Keçecizâde İzzet Molla (1785 - 1829)

İzzet Molla
  • 19.yüzyıl divan şairi ve devlet adamı.
  • Asıl adı Mehmet İzzet'tir.
  • 14 yaşında babasını kaybeden İzzet Molla, güç şartlar altında medrese tahsilini tamamlayıp müderris olur. 
  • 1809 yılında Bursa müfettişliğine,1820'de ise Galata Kadılığına getirilir. 
  • 1822'de idam edilen Saray Kethüdası Halet Efendi'ye olan yakınlığı nedeniyle Keşan'a sürgüne gönderilir. Burada yaklaşık bir yıl kalan şair, affedilerek İstanbul'a dönmüştür.
  • 1825'te Mekke Kadısı, 1826'da Haremeyn Müfettişi olur.
  • Uzak görüşlü ve sağduyulu bir devlet adamı olan İzzet Molla, Rusya'ya karşı savaş açılmasına karşı çıktığı için 1828'de Sivas'a sürülür. 
  • Henüz 43 yaşında iken sürgünde vefat eder (1829).
  • Karşı çıktığı savaşın yenilgiyle sonuçlanması üzerine affedilmiş ancak ilgili ferman ancak ölümünden sonra Sivas'a ulaşabilmiştir.
Sanat Anlayışı
  • Divan şiirinde yeni söyleyişlerin kapısını aralamış ve bunda da kısmen başarılı olmuştur.
  • Sürgüne gönderildiği Keşan ile ilgili izlenimlerini anlattığı Mihnet Keşan adlı mesnevisiyle ünlüdür.
  • Fuat Köprülü'ye göre klasik şiirimizin son üstadıdır. 
  • Mevlevi olan İzzet Molla, olgun ve nüktedan bir şairdir.
  • Dili dönemine göre oldukça sadedir.
  • Mevlana'ya büyük hayranlık duyan şair, hemen her gazelinin makta beytinde onun adını zikretmiştir.
  • Eserlerinde Nefi, Nabi ve Şeyh Galip etkisi açıktır.
  • Daha çok olgunluk dönemi şiirlerini içeren Hâzân-ı Âsâr'da hikemî tarza kayar.
  • Eserlerinde zaman zaman halk söyleyişlerinden, deyim ve atasözlerinden yararlanmıştır:
"Eger olsa derler kelin merhemi
Sürer kendinin başına ol emi"
"Sakın gelmesin terbiyemden acep
Edepsizden öğrenmelidir edep"
Önemli Eserleri:
  • Divanları: Divan-ı Bahar-ı Efkâr, Hazan-ı Asar
  • Mesnevileri: Mihnet-i Keşan, Gülşen-i Aşk
Eserleri Hakkında
Divan-ı Bahar-ı Efkâr: 1825 yılında tertip edilen ve şairin gençlik yıllarına ait şiirlerinin bulunduğu divanıdır.
Hâzân-ı Âsâr: İkinci divanıdır. İlk divanından sonra söylediği şiirleri ile eski şiirlerinin bir araya toplandığı bu eser, şairin ölümünden sonra basılmıştır.
Mihnet-Keşan:
  • Sosyal hiciv türünde bir mesnevidir.
  • Eserde yer yer mizahi anlatım dikkat çeker.
  • Eserde kaside, gazel, tahmis, kıta ve rubai gibi değişik nazım şekillerine de yer verilmiştir.
  • Eserde Keşan’a sürgün gitmesine neden olan olayları, sürgüne gidişini, yolculuk sırasında gördüğü yerleri, karşılaştığı ilginç tipleri ve bir yıl boyunca orada çektiklerini anlatmıştır.
  • Eser, gerçeklikle olan sıkı bağı nedeniyle otobiyografik özellik de gösterir.
  • Klasik şiirimizde, "bireysellik" ilk defa bu eserle ön plana çıkmıştır.
  • Eserdeki gerçekçi mekan ve insan tasvirleri de dönemi için önemli bir yeniliktir.
  • Mihnet-Keşan, bu açılardan klasik edebiyattan Tanzimat dönemi Türk edebiyatına geçişte bir köprü vazifesi görmüştür. 
Gülşen-i Aşk:
  • Şeyh Galip'in Hüsn-ü Aşk adlı mesnevisini örnek alarak yazdığı alegorik mesnevidir.
  • 290 beyitten meydana gelen eser, ilahî aşkı konu alır. 
  • Mevlevî olan şair, bu eserle Mevlana'ya bağlılığını ifade etmiştir.
Eserlerinden...
Bir mevsim-i bahârına geldik ki âlemin
Bülbül hamûş havz tehî gülsitân harâb
(hamûş: suskun, tehi:boş)
Yeniçeri Ocağının kaldırılması nedeniyle söylediği beyit:
"Koyup kaldırmadan ikide birde
Kazan devrildi söndürdü ocağı"
Mihnet-Keşan'dan...
Keşan şehri dağın kenârındadır
Bütün evleri seng-sârındadır
 
Otuzdan ziyâde değirmenleri
Yakın şehre tarla ve hırmenleri
 
Değirmenleri çünki bâd-ı hevâ
N'ola olsa etmek de hasb ü rehâ
 
Degil aşık-âsâ yıkık hâneler
Konak adı var nice viraneler
 
Reh-i Hak'da etmiş gelip bî-riyâ
Büyük Câmiî İbn-i Hersek binâ
 
Beş-altı kadar var ufak mâbedi
Yok ikisinin minber ü mas'adı
 
Niçe çeşmeler var akar sû-be-sû
İçilmez değildir bayağıca su
 
Yigirmi kadar kahve dükkânı var
İçinde iki-üç fenâ hanı var
İlgili Sayfalar
Yararlanılan Kaynaklar
  • Keçecizade İzzet Molla (Hayatı-Sanatı-Edebî Kişiliği), Doç.Dr. Ramazan Korkmaz 
  • TDV İslam Ansiklopedisi, Keçecizade İzzet Molla Maddesi, Naci Okçu 
  • Sürgün Yolunda Bir Yenileşme Serüveni: Mihnet-Keşan, Derya Tüzün

Ulama

  • İlk sözcüğün sonundaki ünsüzün, ünlü ile başlayan diğer sözcüğe bir hece oluşturacak şekilde bağlanarak söylenmesidir.
  • Ulama olabilmesi için ilk sözcüğün ünsüz ile bitip ardından gelen sözcüğün ünlü ile başlaması şarttır.
  • Ulama, okuma ile konuşmada akıcılığı ve ahengi sağlar, telaffuzu kolaylaştırır.
Geçe-n ⤻ ay gele-n ⤻ adamı-n ⤻ adı neydi?
Akşa-m ⤻ oldu, hüzünlendim ben yine. 
  • Ulama, bitişik yazılan birleşik sözcüklerdeki hece bölünmesini de belirler:
başöğretmen > ba - şöğ - ret - men 
büyükelçi > bü - yü - kel - çi 
ilkokul > il - ko - kul
  • Noktalama işaretiyle ayrılan sözcükler arasında ulama olmaz:
Sırf unutmak için, unutmak ey kış! 
Hırsız, uyuyan adamın telefonunu çaldı. 
Örnek soru
Derken bir düdük (I) öttü (II) ansızın
Bembeyaz (III) gemi (IV) gitgide (V) ufaldı
Korkunç (VI) yalnızlığıyla (VII) baş başa
Rıhtımda bir (VIII) adam kaldı 
Bu dizelerdeki numaralanmış yerlerin hangilerinde ulama vardır? (2006 Ed.Sos)
A) I. ve VIII.   B) II. ve V.    C) III. ve VI.   D) IV. ve VII.   E) V. ve VII.
İlgili Sayfalar

1980 Sonrası Türk Şiiri

  • 1980 sonrası Türk şiiri, İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiirden (1960 – 1970) farklı bir anlayışa sahiptir. 
  • Bu değişimdeki en önemli etken 12 Eylül askerî darbesidir. 80 öncesinde fazla politize olmuş toplum, 1980 sonrasında yerini apolitik bir nesle bırakır.
  • 80 öncesinde, şiiri daha çok ideolojisini ifade etmek için kullanan şairler, darbe sonrasında bir iç hesaplaşmaya girer. 
  • Bu hesaplaşmanın sonunda şiir araç olmaktan çıkıp amaca dönüşür.
  • Bu dönemde belirli bir akım, hareket, topluluk ya da öne çıkmış tek bir şiir anlayışı yoktur. 
  • İmgeci, anlatımcı, mistik, gelenekselci, folklorik/mitolojik, beatnik-marjinal, toplumcu ve yeni Garipçi şiir gibi birbirinden farklı şiir anlayışları görülür.
  • Sonuç olarak "çok seslilik" bu kuşağın en belirleyici özelliğidir.
  • Bu dönem şiirinde politik ve toplumsal sorunlar arka planda kalırken bireysel kaygılar öne çıkar. Genel olarak içe dönük, karamsar, bireyci bir anlayış hakimdir. 
  • Şairler, geleneklerden yararlanma yoluna gider. Türk şiirinde var olmuş gelenekleri tanımadan iyi bir şair olunamayacağı görüşü hakimdir. 1980'lerde imgeci, anlatımcı, folklorik, metafizik… hangi anlayışa bağlı olursa olsun şairlerin büyük çoğunluğu Türk şiirinin zengin birikiminden yararlanmanın yollarını aramıştır.
  • Şiilerde genel olarak içerikten çok yapı ve söyleyiş öne çıkar. 
  • İkinci Yeni şiirinde görülen uzak çağrışımlara ve imgeye yeniden dönülür. 
  • Bu dönemde kent kimliği ve şehirleşme tema olarak öne çıkar.
  • Bu dönem şairleri, sanat anlayışları farklı da olsa Yazko Edebiyat, Üç Çiçek, Şiir Atı, Poetika, Fanatik, Sombahar gibi dergiler çıkarak bir araya gelmiştir.
  • 1980 sonrasında öne çıkan şairler: Sedat Umran, Haydar Ergülen, Hüseyin Atlansoy, Küçük İskender, Murathan Mungan, Enis Batur, Lale Müldür, Sunay Akın, Roni Margulies, Metin Celal, Ahmet Erhan, Yaşar Miraç...
1980 Sonrası Türk Şiirinde Görülen Eğilimler
  1. İmgeci Şiir
  2. Mistik Şiir
  3. Gelenekselci Şiir
  4. Folklorik/Mitolojik Şiir
  5. Toplumcu Şiir
  6. Yeni Garipçi Şiir
  7. Beatnik-Marjinal Şiir
  8. Anlatımcı Şiir
Şairler

Sedat Umran (1925-2013)

  • Şiir anlayışı, "Saf Şiir" anlayışına yakındır.
  • Kendine has şiir diliyle özel bir yere sahiptir.
  • Şiirlerinde ölüm ve yalnızlık duyguları öne çıkar.
  • Türk edebiyatında "eşya şairi" olarak tanındı.
  • Gündelik hayatı ve ona ait nesneleri şiirlerinde ayrıntılı ve özgün bir biçimde ele aldı. 
  • Şiirlerinde güçlü bir ahenk ve akıcı bir anlatım vardır.
  • Şiirlerini hece ve serbest ölçüyle yazdı.
  • Şiir: Meşaleler, Leke, Gittin Taş Atarak Denizlerime, Kara Işıldak, Aynada Gün Doğumu, Parmak Uçlarımdaki Yangın, Altın Eşik, Sonsuzluk Atı (Bütün Şiirleri 1), Aşkın Kaması (Bütün Şiirleri 2)

 👉 Sedat Umran hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.

Haydar Ergülen (1956)
  • Şair ve deneme yazarı.
  • İmgeci şiirin bu dönemdeki güçlü temsilcilerinden biridir.
  • Şiirlerinde imgeleri incelikli ve ustalıklı bir dille işledi.
  • İçe dönük-bireysel bir şiir anlayışına sahiptir.
  • Şiir, ona göre insanın kendini arayışıdır.
  • Şiirlerinde modern şiirle geleneği (divan, halk) kaynaştırmaya çalışmıştır.
  • Şiir: Karşılığını Bulamamış Sorular, Sokak Prensesi, Sırat Şiirleri, Kabareden Emekli Bir KızKardeş, Eskiden Terzi, 40 Şiir ve Bir..., Hafıza, Karton Valiz, Ölüm Bir Skandal, Keder Gibi Ödünç, Yağmur Cemi, Üzgün Kediler Gazeli, Zarf, Sen Güneş Kokuyorsun Daha, İdilikler, Öyle Küçük Şeyler, Aşk Şiirleri Antolojisi
Hüseyin Atlansoy (1962)
  • Eskişehir Mihalıççık doğumludur. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji mezunudur. 
  • Şiirleri; Diriliş, Yönelişler, Yedi İklim, Bürde, Kayıtlar, İpek Dili, Dergâh, Kaşgar ve Hece gibi birçok dergide yayımlandı. 
  • Metafizik yönü ağır basan şiirler yazmıştır. 
  • Şiir kitaplarından bazıları: İntihar İlâcı, Balkon Çıkmazında Efendilik Tarihi, Şehir Konuşmaları, İlk Sözler, Kaçak Yolcu, Karşılama Töreni, Yarın Bekleyebilir, Gösteri Uçuşu...

  • Murathan Mungan (1955)
  • Şair, yazar, senarist.
  • Şiir, oyun ve öykülerinde masallardan, mitolojilerden, halk hikayelerinden, halk oyunlarından yararlandı.
  • Şiirlerinde farklı kültür, inanç ve yaşam biçimlerini ele aldı.
  • Eserlerinde toplumun her kesiminden kişilere, kimliklere yer verir.
  • 1980 sonrası Türk şiiri içinde folklorik/mitolojik şiir anlayışına yakındır.
  • Postmodern bir sanatçıdır.
  • Özellikle "metinlerarasılıksıkça başvurduğu bir tekniktir.
  • Şiir kitapları: Osmanlıya Dair Hikayat, Kum Saati, Sahtiyan, Yaz Sinemaları, Eski 45'likler, Mırıldandıklarım, Yaz Geçer, Oda Poster ve Şeylerin Kederi, Omayra, Metal, Oyunlar-İntiharlar-Şarkılar, Mürekkep Balığı, Başkalarının Gecesi, Doğduğum Yüzyıla Veda, Fazladan Bir Kitap, Erkekler İçin Divan, Timsah Sokak Şiirleri, Eteğimdeki Taşlar, Dağ, Bazı Yazlar Uzaktan Geçer, İkinci Hayvan, Gelecek, Solak Defterler
  • Öykü kitapları: Son İstanbul, Cenk Hikayeleri, Kırk Oda, Lâl Masallar, Kaf Dağının Önü, Üç Aynalı Kırk Oda, Çocuklar ve Büyükleri, Yabancı Hayvanlar, Yedi Mühür, Çador, Yedi Kapılı Kırk Oda, Kadından Kentler, Eldivenler Hikâyeler, Kibrit Çöpleri
  • Oyunları: Mahmud ile Yezida, Taziye, Geyikler Lanetler, Bir Garip Orhan Veli.
  • Film senaryoları: Dağınık Yatak, Başkasının Hayatı, Dört Kişilik Bahçe.
  • Roman: Yüksek Topuklar, Şairin Romanı
👉 Murathan Mungan hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.
Küçük İskender (1964-2019)
  • Şair, yazar, eleştirmen.
  • Asıl adı Derman İskender Över'dir.
  • Marjinal (aykırı) bir şair olarak tanındı (Beatnik-Marjinal).
  • Şiirlerinde toplum tarafından marjinal bulunan, ötelenen, aşağılanan, dışlanan insanları konu edindi.
  • Şiirlerinde kullandığı tıbbi terimler, argo-küfürlü sözcükler ve sisteme yönelttiği politik göndermeler üslubunu belirleyen önemli unsurlardır.
  • Şiir Kitapları: Gözlerim Sığmıyor Yüzüme, Erotika, Yirmi5 April, Periler Ölürken Özür Diler, Güzel Annemin Hayal Gücü, Suzidilara, Ciddiye Alındığım Kara Parçaları, Papağana Silah Çekme, Göz Yaşlarım Nal Sesleri, Bir Çift Siyah Deri Eldiven, İpucu Bırakma Sanatı, Bahname, Klarnet, Kahramanlar Ölü Doğar, Teklifsiz Serseri, Çürük Et Deposu, Bir Nedeni Yok Yalnızca Öptüm, Siyah Beyaz Denizatları, Bir Daha Bana Benzeme Angel, Dicle ile Fırat, Çok Ayıp Bir Şey Mutluluk, İskender’i Ben Öldürmedim, Karanlıkta Herkes Biraz Zencidir, Eski Kral Deposu, Lezzetli Tümörler Lokantası, Hasta Hayat Depoları, Ağır Abiler Orkestrası, The God Jr., Ölü Evinde Seks Partisi, Sarı Şey, Bu Defa Çok Fena, Bir Delinin Ot Defteri, Ali, Elli BelirsizMayıs GiremezÖlen Sevgilimin Şiir Defteri, İkinci Valiz.
👉 Küçük İskender hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.
Lale Müldür (1956)
  • Şair ve yazar.
  • İmgeye yaslanan soyut ve çok kültürlü bir şiir anlayışına sahiptir.
  • Şiirlerinde "metinlerarasılık" öne çıkar.
  • "Divanü Lûgat-it-Türk" adlı eseri metinlerarasılık açısından zengindir.
  • Şiirlerinde tarihe, coğrafyaya, antik çağ kültürlerine, kutsal metinlere, popüler kültüre göndermeler görülür.
  • Şiirde çok dillilikten yana olan sanatçı eserlerinde sık sık yabancı sözcüklere yer verir.
  • "Destina" adlı şiiri Yeni Türkü tarafından bestelenmiştir.
  • Şiir: Uzak Fırtına, Voyıcır 2 (ortak), Seriler Kitabı, Kuzey Defterleri, Buhurumeryem, Divanü Lûgat-it-Türk, Saatler/Geyikler, Anemon (Toplu Şiirler), Ultra-Zone’da Ultrason, Güneş Tutulması, Medine & Kavun Likörü (ortak), Siyah Sistanbul
  • Roman: Bizansiyya
  • Deneme: Anne, Ben Barbar mıyım?, Haller Leyla
Sunay Akın (1962)
"Bir an önce görülsün diye Akdeniz
Toroslarda ağaçlar hep çocuk kalır"
  • Şair, yazar, gazeteci, araştırmacı.
  • İstanbul Üniversitesi Fiziki Coğrafya bölümünden mezun oldu. 
  • Şiirleri 1984'de dergilerde yayımlanmaya başlar.
  • İlk şiir kitabını 1989’da Makiler adıyla çıkardı. 
  • Aynı yıl arkadaşlarıyla birlikte Yeni Yaprak ve bir yıl sonra Olmaz adlı şiir dergilerini çıkardı. Yeni Yaprak dergisi, bir anlamda, Orhan Veli'nin 1949'da başlayarak 28 sayı çıkarabildiği Yaprak dergisinin devamıdır.
  • Yeni Garipçi denilen bir şiir anlayışına sahiptir. 
  • Genellikle lirik şiirler yazan Akın'ın eserlerinde ince bir alay - yergi ve hüzün birlikte ele alınır.
  • Sunay Akın’ın 20 yılda 40’ı aşkın ülkedeki antikacılardan ve açık artırmalardan satın aldığı oyuncaklarla 23 Nisan 2005'te İstanbul Oyuncak Müzesini kurmuştur.
  • Örnek şiiri için tıklayınız!
  • Şiir Kitapları: Makiler, Antik Acılar, Kaza Süsü, Çorap Kaçığı, 62 Tavşanı
Roni Margulies (1955)
  • Yahudi asıllı, gazeteci, şair, yazar, çevirmen.
  • İstanbul doğumludur. Robert Kolejinden mezun olduktan sonra İngiltere'de farklı üniversitelerde eğitim gördü. Sonrasında iktisat üzerine doktora yapmıştır.
  • Anlatımcı şiir anlayışına sahiptir. 
  • Anlatımcı şiir; belli bir hikâyesi olan, olayın geçtiği mekanların tasvirlerine de yer veren, neden-sonuç ilişkisine dayalı şiir anlayışı.
  • Örnek şiiri için tıklayınız!
  • Şiir kitaplarından bazıları: Uzaklıklar, Her Rind Bilir, Ornitoloji, TK1980, Apollo Yılları...
İlgili Sayfalar
Saf (Öz) Şiir 
Millî Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir 
Serbest Nazım ve Toplumcu Şiir 
Birinci Yeni Hareketi (Garip) 
Toplumcu Şiir Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şairler
Garip Dışında Yeniliği Sürdüren Şiir 
İkinci Yeni Hareketi
İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir 
1960 Sonrası Mistik Duyarlılık Şiiri 
1980 Sonrası Türk Şiiri 
Yararlanılan Kaynaklar
  • 1980 Sonrası Türk Şiirinde Divan Şiiri Nazım Şekillerinin Kullanımına Dair, Mümine Çakır 
  • 1980 Sonrası Türk Şiirinin Başlıca Tartışma Alanları, Fethi Demir 
  • 1980 Kuşağı Türk Şiirinde Poetik Bir Yönelim Olarak “Gelenekçilik” Aydoğan Kara

Tanzimat Dönemi Roman ve Hikaye Özetleri

Araba Sevdası
Yazan: Recaizâde Mahmut Ekrem
İlk realist roman olarak kabul edilmektedir. Romanın teması, yanlış Batılılaşmadır. Üstünkörü bir eğitim görmüş Bihruz Bey bir vezir oğludur. Babası ölünce bir miktar paraya kavuşur. Kendini eğlenceye kaptıran Bihruz gönlünü Periveş adlı bir kıza kaptırır. Yalancı ve dalkavuk arkadaşı ona Periveş'in öldüğünü söyler, bu üzüntü içinde Şehzade başında yürürken Periveş'e çok benzeyen birini görür ve onu Periveş'in ablası sanır. Bihruz'un ahmaklığını anlayan kadın, Periveş diye aradığı kişinin kendisi olduğunu söyler. Sonunda, Bihruz sevdiği kadının öyle sandığı gibi yüksek bir aileden olmayıp tersine düşkün bir kadın olduğunu anlar.
Geniş özet için tıklayınız.

Bahtiyarlık
Yazan: Ahmet Mithat Efendi
Ahmet Mithat Efendi'nin Letaif-i Rivayat serisinde yer alan eserlerden biridir. Köy hayatına özenerek şehirden köye bir taşınan aydın tipi ilk kez bu eserde görülür.
Eserde şehirden köye taşınan idealist ve azimli bir tip olan Şinasi Bey ile onun alafranga düşkünü arkadaşı Senai Efendi'nin hikâyesi anlatılmaktadır.
Geniş özet için tıklayınız.

Cezmi
Yazan: Namık Kemal 
Edebiyatımızın ilk tarihi romanı olarak kabul edilmektedir.
Yazar, iki cilt olarak tasarladığı bu eserin sadece ilk cildini tamamlayabilmiştir. Roman, Namık Kemal’in İslam birliği ülküsü ile ilgilidir. Eserde Cezmi’nin yetişmesi, Osmanlı-İran savaşlarındaki kahramanlıkları, İran’da esir olan Kırım Şehzadesi Adil Giray’ı kurtarma çabaları, yazarın coşkun üslubu ile anlatılır. Adil Giray ile ona âşık olan İran şahının karısı ve kız kardeşi romanın sonunda ölürler. 
Geniş özet için tıklayınız.

Çengi
Yazan: Ahmet Mithat Efendi
Daniş Çelebi, geçimini mahallede muskalar ve büyüler yaparak sağlayan bir kadının tek çocuğudur. Daniş Çelebi de okuduğu kitaplar ve dinlediği cin ve peri hikâyeleriyle gerçeklik duygusunu kaybetmiştir. Mahalleliye göre o, artık cinlere ve perilere kapılmış bir mecnundur. Bir gün, kibar bir bey olan Engürüsizâde, mahallenin deliliği dillere destan genç delikanlısı Daniş Çelebi ile eğlenmek için ona bir oyun hazırlar. Kendi eşrafından misafirlerini konağına davet eder ve Peri isimli cariyesine peri kıyafetleri giydirerek Daniş Çelebi’yi alaya alır. 

Dünyaya İkinci Geliş
Yazan: Ahmet Mithat Efendi
1875 tarihli romanın diğer adı "İstanbul'da Neler Olmuş"tur. Romanda, III. Selim'in kurduğu Nizam-ı Cedit ile Yeniçeri Ocakları arasında yaşanan çekişme, bir aşk macerası etrafında anlatılır. 
İstanbul’da Veysel Efendi'nin kâhyalığına kadar yükselmiş, hadım köle Mesut, geceleri kadın kılığına girerek konak konak dolaşmaktadır. Bu dolaşmaları sırasında, efendisinin oğlu Osman ile ilişkisi olduğu için esirciye teslim edilen cariye ile karşılaşır. Cariye onu tanıyınca Mesut, kendisini ele vereceğinden korktuğu kadını ortadan kaldırmak ister ancak yapamaz. Cariyeyi adadaki bir mağaraya hapseder. Lalası olduğu Osman'ın yalvarmalarına dayanamayınca ona, sevdiği kıza kavuşmasının bir çeşit ölümle mümkün olacağını söyler. Delikanlı kabul edince, o da cariyenin hapsedildiği mağaraya kapatılır. Orada bir de oğulları doğan Osman’la Nergis, yedi yıl sonra bir yolunu bulup mağaradan çıkar. Bu ikisi için "dünyaya ikinci geliş"tir. Mağarada geçirdikleri zaman zarfında İstanbul’da ve dünyada çok şeyler olmuştur.

Dürdane Hanım
Yazan: Ahmet Mithat Efendi
Genç, güzel, zengin ve iyi eğitimli dul bir kadın olan Ulviye, roman okumayı çok sevmektedir. Bir süre sonra okuduğu romanlarla yetinmeyip iyi bir roman kahramanı olacağını düşündüğü komşusu Dürdane Hanım'ı izlemeye başlar. İki yalı arasına gizlice bağladığı telefon aracılığıyla, Dürdane'nin zengin bir genç olan Mergub Bey'le görüştüğünü ve bu ilişki sonunda hamile kaldığını öğrenir. Megrup Bey'in Dürdane Hanım ile evlenmeye razı olmaması üzerine Ulviye, olaylara müdahale etmeye başlayacaktır. 
Geniş özet için tıklayınız.

Esrar-ı Cinayat
Yazan: Ahmet Mithat Efendi
Eser, edebiyatımızın ilk polisiye romanıdır.
Olay, İstanbul gazetelerinde yer alan bir haberle başlar. Karadeniz’den dönen balıkçılar İstanbul Boğazı'ndaki bir kayalıkta bir genç kızla iki adamın cesedini bulur. Olaya Beyoğlu Kaymakamlığı soruşturma memurlarından Osman Sabri el koyar. Bu olaydan bir ay sonra Beyoğlu'nda Halil Suri adındaki Hristiyan Arap evindeki odasında asılı bulunur. Halil Suri, dönemin ileri gelenleriyle sıkı fıkı ilişkileri olan zengin bir adamdır. Olay, ilk önce intihar zannedilir. Osman Sabri, doktor raporlarından yola çıkarak olayın cinayet olduğunu ortaya çıkarır. Osman Sabri, bu cinayetle diğer cinayetler arasında bir bağ olduğunu keşfedecektir. Geniş özet için tıklayınız.


Felatun Bey ile Rakım Efendi 
Yazan: Ahmet Mithat Efendi
Osmanlıda yanlış Batılılaşma sorununu alafranga züppe tipiyle işleyen eser, "Bey" ve "Efendi" kelimelerinin çağrıştırdığı Doğu – Batı çatışmasını işler.
Felâtun, yazarın idealize ettiği neredeyse kusursuz bir tip olan Rakım'ın olamadığı her şeydir. Felatun Bey, bir Batılı gibi yaşamaya heveslenir ancak bu konuda tek yapabildiği, yarım yamalak bir Fransızca ve en moda giysilerle Beyoğlu'nda gezmektir. Tembeldir, roman boyunca onu çalışırken hiç görmeyiz. Her şeyi birbirine karıştırır; kendi kültürünü, dilini doğru dürüst bilmez. Başını, sonunu düşünmeden hareket ettiğinden komik durumlara düşer; çok para harcar. Saftır; kendisini gerçekten sevdiğini sandığı hoppa bir Fransız aktrise tutulmuştur. Rakım'ın uyarmasına rağmen bütün servetini onun uğrunda tüketir. Rakım Efendi ise Felatun Bey'in tam karşıtı bir tiptir. Küçük yaşta anasız babasız kalmasına, çok yoksul olmasına rağmen dadısının yardımıyla kendini çok iyi yetiştirir. Çamaşırcılık yaparak kendisini büyüten dadısına minnettardır. Çok çalışarak Fransızca öğrenir, kendisine iyi bir iş bulur, yabancılara Türkçe dersleri verir. Evine cariye olarak aldığı Canan'ı eğitir, yetiştirir ve so­nunda onu severek onunla evlenir. Mutlu bir evlilik yaşarlar. 
Geniş özet için tıklayınız.

Hasba (Hikaye)
Yazan: Nabizade Nazım
Kırk yaşını aşkın ve evli bir adam olan Behzat'ın bir vapur yolculuğu sırasında tanıştığı Galip ve Aliye'nin on iki yaşındaki kızı Şahande'ye aşık oluşunun anlatıldığı hikayede, daha çok Behzat'ın kendisiyle yaptığı iç mücadeleye dikkat çekilmiştir. Hasba ile arkadaş olan Behzat, İstanbul'a döndükten sonra bu aileyle görüşmeye devam eder. Daha sonra Behzat'ın gayretleriyle Hasba yatılı bir okula verilir. Aradan dört yıl geçtikten sonra, Hasba evlenir. Nikah şahitliğini de Behzat yapar. 


Hâlâ Güzel (Hikaye)
Yazan: Nabizade Nazım
Hikayenin kahramanı yaşı elliye yaklaşmış Safder adlı bir erkektir. Safder, sevmediği eşi Sıdıka ile mutsuz bir hayat sürmektedir. Hikayede geriye dönüş yapılarak yirmi yıl önce Safder'in Fahriye adlı bir kıza aşık oluşu anlatılır. Safder, Fahriye ile evlenir ve mutlu bir hayat sürmeye başlar. İki çocuk sahibi olduktan sonra, Safder bir memuriyet ile Avrupa'ya gönderilir. Aradan sekiz sene geçtikten sonra İstanbul'a dönen Safder Fahriye'yi değişmiş bulur. Fahriye, Safder Avrupa'dayken başka birine aşık olmuştur. Sonunda ayrılırlar ve Safder şimdiki eşi Sıdıka ile evlenir. Fahriye'nin evlendiği yeni eşi de bir müddet sonra ölür. Hikayenin sonu Safder ile Fahriye'nin oğulları Fahri'nin eğitimiyle ilgili bir meseleyi görüşmek için dokuz yıl sonra karşılaşmalarıyla biter.

Henüz On Yedi Yaşında
Yazan: 
Ahmet Mithat Efendi
Roman, hayat kadınlığı yaparak ailesine bakmaya çalışan Kalyopi adındaki genç bir kadının hikayesidir. Orta yaşlı, namuslu ve iyiliksever bir adam olan Ahmet Efendi; Kalyopi’nin hikâyesini dinler ve onu genelevden çıkarır. Roman, Ahmet Efendi'nin bu talihsiz kızı, bir ahbabının Rum uşağı ile evlendirmesiyle mutlu bir şekilde sona erer.
Romanın geniş özeti için tıklayınız.

İntibah
Yazan: Namık Kemal 
Roman "Ali Bey'in Sergüzeşti" adıyla da bilinmektedir. Edebiyatımızın ilk edebi romanıdır.
Hayat tecrübesi olmayan, iradesiz bir genç olan Ali Bey, hafifmeşrep bir kadın olan Mahpeyker'e aşık olur. Nasıl bir kadın olduğunu öğrense de kendisini sevdiğini ve değişmek istediğini düşünerek görüşmeye devam eder. Annesi oğlunu Mahpeyker'den kurtarmak için Dilaşup adıyla güzel bir cariye alır. Bir akşam eve dönmeyen sevgilisinden şüphe eden Ali Bey, kadını terk eder. Oldukça güzel olan Dilaşup ile evlenir. İntikam almak isteyen Mahpeyker ise Dilaşup’a iftira atar. Kurulan tuzağa kanan Ali Bey, Dilaşup'u kovar. Dilaşup, Mahpeyker tarafından satın alınır. Mahpeyker, her şeye rağmen Ali Bey’i tekrar elde etmek ister, ancak tekrar hakarete uğrayınca Ali Bey'i öldürtmek için tuzak kurar. Dilaşup, kendisini feda ederek Ali Bey’i ölümden kurtarır. Ali Bey de Mahpeyker’i öldürür. Kendisi de altı ay sonra hapiste ölür. 

Jön Türk
Yazan: 
Ahmet Mithat Efendi
Kıskanç bir kadının kurbanı olarak sürgüne gönderilen bir gencin öyküsüdür. Esere "yanlış Batılılaşma" teması hakimdir. Romanda Ahdiye ve Nurullah adlı karakterler geleneksel ve millî değerlere bağlı kişiler olarak verilir. Nurullah'a aşık olan Ceylan ise Batılı tarzda yetişmiş, gerçek ismini (Ayşe) gizleyecek kadar özüne yabancılaşmış bir tiptir. Ceylan, Nurullah ile Ahdiye'nin evlenmesine engel olamaz. Bunun üzerine Nurullah hakkında asılsız bir jurnal vererek onun sürgüne gönderilmesine neden olur. Romanın sonunda Nurullah eşine kavuşacak, Ceylan ise intihar edecektir. 
Geniş özet için tıklayınız.

Karabibik
Yazan: Nabizâde Nazım
İlk köy romanı olarak kabul edilmektedir.
Bir çift öküz edinmeye çalışan bir çiftçinin hikayesidir. Olay, Antalya'nın Kaş İlçesine bağlı Beymelik köyünde geçer. Karabibik, babadan kalma on iki dönümlük tarlasının dört dönümünü satmış, kalan sekiz dönümle geçinmeye çalışmaktadır. Bir çift öküze borç alarak kavuşan adamın artık tek derdi evde kalan kızına bir kısmet bulmaktır.

Muhayyelat (Hikaye)
Yazan: Giritli Aziz Ali Efendi
1796’da yazılan kitap ancak 1852'de basılabilmiştir. Tanzimat öncesine ait bu eser, modern hikayeye geçişte bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir. Hikayelerde, masallarda görülen olağanüstü varlık (cin, peri gibi) ve olaylar yanında gerçekçi unsurlar da yer almaktadır. 
Ayrıntılı bilgi için tıklayınız.

Müsameretname (Hikaye)
Yazan: Emin Nihat Bey
Eser,1872-1875 yılları arasında fasiküller halinde yayımlanmıştır. Geleneksel anlatıdan modern hikâyeye geçişin ilk örneklerinden biridir. Yedi hikayeden oluşan eser, uzun kış gecelerinde bir araya gelen kişilerin anlattığı hikayeler şeklinde kurgulanmıştır. Kahramanların sıradan kişiler olması yanı sıra kadın erkek ilişkileri, evlilik meseleleri, Doğu-Batı çatışması, kölelik gibi toplumsal sorunlara yer vermesi nedeniyle öncü bir eserdir. 

Paris'te Bir Türk
Yazan: 
Ahmet Mithat Efendi
Roman, İstanbul’dan bir gemiyle Batı’yı tanımak üzere giden gazeteci ve yazar Nasuh'un hikâyesidir. İstanbul’dan kalkan ve içinde farklı milletlerden yolcuları bulunan bir gemide başlayan olaylar, Nasuh’un etrafında gelişir ve Fransa’nın farklı muhitlerine taşınır. Romanın kahramanı Nasuh, roman boyunca Doğu'nun asaleti ile İslam’ın ahlak ve faziletlerini Avrupa’ya tanıtmak için kendisini adamış bir havari gibidir. 
Uzun özet için tıklayınız.

Sergüzeşt
Yazan: Sami Paşazade Sezai
Romantizmden realizme geçiş özelliği gösteren eserin konusu esarettir.
Esircilerin Kafkasya’dan getirdikleri Dilber, dokuz yaşında İstanbul’da bir eve 40 liraya satılır. Evin hanımı ve zenci halayık Taravet çocuğa acımasız davranır. Evin reisi memuriyet için Anadolu’ya gideceğinden evin fazla eşyalarıyla birlikte Dilber’i de 65 liraya esirciye satar. İleride fazla para etmesi için ut çalmayı, şarkı söylemeyi de öğrenen Dilber, bir süre sonra 150 liraya Asaf Paşa’nın konağına satılır. Konağın oğlu Celal, Dilbere aşık olur. Bunu öğrenen annesi Dilber’i evden uzaklaştırır. Dilber bu kez Mısır’da zengin bir Mısırlının cariyesi olmuştur. Kapatıldığı evden kaçmak üzereyken geleceği hakkında umutsuzluğa kapılır ve çareyi kendini Nil nehrine atıp intihar etmekte bulur. 
Romanın uzun özeti için tıklayınız.

Taaşşuk-u Talat ve Fitnat
Yazan: Şemsettin Sami
Talat, Hacı Babanın dükkanında onun üvey kızı Fitnat'ı görür ve ona aşık olur. Fitnat da Talat'a aşık olmuştur. Talat, kadın kılığına girerek ve Ragıbe adıyla Fitnat'ın evine nakış öğrenmeye gider. Talat, Fitnat'ın da kendisine aşık olduğunu anlayınca, ona kendisini Talat'ın kız kardeşi olarak tanıtır. Üsküdar'da zengin ve dul bir adam olan Ali Bey'le Fitnat'ı evlendirmek isterler. Fitnat, Ragıbe'ye bu haberi verdiği gün Ragıbe gerçek kimliğini açıklar. İki genç şayet evlenemeyecek olurlarsa intihar etmeye karar verirler. 

Yeniçeriler
Yazan: 
Ahmet Mithat Efendi
Eserde olaylar I. Abdülhamit (öl.1789) ve III. Selim'in (öl.1807) saltanat yılları içinde geçer (1774-1807). Yazar, eseriyle birçok açıdan bozulan, başına buyruk hareket eden ve devlet içinde devlet hâline gelen yeniçerileri bir aile dramı üzerinden anlatmaya çalışmıştır. Eserde Yeniçeri Osman Çorbacı ile bir yeniçeri kızı olan Ayşe’nin evliliği konu edilir. Osman Çorbacı ve Ayşe dört-beş sene geçmesine rağmen çocuk sahibi olamaz. Bu arada Osmanlı-Rus savaşı patlak verir. Osman, savaşa gittikten yaklaşık on bir ay sonra Ayşe’den gelen mektupla bir oğlu olduğunu öğrenir. Ayşe, çocuğu müjdeleyen mektubuna yavrusunun saçını bile koymuştur. Önce sevinen Osman Çorbacı, aradan geçen zamanı düşünerek karısından şüphelenmeye başlar. Mektubun yolda gecikebileceğini aklına getiremeyen yeniçeri, karısını ve çocuğu öldürmeye karar verse de bu mümkün olmayacak oğlu yıllar sonra bir yeniçeri olarak karşısına çıkacaktır.
Romanın geniş özeti için tıklayınız.

Zavallı Kız (Hikaye)
Yazan: Nabizade Nazım

Hikayenin başkahramanı zengin bir ailenin oğlu olan İhsan'dır. İhsan'ın halasının kızı Hüsna, anne ve babası ölünce bu zengin eve getirilir. İhsan ve Hüsna birlikte büyürler. İhsan şımarık bir çocuktur. Hüsna ise sessiz ve mahzun bir kişiliktir. Sonrasında aile onları evlendirmeye karar verir. Hüsna zaten İhsan'a aşıktır. İhsan, Hüsna'nın bu duygularıyla alay etse de ısrarlara dayanamaz ve Hüsna ile evlenmeyi kabul eder. Düğün hazırlıkları başlar fakat İhsan bu arada Beyoğlu'nda bir Fransız şarkıcıya aşık olmuştur. İhsan, kadının onunla eğlendiğini düşünse de bir türlü ondan vazgeçemez. Kadınla bir otelde yaşamaya başlar. Anne ve babasının yalvarmalarına rağmen, eve dönmez. Sonunda kadın İhsan'ı terk eder. İhsan çaresiz evine döner. Büyük bir pişmanlık duymaktadır. Hüsna ise hastadır. İhsan, Hüsna'dan af diler ama Hüsna ölür.

Zehra
Yazan: Nabizade Nazım
1886 yılında Servet-i Fünun dergisinde tefrika edilen eserde doğuştan kıskanç olan Zehra adındaki güzel bir kızın kocasını elinden kaptırma korkusu ile kıskançlığın pençesine yakalanışı işlenir. Tanzimat Edebiyatının ikinci dönem ürünü olan eser karakterlerinin çok yönlü ele alınışı ile kendinden önceki romanlardan ayrılır. Eser kıskançlık teması üzerine yazılmıştır. Yazar, çevre tasvirlerinde ve kahramanlarını çevrelerine uygun işleme konusunda dönemine göre başarılıdır. 

İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir (1960 - 1980)

  • 1920'de Nazım Hikmet ile başladığı kabul edilen toplumcu şiirin üçüncü kuşağıdır.
  • İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir, 1961 Anayasası ile sağlanan görece özgürlük ortamı, Türkiye İşçi Partisinin kuruluşu, Nazım Hikmet'in eserlerinin tekrar gün ışığına çıkması, Marksist klasiklerin Türkçeye çevrilmesi, bu dünya görüşünü savunan kitap ve dergilerin rahatça basılması ve dünyadaki özgürlük hareketlerinin etkisi altında biçimlenir. 
  • Umut ve yarına inanç, direnme ve isyan konuları şiire hâkimdir.
  • Diğer kuşaklarda olduğu gibi biçimden çok içeriğe önem verilir.
  • Şiirlerde daha çok sosyal ve güncel politika takip edilmiştir.
  • Toplumsal mesajları etkili kılmak için zaman zaman söylev üslubundan yararlanmışlardır.
  • Şiirleri genel olarak Yeni Gerçek, And, Halkın Dostları, Militan gibi dergilerde yayımlanmıştır.

Divan Şiiri 19.yy

İzzet Molla
  • Divan edebiyatının doğal ömrünü tamamladığı bu asır bir arayışlar dönemidir.
  • Yüzyılın ikinci yarısında bir grup şairin meydana getirdiği Encümen-i Şuara (Şairler Meclisi) edebî bir topluluk olarak dikkat çeker (1861-62).
  • Topluluğun amacı; etkisini kaybeden, sıradanlaşan ve kendini tekrar eden divan şiirini ıslah etmektir.
  • Hersekli Arif Hikmet Bey ile Leskofçalı Galip Bey'in önayak olduğu grupta genç şairlere şiir konusunda yol gösterilmiş, özellikle 17. yüzyıl divan şairleri örnek alınarak divan şiiri canlandırılmak istenmiştir. 
  • Encümen-i Şuara şairleri dışında yüzyılın öne çıkan şairleri Enderunlu VasıfKeçecizade İzzet MollaAkif Paşa ve Yenişehirli Avni'dir. 
  • Bu şairlere rağmen divan şiiri, bir hamle yaratacak güce erişemez. 
  • Sonuç olarak tıpkı siyasette olduğu gibi edebiyat da Batı kaynaklı bir değişime ihtiyaç duyulacaktır.
Enderunlu Vasıf (? - 1824)
  • Şöhretini daha çok gazel ve şarkılarına borçludur.
  • Mahallileşme akımının 19.yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden biridir. 
  • 211 şarkısı ile İstanbul'daki sosyal hayatın bir aynası olmuştur.
  • Edebiyatımızın şarkı nazım şekliyle en fazla eser veren şairidir. 
  • Şiirlerinde Nedim'in etkisi açıktır. Ancak Nedim'deki derinlik ve hayal inceliği onda yoktur.
  • Şiirlerinde halk zevkini ve halkın gündelik dilini kullanmıştır.
  • Kimi şiirlerinde tasavvufî etkiler görülür. 
  • Tek eseri Divanı'dır. 
👉 Enderunlu Vasıf hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız!
Keçecizade İzzet Molla (1785 - 1829)
  • Şair, devlet adamı. 
  • Sürgüne gönderildiği Keşan ile ilgili izlenimlerini anlattığı Mihnet Keşan adlı mesnevisiyle ünlüdür. 
  • Olgun ve nüktedan bir şairdir.
  • Dili dönemine göre oldukça sadedir.
  • Mevlana'ya büyük hayranlık duyan şair, hemen her gazelinin makta beytinde onun adını zikretmiştir.
  • Eserlerinde NefiNabi ve Şeyh Galip etkisi açıktır.
  • Daha çok olgunluk dönemi şiirlerini içeren Hâzân-ı Âsâr'da hikemî tarza kayar.
  • Eserlerinde zaman zaman halk söyleyişlerinden, deyim ve atasözlerinden yararlanmıştır.
  • Eserleri: Divan-ı Bahar-ı Efkâr, Hâzân-ı Âsâr, Mihnet-Keşan, Gülşen-i Aşk
👉 Keçecizade İzzet Molla hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız!
Akif Paşa (1787-1845)
  • Devlet adamı, şair, yazar.
  • 19.yüzyıl divan şairi ve nesir yazarıdır.
  • Özellikle düz yazılarındaki sade dili ve kısa cümleleri ile dikkat çekti.
  • Birkaç şiirinde hece ölçüsünü kullandı.
  • Sosyal konulara değinmesi, nesirdeki sade dili ve hece ölçüsüyle de şiirler yazması nedeniyle Mahallileşme Akımı'nın temsilcilerinden biridir.
  • "Adem Kasidesi", "Tabsıra" isimli risalesi ile küçük yaşta ölen torunu için yazdığı "Mersiye"si ile ünlüdür.
  • Eserleri: Tabsıra, Münşeat-ı Elhac Akif Efendi ve Divançe, Muharerat-ı Hususiye-i Akif Paşa
👉 Akif Paşa hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.
Leyla Hanım (?-1848)
  • Divan şiirinin önemli kadın şairlerinden biridir.
  • Lirik aşk şiirleriyle tanınmıştır.
  • Şiirlerinde kendisi gibi Mevlevi olan Şeyh Galip'in etkisi görülür.
  • Asıl şöhretini şarkı ve gazelleriyle kazanmıştır.
  • Dili dönemine göre sadedir.
  • Kelime oyunlarına ve edebî sanatlara fazla yer vermemiştir.
  • Mürettep (düzenlenmiş) bir Divan'ı vardır.
Yenişehirli Avni (1826-1883)
  • Birçok kaynakta son divan şairi olarak gösterilir.
  • Gelenekten kopmadan yenileşmeyi savunan şairlerden biridir.
  • Mevlevi olan şair, Mesnevi'yi tercüme etmeye başlamış ancak bitirememiştir.
  • Şiirlerinde tasavvuf düşüncesi öne çıkar.
  • Kasidede yer yer Nefi'nin kalitesine yaklaşır.
  • Gazelleri ile Şeyh Galip’i, hikmetli sözleri ile Nabi’yi, lirik oluşuyla Fuzuli'yi andırır. Buna rağmen orijinal bir şair olarak kabul edilir.
  • Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ına nazire olarak kaleme aldığı "Âteşgede" yarım kalmıştır.
  • "Mir'at-ı Cünun" adlı eserde akıl hastanesindeki tipleri mizahi bir tarzda ele alır. 678 beyitlik bir mesnevidir. 
  • Eserleri: Divan, Farsça Divan, Mir'ât-ı Cünun, Ateşgede, Nihan-ı Kaza, Âbname
👉 Yenişehirli Avni hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.
Leskofçalı Galip (1829-1867) 
  • Encümen-i Şuara (1861-62) topluluğu şairlerindendir.
  • Gelenekten ayrılmadan yenileşmeyi savundu.
  • 17.yüzyıl şairleri Naili-i Kadim, Fehim-i Kadim ve Nefi'yi örnek almıştır.
  • Şiirlerinde tasavvuftan ve felsefeden yararlandı.
  • Hersekli Arif Bey ve Namık Kemal başta olmak üzere birçok şair tarafından üstat kabul edildi.
  • Eseri: Leskofçalı Galip Bey Divanı
👉 Leskofçalı Galip hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.
Hersekli Arif Hikmet (1839-1867) 
  • Encümen-i Şuara (1861-62) topluluğu şairlerindendir.
  • Gelenekten ayrılmadan yenileşmeyi savundu.
  • Özellikle 17. yüzyıl şairi Naili-i Kadim'den etkilenmiş, birçok şiirine nazire yazmıştır.
  • Şiirleri daha çok didaktik ve hikemidir.
  • Divan'ında tasavvufî şiirler ağırlıktadır. 
  • Toplumsal sorunları ele aldığı şiirleri de vardır.
  • Şiir: Divan (Ölümünden sonra yayımlandı.)
  • Düz Yazıları: Levâyihü’l-Hikem, ‚Levâmiü'l-Efkâr, Sevânihü’l-Beyân, Misbâhü’l-Mizah
İlgili Sayfalar
Yararlanılan Kaynaklar için Kaynakça sayfasına bakınız.

Attila İlhan (1925 - 2005)

  • Şair, yazar, eleştirmen, senarist, gazeteci.
    Attila İlhan
  • 15 Haziran 1925'te Menemen'de doğdu.
  • İzmir Atatürk Lisesinde okurken mektuplaştığı bir kıza yazdığı Nazım Hikmet şiiri nedeniyle okuldan uzaklaştırıldı. 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazanarak İstanbul Işık Lisesine yazıldı.
  • Lise son sınıftayken Cebbaroğlu Mehemmed adlı şiiriyle CHP'nin düzenlediği şiir yarışmasında ikinci oldu. (Aynı yarışmada Cahit Sıtkı'nın Otuz Beş Yaş şiiri birinci olur.)
  • İstanbul Hukuk Fakültesinde okudu. Üniversite yıllarında şiirleri Yığın ve Gün gibi dergilerde yayımlanmaya başladı.
  • 1948’de ilk şiir kitabı Duvar’ı kendi imkanlarıyla yayımladı.
  • Son sınıfta gazeteciliğe başlayan sanatçı, öğrenimini yarıda bıraktı.
  • Paris'e ilk kez 1949'da Nazım Hikmet'i hapisten kurtarmak için yapılan çalışmalara katılmak için gider. Paris'te Dada Hareketi'nin öncü ismi Tristan Tzara başta olmak üzere birçok sanatçıyla tanıştı.
  • 1950'li yıllar İzmir-İstanbul-Paris üçgeninde geçti.
  • Paris'te geçen zamanlar düşünce dünyasını ve sanat anlayışını derinden etkiledi.
  • 1953'te Vatan gazetesinde sinema eleştirileri yazmaya başladı.
  • Senaryolarında Ali Kaptanoğlu adını kullandı.
  • 1968’de Biket İlhan ile evlenen sanatçı on beş yıl evli kaldı.
  • Türkiye’de televizyon yayınlarının başlamasıyla 1970'lerde senaryo yazarlığına döner. Sekiz Sütuna Manşet, Kartallar Yüksek Uçar ve Yarın Artık Bugündür gibi çok beğenilen dizilere imza attı.
  • 1981'den sonra birçok gazetede köşe yazarlığı yaptı.
  • 10 Ekim 2005'te Kanlıca'daki evinde öldü.
Sanat Anlayışı
  • Şiir, roman, senaryo, gezi, deneme, fıkra, eleştiri gibi birçok dalda eser verdi.
  • Şiir anlayışında sentezden yanadır. Türk şiirinin, halk ve divan edebiyatından beslenerek modernize olmasını savunmuştur. 
  • Adını 1950'li yıllarda duyurmaya başlayan sanatçı hem Garip Hareketi'ne hem de kimi açılardan İkinci Yenicilere karşı çıkmıştır.
  • Garipçilerin aksine imgeyi öne çıkarır.
  • İmgeyi öne çıkarması onu İkinci Yenicilere yaklaştırmış olsa da Attila İlhan, şiirde anlamı gerekli görmeyen ve imgeyi amaç haline getiren İkinci Yenicileri de eleştirir. Ona göre İkinci Yeni, şiiri yozlaştırmaktadır.
  • Onun eserlerinde toplumsal gerçekçilik ile aşırı romantizm ve modern sanata ait birçok unsur birbirine karışır. 
  • Genel olarak yalnızlık, umutsuzluk, karamsarlık, bunalım, aşk, yolculuk, tedirginlik, yabancılaşma, barış, özgürlük, ölüm, insan sevgisi şiirlerinin başlıca temalarıdır. 
  • Şiirlerinde, günlük dilden kalkan ya da Fransızca, Almancadan seçtiği sözcüklere de yer veren şair, dil konusunda keyfi davranmıştır. 
  • Yazım kurallarına da pek uymaz. Şiirlerinde büyük harf kullanmayan şair sadece özel isimlere gelen ekleri göstermek için kesme işareti kullanmıştır. 
Mavi Dergisi ve Maviciler
  • 1950'li yıllarda adını daha çok Attila İlhan'ın "sosyal realizm"  tartışmalarıyla duyuran Mavi dergisi, Türk şiirine Garip şiiri ve İkinci Yeni şiiri arasında yeni fikirler getirmiştir.
  • Attila İlhan, sonradan katıldığı bu dergide başrolü oynamıştır. 
  • Bu derginin etrafında toplanan sanatçılar Maviciler olarak bilinmektedir. 
  • Dergideki yazılardan hareketle bir Mavi Akımı oluşturulmak istenmişse de bu hareket başarıya ulaşamamıştır (bk. Mavi Dergisi ve Maviciler).
Eserleri
Şiir Kitapları:
Duvar (1948)
Sisler Bulvarı (1954)
Yağmur Kaçağı (1955)
Ben Sana Mecburum (1960)
Bela Çiçeği (1962)
Yasak Sevişmek (1968)
Tutuklunun Günlüğü (1973)
Böyle Bir Sevmek (1977)
Elde Var Hüzün (1982)
Korkunun Krallığı (1987)
Ayrılık Sevdaya Dahil (1993)
Kimi Sevsem Sensin (2002)
  • Romanları: 
Sokaktaki Adam (1953)
Zenciler Birbirine Benzemez (1957)
Kurtlar Sofrası (1963/64)
Bıçağın Ucu (1973)
Sırtlan Payı (1974)
Yaraya Tuz Basmak (1978)
Dersaadet’te Sabah Ezanları
Fena Halde Leman (1980)
O Karanlıkta Biz (1988)
Haco Hanım Vay (1984)
Allah'ın Süngüleri-Reis Paşa (2002)
Gazi Paşa (2005)
O Sarışın Kurt (2007)
  • Senaryo (dizi): 
Sekiz Sütuna Manşet (1982)
Kartallar Yüksek Uçar (1984)
Yarın Artık Bugündür (1986)
  • Senaryo (film):
Yalnızlar Rıhtımı (1959)
Ateşten Damla (1960)
Şoför Nebahat (1960)
Devlerin Öfkesi (1960)
Rıfat Diye Biri (1962)
Ver Elini İstanbul (1962)
  • Gezi Notları: Abbas Yolcu
Şiirlerinden...
Ben Sana Mecburum
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum bilemezsin
içimi seninle ısıtıyorum 
ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
bu şehir o eski İstanbul mudur
karanlıkta bulutlar parçalanıyor
sokak lambaları birden yanıyor
kaldırımlarda yağmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun 
sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir akşamüstü ansızın yorulur
tutsak ustura ağzında yaşamaktan
kimi zaman ellerini kırar tutkusu
birkaç hayat çıkarır yaşamasından
hangi kapıyı çalsa kimi zaman
arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu 
fatihte yoksul bir gramofon çalıyor
eski zamanlardan bir cuma çalıyor
durup köşe başında deliksiz dinlesem
sana kullanılmamış bir gök getirsem
haftalar ellerimde ufalanıyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun 
belki haziranda mavi benekli çocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
kötü rüzgâr saçlarını götürüyor 
ne vakit bir yaşamak düşünsem
bu kurtlar sofrasında belki zor
ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
ne vakit bir yaşamak düşünsem
sus deyip adınla başlıyorum
içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
hayır başka türlü olmayacak
ben sana mecburum bilemezsin...
Pia
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia'yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldız basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia'nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm
İlgili Sayfalar 
  • Attila İlhan ve Batı, Serhat Işık 
  • Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Mavi Hareketi, Salim Çonoğlu

Yazım Hataları Çıkmış Sorular

1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır? (2000 ÖSS)
A) Art arda yaşadığımız sıkıntılar, doğruyla yanlışı ayırtetmemizi sağladı.
B) Onu gördükten sonra kendi durumuna şükretti.
C) "O ana kadar sesimi çıkarmadım, sabrettim; ama daha fazla dayanamadım." dedi.
D) Azmetti; karşılaştığı bütün engelleri yenerek amacına ulaştı.
E) Böylesine güzel bir günde bana hayatı zehretti.

Cenge Giderken

Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur;
Sinem, özüm ateş ile doludur,
İnsan olan vatanının kuludur.
Türk evladı evde durmaz giderim!

Muhammed'in kitabını kaldırtmam;
Osmancık'ın bayrağını aldırtmam;
Düşmanımı vatanıma saldırtmam.
Tanrı evi viran olmaz, giderim!

Bu topraklar ecdadımın ocağı;
Evim, köyüm hep bu yerin bucağı;
İşte vatan, işte Tanrı kucağı!
Ata yurdun, evlat bozmaz, giderim!

Tanrım şahit, duracağım sözümde;
Milletimin sevgileri özümde;
Vatanımdan başka şey yok gözümde
Yâr yatağın düşman almaz, giderim!

Ak gömlekle gözyaşımı silerim;
Kara taşla bıçağımı bilerim;
Vatanımçin yücelikler dilerim.
Bu dünyada kimse kalmaz, giderim!

Mehmet Emin Yurdakul


Şiirlerinden...

Çocuklarım

Yoklama defterinden öğrenmedim sizi,
benim haylaz çocuklarım!
Sınıfın en devamsızını
bir sinema dönüşü tanıdım,
koltuğunda satılmamış gazeteler...
Dumanlı bir salonda
kendime göre karşılarken akşamı,
nane şekeri uzattı en tembeliniz...
Götürmek istedi küfesinde
elimdeki ıspanak demetini
en dalgını sınıfın!
İsterken adam olmanızı
çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
palto, ayakkabı yüzünden.
Kiminiz limon satar Balıkpazarı'nda
kiminiz Tahtakale'de çaycılık eder;
biz inceleyeduralım aç tavuk hesabı,
tereyağındaki vitamini
ve kalorisini taze yumurtanın!
Karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta,
çevresini ölçtük dünyanın,
hesapladık yıldızların uzaklığını,
Orta Asya'dan konuştuk
laf kıtlığında.
Neler düşünmedik beraberce
Burnumuzun dibindekini görmeden
Bulutlara mı karışmadık!
"Hazan rüzgarı"nda dökülmüş
"hasta yapraklar"a mı üzülmedik!
Serçelere mi acımadık, kış günlerinde
kendimizi unutarak!

Rıfat Ilgaz