizi
    Her bahar gününde dertliyi, ümitsizi

8. Aşağıdaki dizelerin hangisinde, ayraç içinde verilen sanat yoktur? (2013)
A) Dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli
    Gidişin seçtiğin akşam saatinden belli (Hüsnütalil)
B) Uçuyor rüzgâr gibi altımdaki küheylan
    Ne kadar dizginlesem yavaşlayacak değil (Mübalağa)
C) Kuşlar küsmüş yuvaya, ağaçlar yaprak vermez
     Bu kavgalar bitecek, zulüm ebedî değil (Teşhis)
D) Gerçek, hayali aştı, ufuklar uzak değil
     En olmaz isteklere uzanmak yasak değil (Tezat)
E) Gül yaprağına döndü tekmesi düşmanların
     Sunulan zehir değil, saplanan bıçak değil (Teşbih)

Şiir topladım durdum karanlıklarında gecenin
Çocuklar yaz gecesinde ateş böceği toplar gibi
9. Bu dizelerde aşağıdaki edebî sanatlardan hangileri vardır? (2014)
A)Teşbih – Kinaye
B)İstiare – Teşbih
C)Teşhis – Tezat
D)İstiare – Teşhis
E)Kinaye – Tezat


Salındı bahçeye girdi
Çiçekler selama durdu
Mor menekşe boynun burdu
Gül utandı hicabından
10. Bu dörtlükte aşağıdaki edebî sanatlardan hangisi yoktur? (2014)
A)İstiare   B)Hüsnütalil   C)Teşhis   D)Tenasüp   E)Telmih


Gördüm ol meh dûşuna bir şâl atup lâhûrdan
Gül yanaklar üstüne yaşmak tutunmuş nûrdan
11. Bu beyitteki altı çizili sözcükte aşağıdaki söz sanatlarından hangisi vardır? (2015)
(meh: ay, dûş: omuz, lâhûr: bir tür kumaş)

Divan şiirinde, edebî sanatlarla sağlanan derin ve yoğun bir anlam söz konusudur. Bunu gerçekleştirmek için bazen bilinen bir olaya ait birkaç anahtar kavram verilerek okuyucunun zihninde çağrışımlar uyandırılır, bazen dış dünyadaki gerçekliklerin sınırı zorlanır, bazen
de olaylar daha çarpıcı gerekçelere bağlanır.
12. Bu parçada özellikleri dile getirilen edebî sanatlar, aşağıdakilerin hangisinde sırasıyla verilmiştir? (2015)
A)Tevriye – Kinaye – Hüsnütalil
B)Telmih – Teşbih – Tecahülüarif
C)Telmih – Mübalağa – Hüsnütalil
D)Tenasüp – Mecazımürsel – Mübalağa
E)Tenasüp – Kinaye – Tecahülüarif

Bu şehirde sokaklar seni düşünür
Bu sokaklarda evler seninle dolu
Bu evlerde huzur bir şarkıdır söylediğin
Sen yürürken bir kilim dokunur kilometreler boyunca
Düşer kaldırımlara nakış nakış güzelliğin
13. Bu dizelerle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez? (2016)
A) Birinci dizede, insana ait bir özellik cansız bir varlığa nispet edilerek etkileyicilik sağlanmıştır. 
B) İkinci dizede, “seninle” sözcüğündeki mecazımürselle sevgiliye ait kimi özellikler çağrıştırılmıştır.
C) Üçüncü dizede, “huzur” ile “şarkı” sözcükleri arasında bir tezatlık söz konusudur.
D) Dördüncü dizede, sevgilinin güzelliği mübalağa yoluyla dile getirilmiştir.
E) Beşinci dizede, güzellik istiare yoluyla somut bir nesne gibi düşünülmüştür.

14. Aşağıdaki dizelerin hangisinde, ayraç içinde verilen edebî sanat yoktur? (2017)
A) Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi,
    Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi. (Teşbih)
B) Ellerim takılırken rüzgârların saçına
     Asıldı arabamız bir dağın yamacına. (Teşhis)
C) Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
     Hâlbuki hayattayız hepimiz. (Tezat)
D) Zeybek, sendeliyorsun! O ne? Soluyor benzin
     Yere, eskisi gibi, hızlı vurmuyor dizin. (Telmih)
E) Dal bir gün dedi ki tomurcuğuna:
    Tenimde bir yara işler gibisin. (İntak)

"Her akşam güneşin battığı yerden / Gözlerin doğuyor gecelerime" dizelerinde "gözler" ay gibi düşünülmüş fakat "ay" söylenmeden onu çağrıştıran "doğmak" sözcüğü kullanılmıştır. Dolayısıyla bu dizelerde ---- sanatı yapılmıştır.
15. Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? (2017)
A)Tezat    B)Mecazımürsel    C)Tevriye    D)Teşbih    E) İstiare


16. Aşağıdaki dizelerin hangisinde, ayraç içinde verilen edebî sanat yoktur? (2018)
A) Aramazdık gece mehtâbı yüzün parlarken
     Bir uzak yıldıza benzerdi güneş, sen varken (Tenasüp)
B) Gül gülse dâim ağlasa bülbül acep değil
     Zîrâ kimine ağla demişler kimine gül (Tezat)
C) Yûsuf'u gerçi görenler ellerin kestiler
    Gün yüzün gördü senin şakk oldu bedrin ayası (Telmih)
D) Sen akşamlar kadar büyülü, sıcak
     Rüyâlarım kadar sâde güzeldin (Teşbih)
E) Senin yanındayken, avuçlarımda
    Suda sabun gibi eriyor zaman (Teşhis)

I. 
Dedim dilber yanakların kızarmış 
Dedi çiçek taktım gül yarasıdır 
Dedim tane tane olmuş benlerin 
Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır 
II.
Sabahtan uğradım ben bir güzele 
Dedim mahmur musun söyledi yok yok 
Ak ellerin boğum boğum kınalı 
Dedim bayram mıdır söyledi yok yok 
17. Aşağıdakilerden hangisi numaralanmış bu dörtlüklerin ortak özelliklerinden biri değildir(2019)
A) 11’li hece ölçüsünün kullanılması 
B) Benzer temaların işlenmesi 
C) Nazım şeklinin koşma olması 
D) Ahenk unsuru olarak redife yer verilmesi 
E) Tecahülüarif sanatından yararlanılması 

18. Aşağıdaki beyitlerin hangisinde irsalimesel sanatına yer verilmemiştir(2019)
A) Ziyaretten murâd olan duâdır 
    Bugün bana ise yarın sanadır 
B) Kardaşına kuyu kazarsa kişi 
    Kuyuya düşmek olur anın işi 
C) Ne siyâh eylemiş bu nâsiyeyi 
    Saçımı bembeyaz eden bahtım 
D) Balık baştan kokar bunu bilmemek 
     Seyrânî gafilin ahmaklığından 
E) Ahde vefâyı va’d-i tehî sanmasın ki dost 
    Gözden ırağ olunca gönülden ırağ olur 

Vermez selâm o serv-i hırâmân gelir geçer 
Yollarda ömr-i âşık-ı nâlân gelir geçer 
19. Bu beyitte altı çizili sözle yapılan edebî sanat aşağıdakilerden hangisidir? (2020)
A) İstiare     B) Tevriye      C) Mecazımürsel     D) Teşhis       E) İntak 

Bu dünyaya sanki vefa gelmemiş  
Gelmişse de bir kimsede kalmamış  
Kim var ki dostundan cefa görmemiş  
Cihanda bir söze duran mı kaldı  
20. Bu dörtlükle ilgili aşağıdakilerin hangisi söylenemez? (2021)
A) 11’li hece ölçüsüyle yazıldığı  
B) Satirik şiire örnek olduğu  
C) Düz kafiye düzeninde olduğu  
D) Teşbih sanatından yararlanıldığı  
E) Redife yer verildiği 

21. Aşağıdakilerin hangisinde bir varlık veya durum, olduğundan az veya çok gösterilmemiştir? (2022)
A) Bâğ-ı cennetdür yüzün gûyâ dehânun selsebîl
Ka’bedür gûyâ cemâlün nûrıdur rûşen delîl
B) Seyl-i firâk gönlüm evin durmayup yıkar
Dünyâya gözlerüm yaşı deryâ olup akar
C) Göklere irişdi feryâd ile efgânum meded
Kuluna zulm eyleme devletlü sultânum meded
D) Kul itdün kâinâtı kendüne sultân-ı âlemsin
Güzellerde nazîrün yok perî-veş şekl-i âdemsin
E) Bu hicrânı işitsün ağlasun derd ehli âh itsün
Sen olmayınca sohbetde gözüm kime nigâh itsün

XIII. yüzyılda şairler benzetme yaparken “sevgilinin servi gibi uzun boyu” veya “sevgilinin gonca gibi küçük ağzı” şeklinde ifadeler kullanırdı. Bir sonraki yüzyılda “sevgilinin servi boyu”, “sevgilinin gonca ağzı” demek yeterli geliyordu. XV ve XVI. yüzyıllara gelindiğinde ise benzetme yapılırken sadece “servi” veya “gonca” sözcüğünü kullanmak yeterliydi çünkü servinin sevgilinin uzun boyunu, goncanın da küçük ağzını karşıladığı biliniyordu.
22. Bu parçaya göre XV. yüzyıldan itibaren aşağıdaki edebî sanatların hangisinin kullanımında bir artış görüldüğü söylenebilir? (2023)
A) Tecahülüarif
B) Telmih
C) Hüsnütalil
D) Tenasüp
E) İstiare

Gül üzülsün gonca açılsın bana sen gül yeter  
Ağlasın bülbüllerin ey gonca tek sen gül yeter  
23. Bu beyit için aşağıdakilerden hangisi söylenemez(2023)
A) Gül, iki anlamı da kastedilerek kullanılmıştır.  
B) Tekrar eden sözcüklere yer verilerek ahenk sağlanmıştır.
C) İnsana ait özellikler doğadaki varlıklara aktarılmıştır.
D) Karşıt anlamlı sözcüklere bir arada yer verilmiştir.
E) Bülbülün ağlaması güzel bir nedene bağlanmıştır.

Ne bende kaldı sevda
Ne sen eski o yarsın
24. Bu dizelerin başına aşağıdakilerden hangisi getirilirse cinaslı mâni oluşur? (2023)
A) Oyarsın  
Şirin’e Ferhat isen  
Varır dağı oyarsın

B) Düşümdeki o yarsın  
Ferhat gibi âşıksan
Sözlerime uyarsın

C) Benim ile yar sevda
Dumanlı kara sevda
Ne sende var bir vefa

D) Ne sevdalıklar kalsın
Ne hasretlikler olsun
Ne dünya dönedursun

E) Sevda
Başıma bela sevda
Kederler beni sarsın

*Güzelleme türünde kaleme alınmıştır.
*Klasik âşık ve sevgili tipinin yansımaları görülmektedir. 
*Mübalağa sanatına başvurulmuştur.
*Tam kafiye kullanılarak ahenk sağlanmıştır.
25. Verilen özellikler aşağıdaki dörtlüklerin hangisinde bir arada görülmektedir? 
(2023)
A) Nesin methedeyim bir kaşı kara
Şu sineme açtı onulmaz yara
Cümle tabip gelse derdime çara
Derdimin dermanı Lokman’a kalsın

B) Ok atılır karasından 
Hak saklasın belasından 
Köroğlu’nun narasından 
Her yan gümbür gümbürlenir

C) Karşımızdan gelen aceb yar m’ola 
Benim gibi yaralanmış zar m’ola 
Benim sevdiğimden güzel var m’ola 
Hakk’ın yarattığı kullar içinde

D) Boşuna kendimi eyledim helak 
Görünmez gözüme o hürü melek 
Zalim yar giyinmiş sihirli gömlek 
Arkasında geze geze usandım

E) Âdem’den bu deme neslim getirdi 
Bana türlü türlü meyve yetirdi 
Her gün beni tepesinde götürdü 
Benim sadık yârim kara topraktır

Ben hele şol denlüce bildüm ki hüsn içre o yâr
Göz terâzûsıyla Mısr’un Yûsuf-ı Ken‘ân’ıdur
26. Bu beyitte aşağıdaki edebî sanatlardan hangisine başvurulmuştur?
(2024)
A) Tezat
B) Tekrir
C) Telmih
D) Teşhis
E) Tevriye


👉 Yıllara Göre Tüm Sınavlar

Cevaplar 

1.D  2.D  3.E  4.B  5.E  6.A  7.E  8.A  9.B  10.E 11. A  12.C  13.C 14.
D  15.E  16.E  17.E  18.C  19.A  20.D  21.E  22.E  23.E  24.A  25.C  26.C

Konu Anlatımı İndir 👇

Orhan Veli Kanık (1914 - 1950)

Orhan Veli Kanık
  • Şair, yazar ve çevirmen.
  • 13 Nisan 1914'te İstanbul'da doğdu.
  • Cumhurbaşkanlığı Armoni Mızıkası şeflerinden Veli Kanık'ın oğludur. İstanbul'da başladığı öğrenimini babasının atandığı Ankara'da sürdürdü. 
  • 1932'de mezun olduğu Ankara Gazi Lisesinde Oktay Rifat ve Melih Cevdet'le tanıştı.
  • İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümündeki öğrenimini yarıda bıraktı (1935).
  • PTT Genel Müdürülüğü ile Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosunda çalıştı.
  • 14 Kasım 1950'de henüz 36 yaşında iken öldü.
Edebi Anlayışı
  • Garip Akımı'nın (1.Yeni Hareketi) öncü şairidir.
  • Şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında da eser vermiştir.
  • Garip öncesindeki şiirleri ölçülü ve kafiyelidir. Garip Akımı'nı müjdeleyen şiirleri 1937'den itibaren Varlık dergisinde yayımlanır.
  • Oktay Rifat Horozcu ve Melih Cevdet Anday ile 1941 yılında Garip adıyla ortak bir kitap yayımlar. Kitabın ön sözündeki düşünceler Cumhuriyet sonrası Türk şiiri için birçok açıdan dönüm noktası olur.
  • Garip Akımı, "geleneksel şiiri" hem biçim hem içerik olarak reddeden bir anlayıştır. Bu anlayışta şiirde ölçü, uyak, imge, söz sanatları gereksiz görülmüş; sıradan insanların hayatı günlük konuşma dili ile ifade edilmiştir.
  • Çocukluğa özlem, doğa, aşk, deniz, İstanbul sevgisi, kaldırımlar, balıklar onun şiirlerinde ele aldığı konulardır.
  • Şiirlerinde derin bir ironi, espri ve nükteye yer vermiştir.
  • Bir dönem “Mehmet Ali Sel” takma adını kullanmıştır.
  • Geleneğe karşı sert tutumunu zamanla yumuşatır. Ölümüne kadar yazdığı kimi şiirler Garip anlayışına uygunken kimi de bu anlayıştan uzaktır.
  • 1948’de La Fontaine'den 51 fabl tercüme etti.
  • 1949’da Nasreddin Hoca'nın 72 fıkrasını şiir biçimine getirdi.
  • 1 Ocak 1949’da yayımlamaya başladığı "Yaprak” dergisi 15 Haziran 1950’ye kadar 28 sayı çıkmıştır.
Şiir Kitapları
  • Orhan Veli, arkadaşlarıyla ortak yayımladıkları Garip'ten sonra dört kitap daha yayımlar:
  • Vazgeçemediğim (1945): On bir şiirden oluşan bu kitap ile yer yer uyak kullanmaya başlar. Özellikle İstanbul Türküsü isimli şiir bir dönüm noktası olur. Şiir, tamamen duygu yüklü ve şairane özellikler taşır.
  • Destan Gibi (1946): "Yol Türküleri" adını taşıyan tek ve uzun bir şiirden oluşan kitabı. Halk şiirinin çağdaş bir yorumu denebilecek bu uzun şiir Garip'in ön sözündeki  anlayıştan uzaktır.
  • Yenisi (1947): On altı şiirden oluşan kitaptaki Cımbızlı Şiir, Kumrulu Şiir, Pırpırlı Şiir ya da Zilli Şiir gibi Garip çizgisindeki şiirler de bile yer yer geleneksel şiir anlayışına yaklaştığını görülür. 
  • Karşı (1949):  Hayatta iken yayımlanan son şiir kitabıdır. "Hürriyete Doğru", "Bedava" ve "İstanbul'u Dinliyorum" gibi çok bilinen ve sevilen şiirler bu kitapta yer almaktadır.
Şiirlerinden Örnekler
Montör Sabri
montör sabri ile 
daima geceleyin 
ve daima sokakta 
ve daima sarhoş konuşuyoruz. 
o her seferinde, 
"eve geç kaldım" diyor. 
ve her seferinde 
kolunda iki okka ekmek.
Meyhane
Mademki sevmiyorum artık, 
O halde, her akşam 
Onu düşünerek içtiğim 
Meyhanenin önünden 
Ne diye geçeyim? 
Quantitatif

Güzel kadınları severim,
İşçi kadınları severim,
Güzel işçi kadınları
Daha çok severim
Ben Orhan Veli
Ben Orhan Veli,
"Yazık oldu Süleyman Efendiye"
Mısra-ı meşhurunun mübdii…
Duydum ki merak ediyormuşsunuz
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela adamım, yani
Sirk hayvanı falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Evde otururum,
Masa başında çalışırım.
Bir anne ile babadan dünyaya geldim
Bir işte çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar mütevazıyım,
Ne de Bay Celâl Bayar'ın
Ahır uşağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Bayılırım.
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Yayan dolaşırım,
Mütenekkiren seyahat ederim.
Oktay Rıfat'la Melih Cevdet'tir
En yakın arkadaşlarım.
Bir de sevgilim vardır, pek muteber;
İsmini söyleyemem
Edebiyat tarihçisi bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Meşgul olmadığım “ehemmiyetsiz”
Sadece üdeba arasındadır.
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır…
Amma ne lüzum var
Hepsini sıralamaya
Onlar da bunlara benzer.
Bedava 
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekânlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.
  
Kitabe-i Seng-i Mezar 
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye

II 
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duysalar öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

III

Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzgar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
"Ölüm Allah'ın emri,
Ayrılık olmasaydı."
 
İstanbul Türküsü 
İstanbul'da, Boğaziçi'nde,
Bir fakir Orhan Veli'yim;
Veli'nin oğluyum,
Târifsiz kederler içinde.
Urumelihisarı'na oturmuşum;
Oturmuş da bir türkü tutturmuştum:
"İstanbul'un mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
Edalı'm,
Senin yüzünden bu hâlim."
"İstanbul'un orta yeri sinema;
Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama;
El konuşur, sevişirmiş; bana ne?
Sevdalı'm,
Boynuna vebalim!"
İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim;
Bir fakir Orhan Veli;
Veli'nin oğlu;
Tarifsiz kederler içindeyim.
Örnek Soru
"Altındağ", "Galata Köprüsü", "Pireli Şiir", "Delikli Şiir" ve "İstanbul Türküsü" gibi şiirlerinde egemen olan yaklaşım, toplumsal duyarlıktır. Şair, bu şiirlerinde halk şiirimizin imkanlarından da yararlanmıştır. Ayrıca bu şiirlerin bazılarında ince eleştiri ve taşlama ögeleri de dikkat çekmektedir.
Bu parçada kendisinden söz edilen şair aşağıdakilerden hangisidir? (2017)
A)Orhan Veli Kanık
B)Bedri Rahmi Eyuboğlu
C)Ziya Osman Saba
D)Cahit Sıtkı Tarancı
E)Oktay Rifat Horozcu
Yararlanılan Kaynaklar
  • Orhan Veli ve Geleneksel Türk Şiiri, Rıza Bağcı
  • Orhan Veli Şiirlerinde Çocuksu Söylem
  • Orhan Veli'nin "Eskiler Alıyorum" Şiirine Eleştirel Bir Yaklaşım - Ahmet Aydın

Garip Akımı

  • Cumhuriyet Dönemi şiir hareketi.
  • Birinci Yeni Hareketi olarak da bilinir.
  • Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat Horozcu ve Melih Cevdet Anday 1941 yılında Garip adıyla ortak bir kitap yayımlar. 
  • Kitapta, Orhan Veli'nin kaleme aldığı ön sözdeki düşünceler Cumhuriyet sonrası Türk şiiri için birçok açıdan dönüm noktası olur.
Özellikleri
  • Şiirdeki biçimsel özelliklere (ölçü, uyak) karşı çıkılmıştır. 
  • Şiirler, şairanelikten uzak bir günlük konuşma dili ile yazılmıştır.
  • Söz sanatları ve imge gereksiz görülür.
  • Sıradan insanların sıradan hayatları şiire konu olur.
  • Gülmece ve ince yergi öne çıkar.
  • Yaşama sevinci, doğa, çocukluğa dönüş, ölüm, insan sevgisi, İstanbul ve aşk en çok işlenen temalardır. 
  • Siyaset dışı kalınmıştır.
  • Orhan Veli, yazdığı ön sözde sürrealistlerden etkilendiklerini ve onları takdir ettiklerini söylese de hiçbir edebi akıma bağlı olmadıklarının altını çizmiştir.
Ön Söz'den Öne Çıkanlar
  • Şiir, bir söz söyleme sanatıdır; vezin ve kafiyeye ihtiyacı yoktur.
  • Teşbih, istiare, mübalağa gibi edebî sanatlara ihtiyaç yoktur. Edebî sanatlar, eşyayı olduğundan başka türlü göstermek gayretinden doğmuştur.
  • Şiirde musikiye ve resme yer verme, onlardan faydalanma yanlıştır.
  • Şiir, bütün kural ve sınırlamalardan kurtarılmalıdır. Şair; hiçbir süs ve zeka hokkabazlığına başvurmadan açık, yalın ve basit bir biçimde bilinçaltını boşaltabilmelidir.
  • Eskiye ait olan her şeye özelikle de şairaneliğine karşı çıkılmalıdır.
  • Şiir bugüne kadar sadece belli bir zümrenin zevkine hitap etmiştir. Yeni şiir, yaşamak için sürekli mücadele etmek zorunda olan insanların hakkıdır ve onların zevkine hitap etmelidir.
Örnekli Açıklamalar
  • Garip hareketi, şiirde eskiye ait her şeye karşıdır. 
  • Orhan Veli'nin aşağıdaki "Eskiler Alıyorum" şiiri bu açıdan okunabilir. Şiirdeki son mısra Ahmet Haşim'in “Bir Günün Sonunda Arzu” şiirindeki "Göllerde bu dem bir kamış olsam” mısrasına da bir göndermedir:
Eskiler alıyorum
Alıp yıldız yapıyorum
Musikî ruhun gıdasıdır
Musikîye bayılıyorum
Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip musikîler alıyorum
Bir de rakı şişesinde balık olsam
  • Günlük konuşma dili ile yazılan şiirlerde söz sanatları, imge, ölçü ve uyak gereksiz görülür:
Bakakalırım giden geminin ardından;
Atamam kendimi denize, dünya güzel;
Serde erkeklik var, ağlayamam  (Orhan Veli Kanık)
  • Sıradan insanların sıradan hayatları şiire konu olur:
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkâr da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye 

.... (Orhan Veli Kanık)
  • Gülmece ve ince yergi öne çıkar:
Kuyruklu Şiir
Uyuşamayız yollarımız ayrı
Sen ciğercinin kedisi, ben sokak kedisi
Senin yiyeceğin kalaylı kapta
Benimki aslan ağzında
Sen aşk rüyası görürsün, ben kemik
Ama seninki de kolay değil, kardeşim
Kolay değil hani
Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü. (Orhan Veli Kanık)
Tecelli
Nedir bu benim çilem
Hesap bilmem
Muhasebede memurum
En sevdiğim yemek imambayıldı
Dokunur
Bir kız tanırım çilli
Ben onu severim
O beni sevmez  (
Oktay Rifat Horozcu)
Kendileri hakkında söyledikleri:
Melih Cevdet şiir yazma işini başta nasıl şakaya aldıklarını ve eğlendiklerini “Biz üç arkadaş şiir yazarken nasıl şaka ediyorduk, bilemezsiniz… Dünyayı şakaya alıyorduk. Gerçekten devrimci bir şiir olduğunu sonradan anladım. Çünkü bu şiir alaydan çıkmıştı. Alay etmezseniz hiçbir şey çıkaramazsınız. Biz düpedüz alay ettik.” sözleriyle dile getirmektedir. 
Kamuoyunda daha çok olumsuz eleştirilerle karşılanan bu ilk dönem şiirleri için Orhan Veli ise şu açıklamayı yapar: 
“Yirmi yaşımızı dolduralı bir iki seneden fazla olmamıştı; beylik kalıplar, beylik oyunlar, beylik dünyalar içinde bunalmış kalmış olan şiire yeni imkanlar arayalım dedik. Şiire yeni dünyalar, yeni insanlar sokarak, yeni söyleyişler bularak şiirin sınırlarını biraz daha genişletmek istedik. İlk işimiz, bilinen sanatları bir tarafa bırakıp şiiri bu sanatlar dışında şiir yapan özellikleri aramak oldu."

👉 Garip Akımı Çıkmış Sorular

İlgili Sayfalar
  • Orhan Veli ve Geleneksel Türk Şiiri, Rıza Bağcı 
  • Orhan Veli'nin "Eskiler Alıyorum" Şiirine Eleştirel Bir Yaklaşım, Ahmet Aydın

İkinci Yeni Hareketi

  • I. Yeni Hareketi'ne (Garip Akımı'na) tepki olarak doğmuştur.
  • İkinci Yeni, ortak bir bildiri yayımlayarak ya da şairlerin bir dergi etrafında bir araya gelmesiyle oluşmuş hareket değildir.
  • Hareketin adı, Muzaffer İlhan Erdost’un 19 Ağustos 1956'da Son Havadis’te yayımlanan yazısının başlığından gelmektedir. 
Temsilcileri
Özellikleri
  • 1950'li yılların ikinci yarısında I. Yeni Hareketine tepki olarak ortaya çıktı.
  • Topluluğun göze çarpan en önemli özelliği Türkçeyi kullanış biçimlerindeki farklılıktır. 
  • Günlük konuşma diliyle şiir yazılmasına karşı çıkılır. 
  • Garipçilerin yok saydığı imge ve söz sanatlarına ağırlık verilir.
  • Çağrışımı öne çıkaran bir anlayışla alışılmamış bağdaştırmalar kullanılır.
  • Aklın mantıksal işleyişi önemsenmez.
  • Anlamı karartan ve gizleyen bir tavır vardır.
  • Şiirler ölçüsüz ve uyak kaygısından uzaktır. Garip Akımı'nın şiirdeki biçimsel özelliklere karşı çıkan anlayışının benimsendiği görülür ki bu iki akım arasındaki ortak noktalardan biridir.
  • Folklorik malzemenin şairin kişiliğini ezeceğini savunduklarından "Folklor Şiire Düşman" sloganını geliştirdiler.
Cemal Süreya 1956 yılında “Folklor Şiire Düşman” başlıklı bir yazı yayımlar. Şair yazısında şiirde halk deyimlerine ve folklor unsurlarına fazlasıyla yer verilmesini eleştirir. Süreya'ya göre folklordan şiirin bugünkü entelektüel niteliğini taşıyacak güç ve zenginliği beklemek boşunadır. Çünkü anlam bakımından donmuş, tek yönlü bir halk deyiminin uyandıracağı çağrışımlar bellidir ve değişmeyecektir.
  • Garip Akımının sıradan insanları ve onların günlük dertlerini konu edinen şiir anlayışına karşı çıkılır.
  • Türkçeyi kullanış şekilleri, anlamı karartan ve çağrışıma dayanan tavırları nedeniyle daha çok belli bir kültür ve zevk seviyesine hitap eden bir şiir anlayışıdır.
  • Siyaset dışı kalmaya özen göstermişlerdir.
👉 İkinci Yeni şairleri özet anlatım için tıklayınız.
Örnek Şiirler
Eşdeğeriyle Yan
Eşdeğeriyle yan yana yürürken
Cehennem sokağında birey olmak,
Ve en inceldikten sonra
İlkel sözcüklerle konuşmak seninle.
Saat beş nalburları pencerelerden
Madenî paralar gösteriyorlar,
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.  
Cemal Süreya
Sunu
Ben bütün çizgilerde oldum bütün o çizgilerde
Her sefer böyle geldi vurdu yaşamama bir deniz
Aldı bir yaşamadan bir yaşamaya kodu nasıl
Al bir çocuk vardı o korkularda o gecelerde
Büyük ulu sular yudu beni çokum artık nasıl
Bir deniz size de gelir vurur elbet anlarsınız.
 
İlhan Berk 
Yerçekimli Karanfil
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde 
Oysaki seninle güzel olmak var 
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi 
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda 
Midemdi, aklımdı şu kadarcık kalıyor.

Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte 
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel 
O başkası yok mu? Bir yanındakine veriyor 
Derken karanfil elden ele...

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle 
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil 
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk 
Birleşiyoruz sessizce

👉 İkinci Yeni Hareketi çıkmış soruları çözün!

Cumhuriyet Edebiyatına Giriş

  • Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı’nın Tanzimat, Servetifünûn, Fecriati ve Millî Edebiyat devirlerinin ardından gelen Cumhuriyet edebiyatı, Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak günümüze kadar devam eden edebiyatın genel adıdır.
  • Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatının ilk dönemlerini şekillendiren ve eserleriyle öncülük yapan sanatçılar genelde Milli Edebiyat sanatçılarıdır. Milli edebiyatın üç büyük romancısı olan Halide Edip Adıvar (öl.1964), Yakup Kadri Karaosmanoğlu (öl.1974) ve Reşat Nuri Güntekin (öl.1956) aynı zamanda Cumhuriyet edebiyatının da büyük isimleri olarak eser vermeye devam ederler.
  • Öte yandan şiirde Yahya Kemal Beyatlı (öl.1958), Ahmet Haşim (öl.1933), Mehmet Akif Ersoy (öl.1936) gibi kendilerine özgü sanat anlayışları olan ve aruzdan vazgeçmeyen şairler sanat yaşamlarını bu dönemde de sürdürmüşlerdir.
  • Hatta Abdülhak Hamit Tarhan (öl.1937) ve Cenap Şahabettin (öl.1934) gibi Tanzimat ve Servetifünun edebiyatının bazı sanatçıları da kısmen değişen sanat anlayışlarıyla eser vermeye devam etmektedir.
  • İmparatorluktan ulus devlete geçiş, savaşların sona ermesi, değişen yönetim şekli, eğitimin tek elde toplanarak genele yayılması, Atatürk ilke ve inkılapları, Anadolu coğrafyası ve insanına yönelme, ekonomik gelişmeler bu dönem edebiyatını besleyen ve şekillendiren önemli unsurlardır.
  • Sonuç olarak Cumhuriyet döneminde her alanda olduğu gibi edebiyatta da büyük bir yenilik, zenginlik ve çeşitlilik görülür.
Genel Özellikler
  1. Eserlerde sade, açık ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır. Milli edebiyat döneminde Genç Kalemler dergisiyle başlayan dilde sadeleşme hareketi, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı'nda tüm hızıyla sürer.
  2. Aruz ölçüsü - birkaç şair hariç - tamamen bırakılmıştır. Aruz yerine hece ölçüsü ya da ölçüsüz şiir tercih edilir.
  3. Özellikle 1940'lı yıllara kadar şiirde halk şiirinin biçim ve içerik özelliklerinden yararlanılmış. 1940 sonrasında Garip akımının da etkisiyle biçime önem vermeyen, ölçüsüz, uyaksız bir şiir anlayışı ağırlık kazanmıştır.
  4. Roman, öykü ve tiyatroda önemli teknik gelişmeler olur.
  5. Roman ve öyküde daha çok realizm akımı etkilidir.
  6. Direkt Kurtuluş Savaşı'nı ya da savaş devam ederken ülkenin çeşitli yerlerinde yaşananları konu alan birçok roman yazılır. (bkz. Milli Mücadele Dönemini Konu Alan Romanlar)
  7. Milli edebiyat döneminde başlayan "Mektepten Memlekete" anlayışı ile eserlerde Anadolu coğrafyası ve insanı sıkça işlenir.
  8. Özellikle Cumhuriyet döneminin ilk dönem yazarları; Atatürk ilke ve inkılapları, Cumhuriyetin kazanımları, laiklik anlayışı gibi konuları eserlerinde işleyerek yeniliklerin anlaşılmasında ve yerleşmesinde eserleriyle katkı verirler.
  9. Öğretici metinler bakımından bu dönemde büyük ilerlemeler kaydedilmiş; deneme, makale, gezi yazısı, hatıra, fıkra, eleştiri… alanlarında önemli eserler verilmiştir.
İlgili Konular
 Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı

Bize Göre

Yeni harflere dair ilk defa fikir teatisi için Dolmabahçe Sarayı'na davet edilenler içinde Gazi'yi bizzat görmeye gidenlerden biri de bendim. Heyecanım çoktu. Fotoğraf adesesine zerre kadar itimadım yoktur. Bundan dolayı, fotoğraf aletinin keşfiyle "portre" ressamının vazifesine nihayet bulmuş gözüyle bakanlara hak vermek bence müşküldür. Şekil ve madde, ışığın akislerine göre her an değişir. Bu itibarla hiç bir çehrenin, vasıfları belirli, bir tek görünüşü yoktur. Fırça sanatkârı, resmedeceği çehre üzerinde, uzun müddet hayatın iniş ve çıkışını gözlemek ve onu birçok değişikliklerinde tespit etmek suretiyle, nihayet gerçek hüviyetin gizli hatlarını sezmeye ve görmeye muvaffak olur. Fotoğraf, bu zihni tahlil ve terkip kudretine sahip değildir. Onun için, hassas cam üzerinde beliren şekle bir vesika kıymeti izafe edilemez.
Gördüğüm fotoğraflara göre biraz şişman, biraz yorgun, biraz hatları kalınlaşmış bir vücutla karşılaşacağımı zannederken, kapıdan bir ışık dalgası halinde giren teksif edilmiş bir kuvvet ve hayat tecellisi ile birden gözlerim kamaştı: Göz bebekleri en garip ve esrarengiz madenlerden yapılmış bir çift gözün, mavi, sarı, yeşil ışıklarla aydınlandığı asabi bir çehre... Yüzde, alında, ellerde bir sıhhat ve bahar rengi... Muntazam taranmış, noksansız, sarı, genç saçlar... Bütün zemberekleri çelikten, ince, yumuşak, toplu, gerilmiş, genç ve taze bir uzviyet.
Altı yüz senelik bir devri bir anda ihtiyarlatan adamın çehresi, eski ilahlarınki gibi, iğrenç yaşın hiç bir izini taşımıyor. Alevden coşkun bir nehir halinde, köhne tarihin bütün enkazını süpüren ve yeni bir alemin meydana gelmesine yol açan fikirler kaynağı başı, bir yanardağ zirvesi gibi, taşıdığı ateşe kayıtsız, mavi gök altında, sessiz ve gülümseyerek duruyor!
Kendi yarattığı şimşekli bulutlardan, fırtınalardan ve etrafına döktüğü feyizli çağlayanlardan yegane müteessir olmayan, meğer onun genç başı imiş!
O günün benim için en büyük nimeti, o efsanevi başı yakından görmem olmuştur.
                                                                 
Ahmet Haşim / Bize Göre / Gazi

Sözcükler:

teati: alışveriş, alıp verme
adese: mercek
zerre: çok ufacık, parçacık
müşkül: çetin, zor, güç
muvaffak: başarılı
tahlil: çözümleme
terkip: bileşim
izafe: bir söz, davranış vb.yi bir şeye ya da bir kimseye mal etme, bağlama, yakıştırma, yükleme.
teksif: koyulaştırma, sıklaştırma, toplama, yoğunlaştırma.
tecelli: ortaya çıkma, belirme
uzviyet: organizma
feyiz: verimlilik
yegâne: tek, biricik
müteessir: etkisinde kalmış, etkilenmiş

İlgili Sayfa

Kaynak: Bize Göre, Ahmet Haşim, Milli Eğitim Basımevi,1969

Vatan Şarkısı (Namık Kemal)

Amalimiz efkârımız ikbâl-i vatandır 
Ser-haddimize kal'a bizim hâk-i bedendir
Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir
Gavgâda şehadetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can veririz nam alırız biz

Kan ile kılıçtır görünen bayrağımızda
Can korkusu gezmez ovamızda dağımızda
Her gûşede bir şîr yatar toprağımızda
Gavgâda şehadetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can veririz nam alırız biz

Osmanlı adı her duyana lerze-resândır
Ecdadımızın heybeti ma'ruf-ı cihandır
Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır
Gavgâda şehadetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can veririz nam alırız biz

Top patlasın ateşleri etrafa saçılsın
Cennet kapusu can veren ihvâna açılsın
Dünyada ne bulduk ki ölümden kaçılsın
Gavgâda şehadetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can veririz nam alırız biz

Namık Kemal

Günümüz Türkçesi

İşlerimiz fikirlerimiz vatanın saadetidir
Sınırımıza kale topraktan bedenimizdir
Osmanlılarız, süsümüz kanlı kefendir
Savaşta şehit olmaktan zevk alırız biz
Osmanlılarız can veririz nam alırız biz

Kan ile kılıçtır görünen bayrağımızda
Can korkusu gezmez ovamızda dağımızda
Her köşede bir aslan yatar toprağımızda
Savaşta şehit olmaktan zevk alırız biz
Osmanlılarız can veririz nam alırız biz

Osmanlı adı her duyana titreme verir
Ecdadımızın heybeti dünyada bilinir
Huy değişir sanma! Bu kan yine o kandır
Savaşta şehit olmaktan zevk alırız biz
Osmanlılarız can veririz nam alırız biz

Top patlasın ateşleri etrafa saçılsın
Cennet kapısı can veren dostlara açılsın
Dünyada ne bulduk ki ölümden kaçılsın
Savaşta şehit olmaktan zevk alırız biz
Osmanlılarız can veririz nam alırız biz

İlgili Sayfalar

Vatan Mersiyesi